Bebek büyütürken yapılan 20 klasik hata

Haber Giriş : 12 Ağustos 2008 18:45, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:57

Bebek büyütürken yapılan 20 klasik hata

Hayatımızın en değerli varlıklarını yetiştirirken yıllardır aynı hataların tuzağına düşüyoruz. Kilo iyidir deyip obeziteye zemin hazırlıyoruz, anne sütü dururken mama veriyoruz, gürleşsin diye saçlarını sıfıra vurduruyoruz. Oysa iyi niyetle de olsa yaptığımız bu hatalar onların sağlıklı gelişimini sekteye uğratıyor.

Medical Park Fatih Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Uzmanı Dr. Feyza Çivici Gümüş; çocuklarımızı büyütürken yaptığımız ve birer şehir efsanesinden ibaret ?geleneksel hataları' anlattı:

1- EYVAH SÜTÜM YETMİYOR, MAMA VERMELİYİM: Yeni annelerin en çok endişe ettiği konulardan biri, bebeğin aç kalma ihtimali. Bu nedenle de çoğu zaman bebekler gereksiz yere mamayla besleniyor. Oysa anneler, sütünün yetip yetmediğini bebeğinin çişini takip ederek anlayabilir. 24 saatte en az 5-6 kez bezini ıslatan bebek, anne sütüyle doyuyor demektir. Anne sütü yetersizliğine ancak bir çocuk hastalıkları uzmanı doktor karar verebilir ve onun tavsiyesi gereğince mama takviyesine başlanabilir.

2- ŞEKERLİ SU SARILIĞA İYİ GELİR: İlk günlerde anne sütünün gelmesinde yaşanabilecek bir sorun, bebeğin zayıflamasına ve sarılık oluşumuna yol açabilir. Halk arasında, aç kalan ve az idrara çıkan bebeklere şekerli su verilmesi önerilir. Oysa bebeğin beslenmesinde şekerli suyun yeri yoktur.

3- ÇOCUĞUM İKİ YAŞINA GELDİ ARTIK BEZİ BIRAKMALI: İki yaş, çiş eğitimi vermek için başlangıç dönemidir. Ancak çocuk bu konuda asla zorlanmamalı, altına kaçırdığı için kızılmamalı, sık sık tuvalete tutularak eğitime tabi tutulmamalı.

4- DONDURMA HASTA EDER: Dondurma, tüm çocukların sevdiği ve faydalı bir gıdadır. Boğaz ağrısına neden olmaması için yalayarak yenmeli ve yanında su içilmeli.

5- GÜRBÜZ ÇOCUK SAĞLIKLI OLUR: Gürbüz çocuk, sağlıklı çocuk değildir! Dengeli beslenen çocuk, zayıf da olsa sağlıklı kabul edilir. Çocukları asla yemek yeme konusunda zorlamayın, yemediği zaman beslenmeyi sonlandırın.

6- ÇOCUK SICAK HAVAYI SEVER: Çocuklar, her zaman terlemeyeceği şekilde giydirilmeli. Üşüyeceği korkusuyla çocukları çok giydirmek ve sarıp sarmalamak, terlemeye ve hasta olmaya yol açar. Pamuklu kıyafetler tercih edilmeli, içinde naylon karışımı olan ve özellikle polar tipinde olan kıyafetler giydirilmemeli.

7- FAZLA HAREKET EDERSE TERLER HASTA OLUR: Hasta olur endişesiyle çocuğun hareket etmesini kısıtlamak çok yanlış bir yaklaşım. Her çocuk hareket edince terler; terleyince üstünü değiştirebilirsiniz! ?Çok terledin artık yerine otur' demek, onu tembel, hantal ve mutsuz yapar. Zaman içinde metabolizma hızı azalan çocuk, hızla kilo almaya başlar. Hareket etmelerini kısıtlamaktansa, spora (yüzme, basketbol vb) yönlendirin.

8- ŞAŞILIK BÜYÜYÜNCE GEÇER: Çocuklarda şaşılık bir yaşına kadar fizyolojik kabul edilir. Ancak bir yaşından sonra düzelmeyen şaşılıklar için mutlaka göz doktoruna başvurulmalı. Bir yaşından önce bebeklerde Nistagmus (göz küresinin istemsiz titremesi) görüldüğünde de mutlaka bir göz doktoruna muayene ettirilmeli.

9- USLU DURDU HAMBURGERİ HAKKETTİ: Çocuklar mutlak suretle sağlığı ciddi şekilde tehdit eden fast food gıdalardan uzak tutulmalı! Bu ödüllendirme şekli yerine başka yöntemler seçilmeli; sinema ya da tiyatro ya götürmek gibi?

10- AĞLADI HEMEN KUCAĞIMA ALAYIM: Bebeği avutmanın birçok yolu var; her ağladığında hemen kucağa almak çözüm değil. Ağladığında yanına yaklaşıp onunla konuşmak, ten temasında bulunmak, ona şarkı ya da ninni söylemek ve karnını okşamak bebeği avutabilir. Ancak sırf kucağa alışmasın diye çocuğu hiç kucağa almamak da kendini güvende hissetmemesine ve mutsuz olmasına yol açar. Bu denge iyi kurulmalı.

11- DAHA ÇOK KÜÇÜK YALNIZ YATARSA KORKAR: Genellikle 6 aydan sonra bebeğin odasının ayrı olması uzmanlarca önerilir. Bu sınır en fazla 2 yaşa kadar uzatılabilir.

12- BÜYÜKBABAN UZAĞA GİTTİ GERİ GELECEK: Çocuklara ölümü anlatmak zordur. Ancak ölen kişinin geri döneceği söylenmemeli, çocuk boş bir beklentiye sokulmamalı. Ölen kişinin bir daha dönmeyeceği, cennete gittiği ve orada mutlu olduğu söylenmeli.

13- ÇOK GAZ YAPIYOR FAZLA SÜT İÇMESİN: Çocuklarda 1 yaşından önce inek sütü kullanılmamalı. Ancak bir yıldan sonrada günlük süt tüketimi 400 CC'yi geçmemelir. Sütün içinde bulunan laktaz adlı şeker gaza yol açar. Fakat artık piyasada laktazsız sütlerde bulunabiliyor. Gaz sorunu olan çocuklara bu tip sütleri içirilebilir; ancak çözüm kesinlikle süt vermemek olmamalı!

14- AYAKTA SALLAYINCA HEMEN UYKUYA DALIYOR: Çocuğu sallayarak uyutmak tıbben önerilmiyor. Ancak halk arasında ?ayakta sallama' en çok kullanılan yöntem. Çocuk; hafif tarzda ve sarsmayacak şekilde sallanırsa tahribatlara yol açmaz.

15- FAZLA BANYO YAPARSA ÜŞÜTÜR: Çocuklar banyo yapmaktan hasta olmaz. Yazın her gün, kışın ise hafta üç kez banyo yapılması önerilir.

16- SIFIRA VURDURURSAK SAÇLARI GÜRLEŞİR: Bu inanışın tıbben hiçbir geçerliliği yoktur!

17- PUDRA İSİLİĞE İYİ GELİR: Pudranın isiliğe iyi geldiği yanlış bir düşünce değildir. Ancak toz pudralar yerine sulu pudralar seçilmeli. İsiliğin en iyi tedavi şekli ise çocuğu sık sık yıkamaktır.

18- BOL BOL GÜNEŞLENİRSE KEMİKLERİ GÜÇLENİR: ?Çok fazla güneşe maruz kalmak kemikleri güçlendirir' mantığı tam olarak doğru değil. Zararlı ışınlarından etkilenmemek için güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde çocuğunuzu güneşe çıkarmayın. Güneşe çıkarken de mutlaka yüksek koruma faktörlü güneş losyonları ve kremleri sürün.

19- BİBERON VE EMZİĞİ ÇOK SEVİYOR: Biberon ve emzik hiçbir çocuğa önerilmiyor. Biberon; bebekte ?meme başı şaşkınlığı'na yol açıyor ve anne göğsünden soğutuyor. Mamayla beslenmek zorunda kalan bebeklerde, biberon en geç 2 yaşında bırakılmalı. Emzik de, damak yapısını bozabiliyor ve çocuğun enfeksiyon kapmasına yol açabiliyor.

20- FİTİL VEREYİM RAHATLASIN: Çok zorda kalmadan ve doktor tavsiyesi olmadan ne fitil ne de ilaç kullanılmalı.


Çocuk terbiyesinde doğru sanılan yanlışlar

Çocuklarımızın eğitim ve terbiyesinde birçok yanlışı doğru gibi biliyor ve uygu-luyoruz? Çocuğumuz var ve canımızdan daha kıymetli. Ve en büyük amacımız çocuğumuza iyi bir eğitim ve terbiye verebilmek. Çünkü o üzerine titrediğimiz, masum yüzlü, sevimli yavrularımız büyüdükçe üzüntülerimizin nedeni olabilir. Bu sebeple onların zihinsel ve karakteristik gelişimlerinin ilk dönemlerini çok iyi tahlil etmemiz ve tüm büyüme evrelerinde yerinde ve doğru müdahaleler yapmamız gerekir. Peki bu doğru müdahaleler nelerdir, ne zaman ve nasıl yapılır?

Son yıllarda çocuk eğitimi üzerine bir hayli kafa patlatılıyor. Konu ile ilgili yazılan makaleler ve yayınlanan kitaplar, çocuğunun eğitimi konusunda endişe ve kaygı duyan ebeveynler için adeta bir rehber niteliğinde. Ancak yayınlanan bu çoğu kaynak kitap ve makaleler maalesef kendi kültür mecramızın bir hayli dışında. Özellikle batı toplumlarının çocuk eğitimi konusundaki çalışma ve tecrübelerine dayanan bu yaklaşımlar maalesef çoğu zaman parlak ve tatmin edici sonuçlar vermiyor. Bunun yanı sıra çocuğumuza kendi kültür değerlerimiz çerçevesinde uyguladığımız eğitim ve terbiye de toplumsal gelişim ve etkileşimlerine nazaran geri ve yetersiz kalabiliyor. İşte bu iki nedenden ötürü süreç içerisinde çocuk eğitimi konusunda birçok yanlışı doğru olarak sistemleştirmiş bulunuyoruz. O zaman bu doğru bilinen yanlışları nasıl tespit edecek ve uygulama sahasından arındıracağız? İşte bu soruya Pedağog Adem Güneş yanıt bulmaya çalışmış ve ?Çocuk Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar? adlı bir kitaba imza atmış.

Adem Güneş'in Nesil Yayınları'ndan çıkan kitabında ilginç tespitler yer alıyor. Örneğin ?çocuk bağımlılığı.? Yazara göre çoğu anne baba çocuklarına karşı besledikleri yoğun sevgi nedeni ile bağımlı hale geliyor ve bu farkında olunmayan bağımlılık çocuğun gelişim evresinde riskli bir takım kalıtsal sorunlara neden oluyor. Tabi biz bunun farkında bile olmuyoruz.

İşte kitaptan birkaç çarpıcı bölüm?

Hiçbir çocuk bir diğeri ile aynı değildir. Nasıl ki gökyüzünden dökülen milyarlarca kar tanesi birbirine benzediği halde, hiçbiri birbirinin aynı değilse her bir çocuk da bir diğe­rinden farklıdır. Hepsi ayrı karaktere sahiptir. Bu kardeş bile olsa.

Eğer çocukların bu farklılıkları göz önüne alınmadan, karakterleri tanınmadan çocuk terbiyesine soyunulur ise şahin karakterli bir çocuk, bir süre sonra korkak bir kargaya dönüşme riski taşır. Nasıl mı?

Yaralı şahin kuşu, bir yaşlı kadının bahçesine kondu. Yaşlı kadın perişan görünümlü şahine acıdı, merhamet etti ve ya­nına aldı.

Aç şahinin önüne çocukları için hazırladığı hamur bulamacını koydu. Şahinin birden önüne konan tasa gagasını daldırmasıyla başını sallayarak geri çekmesi bir oldu. Çünkü şahin et yerdi; bu yüzden de hamur bulamacını yiyemedi.

Yaşlı kadın, şahinin bu halini görünce üzüldü; ?Vah!? dedi. ?Gagan uzamış, kıvrım kıvrım olmuş. Yumuşacık bir ha­mur bulamacını bile yiyemez olmuşsun. Senin önceki sahibin hiç mi Allah'tan korkmazdı ki şu gaganı düzeltmemiş? dedi ve eline aldığı kör makas ile şahinin gagasını kes­me­ye çalıştı.

Şahin yaşlı kadının elinden kurtulmak için çırpınsa da nafile, kaçamadı. Sonunda yaşlı kadın şahinin gagasını kesti.

Şahin çırpınırken yaşlı kadın, şahinin kanatlarını gördü. ?Vah? dedi. ?Senin eski sahibin sana hiç bakmamış, şu kanat­ların ne hale gelmiş? Kimi uzun kimi kısa kalmış??

Bu düşünceyle eline makası alarak şahinin güzelim kanatlarını düzeltmeye başladı. Şahin acı ile kıvrandı, çırpındı... Çaresizce pençelerini kadının koluna attı ve tırnaklarını kadının koluna geçirdi. Yaşlı kadın şahinin kanatlarını ?güya? düzeltirken koluna batan tırnakları gördü. ?Vah, vah! Önceki sahibin ne kadar merhametsizmiş. Bir kere bile tırnaklarını kesmemiş. Tırnakların ne de çirkin olmuş? dedi ve elindeki makas ile şahinin av avlamakta kullandığı pençelerini söktü attı.

Cahil, yaşlı kadının elinde rezil olan şahinin gözleri doldu.

Yaşlı kadın, şahinin bu hali görünce hiddetlendi:

?Kimseye iyilik yaramıyor ki? Ben iyilik yapıyorum, kuş ağlıyor? dedi ve elindeki kuşu ?Git hadi bildiğin yere? diyerek kaldırdı, havaya attı.

Şahin çırpındı uçmak için; ama kanatları kesilmişti bir kere, uçamadı. Acı ile yere inmek istedi, tırnakları sökülmüştü ye­re de konamadı. Kendini yan üzeri bir kulübeciğin arkasına attı.

Koca koca avları, gökyüzünde süzüle süzüle avlayan cesur şahin kuşu, cahil kadının elinde korkak bir kargaya dönüş­müştü?

İşte birçok anne baba da ?bu bilgisiz kadın gibi? çocukları­nı yeterince tanıyamadıkları için ellerindeki ?şahin? bakışlı ço­cukları, kargaya çeviriyorlar ve bunu fark etmiyorlar. Hâl­bu­ki ço­cuk terbiyesinin birinci ve en önemli maddesi çocuğu tanı­mak­tır.

Çocuğu tanımada, ?başarı? mı ?başarısızlık? mı ölçü­ olma­lı?

Çocuğunun eğitimi konusunda tavsiyeler isteyen bir anne:

? Kızım Tarih ve İngilizcede çok zayıf. İstemeye istemeye özel derse gönderiyorum. Bu da onu çok yoruyor. Onu motive edebilmem için ne tavsiyelerde bulunursunuz, diye sormuştu?

Bense bu kız çocuğunun hangi derslerde iyi olduğunu merak etmiş ve sormuştum. Anne:

? Matematikte çok başarılıdır kızım, demişti.

? Peki, neden kızınızı matematikte özel derse yazdırmıyorsunuz, diye sorduğumda ise anne, omuz silkerek:

? Gerek görmüyoruz, çünkü kızım çocukluğundan beri matematik dersinden hep on üzerinde on alır, demişti?

Şaşırmıştım annenin ?Gerek görmüyoruz? deyişine? Çünkü bu anne, kızının başarısız olduğu derslere verdiği önemi, başarılı olduğu derse göstermiyordu. Hâlbuki bu çocuğun kabiliyeti, matematik sahasında ayan beyan ortaya çık­mıştı. Anne kızının bu başarısını ?Gerek yok? diye geçiştiriyordu?

Hem kendinize hem de etrafınızdaki ebeveynlere bakın, aynı örnekteki bu anne gibi davrandığınızı fark edersiniz. Genelde çocukların başarısız oldukları alanlarda daha fazla yardıma ihtiyaç duydukları düşünülür ve bu sahalar takviye edilir. Oysa asıl önemli olan başarılı olduğu alanlarda destek görmesidir.

Ne yazık ki günümüz eğitim sistemi, her şeyden bir şey öğretmeye yönelik olduğu için bir şeyden her şeyi bilmeye yönelik kabiliyet taşıyan çocuklar arada kaybolup gitmekteler. Hâlbuki anne babalar, çocuklarının başarısızlığına dikkat çektiği ve özen gösterdiği kadar (ve hatta daha da fazla) çocuklarının başarılı oldukları sahalara da eğilmeli, onların meyillerini takip etmeli, o konularda yollarını açmalı, destek vermeliler?

Çocuklara ?Kendine Güvenmeyi? Öğretmek Doğru mu?

Anne-babaların en büyük isteğidir geride kalan çocuklarının kendi ayaklarının üzerinde durabilecek kabiliyete eriş­me­si. Kimi zaman ?öz güven? kimi zaman da ?kendine güven? diye tarif edilen bu terbiye yöntemi ne kadar doğrudur? Birçoğu yabancı eser olan, ?Kendine güvenen çocuk nasıl yetiştirilir?? konulu kitaplar, bizim terbiye metodumu­za ne kadar uygundur? Ya da soruyu farklı bir biçimde sorar­sak kendine güvenen çocuk yetiştirmek doğru mudur?

Batı kaynaklı pedagoglar, terbiye açısından sağlıklı bir çocuğu tarif ederken ?kendi ayakları üzerinde durabilen ve hayatının geri kalan kısmını kimseye muhtaç olmadan yürütebilecek cesareti kendinde bulan çocuk, sağlıklı yetiştirilmiş çocuktur...? diye tarif etmektedir.

Ne yazık ki günümüzdeki çocuk terbiyesinin hedefi de bu mantık üzerine şekillenmekte!

Otonom çocuk yetiştirmek, bela yetiştirmektir

Anne babalar çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken bir yandan onları kendi ayakları üzerinde durmaya teşvik ettikleri gibi diğer yandan da onları otonom (bağımsız) olmaya yönlendirmektedirler.

Uzun yıllar üniversitelerde ders vermiş bir psikolog, otonom çocuk yetiştirmeyi ?başa bela? yetiştirmekle eş değer görüyordu. ?Hayatı benmerkezci olarak algılayan çocukların ne zaman, ne yapacağı ve kimin başına hangi belayı açacağı bilinmez? diyordu.

Böylesi bir çocuk için hayatın anlamı, zevktir.

Hayatın anlamı, özgürlüktür.

Hayatın anlamı, ?ben?dir.

Ona göre, ?problem çözmek ve başkalarının derdi ile dertlenmek bir ahmaklıktır.?

Belki çocukluklarda, bebeklik yıllarındaki o sempatik ve sevimli hal, bu davranışın çirkinliğinin görünmesine engel olabilir. Ancak yetişkin olmaya başladıkça ve ergenliğe doğru adımlar attıkça otonom çocuklar, anne ve babaları için birer kâbus halini alabilirler.

Örneğin trafikte arabalar her ne kadar birbirinden bağım­sız hareket ediyor olsalar da her bir trafik kuralı, her bir sürücüyü bir diğerine bağlı hale getirmektedir. Siz; trafikteki bir araba sürücüsü olarak ben bağımsızım ve kim­seye uymak zorunda değilim, diyerek dönüşlerde sinyal vermeden dö­nebilir misiniz? Kırmızı ışıklarda durmadan yolunuza de­vam edebilir misiniz? Hız sınırı konulmuş yollarda ?hiç umu­rumda bile değil? diyerek sürat yapabilir misiniz? Tabii ki yapamazsınız. Yaparsanız trafik canavarı olursunuz. O hal­de nasıl ki trafikte bağımsız olunamıyorsa sosyal yaşantıda da bağımsızlık diye bir şeyden söz edilemez. Eğer bir ço­cuk bu düşünce ile yetiştirilmeye çalışılırsa tıpkı trafik canavarının trafiği kâbusa çevirdiği gibi, böylesi bir çocuk da sosyal yaşantıyı kâbus haline getirebilir. Bundan da en başta, anne ve babalar zarar görür.

O halde, anne-babalar çocuk terbiyesinde hedef olarak otonomiyi ve bağımsızlığı değil, vicdan kültürünü ve bağlılığı seçmelidirler.

Kendine güvenen çocuk yetiştirmeyin

Güçlünün her zaman kazanacağı düşüncesi ile hayata alıştırılan çocuklar, genellikle kendilerinden güçlü kişilerin gücü altında ezilmeye de mahkûm olmaktadırlar. Her şeyi güç ve kendi başarısı ile elde ettiğini düşünen çocuklar, bunun böyle olmadığını ve olamayacağını anladıkları an, büyük bir ruhî çöküntü ile karşılaşmaktadırlar.

Hayat zordur. İnsan ise zayıf. Bu zayıf insanın ihtiyacı sınırsızdır. Sınırsız ihtiyaç sahibi insanın imkânları ise sınırlıdır.

Tüm bu zafiyet içindeki insanın kendi sınırlı güç ve kuvvetine güvenerek değil, Allah'a güvenerek yaşaması onu ruhen daha da mutlu edecektir.

O halde, anne ve babalar, kendine güvenen değil, Allah'a güvenen çocuklar yetiştirmelidirler. Tüm prensip ve terbiye yöntemlerini bu doğrultuda kullanmalıdırlar.

Çocuk üzerine daha birçok farklı görüş, değerlendirme ve öneriyi kitapta bulacaksınız?

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber