YÖK Sultanlığı Kamuoyunu Yanıltıyor
Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan ve YÖK'ü yeniden yapılanmayı öngören taslak eleştirilebilir hükümler içermesine rağmen genel olarak üniversitelerin demokratikleşmesi yönünde olumlu bir adımdır. Ancak; Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazetelerde akla mantığa sığmayacak iddialarla kamuoyu manipüle edilmekte ve yanıltılmaktadır. Bazı başyazarlar (Oktay EKŞİ) tasarı ile 26 bin öğretim üyesinin görevini kaybedeceğini ve kadrolaşma yapılacağını dahi iddia edebilmektedir. Oysaki tüm öğretim üyelerinin sayısı zaten 26.029'dır. İdari görevleri, YÖK veya Rektörler tarafından bizzat atandıkları için sona erecek öğretim üyeleri de, bu türden tüm görevlere seçim esası getirildiği için en çok oyu almaları halinde yeniden seçilebileceklerdir. Konuya ilişkin MEB Müsteşar Yardımcısı Şaban Şimşek'in açıklamlarını okumak için tıklayın.
YÖK Sultanlığı Kamuoyunu Yanıltıyor
Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan ve YÖK'ü yeniden yapılanmayı öngören taslak eleştirilebilir hükümler içermesine rağmen genel olarak üniversitelerin demokratikleşmesi yönünde olumlu bir adımdır. Ancak; Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazetelerde akla mantığa sığmayacak iddialarla kamuoyu manipüle edilmekte ve yanıltılmaktadır. Bazı başyazarlar (Oktay EKŞİ) tasarı ile 26 bin öğretim üyesinin görevini kaybedeceğini ve kadrolaşma yapılacağını dahi iddia edebilmektedir. Oysaki tüm öğretim üyelerinin sayısı zaten 26.029'dır. İdari görevleri, YÖK veya Rektörler tarafından bizzat atandıkları için sona erecek öğretim üyeleri de, bu türden tüm görevlere seçim esası getirildiği için en çok oyu almaları halinde yeniden seçilebileceklerdir. Konuya ilişkin MEB Müsteşar Yardımcısı Şaban Şimşek'in açıklamlarını okumak için tıklayın.
Aşağıdaki yazı "Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi" yazarı Nazlı Ilıcak'ın köşesinden alıntılanmıştır.
Demokratikleşme mi, kadrolaşma mı?
YÖK tartışması yanlış veriler üzerine sürüp gidiyor. Bugün, üniversitelerin
yönetimine hâkim olanlar, tek bir ağızdan belli eleştiriler getiriyorlar ve
tartışmalar gerçek dışı bilgilerden yola çıkılarak yapılıyor. Bunların arasında
en çarpıcı yanlışlardan biri, yeni Yüksek Öğretim Kanunu ile birlikte, 26 bin
üniversite yöneticisinin görevden alınacağı iddiası. Bu iddia, iktidarın kadrolaşacağı
endişesine de zemin hazırlıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde, kanunu hazırlayan ekiple konuştuk.
-Gerçekten 26 bin üniversite yöneticisi görevini kaybediyor mu?
İşte Milli Eğitim Müsteşar yardımcısı Şaban Şimşek'in cevabı:-Üniversitelerde
9 bin 427 profesör, 4 bin 957 doçent, 11 bin 645 yardımcı doçent olmak üzere
toplam 26 bin 29 öğretim üyesi mevcut. Bütün öğretim üyelerinin toplamı 26 bin.
Her birinin, idari bir görevi bulunmadığına göre, 26 bin kişinin görevine son
verilecek iddiasının gerçek dışı olduğu âşikâr.
-İdari görevden kasıt ne?
-İdari görev yapanlar, görev tazminatı alan ve görevleri dolayısıyla ders yükü
taşımayan öğretim üyeleridir. Bu yüzden, Senato üyelerine, Fakülte Yönetim Kurulu
üyelerine ve Üniversite Yönetim Kurulu üyelerine idari görev yapıyor diyemeyiz.
-İdari görev yapan kaç kişi var? Kaçının görevi düşüyor?
-53 üniversite rektöründen, ikinci defa seçilen 19'unun görevi düşüyor. Diğerleri,
vazifesine devam ediyor. Ayrıca, seçimle gelmedikleri için, 159 rektör yardımcısı
ve 930 dekan yardımcısı görevlerinden alınıyor. Bunun yanı sıra, 465 fakültede
ikinci defa atanan dekanlar, tıpkı ikinci defa seçilen rektörler gibi, bu makamlarını
kaybediyor. Bir de 169 Enstitü Müdürü (onlar da rektörler tarafından atanmıştı;
bundan sonra seçimle iş başına gelecekler) idari görevlerinden ayrılacak.
-Ya Senato üyeleri, Fakülte Yönetim Kurulu üyeleri ve Üniversite Yönetim
Kurulu üyeleri....
-Onlarınki idari görev değil.
-Olsun. Onların da bu görevleri son mu buluyor?
-Evet. Çünkü bizim hazırladığımız kanun, seçim esasına dayanıyor. Atama sisteminin
geçerli olduğu düzeni değiştiriyoruz. Bu yüzden kurulları yenileceğiz. Sözgelimi,
bugünkü düzenlemede, rektör üç dekan adayını belirleyip YÖK'e bildiriyor. YÖK
birini atıyor. Taslakta, Fakülte Yönetim Kurulu, 2 dekan adayını seçiyor, YÖK
birini tercih ediyor. Halen uygulanan sistemde Senato üyelerini de, dolaylı
veya doğrudan rektör seçmiş oluyor. Rektörün başkanlığında toplanan Senato'da,
bütün fakültelerin dekanları, Enstitü Müdürleri ve Yüksek Okul Müdürleri üye.
Bugünkü kanuna göre, Yüksek Okul Müdürlerini ve Enstitü Müdürlerini rektör seçiyor.
Dekanın seçiminde de büyük ağırlığı var rektörün. Dolayısıyla Senato, onun etkisi altında. Halbuki bizim getirdiğimiz yeni düzenlemede, Enstitü Müdürleri ve Yüksek Okul Müdürleri, rektör tarafından atanmayıp, seçimle gelecek. Sadece Meslek Yüksek Okulu Müdürlerini rektörler atayacak. Meslek Yüksek Okulları'nın kendi aralarında seçecekleri iki üye ile, her fakültenin kadrolu öğretim üyeleri tarafından seçilecek iki profesör de, fakülte dekanlarına, Enstitü Müdürlerine, Yüksek Okul Müdürlerine ilâve olarak Senato üyeliğine gelecek. Gördüğünüz gibi, seçilmişlerin hâkim olduğu bir sistem söz konusu.
-Peki Senato üyelerini, fakülte ve üniversite yönetim kurullarını da ilâve
edince, idari görevlilerle birlikte tasfiye edileceklerin sayısı 26 bine ulaşıyor
mu?
-Hiç olur mu? Zaten 26 bin öğretim üyesi var. Bir öğretim üyesinin birden fazla
kurulda görev yaptığı düşünüldüğünde, ancak 3-4 bin kişi makamını kaybedecek
demektir. Ama, bunların en az yarısı yeniden seçilir. Bir tasfiye söz konusu
değil. Hiç, seçimin esas olduğu yerde kadrolaşmadan söz edilebilir mi?
Dekanların durumu
Milli Eğitim Bakanlığı'nda hummalı bir faaliyet yürütülüyor. Çeşitli üniversitelerden
gelen eleştiriler dikkate alınarak taslakta bazı değişiklikler yapılabilir.
Meselâ ikinci defa görev alan dekanların -kazanılmış hakları dolayısıyla- görevlerinin
sürmesi istikametinde bir eğilim mevcut.
-Aynı uygulama ikinci defa seçilen rektörlere teşmil edilebilir mi?
-Burada, dekan ve rektörler arasında temel bir fark var. Çünkü rektörler seçimle
iş başına gelirken, dekanlar atama yoluyla görevlendiriliyor. Oysa rektör
seçimine katılan öğretim üyelerinin, vaad ve tehditlerle yönlendirildiğine dair
çok sayıda belge var. Zaten taslağa "rektörler üst üste seçilemez"
şartı, seçimlerde benzer baskıları önlemek için konuldu. Bu yüzden, seçimli
bir sisteme geçerken, ikinci defa seçilen rektörlerin görevi düşebilir. Ayrıca,
taslakta, rektörün 4 yıl için seçilmesi ve 4 yıllık aradan sonra ikinci defa
gene 4 yıl için seçilebilmesi öngörülürken, rektörün sadece 1 defa 5 yıl için
seçilmesi hususu da şu anda müzakere ediliyor.
Üniversiteler Arası Kurul
Eleştirilerden biri de, Milli Eğitim Bakanı tarafından atanacak ve koordinasyon görevini yürütecek 7 kişilik kurulla ilgili. Bu 7 kişinin görevi, YÖK, yeni düzene göre oluştuğunda, son bulacak. Bu da azami 2 aylık bir faaliyet. Kurul, seçimlerin düzgün yapılmasını gözetecek. 7 kişilik kurulda görev ifa edenler rektör adayı da olamayacak.
Milli Eğitim Bakanı'nın Üniversiteler Arası Kurul'a başkanlık yapması meselesine gelince... Halen yürürlükte olan düzenlemede de, Milli Eğitim Bakanı bu kurula başkanlık yapabiliyor.
Taslak, Üniversiteler Arası Kurul ile Fakülte ve Üniversite Yönetim Kurulları'nın yetkisini arttırıyor. Üniversiteler Arası Kurul, artık rektörlerden ve onların seçtiği profesörlerden oluşmayacak.
Her üniversitede, Fen, Sosyal ve Sağlık bölümlerinden seçilmiş 1'er profesör ve o üniversitenin rektörü Üniversiteler Arası Kurul'a katılacak. Bu kurul, kendi içinden 13 kişilik bir Yürütme Kurulu seçecek. Üniversiteler Arası Kurul'un seçimle gelen başkanı, 13 kişilik Yürütme Kurulu'nun da başkanı olacak. Daimi statüsü olan bu 13 kişilik kurulda, rektörler bulunmayacak. Diploma denkliği, doçentlik sınavı, öğrenci ücreti, üniversite açma gibi akademik özelliği olan faaliyetlerin kıstaslarını bu kurul belirleyecek; YÖK, bu ölçütleri gözeterek uygulamayı üstlenecek. Aynı şekilde, rektörler ve dekanlar, Üniversite ve Fakülte Yönetim Kurulları'nın aldıkları kararların icracısı olacaklar.
Bir başka değişiklik de şu: ÖSYM Başkanı'nı, bugünkü gibi YÖK Başkanı atamayacak, YÖK üyeleri seçecek.
YÖK Başkanı'nı Cumhurbaşkanı atıyordu. Bundan böyle YÖK üyeleri seçecek.YÖK Başkanı görevden alınamıyordu. YÖK üyelerinin üçte iki oyu ile görevden alınacak.
Üniversiteler Arası Kurul'un Başkanı'nın da görevine, bu kurulun üçte iki çoğunluğu ile son verilebilecek.
Atama yerine seçimin ağırlık kazandığı bir sistem, maalesef irtica ve kadrolaşma
iddiaları arasında yanlış zeminde tartışılıyor.
Çünkü kimse "Sultanlığı" ve "Hükümranlığı" sona ersin istemiyor.