Sezer: Mutlak takdir yetkim var, yargı bana karışamaz
Cumhurbaşkanı'nın yetkileri yargıda sert bir tartışmaya kaynaklık etti. Ankara
2. İdare Mahkemesi, en çok oyu aldığı halde, Prof. Rıza Ayhan'ı Gazi Üniversitesi
Rektörlüğü'ne atamayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in bu işleminin iptali
istemiyle açılan davada, Sezer'den ek açıklama istedi. Sezer mahkemeye üslubu
sert olan ikinci savunmasını gönderdi: "Mutlak takdir yetkim var."
Türkiye'de başkanlık sistemi önerisi tartışılırken, yargı, Cumhurbaşkanı'nın
takdir yetkisinin, tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimine tabi olup
olmadığı tartışmasına kilitlendi. Sonuçları önemli görülen bu kritik davayı,
seçimlerde en çok oyu aldığı halde, Sezer tarafından Gazi Üniversitesi Rektörlüğü'ne
yeniden atanmayan Prof. Rıza Ayhan'ın avukatı Sedat Aksakallı açtı. Aksakallı,
Sezer'in Ayhan yerine daha az oy alan Prof. Dr. Kadri Yamaç'ı rektör ataması
işleminin iptalini ve yürütmesinin durdurulmasını istedi.
Aksakallı, 25 sayfalık dilekçesinde, Sezer'in rektör seçmeyle ilgili takdir
yetkisinin sınırsız, mutlak ve yargı denetimi dışı olmadığını savundu. Aksakallı,
demokratik toplumda takdir yetkisinin kullanımının sorumluluğu gerektirdiğini
belirttiği dilekçesinde, bu görüşünü desteklediğini savunduğu onlarca Danıştay
kararına da yer verdi.
Cumhurbaşkanı'nın YÖK'ten rektör adaylarını belirlerken somut-geçerli objektif
kanıt bulunmasını istediğini, ancak kendi ilkelerine de aykırı davrandığını
anlatan avukat, Sezer'in en çok oyu alan aday yerine bir başkasını rektör seçmesinin
Anayasa'nın 'eşitlik ve ayrımcılık yasağıyla' ilgili 10. maddesine aykırı olduğunu
ileri sürdü.
Aksakallı aynı zamanda, Sezer'in bu seçiminin insan onuruna aykırı, onur kırıcı
bir muamele olduğunu, dolayısıyla bunun, öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(AİHS) 3. maddesine aykırı olduğunu öne sürdü. Aksakallı, işlemin ayrıca, AİHS'nin
'adil yargılanma hakkı'yla ilgili 6. ve 'etkili başvuru hakları'nı düzenleyen
13. maddeleriyle, 'ayrımcılık yasağı' getiren 14. maddesine de aykırı olduğunu
savundu.
İkinci kez savunma istendi
2. İdare Mahkemesi, ilk olarak tek 'davalı' sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı'ndan
savunma istedi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nce hazırlanan cevap dilekçesinde
Cumhurbaşkanı'nın bu yetkisinin mutlak olduğu belirtilerek davanın reddi istendi.
Ancak, mahkeme ilk kez, Cumhurbaşkanlığı'nın bu savunmasını yeterli bulmadı
ve Sezer'den ilave bilgi istedi. Mahkeme, 22 Kasım 2004 tarihinde Sezer'den
"YÖK'ün sunduğu üç adaydan en yüksek oyu almasına karşın, rektörlüğe seçilerek
atanmama gerekçesinin sorulmasına, varsa konuya ilişkin tüm bilgi ve belgelerin
birer örneğinin istenilmesine..." karar verdi. Bu karar, davanın kabul
edilebileceği beklentilerini de gündeme getirdi.
Mahkemenin ara kararına Sezer'in yanıtı sert oldu. Sezer, 9 Aralık 2004'te
gönderdiği savunmada mahkemeye şöyle çıkıştı:
"Kararınızı anlamakta güçlük çektim." Bu seçimlerde, 'en yüksek oyu
almış olmak' sadece seçimin sonucuyla ilgili bir durumdur, adaylar arasında
'üstünlük' sıralaması anlamı taşımaz. Rektörlük seçimlerinde en yüksek oyun
alınmış olması, atama makamının atama konusundaki takdir yetkisini hukuken sınırlayan
ve onu adeta 'bağlı yetki' içine sokan bir değer taşımaz. Bu nedenlerden ötürü,
Yüksek Mahkeme'nin, seçimlerde en yüksek oyu almış olmasını bir 'nitelik' gibi
algılayıp değerlendirdiği izlenimine yolaçan ara kararının anlamının hukuksal
değerlendirmesinde güçlük çekilmiştir.
Yetki mutlaktır: İlk savunmamızda da önemle vurgulandığı üzere, yürürlükteki
mevzuata göre, Cumhurbaşkanı Yükseköğretim Kurulu'nca kendisine sunulan ve profesör
akademik unvanını taşımaları nedeniyle rektörlüğe atanmak yönünden eşdeğer nitelik
taşıdıklarının kabulü zorunlu bulunan üç adaydan birisini, rektör olarak atamak
konusunda 'mutlak' takdir yetkisini haizdir. Bu atama, eşdeğerler arasından
birinin rektörlüğe tercih edilmesidir. Üç adaydan birini seçip atama yetkisi,
koşula bağlanmaksızın, 'mutlak' biçimde Cumhurbaşkanı'nın takdirine bırakılmıştır.
Beni zorlayamazsınız: Belirtilen hukuksal düzenlemeler, yargısal içtihatlar
ve atama yetkisinin tümüyle takdiri nitelik taşıması nedeniyle, Cumhurbaşkanı'nın
kendisine sunulan üç aday arasından birisinin rektörlüğe atanmasını ya da diğer
ikisinin rektörlüğe atanmamasını gerektiren bir neden ya da nedenler göstermek
zorunda olmadığı ve buna zorlanamayacağı açıktır. Bir başka ifadeyle yargı organının
Cumhurbaşkanı'nın takdir yetkisini sınırlandıracak ya da ortadan kaldıracak
biçimde karar vermesinin yürürlükteki hukuksal düzenlemelerle bağdaşmayacağı
kuşkusuzdur.
Mahkeme reddetmeli: Yargı organının, üç adaydan birini üniversiteye rektör olarak atamak konusunda Cumhurbaşkanı'na tanınan 'mutlak' takdir yetkisini ortadan kaldırma sonucunu doğuracak biçimde karar vermesi, Anayasa'nın 125. madde 4. fıkrasıyla 2577 sayılı Yasa'nın 2/2. fıkrası karşısında mümkün değildir... Davanın ve yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmesini arz-talep ederim."
Önemli karar gün sayıyor
Mahkemenin bugünlerde yürütmeyi durdurma talebini karara bağlaması bekleniyor.
Bu karar, sonuçları açısından önemli görülüyor. Çünkü, bu işlemin iptal edilmesiyle
Cumhurbaşkanı'nın seçme yetkisi yargı kararıyla tırpanlanmış olacak ve bundan
sonraki tüm atama-seçim işlemleri de yargı denetimine tabi tutulabilecek. Ancak
Cumhurbaşkanı, idare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermesi halinde
buna Danıştay'da itiraz edebilecek. Konuyla ilgili son sözü Danıştay söyleyecek.
radikal