Üniversitelere bütçeden ayrılan pay son 20 yılda yüzde 3.8'den yüzde 2.3'e düştü. Üniversite ve öğrenci sayısı arttı, hoca yetiştirilmedi. 6 bin yeni öğretim elemanına ihtiyaç var.
Türkiye'de resmi veriler, yükseköğretimdeki okullaşma oranı bakımından hâlâ çok gerilerde olunduğunu, üniversitelere devlet yardımının giderek düştüğünü, öğretim elemanı açığının da büyüdüğünü gösteriyor. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Dr. Ahmet Kesik'in 'Yükseköğretimde Yeni bir Finansman Modeli Önerisi: Bütünsel Model' konulu araştırmasının sonuçları şöyle:
Okullaşma oranı yüzde 27.4
Ülkelerin yükseköğretimdeki okullaşma oranları ile gelişmişlik düzeyleri
birbirine paralel. Güney Kore'de yükseköğretimdeki patlamanın hemen ardından
hızlı kalkınma sürecine girildi.
Okullaşma oranı 1950-51 öğretim yılında yüzde 1.3 iken, 1985-86'da yüzde 10.7'ye, 1990 -91'de 15.7'ye, 2000'lerin başında 27.4'e ulaştı. Yüzde 31'lik hedefin gerisinde kalındı.
Yükseköğretimdeki okullaşma oranı Belçika'da yüzde 56, Fransa'da yüzde 51, Almanya'da yüzde 46, Hollanda'da yüzde 48, ABD'de yüzde 81, Kanada'da yüzde 88, Japonya ve İsrail'de yüzde 41, Güney Kore'de de yüzde 52. Bu oran, Mısır'da yüzde 20, Hindistan'da ise yüzde 7.
Fakülte sayısı dört kat arttı ama...
Son 20 yılda üniversite sayısı 19'dan 73'e, fakülte ve yüksekokul sayısı
334'ten 1332'ye yükseldi. Bu dönemde öğrenci sayısı 240 bin 403'ten 1 milyon
133 bin 768'e, öğretim elemanı sayısı da 22 bin 223'ten 36 bin 530'a çıktı.
Bir başka deyişle bu süreçte, üniversite sayısında 3.8, fakülte ve yüksekokul sayısında 4, öğrenci sayısında da 4.7 kat artış olurken, öğretim elemanı sayısındaki artış 1.6 kattı.
Böylece 1982'de öğretim elemanına 10 öğrenci düşerken, 2002 sonunda öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 31'e yükseldi. Bu rakam eski devlet üniversitelerinde 27, yenilerde 35, vakıf üniversitelerinde ise 17.
2005'te okullaşma oranının yüzde 40'a yükseltilmesi hedefi dikkate alındığında 6 bin yeni öğretim üyesinin yetiştirilmesi ve bir an önce göreve başlatılması gerekiyor.
Devlet artık daha az veriyor
1983'te toplam bütçe ödeneklerinin yüzde 3.8'i üniversitelere giderken,
bu oran 2002'de yüzde 2.5'e, 2003'te ise yüzde 2.3'e geriledi. Devlet, son beş
yılda üniversitelere istedikleri ödeneğin ancak yüzde 46.3'ünü verebildi.
Öğrenci başına bütçe harcamalarında da ciddi bir gerileme yaşandı. 1982'de bütçesinden öğrenci başına 1297 dolar, 1983'te 1556 dolar harcama yapan devlet, sonraki yıllarda kısıntıya gitti. 1989' da 661 dolara düşen harcama, 1993' te tekrar 1256 dolara yükseldiyse de sonraki yıllarda daima bin doların altında kaldı. 2001' de öğrenci başına 506 dolar olan harcama, geçen yıl 709 dolardı. Bu durum devletin yükseköğretim kaynak paketi bulunmadığını da gösteriyor.
Devletin bütçeden bilimsel araştırmaya tahsis ettiği ödenek toplamı ise 2000'de 13, 2001'de 12.1, 2003'te de 14.9 milyon dolar.
Ödenek kullanımında standart yok. 2002'de üniversite gençliğinin yüzde 4.7'sine eğitim hizmeti veren Selçuk Üniversitesi'nin bütçedeki yükseköğretim kurumları ödeneğinden aldığı pay yüzde 2.6 oldu. Yüzde 4.5'lik öğrenci grubuna eğitim veren Marmara Üniversitesi'ne de bu ödenekten yüzde 2.9'luk pay verildi. Buna karşılık, öğrencilerin yüzde 1'inin okuduğu Boğaziçi bütçeden yüzde 1.5, yüzde 2.1'inin okuduğu Çukurova yüzde 3, öğrencilerin yüzde 1.9'unun okuduğu ODTÜ ise yüzde 3 pay aldı.
Türkiye, özel yükseköğretim harcamalarının GSYİH'ya oranı açısından da çok geride. Bu oran, Avustralya'da yüzde 0.51, Fransa'da 0.12, Yunanistan'da 0.17, Kore'de 2.07, ABD'de 1.22 olan oran Türkiye'de yüzde 0.03.
Üniversitelerin, bir öğrenci için yaptığı harcamanın öğrenciden tahsil ettiği bölümü yüzde 3.7 ile 13.5'i arasında değişiyor. 2002-2003 öğretim döneminde tıp fakültelerinde bir öğrencinin ortalama cari maliyeti 8 milyar 235 milyon lirayken, kendisinden 310 milyon lira katkı payı alındı. Öğrenci maliyetinin 6 milyar 331 milyon lira olduğu yabancı diller yüksek okullarında 1. öğrenim katkı payı 210 milyon lira.
Yüksek eğitimli düşük ücret alıyor
Lise mezunu bir kişinin kamuda memur olarak çalışması halinde 25 yıl üzerinden
ortalama aylık geliri 405 milyon lira, iktisat fakültesi mezunu bir memurunki
424 milyon lira. 1991'de kamu işçisinin ortalama aylık ücreti, memurun iki katıydı.
Bu rakam 2000'de 2.4'e yükseldi, 2002'de 1.9'a indi. Yani Türkiye'de daha üst
düzeyde alınan bir eğitimin faydası, daha yüksek düzeyde gerçekleşmiyor.
Yükseköğretimin sosyal ve özel faydası, dünya ortalamalarının da altında. Bizde yüzde 8.5 olan sosyal faydadaki dünya ortalaması yüzde 10.8, yüzde 16.2 olan özel faydadaki dünya ortalaması ise yüzde 19.
radikal