'YÖK Türkiye'nin sırtındaki zoraki bir yüktür, Tezelden tasfiye edilmesi gerekir'
Mustafa ERDOĞAN/D.B.Tercüman
Türkiye'nin idari yapısında, bir kısmı açıkça kamuya zararlı olan, çok sayıda
işe yaramaz kurum vardır. Daha önce, bunlardan ikisinin TRT ve RTÜK'ün kaldırılması
gerektiğini yazmıştım. Şimdi de YÖK'ün kaldırılmasının ülkeye büyük bir hizmet
olacağını söylüyorum.
Esasen, devlet teşkilatının -özellikle de onun merkezi kısmının- büyük ölçüde
tasfiyesi, sadece Türkiye'de değil her yerde kamunun yararınadır. Çünkü, her
şey bir yana, daha fazla kamu kurumu demek sivil hayat alanının daha fazla otorite
eliyle düzenlenmesi ve o ölçüde de hepimiz için özgürlük kaybı demektir. Genellikle
insanların bu muazzam yapının kendi yararları için zorunlu olarak var olduğunu
düşünmeleri, öteden beri mevcut duruma alışmış, alıştırılmış, hatta şartlanmış
olmalarından ileri gelmektedir. Bu da yine büyük ölçüde devlet propogandasının
eseridir.
Nitekim, dünyanın her yerinde bürokrasinin yürüttüğü faaliyetin önemli bir
kısmı, hayatın merkezine otoriteyi yerleştiren ve özgürlük alanımızın politik
iktidar eliyle mütemadiyen daraltılmasını vaz eden devletçi ideolojiyi sözde
haklı gösteren gerekçeler üretmekten oluşur. Bunu destekleyen bir faktör de,
modern ideolojilerin ağırlıklı olarak kollektivist nitelikte olmasıdır. Hatta
o kadar ki, devlet karşıtı bir doktrin olarak doğmuş olan liberalizm bile "modern
liberaller" ce devletçi bir ideolojiye dönüştürülmüştür.
Türkiye'nin halihazırdaki siyasi ve idari yapısı da işte bu devletçi iklim
zemininde oluşturulmuştur. Elbette toplum olarak bizim "güçlü devlet"
merkezli bir siyasi geleneğe sahip olmamız da bu oluşumu kolaylaştırmıştır.
Bu çerçevede, halihazırdaki yükseköğretim sistemimizin yapısı Cumhuriyet'in
okullar için baştan beri uygun gördüğü "tevhidçi" kıskacın üniversitelere
de teşmil edilmesinin ürünüdür. İşte yürürlükteki 1982 Anayasasının üniversite
sistemiyle ilgili hükümlerinin esas anlamı budur. Daha açık bir şekilde söylemek
gerekirse, bu hükümlerle birlikte Yükseköğretim Kanunu'nun oluşturduğu sistem
üniversitelere özgü Tevhidi Tedrisat demektir.
Bu tevhidçi sistemin tepesinde yer alan Yükseköğretim Kurulu bir tür
"Genelkurmay" dır. Bu bize mevcut yüksek öğretim sistemimize hakim
olan diğer ana fikri işaret etmektedir. Bu fikir, üniversiteler mekanını kışlaya
benzeten fikirdir. Esasen, tevhidçi örgütlenme özünde askeri bir fikirdir ve
en iyi bir kışlada uygulamaya geçirilebilir. Anayasayla birlikte mevcut yükseköğretim
sistemimizi kuranların hem Atatürkçü hem de asker oldukları hatırlandığında,
bu durum hiç de şaşırtıcı değildir.
Bu sistemin ana işleyiş ilkesi, beklenebileceği gibi, sıkı bir hiyararşi, askeri
terimlerle söylersek "emir-komuta ilişkisi" dir. Bu ilke, her bir
makamın veya hirarşik kademenin kendi "yetki" sini bir üst makam veya
kademenin yorumu açık talimatı bile değildoğrultusunda kullanmasını gerektirmektedir.
Nitekim, 2547 No.lu Kanun açıkça böyle bir hiyararşi kurmuş olduğu gibi, bu
türden açık hükümler olmadığı yerde bile makam ve mevki sahipleri işin (akademik)
tabiatına uygun şekilde yetki veya inisiyatif kullanmak yerine, kararın "yukarı"dan
gelmesini beklemekte veya "yukarı" nın muhtemel yorumuna uymaya kendisini
mecbur hissetmektedir. Bu bağlamda, üniversiter idari ve akademik kurullarda
sık sık "Rektör bundan hoşlanmayacak" veya "Rektör bu konuda
şöyle düşünüyor" yahut "YÖK bunu kabul etmez", "Bu konuyu
Enstitü Müdürlüğü'ne/Dekanlığa/ Rektörlüğe/YÖK'e soralım" türünden açıklamalar
yapılır. Bölüm akademik kurulu bir sürü üst değerlendirme aşamalarından ve nihayetinde
YÖK'ten geçmedikçe, bir dersin tanımını bile değişiremez. Üstelik bu "değerlendirme"
aşamalarında, konunun uzmanı olmayan ve her nasılsa önerilen derslerin uygunluğunu
o alanın uzmanlarından daha iyi bildikleri varsayılan tuhaf komisyonlar da yer
alır. Bölümünüzün ders programını yenilemek istediğinizde YÖK'ün şablonu dışına
çıkamazsınız. Daha neler...
Hasılı bu sistem katı hiyerarşisiyle onur kırıcıdır, öngördüğü usul ve mekanizmalarıyla
etkinlikten uzaktır (emek, zaman ve para israfına yol açar) ve sonuçta ortaya
kamuya yararlı bir hizmet de çıkarmaz. Ancak kamu parasının çarçur edilmesi
sayesinde ayakta duran bu düzen, öte yandan büyük ölçüde ideolojik veya kişisel
kayırma saikleriyle işleyen bir rant sistemi mahiyetinde olduğu için de kolayca
sökülüp atılamayacak
"yerleşik çıkarlar" yaratmıştır.
Sözün kısası, başta YÖK'ün kendisi olmak üzere baştanbaşa yükseköğretim sistemi Türkiye'nin sırtındaki zoraki bir yüktür. Tezelden tasfiye edilmesi gerekir.