YÖK Tasarısı ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan Yapılan Açıklama
YÖK Tasarısı ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan Yapılan Açıklama
YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman arasında geçen görüşmeye ilişkin olarak Genelkurmay Başkanlığınca Pazar günü bir açıklama yapıldı. Bu açıklamanın yapılmasına sebebiyet veren YÖK Başkanı Gürüz'ün bu davranışına ilişkin olarak medyada iki önemli değerlendirme yer aldı. İlk yazı, Milliyet Gazetesi yazarı Yalçın Doğan'a ait: "YÖK, sıkışınca askere imdat!.. Asker ve YÖK tasarısı?.. Bir çiçekçi ile astronot olmak arasında ne kadar ilgi varsa, askerle üniversite tasarısı arasında da o kadar ilişki var!.. Ancak, askeri konuya dahil eden, ne yazık ki, siviller. Üstelik, başta YÖK Başkanı, bazı rektörler. Geçen hafta YÖK Başkanı ile bazı rektörler Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından davet ediliyor. Görüşmede YÖK Başkanı Kemal Gürüz, komutandan YÖK tasarısını engellemek konusunda destek istiyor. Komutan da, destek sözü veriyor. Sıkıştığını hissettiği anda, askere sığınmak, askere şikayet etmek!. Akademik anlayış açısından yüz karası. Üniversite özerkliği açısından vahim!.. Sivil mantığın iflası!.."
YÖK, sıkışınca askere imdat!..
YAKLAŞIK kırk sayfa. Genelkurmay Başkanlığı, YÖK tasarısıyla ilgili eleştirilerini
kırk sayfada topluyor ve Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderiyor.
Asker ve YÖK tasarısı?.. Bir çiçekçi ile astronot olmak arasında ne kadar ilgi varsa, askerle üniversite tasarısı arasında da o kadar ilişki var!.. Ancak, askeri konuya dahil eden, ne yazık ki, siviller. Üstelik, başta YÖK Başkanı, bazı rektörler.
Geçen hafta YÖK Başkanı ile bazı rektörler Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından davet ediliyor. Görüşmede YÖK Başkanı Kemal Gürüz, komutandan YÖK tasarısını engellemek konusunda destek istiyor. Komutan da, destek sözü veriyor.
Sıkıştığını hissettiği anda, askere sığınmak, askere şikayet etmek!. Akademik anlayış açısından yüz karası. Üniversite özerkliği açısından vahim!.. Sivil mantığın iflası!..
Siz hiç duyuyor musunuz?.. Fransa, İtalya, Almanya, İrlanda, Portekiz, İsveç, herhangi bir AB ülkesinde, bir kuvvet komutanının, o ülke hükümetinin hazırladığı üniversite tasarısı hakkında bilgi almak üzere, bazı rektörleri davet ettiğini ve makamında görüştüğünü?..
Ama, Türkiye'de bu olağan!.. YÖK Başkanı ve üniversite yönetimleri, askerle hiç ilgisi bulunmayan bir tasarı için, askerin kapısını çalıyor. Batı'da, böyle bir konuda ne askerin kapısını çalan var, ne de bir komutan, bu konuda üniversite yönetimlerini kabul ediyor.
Sonra da, gelsin AB'ye uyum paketleri, demokrasi manzumeleri!..
12 EYLÜL ÜRÜNÜ
Üniversite ile askerin doğrudan ilişkisi 12 Eylül darbesiyle başlıyor. Üniversiteleri zapt-ı rapt altına almak.
YÖK'ün kabulü 1981. Anayasanın kabulü 1982. YÖK, daha sonra Anayasa maddelerinden biri. YÖK'te Genelkurmay'dan bir temsilcinin bulunması, ilişkinin somut hali. Aynı temsilci, YÖK Yürütme Kurulu üyesi.
Bu YÖK'ün değişmesi gerek. Ama, değişikliğin hükümetle üniversiteler arasında ortak bir anlayışla gerçekleşmesi gerek. Hükümetin tek başına bir tasarıyla ortaya çıkması ne kadar yanlışsa, YÖK'ün de imdat feryatları arasında askere sığınması o ölçüde demokrasiye aykırı.
Şimdi devreye Üniversiteler Arası Kurul giriyor. Kurul Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı ile görüşüyor. Tasarının düzeltilmesi için, ortak anlayışa varılıyor. Kurulun oluşturduğu komisyon, Ankara'da çalışmalarına başlıyor. Hem hükümet, hem de üniversiteler açısından normali bu.
ASKERİN GÖRÜŞÜ
Askerlerin Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdiği kırk sayfalık görüşte:
Üniversiteler siyasallaşmasın.
Üniversiteler siyasal baskı altında tutulmasın.
Üniversiteler dogmadan arınsın.
Yeni üniversiteler ülke ihtiyaçlarına göre kurulsun.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçları göz önünde bulundurulsun.
Kimsenin itiraz edemeyeceği bu ve benzeri görüşler. Ama, askere devreye sokarak, asker üzerinden hükümete sopa göstermek!..
Ah, biz siviller!..
Ah, siz hocalarımız!..
Şaka
Şakanın yeri olsa, "Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ne kadar sevinse az" diyeceğiz; öyle ya, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 'yakın tâkibe' alınmak ve bu durumun kamuoyuyla da paylaşılması küçümsenecek bir 'mazhariyet' değil. Ancak olayın şakaya gelir bir yanı olmadığı da ortada...
Olayı biliyorsunuz: Kara Kuvvetleri Komutanı (KKK) Org. Aytaç Yalman, YÖK'ün süresi dolmak üzere olan başkanı Kemal Gürüz ve heyetiyle biraraya geldi. Dâvet sahibinin 'gizli' tutulmasını beklediği anlaşılan buluşma medyaya sızınca boy veren tartışmalar, Genelkurmayı açıklama yapmaya zorladı. Dünkü gazeteler, "TSK'nın süreci izlemesi doğal" diye özetlenebilecek başlıklarla çıktı. Açıklamadaki en ilginç yön, KKK'nın YÖK başkanını kabulünden Genelkurmayın haberli bulunduğunun özellikle belirtilmesi... Genelkurmaya göre, "Türkiye için hayati öneme hâiz milli eğitim sistemine ilişkin gelişmeleri TSK'nın dikkatle ve yakından izlemesi doğal" imiş.
Oysa, açıklama yapmayı zorunlu kılacak buluşmanın 'doğal' olmadığı ortada. Bir kuvvet komutanının milli eğitimle veya yüksek öğrenimle 'kurumsal' bir biçimde ilgilenmesi beklenemez. Eğitim sisteminden yararlanan bir yakını varsa o sebeple konuya ilgi duyabilir; ancak o durumda da sorumluluk taşıyan bir yetkiliyle kişisel bir sorunu görüşmesi uygun düşmez. Esasen, tartışma konusu olan da, Org. Yalman'ın YÖK'e duyduğu anlaşılan 'kurumsal' ilgi...
Devlet yapısı içerisinde yer alan herkesin uyması zorunlu kurallar anayasa ve yasalarla belirlenmiştir; MGK genel sekreterliği yönetmeliği gibi 'gizli' bir mevzuat söz konusu değilse, KKK'nın görev alanı içerisine YÖK ile ilgilenmenin de girdiğine dair bir yasa veya yönetmeliğin varlığından haberdar değiliz. Genelkurmayın açıklamayla konuyu sahiplenmesi de durumu değiştirmiyor; Org. Yalman'ın YÖK başkanıyla duyurulan çerçevede bir görüşme yapmaktan kaçınması gerekirdi.
YÖK başkanı için de durum farklı değil. YÖK, yetkisi yasalarla pekiştirilmiş anayasal bir kurum; başkanının da davranışlarında yasal çerçeve içerisinde kalması beklenir. Yüksek öğrenimi demokratik çerçeve içerisinde tutması gereken bir sorumlunun, siyasi iktidarı şikâyet için TSK kapılarında dolaşması, kuvvet komutanlarıyla görüşmesi, dünyanın her tarafında ciddi bir yetki aşımı sayılır.
Yakında görev süresi dolacağı için YÖK başkanı görüntüye aldırmayabilir; TSK'nın kamuoyunda sahip olduğu 'itibarı' korumayı fazla önemsemeyebilir de... Ancak, yasallık sınırlarını aşan ve kurumlar arası uyumu bozan bu davranışın mutlaka bir hukukî sonucu olması gerekir. Yüksek öğretimi düzenleme görevinin sahibi sayılan bir kurumun, yasallık konusunda kafası karışık bir sorumlu tarafından yönetilmesinin sakıncalarını burada saymak herhalde lüzumsuz.
Milli Eğitim Bakanı dışında iktidarın bu konuda fazla bir rahatsızlık duymadığı veya duyduysa bile bunu etrafa hissettirmediği meydanda. Esprili bir siyasetçi olarak tanıdığımız Hüseyin Çelik, üstelik, anayasal açıdan ilgisiz bir kurum olmasına rağmen Genelkurmay tarafından 'yakın tâkip altında tutulma' oldu-bittisinden bir mizah tadı da alıyor olabilir. Fakat, konunun, hafifletilmeye de, görmezden gelmeye de tahammülü bulunmadığının bilinmesi gerekiyor... Bazı yaptırımlar böyle durumlarda devreye sokulmayacaksa ne için yasalarda bulunuyor?
Türkiye'de askerî eğitim de, 'Tevhid-i Tedrisat Kanunu' gereği, Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluk alanı içinde tutuluyor; bunu biliyoruz. Askerî olmayan eğitimin TSK'nın 'yakın tâkibi altında' tutulduğunu ise daha önce duymuş değildik... Gerçek buysa, yani Türkiye'de yasalara göre bütünüyle sivil denetim altında bulunması gereken eğitim, askerî olanı ve askerî olmayanıyla, askerlerin özel ilgisine açık tutuluyorsa, bu durumda, ülkeyi yönetenler, nasıl oluyor da Avrupa Birliği üyeliği hevesine kapılıyorlar? Genelkurmayın açıklamasını okuyan Avrupa başkentleri, Türkiye'nin üyeliği konusunu ciddiye almaya devam ederlerse esas buna şaşmak gerekir.
En iyisi, bütün olup biteni bir tür şaka kabul etmek...
Fehmi KORU