Baykal: Gücünüz Azerbaycan'a mı yetiyor

Kaynak : Hürriyet
Haber Giriş : 20 Ekim 2009 14:21, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

CHP Başkanı Deniz Baykal, Meclis grup toplantısında Hükümet'e sert sözlerle yüklendi ve ''Bursa'da milli maçta Azerbaycan'ın bayrağını yasaklıyorsunuz. Gücünüz sizin PKK'ya yetmiyor da Azerbaycan'a mı yetiyor?'' dedi.

İşte Baykal'ın konuşmasından satırbaşları:

BÜTÇE GERÇEKLERİ

Ekonomiye yönelik olarak son günlerde bütçe tasarısı hazırlandı ve bütçe dolayısıyla yeni 2010 yılına yönelik bütçe dolayısıyla, hem 2009'un bütçe gerçeklikleri ortaya konuldu hemde 2010 yılına dair bekleyişlerimiz hükümet adına ifade edildi. Dikkatinizi çekmek istediğim şu noktalar var.

Önce bir defa bütçe açığı meselesi. İşin temeli oradan başlıyor. Bütçe açığında 10.4 milyar bütçe açığı ön görülmüştü. Şimdi ortaya çıkan rakam 63 milyar Türk Lirası. Bu bütçenin bir anlamı yok diye bütün bunları anlattık.

2009 bütçe yılıyla ilgili bütçe müzakerelerinde CHP'nin görüşlerini ifade ederken bu bütçenin hedeflerinin gerçekçi olmadığını belirtmiştik. Bunların ne kadar doğru olduğu tümünde bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bu yılın 9.5 ayı boyunca Türkiye fiilen bütçesiz olarak yaşamak durumunda kalmıştır. Türkiye'nin bütçesi o kadar hayal aleminde düzenlenmişti ki karşılanması ciddi ekonomik krizi engelleyecek bir geçerlilik maalesef taşımamıştır. Teğet geçti teğet geçti demişlerdir ama ekonomi ağır bir tahribat yaratmıştır.

Bütçe yüzde 4 büyümeyi ön görüyordu. Şimdi hükümet yüzde 6 küçüleceğiz noktasına gelmiştir. 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük daralmayı yaşıyoruz. Bu tablonun arkasında AKP'nin zaman zaman ortaya çıkan yanlış politikaları, umursamazlığı temel neden olarak yatmaktadır.

Önemli tercihleri ortaya koyamayan, gerçekçiliği tartışmalı bir bütçe karşımıza çıkmıştır. Hiçbir vergi koymayacağız, vergi oranlarını artırmayacağız diye açıklamalar yapmıştır. Ancak ön görülen vergi artışını izah etmek mümkün değildir.

Emeklilere yönelik olarakta 2.5 + 2.5'luk bir artışı öngörmektedir. Bunun ortalaması 3.78'dir, 5 değildir.

ZAMLAR

Türkiye'de doğalgaza yapılan zam yüzde 22.5, petrol ürünlerine yapılan zam her ay yapılıyor, elektriğe yüzde 10 yapılmıştı. Bu tablo karşısında memurun da çok ciddi bir gelir kaybına uğrayacağı açıktır.

Tabi bu sağlık alanında yeni ve sıkıntılı bir tablo gelişmekte. Önce 'Herkes doktorunu hastanesini seçecek. Hiçbir hasta para ödemek zorunda kalmayacak. O kapsamda olmayanlara imkan sağlanacak' diye yola çıktı. Ama şimdi artık katılım payı denilerek hastanın sağlık harcamalarında yer tutması harekete geçirildi. Burada ilginç bir nokta var, katkı payı açıkça istenmiyor. Mesela aile hekimine gittiyse, eczanede sen bu 2 TL'yi tahsil et diyor. İlaç satarken de ek katılım payını eczaneler tahsil etmektedir. Üniversite hastanelerde 3 TL, özel hastanelerde de 3 TL'dir. Bazen de vatandaş ver bunun makbuzunu demektedir, ancak eczacı da tahsil yaptığını söylemektedir. Bunlar üzüntü verici tablo. 2010 yılında bu tablo daha da sıkışacaktır. Çünkü bütçenin devresi güvenden uzaktır. Türkiye önümüzdeki dönemde de halkın daha da sıkıntı çekeceği bir tabloya doğru yönelmiştir.

Bir veriyi daha dikkatinize sunmak istiyorum. Türkiye sabit sermaye yatırımında 45. olmuştur. Biz ancak bunu yüksek tutarak sağlıklı ekonomik kalkınmayı destekleyebiliriz. Ancak bir süredir ülkenin gündeminden düşmüştür. 2009 verilerine göre, Türkiye 57 ülke arasında 45'nci olmuştur. 2008 yılında sabit sermaye yatırımları yüzde 4.64 gerilemiştir. Bunlar gelecekteki ekonomik sıkıntıların nasıl şekillenmekte olduğunu bize gösteren verilerdir.

CHP olarak biz bu ortamda önem taşıdığı için KEY ödemelerindeki probleme herkesin dikkatini çekmek istiyoruz. Türkiye'de maalesef gerçekçi bir değerlendirmeyle 5.8 milyon insan KEY alacağını tahsil edememiştir. Bu yasa da yürürlüğünün sonuna gelmiştir. Bizim derhal harekete geçmemiz gerekiyor.

AZERBAYCAN İLE İLİŞKİLER

İlişkilerimizin artık bir nezaket, bir üslup sorunu olmanın ötesine geçmeye başladığını, bu konunun ciddi bir konu haline dönüşmekte olduğunu görüyoruz. Geldiğimiz noktada maalesef kim haksız kim halkı tartışmalarının başlatılmak istendiğini görüyorum. Türkiye bu Ermenistan sınır kapısının açılması konusunu, maalesef kendi özel ilişkilerini durumlarını dikkate almadan çok yanlış yönetmiştir ve bir sorun çözeceğiz derken, çok daha önemli, çok daha ağır bir büyük sorunla Türkiye'mizi karşı karşıya bırakmıştır.

Gerçekten üzüntü verici bir olaydır. Kaş yapalım derken göz çıkardık. Birilerinin telkinleri doğrultusunda, birilerini mutlu edeceğiz diye, durduk yerde gerekmeyen çok ciddi sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olduk. Bu uyarıları daha

Sakın ha Azerbaycan'ı küstürecek bir şey yapmayın diyorduk ve bunu söylerken elbette kardeşliğimizi, tarihin içinden gelen yakınlıklarımızı düşünüyorduk ama bunun ötesinde siyasetin gerçekçi ölçüleriyle baktığınız zamanda Azerbaycan'ın Kafkasya için Türkiye için ne kadar önemli olduğunu ve ilişkilerin iyi tutulmasının reel siyaset konusu olduğunu vurgulamaya çalışıyorduk.

Birileri Azerbaycan'ı görmüyor Ermenistan'ı görüyor, dayatma yapıyor ama sen Azerbaycan'ı görmemezlikten gelemezsin. Dünya görmese de Türkiye Azerbaycan'ı görecek.

Bakan geldi imzalamayın dedik. İmzaladılar. Şimdi öğreniyoruz ki Meclis'e de imzalandıktan sonra gönderiliyor. Böyle tartışmalı bir protokol AB ilişkilerinde 2004 yılında katma ek protokol olarak imzalanmıştı Brüksel'de ve biz imzalamayın demiştik. Rum limanlarından çıkan gemilerin, uçakların gelmesini ön gören bir protokol. Yapmayın dedik, yaptılar. Ama dikkatinizi çekerim, o protokol hala Meclis'e hala gelmemiştir. O meşhur protokolü Meclis'e sevk etmemişlerdir. Hala duruyor. Peki şimdi ben soruyorum, o Rum limanlarıyla ilgili protokolü sevk etmediniz de, bunu niye Meclis'e sevk ediyorsunuz? Üzüntü verici bir tablo.

Bu ortaya çıkan sıkıntıları biliyorsunuz. Burada protokoller imzalandıktan sonra 14 Ekim'de Türk Ermeni Cumhurbaşkanlarının buluştuğu gün, Rus ile Azerbaycan yetkilileri petrol ile ilgili resmi bir anlaşma imzaladı. Bütün bunlar göz göre göre yapıldı.

Nabucco işine bu anlaşma darbe vurmuştur. Zaten Nabucco'ya en büyük darbeyi Güney Akım projesini onaylayarak bu hükümet yapmıştır.

GÜCÜNÜZ AZERBAYCAN'A MI YETİYOR

14 Ekim'de Bursa'da Ermenistan Türkiye futbol maçı oynandı. Sınır krizi yetmiyormuş gibi bir de bayrak krizi yaşandı. Valilik doğrudan harekete geçti, biz bizzat valiye baskılar yaptık. Ama bir defa bu iş çıkmış oldu ve Azerbaycan bayrakları toplatıldı.

Daha dün PKK bayraklarıyla sınırda binlerce insan, güvenlik güçlerinin gözlerine baka baka, o bayraklarla gösteriler yapıyorlar. Bunların hepsini içinize sindiriyorsunuz, ama kardeş Azerbaycan'ın bayrağını Bursa'da bir maçta bulundurmasını yasaklama gereği duyuyorsunuz. Gücünüz sizin PKK'ya yetmiyor da Azerbaycan'a mı yetiyor?


BAHÇELİ NE DEDİ?

MHP lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulunuyor.

İşte Bahçeli'nin açıklamasından satırbaşları:

Hükümetin protokoller için Türk milletinin rızasını almadığı ortadadır. Azerbaycan'ın da açıkça kandırıldığı ortaya çıkmıştır.

Azeri vatandaşlarımızda tepkilerin hat safhaya ulaştığı görülmektedir. Milletimizin bayrak konusundaki hassasiyeti ortadayken, özellikle medyaya yansıyan şekliyle, Bakü'deki şehitlikte bulunan Türk bayraklarının kaldırıldığına dair haberler Anadolu Türklüğünü derinden sarsmıştır.

Buradan seslenmek istiyorum, hükümetin tavrı sizleri de öfkelendirmiş olabilir. Bu konuda göstereceğini tepkilerin Türk milletine saygı şarttır. Bu şekilde bir tepki şekli ve bu itici tavır, iki kardeşin arasını açmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.

AZERBAYCAN'DAN HATASINI TELAFİ ETMESİNİ BEKLİYORUM

AKP davranışı, Türk milletinin tamamının iradesini yansıtmaz. Bu hükümet ve bu ilkesiz kadrolar belki bugün vardır, ama yarın olmayacaktır. Onların yapacakları yanlışlar milletimizin gelecekteki ilişkilerini bozmamalıdır. Türk milleti, Azerbaycan Türklüğü'nün yanındadır. Ecdadımızın yadigarı olan al bayrağımızın hatıralarına saygı gösterilmesi gerekmektedir.

Bu konuda yaşanan haklı öfkenin, bizi inciten davranışlardan uzak durulacağına inanıyorum.

Azerbaycan Türklüğünden, başta Aliyev olmak üzere, bu vahim hatayı derhal telafi etmelerini bekliyorum. Ay yıldızımızla, Azerbaycan bayrağı sonsuza kadar dalgalanmalıdır. Unutmasınlar ki Türklüğün müşterek sorunları tam bir dayanışma ile MHP'nin iktidarında çözülecek ve geride kalacak tüm yanlışlar telafi edilecektir.

Başbakan Erdoğan'ın ağzından, Alparslan Türkeş'in, 1993'teki Ermenistan girişimleri bizlere hatırlatılmak istenmiştir. Merhum başkanımızın, başlattığı girişimle ilgili olarak gerekli açıklamaları, sayın Tuğrul Türkeş yapmıştır. O günlerde yapılmak istenen ile bugün karşımıza çıkarılmak istenenin aynı olmadığı, yol ve yöntemlerin ayrı olduğu ortaya çıkmıştır.

MHP her türlü milli meselede, milletinin yararına yarınına uygun olmak koşuluyla destek vermeye hazırdır. Ancak bugün dayatmalarla ilerleyen tünelde yer almamaız asla düşünülemez. Başbakan Erdoğan'ın girdiği yanlış yolda, merhum Türkeş beyin fikirlerine sığınmış olması ve onu örnek alması umut verici olmuştur. Bu yolla girdiği yanlışları fark ederek, gerçek bir devlet adamının onurlu mücadelesini ders alma imkanı bulabilir.

ERDOĞAN TÜRKEŞ'İ İZLESİN

Başbakan Erdoğan'ın, Türkeş'i okumasında izlemesinde yarar vardır. Bu bizi ancak mutlu eder. Madem ki Türkeş bey'in yaptıklarını rehber ediniyorsa, Başbakan Erdoğan'a hidayete erme noktasında, millet milliyetçilik onurlu duruş ve Türklük konusunda da takipçisi olmasını temenni ederiz. Bu konuda samimiyse, Türkeş'in Meclis'te 1994'te yaptığı şu sözlerini de milletimizi etnik kimliklere bölmeye çalışan karanlık vicdanını aydınlatması için hatırlatıyoruz. Türkeş şöyle diyor:

?Burası Türkiye'dir. Bu kutsal vatanın adı Türkiye'dir. Yaşayan herkesin ailesi sülalesi etnik kökeni ne olursa olsun müşterek adı Türk'tür?

Yaklaşık 25 yıldır kanlı eylemleriyle ülkemizin gündemi haline gelen PKK'nın bir amaç değil araç olduğu bilinmektedir. PKK'nın Türkiye üzerindeki emelleri olan her devletin kullandığı, uluslarüstü bir pazarlık konusu olarak şiddete başvurduğu ortadadır. Teröristlerin imhası yıllardır en üst seviyede sürdürülmüştür. Bu uğurda çok sayıda şehit verilmiş, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Burada sizlere geride kalan yılların acı bilançosunu tekrarlayacak değilim. Ancak yıllardır süren bu eylemlerin arkasındaki stratejik eylemleri küresel aktörlerini tarihsel emellerini dikkate almadan yapılacak değerlendirmelerin asla doğru olmayacağını düşünüyorum.

Yalnızca son 20 yılın Irak coğrafyasındaki gelişmelere baktığınızda, PKK terörünün arkasında, Türkiye ile hesabı olanların isimlerini görmek mümkündür. Devletin resmi makamlarını zaman zaman bunları dile getirdiği bilinmektedir. Ne var ki Türkiye PKK'nın ve bölücülüğün arkasındaki aktörleri görmesine rağmen sadece sızlanmakla yetinmiştir.

Örgüte verilen gizli ve açık desteği muhatapların yüzüne çarpmaktan kaçınmıştır. Özellikle ABD'nin son 20 yılda komşumuz Irak'a yönelik iki ayrı savaşının siyasi sonuçlarını yorumladığımızda, karşımızda yıllardır Türkiye'yi bir kıvama getirmek için bulunan bölücülük karşımıza çıkmaktadır.

TAMAMINDAN AKP SORUMLU DEĞİLDİR

Gerilere gitmeden daha geçtiğimiz ay, Türkiye'nin terörle mücadelesinde görev yapan emekli bir zevatın, ABD'nin PKK'ya yardım ettiği açıklamaları bilinmektedir. Devlet arşivi, PKK ile Avrupa, PKK ile ABD arasındaki ilişkiyi doğrulayacak belgelerle doludur.

Kuzey Irak'taki fiili Kürt devleti incelendiğinde, AKP'nin içine düştüğü sarmak doğru okunduğunda, Başbakan'ın büyük Ortadoğu yıkım projesi analiz edildiğinde, bu son gelişmelerin milletimizi tam bir yıkıma sürüklediği anlaşılacaktır.

Elbette ki bölücü gelişmelerin tamamından AKP'yi sorumlu tutmak doğru değildir. Ancak 7 yıldır tek başına iktidar olan AKP, yardım ve yataklık edecek kadar stratejik türbülansa girmiştir.

KOŞULLAR BELLİDİR

Kırmızı çizgiler kavramı, hükümet tarafından defalarca dile getirilmiştir.

Türkiye'nin kırmızı çizgileri tamamen silinmiştir. Türkiye geri bıraktığımız yıllar içinde süreci yönlendirmekten uzak kalmış, başa geçirilen çuvalların korkusu hükümeti dayatmalara teslim olmaya itmiştir.

MHP yıllardan beri milletimizin huzuruna musallat olan PKK terör örgütü ile anlayacakları yöntemle mücadeleyi savunmuştur. Yıllardır ülkemizi yoran ve acı çektiren terör örgütünün sona erdirilmesinin koşulları bellidir.

Böylesi bir tam tespit almanın hiçbir pazarlığa tabi tutulmaması, başkalarının iznine tabi olmaması şarttır. Dün ülkemize sınırdan giren teröristlerin çaresiz ve aldatılmış olmaları mümkün değildir.oysa bugün AKP'nin kandil kadrolarıyla girdiği pazarlığın verdiği küstahlık bu rezalette ortaya çıkmıştır.

Sözde marşlarla, sevinç çığlıklarıyla yapılanlar AKP'nin esiridir. Alkışlarla karşılananlar Mekke'den dönen hacı kafilesi değildir yada alın terleriyle ekmeklerini kazanmak için gittikleri gurbetten kesin dönüş yapan gurbetçilerde değildir. Milletini yabancı coğrafyalarda gururla temsil eden Mehmetçikler de değildir.

Bunlar elinde bebeklerin, anaların, kadınların, şehitlerin kanı olan, silahlarına masum binlerce insanın kanı bulaşmış hain teröristlerdir.

Hükümetin açılım adını verdiği rezalete hala kulak verenlere soruyorum. Son ihanet tablosunda silahı kimin bıraktığını anlayanınız var mıdır?

Dün yaptıkları katliamları yarın yapmayacaklarına dair bir işaret var mıdır?

PKK Türkiye'ye değil, AKP PKK'ya teslim olmuştur, durum bundan ibarettir. Yıllardır AKP'yle birlikte sayısız illete şahit olmuş bu millet, açılım adı altında yürütülen milli haysiyeti düştüğü seviyeyi de görmek zorunda kalmıştır.

AKP'yi tanıyanlar için bu gelişme beklenen bir sondur ve işaretleri 2 yıl önce alınmıştır. Dağlıca saldırısının ardından, Irak'a kaçırılan 8 mehmetçiğin geri alınmasında o

AÇILIM SEVDALISI

Elbette terör son bulmalıdır. Bunun aksini söylemek mümkün değildir. ancak eline silah alarak ülkemizi bölmek için dağa çıkmış teröristlerin bütün talepleriyle onlara kucak açmak

Böyle bir mantıkla Çanakkale savunulamazdı. Bugüne kadar sorunlarını çözmek adına onları yok sayan ve teslim olan hiçbir ülkenin ayakta kaldığı

PKK'nın ve uzantılarının tüm tasavvurları

Bütün istekleri başbakan tarafından dile getirilmektedir. Sonuçta böyle olacak idiyse, 1984 yılında ne ordu sevk etmeye lüzum vardı ne de Mehmetçiğin korucuların yıllardır süren mücadelesine.

Ne isteniyorsa verirdiniz, ne yapmayı arzu ediyorlarsa el sıkışırdınız. Böylece 25 yıllık kayıplarımız da olmazdı.

Bugün gelinen aşamada Türkiye'nin bölünmesi için PKK'ya gerek kalmamıştır.

Başbakan bu projeyi okyanus ötesinden almıştır ve ayrıntıları görüşmek üzere de 29 Ekim'de başaktörle buluşacaktır. Başbakan Erdoğan, bölücülüğün yeni liderliğine soyunmuştur. Bu konuda İmralı canisiyle rekabet ve işbirliği başlatmıştır.

Başbakan'ın sebeplendiği bu yıkım projesi, İmralı canisinin, kandil'deki kadroların Türkiye'ye kefen biçme projesidir. Teröristlere örtülü siyasi af çıkarılacak, Türkiye'deki etnik bölücülerin taleplerini karşılayacak, askeri operasyonlar asgari düzeyde tutulacak ve PKK'lı teröristler dağdan indirilecektir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber