Milli Eğitim Bakanı Çelik, Yükseköğretim taslağına ilişkin eleştirileri cevapladı
SOHBET ODASI
Derya SAZAK
DERYA SAZAK: YÖK taslağını görüşmek üzere Üniversitelerarası Kurul Başkanı
Prof. Alkış ve bazı rektörlerle masaya oturacaksınız, nasıl bir uzlaşma öngörüyorsunuz?
HÜSEYİN ÇELİK: Dünyada kalkınmış ülkeler nasıl bir üniversite modeli oturtmuşlarsa
biz de onu arıyoruz. 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu, 12 Eylül askeri döneminde
çıkarıldı. Bu bir tepki yasasıydı. 1980 öncesi sokakta ne olduysa onun faturası
üniversiteye, öğretim üyelerine ve öğrencilere çıkarıldı. Son derece merkeziyetçi
ve otoriter üniversite anlayışı getirildi. 1982'de YÖK anayasal bir kurum haline
getirildi. 1983'te demokrasiye geçildiğinde, tüm hükümetlerin programında YÖK
değişikliği var. 26 kez, YÖK yasasında irili ufaklı düzenleme yapılmış, bu şekilde
2547 sayılı yasa 'yamalı bohça'ya dönüştü. Üniversitede bugün nefes almak bile
YÖK'ün iznine bağlıdır. Tam bir hegemonya kurulmuş.
'CHP BİZİ GERİ ÇEVİRDİ'
Hükümet taslağında da YÖK korunmuyor mu? Üstelik, Cumhurbaşkanı'nın atadığı
'tarafsız' üyeleri bile siyasi iktidar atayacak. Hükümet, kendi 'YÖK'ünü oluşturuyor'
eleştirisi var.
Taslakta YÖK'le ilgili radikal bir değişiklik getiremedik. Çünkü Meclis'teki
sayımız, anayasa değişikliğini çok rahat yapmaya müsait olmadığı için 130 ve
131'inci maddelere dokunmadık.
Erkan Mumcu'nun hazırladığı birinci taslakta anayasa değişikliği vardı. Neden
ondan vazgeçtiniz bakan olunca?
Anayasa değişikliğinde 367'yi bulmakta zorlanıyoruz. Milli Eğitim Bakanı olup,
YÖK'le ilgili çalışmaya başlayınca, önce CHP Grubu'na giderek, destek istedim.
"Siz de YÖK'ten şikâyetçisiniz, gelin birlikte çalışalım" dedim. Açık
kart verdim ama 'Biz yokuz' dediler.
ODTÜ Rektörü Ural Akbulut'un YÖK taslağıyla ilgili benzetmesi var, "Her
şeyin Turka'sını yapamazsınız, Cola mı bu taklit edeceksiniz?" demiş.
Ural Bey'le görüştüm. YÖK gibi ciddi bir konuda, Cola Turka'dan, Üniversite
Turka'dan bahsetmek hafiflik olur. Rektöre dedim ki: "Bu tür söylemlere
devam ederseniz diyalog zeminini kaybederiz." Sayın Alkış'ın konuşmasında
da bizi inciten sözler var. Ama biz geleceğe bakmak istiyoruz.
Anayasa değişmeden YÖK'ün konumu nasıl değişecek?
Her türlü akademik işleyişi Üniversitelerarası Kurul'a verelim, ÜAK beyin olsun,
YÖK onun eli gibi çalışsın. Anayasada icra görevi YÖK'e verilmiş, aksi anayasaya
aykırı olur. Bugünkü şekliyle ÜAK son derece formel yapıdır, asla fonksiyonel
değildir. Bakın Üniversitelerarası Kurul ne zaman ön plana çıktı? Hükümet olarak,
ÜAK'ı muhatap almaya başladığımız tarihten itibaren.
YÖK'ü bypass ediyorsunuz, bu taktik mi?
Değil. YÖK sayın Kemal Gürüz'ün başkanlığında 22 üyeden oluşan bir genel kurul.
Türkiye'de zaten problem olan YÖK'ün işleyişi değil mi? Biz şimdi Üniversiteleri
bir bütün olarak muhatap alıyoruz. ÜAK'ta sadece rektörler değil, üniversitelerden
seçilmiş kişiler de temsil ediliyor. Aslında senatoda seçim göstermelik, rektör
kimi isterse o geliyor. En büyük suçlamalardan birisi "AKP, üniversiteleri
kendi hegemonyasına alıyor, siyasallaştırıyor!.." Taslakta, üniversitelerden
rektörle birlikte fen bilimleri, sosyal ve sağlık alanından öğretim üyelerinin
de seçimle gelmesi koşuluyla ÜAK, 217 kişiden oluşacak. Siyasal müdahale nasıl
olacak? 217 kişi de kendi arasından 13 kişi seçecek.
Siyasal amaçlı tasfiye kaygısı şuradan çıkıyor; yasayla birlikte YÖK sonlandırılacak,
rektörlerin büyük bölümünün de görevleri bitecek, 7 kişilik kayyum heyetiyle
yeni yapılanmaya gidilecek?
Hayır, seçim bitmeden, Üniversitelerarası Kurul oluşmadan rektörler görevden
ayrılmıyor. Yeni YÖK kuruluyor, ikinci dönem görevde olanlar o zaman ayrılacak.
13 kişi kendi arasından ÜAK başkanını seçecek. 217 kişi ayrıca 9 kişilik Etik
Kurulu seçecek.
YÖK 17 ÜYELİ OLACAK
YÖK, 17 üyeye düşürülüyor, Bakanlar Kurulu 8 üye atayacak. Milli Eğitim Bakanı
da istediği zaman başkanlık edecek. Üniversite bu şekilde siyasi erkin yönetimine
girmiyor mu?
Akademik işleyiş, standartların belirlenmesi, denklikler, doçentlik jürilerinin
tespiti, yardımcı doçentlik kriterlerinin ilanı bunların hepsi üniversitelerin
yasama organı niteliğindeki ÜAK'a bırakıldığı için YÖK, foksiyonları itibariyle
eski YÖK olmayacak. Eşgüdüm ve planlama kurumu olacak. Akademik gelişme ve işleyiş
değil, daha çok siyasi iradeyle işbirliği yaparak, Maliye ile DPT ile örneğin
üniversitelere arsa temini, personel, finansman gibi ihtiyaçların karşılanmasında
fonksiyonel olacak. Bu durumda YÖK'ün hükümetlerle, devletin bürokratik yapısıyla
uyumlu işleyişe sahip olması sağlanmalıdır.
Sular idaresine müdür atamakla, YÖK'e üye tayini aynı şey mi?
Öyle değil. Bugün pekçok ülkede bizim YÖK'e izafe ettiğimiz görevler, Milli
Eğitim Bakanlıklarınca yapılıyor. Almanya'da rektörleri Mili Eğitim Bakanı tayin
eder. Avrupa da pek çok ülkede de...
Sayın Bakan, Pof. İhsan Doğramacı'yı dinler gibiyim. Sayın Doğramacı da,
1980 döneminde YÖK'ü böyle savunurdu. Nerede kaldı üniversite özgürlüğü, YÖK
karşıtı tutumunuz!..
Bakın, ita amirliği olan akademik özerklik ve özgürlüğe sahip olan üniversitelerin
kendisi değil mi? Üniversitelerde, rektör, dekan, öğretim üyelerinin atanmasında
hükümetin müdahalesi var mı? YÖK, yazışmalarını Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı
Yüksek Öğrenim Genel Müdürlüğü vasıtasıyla yapar. Bütçede bütün üniversiteleri
ben temsil etmiyor muyum? Maliye'den bir şey istediği zaman Milli Eğitim kanalıyla
yapıyor. Size bütçeyi veren irade neyse onun akıbetini sorgulamak ister. Tasarladığımız
YÖK, akademik işleyişe karışmayacak.
'Çankaya'da Tayyip Bey'i görebiliriz'
Yeni kurulan üniversitelerde, rektörü başbakan teklif edecek, iki adaydan birini
Cumhurbaşkanı atayacak. Burada siyasi tercih yok mu?
Hayır, eski taslakta öyleydi, yeni sistemde başbakanı devreden çıkardık, YÖK
teklif ediyor. Varsayalım ki başbakan teklif ediyor. Bugüne kadar başbakanlar
teklif ettiği zaman siyasallaşma olmuyor muydu? 1992'de 22 tane üniversite kuruldu,
ne oldu başbakan teklif etti, cumhurbaşkanı atadı? Kaldı ki, siyaseti bu kadar
'cüzzamlı' görmenin anlamı yok. Sayın Demirel başbakandı, cumhurbaşkanı oldu.
Özal da öyle. Çankaya'ya çıktıklarında yine aynı insanlardı. Cumhurbaşkanını
Meclis'te siyasiler seçiyor.
Özal, Demirel'i örnek verince Tayyip Erdoğan akla geliyor. Sayın Erdoğan'ı
da ileride cumhurbaşkanı olarak görecek miyiz?
Olabilir. Bugün bir seçim yapılsa Tayyip Bey'in dışında kimsenin şansı var mı?
Sayın Erdoğan "Ben değil de başka arkadaşım olsun" diyebilir. Biz
işin teorisinden söz ediyoruz.
'Eski alışkanlıklar paslı çivi gibidir'
YÖK'e akademik özerklik nasıl sağlanacak?
Bir öğretim üyesi hür düşünüyor, yazdıklarından ötürü sorgulanmıyorsa üretir.
Üniversiteden Humeyni'den alıntı yaptı diye atılan öğretim üyeleri var. Akademik
özgürlük, öğretim üyelerinin düşünürken, konuşurken, yazarken sahip oldukları
dokunulmazlıktır.
AKP'ye duyulan güvensizliğin ardında ne var?
Hayatın özü değişimdir. Yunus Emre diyor ki, "Her dem yeniden doğarız,
bizden kim usanası.." Bu aynı zamanda bir dinamizm içerir. Değişim ve dinamizmi
yakalayamazsınız, yok olmaya mahkûm olursunuz. Washington'un bir sözü var, benzer
bir şeyi Cenap Şehabattin de söyler: "Eski alışkanlıklar paslı çiviler
gibidir. Onu söküp atmak zordur." Biz Türkiye'de bazı paslı çivilere dokunduğumuz
zaman gacur gucur ses çıkıyor.
'Beşik uleması' sistemi kalkmalı
Merkezi sınav sistemi niye getiriliyor?
Tıpta uzmanlık, TUS sınavı var. ÖSYM tarafından yapılıyor. Biz diyoruz ki, Osmanlı'dan
Cumhuriyet'e intikal eden 'beşik uleması' sistemini kaldırmak istiyorsak, böyle
keyfi atamaları bir tarafa bırakalım. Türkiye'nin hangi üniversitesinden ya
da yurtışından nereden mezunsanız, diyelim ki Ziraat Fakültesi'nde eleman olacaksınız,
Devlet Personel Başkanlığı'na ihtiyaç bildirilecek ve ÖSYM yılda birkaç kez
sınav düzenleyecek. Araştırma görevlileri bu şekilde üniversitelerine gönderilecek.
Yardımcı doçentlikte de sınav olacak ama kriterleri ÜAK belirleyecek. Merkezi
yerleştirme yapılacak.
Sınav sistemine tepki var, yardımcı doçentliğe gelene dek üniversitede on
yıla yakın çalışmış kişileri ÖSYM sınavına sokmak doğru mu?
Bu ciddiye alınacak bir itiraz değil. Şu anda üniversitelerde havuz sistemi
var, bütün kadrolar rektörün avucunun içinde. Cumhurbaşkanı'nın itirazına yol
açan bir durum vardı, bir rektör seçildikten sonra ikinci dönemi garantiye almak
için 300 tane yardımcı doçent tayin edebiliyor. Yasal engel yok.
'Beşik uleması' dediğiniz...
Osmanlı'da baba müderris ise oğlu da müderris oluyordu. Babadan oğula geçiyordu.TUS'tan
önce tıp fakültelerimize bakın; baba bölüm başkanı profesör, oğlu doçent, gelini
yardımcı doçent, neredeyse torunu asistan. TUS bunu kaldırdı.