Prof. Dr. Recep Akdağ'ın sağlık sistemi hakkında önemli açıklamalarını okumak için tıklayınız.
Sağlık çalışanlarının riskle birlikte fedakarlık gösterdiğinin bilincinde. Kendisi de daha önce aynı şartlarda çalışmış bir hekim. O şimdi yıllardır sürünen sağlık sistemini yola koymanın, insana yakışır bir hizmet vermenin mücadelesini veriyor. Recep Akdağ, çözüm için ön gördükleri projelerle birlikte sistemin açmazlarını, tıkandıkları noktaları, direnç odaklarını anlattı.
Bakan ile konuşurken sistemin insana bakışını gözden geçirdiğini farkettim. Her tür hizmetin, her tür modelin merkezine insanı koymadan bir çözümün olamayacağı bilincine tanık oldum.
Bakanın söylediğine göre, Bakanlığı'nın ışıkları 10 aydır gece yarısından önce kapanmıyor. Youn bir çalışma temposu içindeler. Yılların ihmali ile atıl hale gelmiş sistemle mücadele etmek zor, fakat onlar kararlı duruyorlar. Mutlaka bu işi çözeceğiz diyorlar.
Bakan, Sağlık sistemini bir hasta kabul edersek, geldiğinizde durumu nasıldı? Diye soruyorum; Bakan; "Geldiğimizde sağlık sitemi komadaydı, şimdi gözünü açtı. Yüksek ateşi vardı, şimdi düştü. Ama tedaviden kesin bir sonuç alabilmek için mutlaka zamana ihtiyaç var."
Açık yüreklilikle söylemek isterim ki, Türkiye'de bürokrasiyi aşmak göründüğü kadar kolay değil. Ama bundan bıkmazsanız, her geçen gün, her geçen hafta bir sorunu daha çözdüğünüzü görüyorsunuz.
Biz, sorunları halının altına süpürmek yerine, onları ortaya çıkarıyor, çözmeye gayret ediyoruz. Bunlar var ve bu sorunlar var ve daha devam da edecek. Evet, aksak sistemden istifade edenlerbizden rahatsız olabilir, ama bu kaçınılmaz bir süreç.
Bugüne kadar yapılanlar, halka sunulan sağlık hizmetindeki kaliteyi yakalamak yerine, zevahiri kurtarmak olmuş. Görev yaptığım yerlerde de hissettiğim hep bu oldu.
Türkiye'de hep merkezde bazı düzenlemeler yapılmış, adeta hastanında ona uyum göstermesi beklenmiş
Hastanelerdeki yoğunluğu dağıtmanın yolu, Aile Hekimliği sistemini işler hale getirmektir. 2004 yılı içerisinde uygulamalarına başlıyoruz. Bu iktidar döneminde Aile Hekimliği sitemi ülkemizde inşaallah oturacaktır
Yolsuzlukları tamamen olmasa da büyük ölçüde önleyebildiğimize inanıyorum. Bütün yöneticilerimiz şunu biliyorlar; bu hususta dikkatsiz davranan bile (yolsuzluk yapan demiyorum) bizimle uzun süre çalışma imkanını bulamayacaktır.
Geldiğimizde sağlık sitemi komadaydı, şimdi gözünü açtı. Yüksek ateşi vardı, şimdi düştü. Ama tedaviden kesin bir sonuç alabilmek için mutlaka zamana ihtiyaç var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ: Halının altında yer kalmamış
Siz sağlık sektörünün içinden geldiniz. Şimdi sağlık sisteminin başındasınız.
Pratik ve teoriyi birlikte görme şansınız var. Yıllardır bir türlü çözülemeyen
sağlık sistemi için ne tür tesbitlerle göreve başladınız?
Temel problem, çağın çok gerisinde kalmış bir sağlık hizmet anlayışımızın olduğudur.
Neydi bu anlayış?
Bugüne kadar yapılanlar, halka sunulan sağlık hizmetindeki kaliteyi yakalamak yerine, zevahiri kurtarmak olmuş. Görev yaptığım yerlerde de hissettiğim hep bu oldu. Dünyada sağlık hizmetleri, önce bir genel pratisyen tarafından halka sunulur, gerektiğinde bir uzman konuya dahil olur. Koruyucu sağlık hizmetleri açısındanda yine bu birinci basamaktaki genel pratisyen olan kişi, takip ettiği hastanın koruyucu sağlık hizmetlerini de birinci dereceden takip eder. Yani birinci basamakta hekim-hasta arasında karşılıklı bir ilişki oluşur, bir kayıt sistemi vardır.
Hasta hekimini özgürce seçer, hekim de hastasını tanır. Türkiye'de bu sistem,
özel muayenehanecilik dışında hiç gerçekleşmedi.
Politikacı açısından, sağlık sektörü, sağlık sistemi oldukça popülist bir alan.
Halkın neredeyse tamamını ilgilendiren bir sistemin işlerliği ve insan memnuniyetinin
siyaseten (seçim) getirisi de büyük olur. Bu kadar pratik bir karşılığı varken
neden, siyasi partiler, iktidarlar bu alana bir çözüm getirmediler?
Bu ve benzeri hizmetlerin, iktidarlar tarafından eksik verilişi, Türkiye'de
iktidarların neden hemen el değiştirdiğinin de cevabıdır. Türkiye'de Sağlık
Bakanları'nın ortalama ömrü bir seneyi geçmemiş. Halk, verilen hizmetten memnun
kalmadıkça iktidarı değiştirerek sorunu çözmeye çalışmış.
Halk bunun cevabını vermiş.
Peki, iktidarlar niçin çözüm üretmemişler?
Bunu yapabilmek için halkı, yani hizmeti alacak kişileri meselenin ortasına
yerleştirmek ve bundan sonra yaptığınız bütün işleri ona göre değerlendirdiğiniz
takdirde meseleyi halletme şansınız olur. Ama Türkiye'de hep merkezde bazı düzenlemeler
yapılmış, adeta hastanında ona uyum göstermesi beklenmiş. Bu işi halletmek isteyen
hükümetlerde başarılı olamamışlardır.
Burada insana bakış felsefesinde bir farklılık aramak gerekiyor mu?
Bence gerekiyor. Bu noktada 1960'larda sağlıkta sosyalizasyonla başlayan çabalar,
kağıt üzerinde çalışabilir gibi görünüyor. Ancak orada bir şey eksik bırakılmış;
Biz bir sitem kuracağız, insanlara diyeceğiz ki, sen şuradan hizmet almaya mecbursun.
Bu sistem yürümez. Ben hasta olarak belli bir hekimden, belli bir hastaneden
hizmet almak zorundaysam, bana hizmet verecek olan zümre bana kaliteli hizmet
vermeyecektir ve bu güne kadar da verememiştir. Genel çerçevesiyle devleti halkın
hizmetkarı gibi görmeye başladığınız zaman, bu meseleyi çözmenin ilk adımını
atmışsınıdır.
Siz, bir yıla yakındır görevdesiniz. Bu söyledikleriniz çerçevesinde neredesiniz?
İlk icraatlarımızdan birisi, halk arasında hastanede 'rehin kalma' diye bilinen
ayıbı kaldırmak oldu. Hiç bir mevzuat bu tür bir uygulamaya izin vermediği halde,
Türkiye'de bu ayıp işleniyordu. Eksik olan sadece kararlılıktı. Her ortamda
bu işe müsade etmeyeceğimizi beyan ederek işin üzerine gittik.
Bundan sonra hiç olmaz mı?
Olabilir. Ama bunlar artık tek tük vakalar kabilindendir. Artık bir genel 'ayıp'
olmaktan çıkmıştır. İkinci önemli adımımız, birinci basamak sağlık hizmetleri
veren sağlık ocaklarımızda halka hizmet verebilecek sistemleri geliştirmek oldu.
Nasıl?
Bir sağlık ocağında, örneğin 8 tane hekimimize karşılık, hasta muayenesi için bir tane polikilinik odamız vardı. Şimdi bütün teşkilatlarımızda şu işe başladık: fiziksel mekanlar düzeltilmek suretiyle sağlık ocakları ve benzeri kurumlarımızda kaç tane hekim çalışıyorsa o kadar muayene odası açıyoruz.
Bu proje hangi hızla gidiyor?
Bunu bir çok sağlık ocağımızda hallettik. Fiziksel imkanları yetersiz olan bazı yerlerde fiziksel imkanları oluşturmaya çalışıyoruz. Bakanlığımızın bütçe kaynakları çok kısıtlı olduğu için şöyle yaptık; İl özel idarelerimiz ve hayırseverler bu hususa alaka gösterdiler. Bütçemizin kaynaklarına bunlar da eklenince, mümkün olduğunca bu vasatları düzeltip halkın hizmetine sunuyoruz. Geçmişte halk, hizmet modelinin ortasına konamadığı için, hep belirli şablonlarla mesele götürülüyordu.
Yani bir sağlık ocağı yapacaksanız, şu kadar bahçesi olacak, şu kadar metkre karesi olacak, A tipi proje, B tipi proje... Biz bunlardan vazgeçtik. İmkanamız kısıtlı, bazen arsa bulamıyorsunuz, süre kısıtlı. Yönetici arkadaşlara dedik ki; gidin nerede ihtiyaç varsa, orada bir sağlık birimi oluşturun. Bu da şu anda süratle yürüyor. Mesela İstanbul'da dört ay önce 300 olan sağlık ocağı polikinik oda sayısını Eylül ayı sonu itibariyle 900'e çıkarmış olacağız. Bu bir süreç.
Aynı işi hastanelerde de yapıyor musunuz?
Evet. Beş tane dahiliyecimiz var, ama bir tane dahiliye polikiniğimiz vardı. Biz diyoruz ki, mekanımız kaç tane açmaya el veriyorsa önce onu yapalım. Günde 4000 kişinin müracatettiği Ankara Hastanesi'nde polikinikler çok sıkısıktı. O polikiniklerin olduğu bölümde aynı zamanda öğretim elemanlarımızın odaları vardı. Şimdi biz o odaları boşaltıyor, sağlık müdürlüğünün hastane bahçesindeki bir binasında hocalarımızı ye oluşturuyoruz. Böylelikle Ankara Hastanesi'nde 60 polikilinik odamıza 40 tane daha katıyoruz. Bütün mesele eldeki imkanları daha iyi ve olabildiğince hızlı kullanmaktır.
İstanbul, Anrkara, İzmir, Sivas, Rize ve Yalova illerimizde bütün hastanelerimizi halkın ortak kullanımına açtık. Özel sektöre devlet memurlarının ve şimdi de emeklilerin gidişinin önünü açtık. Bu mesele Türkiye'de yıllardır konuşuluyordu, ama yapılamıyordu.
Hastaneleri ortak kullanım projesi sağlıklı işliyor mu?
Sağlık Bakanlığı'nın sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların yüzde 25'i SSK'lı hastalardır. Her dört hastanın birisi artık SSK'lı hastadır. Bu hastalarımızın toplamında hastanelere müracat edenlere oranı yüzde 33'ler civarındadır. Yazdi hastaların önemli bir bölümü sağlık ocağı ve benzeri kuruluşlarda işlerini bitirebilmektedirler. Ancak bazı vatandaşlarımız, Bağkur'lular başta olmak üzere, önce sağlık ocaklarına başvurup, sonra hastanelere gitme hususunda biraz şikayetlenmişlerdir. Şu an hem Bağkur'le hem SSK ile görüşme halindeyiz. Belli ölçüler çerçevesinde doğrudan hastaneye gidişi serbest bırakabiliriz. Ancak birinci basamaktaki sağlık kalitesini artırdıkça ve bunu halkımız gördükçe sistem oturacaktır.
Çok yakın takip ediyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ile birlikte
ortak ekipler oluşturduk. Bu ekipler sahada sürekli ziyaretlerde bulunuyorlar.
Sürekli olarak sahada problemleri tesbit ediyoruz, sonra da birlikte çözüp genelge
veya protokollerimize bunları ekliyoruz.
Nedir başlıca problemler?
Açık yüreklilikle söylemek isterim ki, Türkiye'de bürokrasiyi aşmak göründüğü kadar kolay değil. Ama bundan bıkmazsanız, her geçen gün, her geçen hafta bir sorunu daha çözdüğünüzü görüyorsunuz.
Projelerinizi anlattığınız kitapçığın önsözünde şöyle bir cümleniz var: "Dönüşüm ve değişimler zordur. Dönüşümler yerleşik olanı rahatsız eder." Siz kendi halinde işleyen bir siteme müdühale edip, 'değişim ve dönüşüm' dediğinizde, sistemden geçinenlere zararınız dokunacağından, direnç mekanizmaları devreye girer.
Hizmet almak için susamış 70 milyon insanımızın bu meselenin arkasında olması bizim açımızdan en önemli noktadır. Halkımız her fırsatta diyor ki, 'Allah razı olsun çok güzel işler yaptınız, ama bir de şunuda yapsanız.' Bizde onlara 'hayır aksayan bir şey yok' demiyoruz. Aksayan çok şey var. Biz, sorunları halının altına süpürmek yerine, onları ortaya çıkarıyor, çözmeye gayret ediyoruz. Bunlar var ve bu sorunlar var ve daha devam da edecek. Evet, aksak sistemden istifade edenler bizden rahatsız olabilir, ama bu kaçınılmaz bir süreç.
Aşmanız gereken sadece bürokrasi değil...
Merkeziyetçi ve ideolojik bakış açısını da aşmak zorundayız. Bakanlığımız döneminde
Türkiye'de 'bıçak parası' diye bir tartışma oldu. Türkiye'de hekimlerin ve sağlık
personelinin zor şartlar içinde çalıştığı bir gerçek. Ben de aynı şartlarda
çalıştım. Bu işin bir tarafı. Ama buradaki aksaklıkları, eksiklikleri ben hekim
olarak hastamın sırtından çıkarmaya çalışırsam bunun kabul edilebilir hiç bir
tarafı yoktur. Bunu alışkanlık haline getirmiş olanlar, bundan nemalananlar,
işi ticarete dökenler tabiki bizim uygulamalarımızdan rahatsız olacak. Bunlarla
mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir.
Üzerinde çalıştığınız "Sağlıkta Dönüşüm Proğramı'nda halka neler yansıyacak?
Birincisi; biz hasta ve hekim arasında birebir bir münasebeti tesis etmek istiyoruz.
Bunu aile Hekimliği'ni kurarak yapacağız.
Mevcut yoğunlukta pek akla yakın bir proje olarak gelmiyor.
Bu yoğunluğu dağıtmanın yolu, Aile Hekimliği'ni, genel pratisyenlik sistemini
işler hale getirmektir. Sağlık sistemini halletmiş, gelişmiş ülkelerde Aile
Hekimliği diye özetleyebileceğimiz birbirine benzer modeller yürürlükte.
Aile Hekimliği nasıl işleyecek?
Yaşadığınız bölgede, aile hekimliği yapan, genel pratisyenlik yapan birisini
kendi iradenizle tercih ediyorsunuz. Kendinizi, ailenizi ona kaydettiriyorsunuz.
O sizin aile hekiminiz oluyor. Eğer kamuda çalışıyorsa, maaşıyla birlikte kendisine
kayıt olan kişi sayısı kadar prim alıyor. Dolayısıyla, hekim arkadaşlar, hastalarına
çok daha iyi hizmet ederek, daha çok hasta kaydetmenni gayreti içerisine girecekler.
Kayıtlı olduğunuz pratisyen hekim, bir dosyayla sağlık durumunuzu sürekli olarak
takip etmeye başlıyor, sizi tanıyor, zaman zaman uyarılarda bulunuyor. İhtiyacınız
varsa sizi bir uzmana gönderiyor. Bu sistem, uzmana gidişleri, hastaneye gidişleri
büyük ölçüde azaltırkin, sağlık sistemi üzerindeki israfı da ortadan kaldıracak.
Biz bunu ne zaman göreceğiz?
2004 yılı içerisinde uygulamalarına başlıyoruz.
Sağlık envanter çalışması yaptınız mı?
Üzerinde çalışıyoruz. Türkiye'de çok sayıda gereksiz yapılmış ve atıl durumda
sağlık binamız var. Yarım yatırım halinde kalan da çok sayıda binamız var. İnsan
kaynaklarının kullanılışında da aynı çarpıklığı görüyoruz. Sağlık envanteriyle,
durumu mahallinde tesbit ederek gerçek ihtiyaçları ortaya çıkarmayı amaçladık.
Yatırımlarla ilgili kısmını bitirdik.
Ne elde ettiniz?
Proğramda olan 1152 tane yarım kalmış veya henüz başlamamış sağlık yatırımını ele aldık. DPT ile yapacağımız görüşmeler sonucunda bu yatırımları 400 civarına çekiyoruz. 1,2 katrilyonluk bir yatırım programıydı bu. Buz yarı yarıya düşürüyoruz.
Bu size ne sağlayacak?
Bunadan tasarruf ettiğimiz miktarla, ihtiyacımız olan yeni yatırımları yapabileceğiz.
Ülkemizde 50 yılını doldurmuş bir çok hastane binası var. Bunları yenilemeden
iyi hizmet verebilmek çok zor. Bölge Eğitim Hastaneleri yapmayı planlıyoruz.
Kısaca, atıl olan yatırımları iptal etmek, gerekli olan yerleri de planlamak
açısından böyle bir çalışmayı sonuçlandırdık.
Bu çalışmannı bir benzerini sektörde istihdam edilen personel için de yaptınız
mı?
Onu da yaptık. Sözleşmeli Personel Yasası hazırladık. Elemen temininde güçlük
çektiğimiz yerlerde, uzman hekimlerimiz, hekimlerimiz, diş hekimlerimiz başta
olmak üzere diğer sağlık personelini istihdam imkanını bize sağlıyor. Buralara
çakılı kadrolar ihdas ediyoruz ve daha fazla da ücret edeyeceğiz.
Mesela?
Mesela bir uzman hekim, Şırnak'ın bir ilçesinde çalıştığı zaman 3 milyar'a yakın maaş alacak. Ayrıca yılda iki mamş'da ödül verme imkanımız va, kanuna göre. Bunuda eklersek 3.5 milyar aylık sabit gelire sahip olacak. Batı'da veya doğu illerinde bir uzman şu anda 1 milyar civarında bir maaş alıyor. Yani üç katından fazla maaş veriyoruz. Bu 3.5 milyarın üzerine döner sermayedende kazancı olabileck bu personelimizin. Kim daha çok hasta muayene etmiş, hastaya müdahale etmiş, ameliyat yapmış ise, döner sermayeden o oranda para alabilecek.
Sözleşmeli hekimler özel muayenehane açabilecekler mi?
Hayır, açamayacaklar. Fazla para veriyoruz, karşılığında başka yere gitmenin
de dönünü kapatıyoruz. Biliyorsunuz biz mecburi hizmeti kaldırdık. Çağa uygun
olmayan bir uygulamaydı. Falanca yerde iki sene çalışmazsanız diplomanızı kullanamazsınız
deniyordu. Ama bu bile o bölgelerde hekim çalıştırmak için yeterli olmadı.
Büyük şehirler için bu sistemi nasıl işleteceksiniz?
Bizim tasarımızda yu var; muayenhaneniz yoksa döner sermayeden daha fazla pay
alıyorsunuz, varsa daha az pay alıyorsunuz. Biz hekimlerimizin kamuda tam gün
çalışmalarını özendirerek sağlamak istiyoruz.
Sektör çalışanlarının tepkileri ne?
Ben hastanede çalışarak bu kadar para kazanacaksam, özel hastane, özel nöbet
derdine girmem diyenlerin sayısı çoğunlukta. Bir takım istisnai gelir düzeyini
yakalamış olanlar için cazip gelmeyebilir.
Şu an hastaneler yoğun, personel umutsuz ve umutsuz. Maddi sıkıntıları var.
Maaşları ne yapacaksınız?
Bugünkü kamu maliyesi sisteminde, bunu yapmak pek reel görünmüyor. Çalışanların içinde yalnızca sağlık çalışanları bu açıdan bir ayrıcalık oluşturmuyor. Çalışanların tümünde Türkiye'de bu sıkıntılar var.
Ama biz sağlık çalışanları riskli ve fedakarca çalışan bir grup. Onun için de biz, döner sermayemizi güçlendirerek çalışanlarımıza daha fazla pay vermeyi planlıyoruz.Nasıl güçlendireceksiniz döner sermayeyi?
Verimli işletmecilik yaparak. MR için altı ay sonrasına gün verirseniz döner sermayeniz güçlenmez. Şişli Etfal'in 2002'de toplam cirosu 14 trilyon lira. Bu sene beklediğimiz ciro 48 trilyon lira.
Sağlık sektörü aynı zamanda bir Pazar. Bu sektörde yolsuzluğu önlediğinizi söyleyebilir misiniz?
Yolsuzlukları tamamen olmasa da büyük ölçüde önleyebildiğimize inanıyorum. Bütün yöneticilerimiz şunu biliyorlar; bu hususta dikkatsiz davranan bile (yolsuzluk yapan demiyorum) bizimle uzun süre çalışma imkanını bulamayacaktır.
D.B. Tercüman