Okula erken başlama yaşı ve anne, çocuk ilişkisi

Kaynak : Radikal
Haber Giriş : 30 Haziran 2012 11:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İlk kademe için ders saatlerinin azaltılması, kılık kıyafet serbestliği, müfredatın daha çok oyuna dayalı bir biçimde düzenlenmesi ve törenlerde askeri komutların kaldırılması gibi değişiklikler, çocukların psikolojik gelişimleri için önemli

UFUK COŞKUN

Milli Eğitim Bakanlığıyayımladığı genelgede 2012-13 eğitim ve öğretim yılı için, 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 66 ayını tamamlayan tüm çocukların okul kayıt işlemlerinin e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılacağını bildirdi. Öncelikle meselenin aileden bağımsız bir biçimde ele alınmayacak kadar önemli pedagojik bir mesele olduğunun altını çizmek gerekir. 0-6 yaş dönemi, çocuklar için hayati bir öneme sahip. Çünkü çocuğun ileriki yıllarda kazanacağı karakter, benlik ve becerilerinin temeli bu yıllarda ailede atılır. En önemlisi de çocuk ilk temel davranış kalıplarını, inanç değerlerini, üretkenliği, sevgiyi, şefkati, ahlakı, erdemi vs. ailede kazanır. Dolayısıyla anne çocuğun ilk eğitmeni durumundadır. Bilindiği gibi çocuğun ilk model aldığı kişi, bir bakıma mentorü, anne-babasıdır Çocuk ilk kavramları, nesneleri annesinin diliyle öğrenir ve hayata onun penceresinden bakmaya başlar. Örneğin Abraham Lincoln bir eğitmen olarak annenin önemini, ?Tanrı annemi esirgesin, olduğum veya olmayı umut edebileceğim her şeyi ona borçluyum? diyerek ifeda eder.

Okul bireyin sol beynine hükmeder

0-6 yaş arası çocukların çok yaratıcı, üretken, zeki ve özgür oldukları bilinen bir gerçek. Çünkü ailede anne ve çocuk arasında güvene, sevgiye ve şefkate dayanan sağlam bir ilişki kurulmuştur. Daha da önemlisi anne ve baba, okulun aksine çocuğun sadece sol beynine değil, aynı zamanda sağ beynine de çalıştırır. İnsan beyni iki bölümden oluşur. Sağ beyin yaratıcı, sezgisel, duygusal, üretken daha çok sanata, şiire, hayal gücüne dayalı işler. Bütünseldir, duyuları ve duyguları serbestçe harekete geçirir. Sol beyin ise daha çok matematiksel zekâyı harekete geçirir. Kelime ezberleme, sayısal işlemler ağırlıktadır. Rasyoneldir, planlı ve programlı işlere uyumlu hareket etme işlevini yerine getirir. Okul tam da bu noktada sınavlar, söz dinleme ve tektipçi birtakım uygulamalarıyla bireyin özellikle sol beynine hükmetme gayreti gösterir. Dolayısıyla bireyin ailede edindiği yaratıcılığını, özgünlüğünü ve özgürlüğünü kısmen yok eder.

Yıllardır ilkokula başlayan çocuklarda gözlemlediğim bir şey var: Çocuk okulun ilk günlerinde çok doğal, rahat, özgür ve yaratıcı davranışlar sergiler. Özellikle sorduğu sorular, ezber bozan cinsten sorulardır. Ne var ki, bu özgün ve özgür hallerinin, rahat tavırlarının ilk iki ay gibi kısa bir süre içerisinde yerine daha temkinli ve eleştirel düşünceden uzak biraz da ürkek bir psikolojiye terk ettiklerini üzülerek izlerim. Çünkü okul, bireyin daha çok sol beyni üzerinde çalışır. 150 ülkede ?Yaratıcılık ve Yenilikçilik? üzerine verdiği konferanslarla izleyiciler üzerinde önemli etkiler bırakan eğitim profesörü Sir Ken Robinson, çocuğun daha henüz bozulmamış özgün ve yaratıcı özelliğini şu çarpıcı anekdotla aktarır: Öğretmen okula yeni başlayan ve arka sırada kendi halinde resim çizen bir çocuğa, ?Ne çiziyorsun sen?? diye sorar. Çocuk, ?Tanrı'nın resmini çiziyorum? diye karşılık verir. Öğretmen, ?Ama hiç kimse Tanrının nasıl göründüğü ve şekli konusunda bir fikre sahip değil? dediğinde çocuk., gayet sakin bir üslupla şöyle der: ?Problem değil, nasıl olsa bir dakika içinde herkes nasıl olduğunu bilecek.? Robinson tam da bu noktada okulun dolayısıyla sistematik, tekdüze eğitim anlayışının bireydeki bu yaratıcılığı öldürdüğünü ifade eder.

Ebeveyn eğitimine öncelik verilmeli

Çocukları haftada 30 saat ailelerinden ayıran bir eğitim sistemine sahibiz. Oysa çocuğun hayatının ilk yıllarını ailesiyle geçirmeye hakkı vardır. Uluslararası Çocuk Hakları Beyannamelerinde çocuğun ailede şefkat ve sevgi atmosferi içinde yetişmesini ve çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda ana-babanın, önemini dikkat çeker. Bu sebeple çocukları erken bir yaşta okula almak yerine ebeveyn eğitimi üzerinde farklı projeler üretilmesi gerekiyor. Özellikle gönüllü sivil örgütlerin ?kadın eğitimi? üzerine yapacakları çalışmalar, ciddi anlamda fayda sağlayacaktır.

Bu çerçeveden bakıldığında çocukları erken yaşlarda okula almadan evvel iki önemli çalışmanın yapılmasının doğru olacağına inanıyorum. Bunlardan ilki ve en önemlisi, çocuğu ailesinden erken yaşlarda koparmak yerine ebeveyn eğitimi üzerinde projeler üretmek ve çocuğu daha fazla aile ortamında tutmaktır. Bir diğeri de eğer devlet erken yaşta çocuğun okula gönderilmesinde ısrarcı ise bu sefer çocukları okula değil, okulu çocuklar için yeniden düzenlelidir.

Okul çocuğa göre tanzim edilmeli

MEB Bakanı Ömer Dinçer'in de gayretleriyle son yıllarda her ne kadar kırılmaya çalışılsa da okulların gerek yönetmeliklerle ve gerekse uygulanan birtakım ritüellerle hala çocukların gelişim özelliklerine uygun olmadığını görüyoruz. Bu bakımdan yapılacak ilk iş, okulun her şeyiyle özgürleştirilip çocukların psiko-sosyal gelişimlerine uygun bir biçimde yeniden reforma edilmesi olmalı. Eğitim sistemi pedagojik ilkelerle örtüşmeyen eski kalıp anlayış ve uygulamalardan arındırılmalı ve demokratik dünyaya adaptasyonu sağlanmalı.

İlk kademe için ders saatlerinin azaltılması, kılık kıyafet serbestliği, müfredatın daha çok oyuna dayalı bir biçimde düzenlenmesi ve törenlerde askeri komutların kaldırılması gibi değişiklikler, çocukların psikolojik gelişimleri için önemli. 4+4+4 modelinin 2023 Türkiye'sine bir katkı sunması arzu ediliyorsa, bunun için eğitimin temel sorunlarının bir an önce giderilmesi gerekli. Özgür ve demokrat bir ülkede her kesimden insanla barışık, bireyin tercihlerine saygı duyan, yaratıcılığı, eleştirel düşünceyi, özgürlüğü ve özgünlüğü önceleyen bir eğitim anlayışının yer etmesi için eğitimde mutlaka köklü değişime gidilmeli.

* Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi Koordinatörü

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber