Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı Taslağının Gerekçesi
Bundan 2 hafta kadar önce Bakanlar Kurulunda sunumu yapılan ve belirli kademelerden oluşan Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması projesinin ilk ayağı olan Kamu Yönetimi Temel Kanun Taslağının tam metnini açıklamıştık. Ancak, hazırlanmış olan Kanun taslağından ziyade, Kanun taslağının gerekçesinin daha önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Ülkemizde bugüne kadar kabul edilen Kanunlarda genel olarak açıklayıcı bir gerekçeye yer verilmezdi. Genel olarak madde metinleri bir kez daha tekrar edilirdi. Ancak, gerekçeye katılıp katılmadığımızı bir yana bırakacak olursak, uzun yıllardan sonra ilk kez doyurucu ve açıklayıcı bir genel gerekçe ile karşılaşmış bulunuyoruz. Kamu Yönetimi Temel Kanun taslağındaki gerekçeler, genel gerekçe ve madde gerekçeleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Genel gerekçede, bugüne kadar yapılan reform çalışmaları özetlenmiş, niçin bu çalışmaların başarılı olamadığı sorgulanmış ve son olarak yeni yönetim teknikleri bağlamında bugünkü sorunlara yönelik genel bir çerçeve ortaya konulmuştur

Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı Taslağının Gerekçesi
Bundan iki hafta kadar önce Bakanlar Kurulunda sunumu yapılan ve belirli kademelerden oluşan Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması projesinin ilk ayağı olan Kamu Yönetimi Temel Kanun Taslağının tam metnini açıklamıştık. Ancak, hazırlanmış olan Kanun taslağından ziyade, Kanun taslağının gerekçesinin daha önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Ülkemizde bugüne kadar kabul edilen Kanunlarda genel olarak açıklayıcı bir gerekçeye yer verilmezdi. Genel olarak madde metinleri bir kez daha tekrar edilirdi. Ancak, gerekçeye katılıp katılmadığımızı bir yana bırakacak olursak, uzun yıllardan sonra ilk kez doyurucu ve açıklayıcı bir genel gerekçe ile karşılaşmış bulunuyoruz. Kamu Yönetimi Temel Kanun taslağındaki gerekçeler, genel gerekçe ve madde gerekçeleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Genel gerekçede, bugüne kadar yapılan reform çalışmaları özetlenmiş, niçin bu çalışmaların başarılı olamadığı sorgulanmış ve son olarak yeni yönetim teknikleri başlamında bugünkü sorunlara yönelik genel bir çerçeve ortaya konulmuştur. İlk kez sitemizde yayınlanacak olan Kamu Yönetimi Temel Kanun Taslağı genel gerekçesi ve madde gerekçelerini görmek için tıklayın.
Tasarı taslağının tam metni "Tasarı Haberleri" kategorisinde yer almaktadır.
GENEL GEREKÇE
Küreselleşme ve sanayi toplumu şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde
özetlenebilinecek olan dünyadaki gelişmeler ile halkımızın artan ve çeşitlenen
talepleri, etkinliğin artırılması ve katılımcılık ekseninde kamu yönetiminde
kapsamlı bir yeniden yapılanma ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Esasen ülkemizde kamu yönetiminde yeniden yapılanma çabaları uzun bir geçmişe
sahiptir 1930'lu yıllarda başlayan bu yöndeki çalışmalar, 1950'li yıllarda devam
etmiş, 1960 sonrası "Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi"
(MEHTAP) başta olmak üzere çeşitli çabalar ile sürdürülmüş, 1988 yılında 6.
Plan hazırlıkları kapsamında, ilk kez AB'ye uyumu ve vatandaş odaklı olmayı
gündeme getiren Kamu Yönetim Araştırması (KAYA) projesi ile belli bir olgunluğu
ulaşmıştır.
Ancak, tüm bu abalar çeşitli nedenlerle başarısız kalmış ve kamu yönetiminde
arzu edilen kaliteye ulaşılamamıştır. Yapılan çeşitli araştırmalara, yayınlanan
raporlara ve alınan kararlara karşılık, ülkemizin 1980 sonrası ekonomi alanında
gerçekleştirdiği serbestleşmeyi ve değişimi kamu yönetimi alanında tam olarak
başardığı söylenemez. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu kısmi değişimin
doğurduğu uyum sorunları önemli bir yer tutmaktadır. 1990'lı yıllarda daha belirgin
hale gelen kamuda yeniden yapılanma ihtiyacı ihmal edilmiş ve ülkemiz bu alanda
diğer ülkülerin gerçekleştirdikleri değişimin oldukça gerisine düşmüştür. Dünya
genelinde yaşanan hızlı değişim ve özellikle ülkemizin son yıllarda yaşanan
krizlerle sürdürülemez olduğu belirginleşen mevcut yönetim anlayışı ve yapısı
dikkate alındığında, kamuda yeniden yapılanmanın vaktinin çoktan gelip geçtiği,
bu alanda ihtiyacın da ötesinde ir gerekliliğin oluştuğu gözlenmektedir.
Bu genel çerçeve içinde hazırlanan Kamu Yönetimi Temel Kanunu yeni ve kapsamlı
bir perspektif içinde kamu yönetiminde yeniden yapılanma sürecini başlatmak
ve bu sürece rehberlik etmek üzere hazırlanmıştır. Kamu yönetimi zihniyeti,
yaklaşım ve yöntemleri ile organizasyon yapısında köklü değişiklikler öngören
bu Kanun ; kapsamlı bir çerçeve ve uzun vadeli bir perspektif içinde, merkezi
idare ve mahalli idarelerde "iyi yönetişim" ilkelerini hayata geçirmeyi
hedeflemektedir.
Dünyada yaşanan hızlı ve çok yönlü değişim özellikle yönetim anlayışında ve
klasik bürokratik yapılarda köklü bir yeniden yapılanmayı gündeme getirmiştir.
Dünyada yönetim anlayışını ve yapılarını köklü bir şekilde etkileyen veya uyaran
değişim faktörleri dört ana başlık altında özetlenebilir.
- Ekonomi teorisinde değişim,
- Yönetim teorisinde değişim,
- Özel sektörün rekabetçi yapısı ve kaydettiği ilerlemeler,
- Toplumsal eleştiri ve değişimi talebi ile sivil toplumun gelişimi.
Bütün bu teorik ve reel değişimler doğrultusunda kamu yönetiminin toplumsal
rolü ve işlevleri ile bunları yerine getirirken uygulayacağı yöntemler ve oluşturacağı
kurumsal yapılar tartışma konusu haline gelmiştir. Genel olarak ifade edilecek
olursa, toplumun taleplerine karşı daha duyarlı, katılımcılığa önem veren, hedef
ve önceliklerini netleştirmiş, hesap veren, şeffaf, daha küçük ancak daha etkin
bir kamu talebi dil getirilmiştir. Kamunun üretimden çekilmesi, düzenleyici
işlevinin güçlendirilmesi, özel sektör ve toplum ile paydaşlık ilişkisi geliştirmesi
öngörülmüştür.
Yaşanan bu değişimler kısaca küreselleşme ve bilgi toplumuna geçiş çerçevesinde
açıklanabilir. İç ve dış arasındaki ayrımın göreli olarak kolay çizilebildiği
bir dünyanın yerini, sınırların gittikçe belirsizleştiği ve etkileşimin yoğunlaştığı
bir ortamda dışarısı ile içerisinin kaynaşması almıştır. Üretim faktörleri içinde
bilginin ve teknolojik gelişmenin katkısı belirleyici hale gelmiştir. Sonuç
olarak; iç Pazar ağırlıklı ve sanayi toplumuna özgü kurumlarda köklü bir değişim
ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Kamunun rolünü yeniden tanımlama ihtiyacı doğuran bu değişimler özellikle özelleştirme,
sivilleşme ve yerelleşme şeklinde gelişen eğilimleri desteklemektedir. Kamu
kuruluşları özel sektörün daha verimli üretim yaptığı alanları terk etmekte,
eskiden "doğal tekel" olarak düşünülerek devletin kontrolüne bırakılan
alanları dahi düzenleyici yapılar kurulmak suretiyle özel kesime açılmakta,
bazı kamu hizmetleri sivil toplum kuruluşlarına devredilmekte, merkezi yapılar
yerine yerinden yönetim anlayışı hakim hale gelmektedir. ABD, İngiltere, Kanada,
İrlanda, Yeni Zelanda gibi birçok gelişmiş ülke küreselleşme ve bilgi toplumu
şartları tarafından ana çerçevesi çizilen bu yeniden yapılanma sürecinde öncü
bir rol oynamıştır. Eski Doğu Bloğu ülkeleri ile gelişmekte olan gelişmekte
olan ülkelerden birçoğu da bu sürece katılmış ve yönetim yapılarında köklü reformlar
yapma yönünde adımlar atmışlardır.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu dünyada yaşanan bu gelişmeler ve çeşitli ülkelerde
yaşanan tecrübeler dışında ülkemizin 21. yüzyılda çağdaş bir yönetim zihniyetine
ve yapısına kavuşturmak amacıyla hazırlanmıştır. İyi yönetişim olarak da tarif
edilebilecek bu çağdaş yönetim zihniyeti ve yapısı;
- Yönetişim ve katılımcı bir anlayışa sahiptir,
- Pro-aktif ve gelecek yönelimli bir bakışı esas alır,
- Girdi odaklı olmaktan sonuç ve hedef odaklı olmaya yönelir,
- Kendine odaklı olmaktan vatandaş odaklı olmaya geçişi hedefler.
Bu yeni anlayış içinde, 21. yüzyılda kamu yönetimi;
- Saydam olmak,
- Katılımcı olmak,
- Hesap verebilir olmak,
- Etkili ve verimli olmak,
- İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak,
- Belirsizliği ve ayrımcılığı azaltacak şekilde hukuka dayanmak ve
- Öngörülebilir, esnek ve süratli olmak zorundadır.
Rekabete açık bir dünyada, halkın rızasına dayalı olamayan bir yönetim; insanlarını
mutsuz kılmakta, nitelikli insan gücünü başka ülkelere kaçırabilmekte; buna
karşılık, artan yabancı sermaye yatırımlarında faydalanamamakta ve sonuçta uluslar
arası rekabette ülkenin nispi konumunu kötüleştirmektedir. Yukarıda ana hatları
ortaya konan yeni yönetim zihniyetine sahip ülkeler ise insanlar, sermaye, bilgi
ve teknoloji için bir çekim merkezi oluşturmakta, hızlı bir şekilde gelişerek
halkın refahını artırabilmektedir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunun temel aldığı bu yeni yönetim anlayışı ve uygulaması
- Piyasa saygılıdır ve mümkün olduğu ölçüde piyasa araçlarını kullanır
- Hukukun güvencesi altında sivil toplum kuruluşlarına geniş bir alan tanır,
- Yerel ve yerinden yönetim yapılarını öne çıkarır,
- Stratejik yönetim anlayışı içinde öncelikli alanlara yoğunlaşır, performansa
ve kaliteye dayanır,
- Bilgi teknolojilerini yönetimin bütün süreçlerine yayar ve kullanır,
- Mevzuatta kısalıktan ve sadelikten yanadır,
- Yatay organizasyon yapısı ve yetki devrini gerektirir,
- Katılımın gelişmesi için gerekli güvenli ortamını ve mekanizmaları oluşturur,
- Hesap verebilirliği artırır.
- Herkesin bilgi edinme hakkı olduğuna inanır,
- Her şeyin başı olan insan kaynaklarını geliştirmeye ve güçlendirmeye çalışır.
İnsanlığın ortak tecrübesine dayanan bu olumlu hedefler ve araçlar, ülkemizde
yaşayan milyonlarca insanın özgür ve müreffeh yaşaması kadar, gelecek nesillerin
mutluluğu açısından da son derece önemlidir.
1980'li yıllarda diğer birçok gelişmekte olan ülkeden önce başlatılan yenilikler,
ülkemizin uzun yıllara dayalı ithal ikameci ve içe dönük gelişme stratejisin
değiştirmiştir. Yeni döneme serbest piyasa mekanizması ve rekabete dayalı bir
strateji içinde dışa açılma hedefi benimsenmiş, 1990'lı yıllara kadar başarılı
bir şekilde uygulanmıştır. Ne var ki ülkemiz 1990'lı yıllarda hızlanan değişim
sürecini 1980'li yıllarda olduğu kadar zamanında ve doğru algılamakta zorlanmış,
gerekli uyumu gösterememiştir. 1980'li yıllarda uygulanan ve daha çok engelleri
kaldırma üzerine kurulu "birinci dalga" yapısal uyum politikaları,
yeniden yapılanmayı gerektiren ve daha zorlu olan "ikinci dalga" yapısal
uyum politikaları ile tamamlanamamıştır. Diğer bir ifade ile, daha çok "engellerin
kaldırılması ve serbestleşme" üzerine kurulu reformlar yapılmış, ancak
devletin rolünü yeniden tanımlayıcı ve genel ve genel olarak "yeniden yapılanma"
gerektiren ikinci dalga reformlarda tam olarak başarıya ulaşılamamıştır.
Sağlanan serbestleşmeye rağmen dorudan yabancı sermaye girişlerinde son derece
kısıtlı kalan gelişmeler, ülkemizin küreselleşmenin oluşturduğu fırsatları değerlendiremediğini,
buna karşılık risklerine açık bir yapıda kaldığını göstermektedir. Doğrudan
yabancı sermaye konusunda 2001 yılındaki istisnai performans hariç, ülkemizin
1 milyar dolar sınırını bir türlü aşamadığı gözlenmektedir. 1991 yılında gelişmekte
olan ülkelere yapılan toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımları içinde ülkemizin
payı % 1,8 iken, bu pay 1999 yılına gelindiğinde binde 3'lere gerilemiştir.
Bu düşük performans ülkemizin küresel rekabet şartlarına adapte olamadığını
ve oldukça yüksek düzeylerde seyreden sermaye hareketlerinden üretimi ve istihdamı
artıracak şekilde yararlanamadığını göstermektedir.
1991 yılında 150 milyar dolar olan GSYİH 2000'li yıllara gelindiğinde 180 milyar
dolarlar ulaşmış, nacak aynı dönemde nüfus artışının etkisi dikkate alındığında
kişi başına gelir yıllık ortalama %0,3 oranında gerileyerek2861 dolardan 2607
dolara düşmüştür. Bu sonuç halkımızı yoksullaştırırken, ülkemizi de dünya ölçeğinde
gelişmişlik sıralamasında geri noktalara götürmüştür. Aynı dönemde OECD ortalamalarına
(Slovenya, Macaristan ve Polonya hariç bakıldığında, kişi başına gelirin 11.141
dolardan 22.100 dolara çıktığı görülmektedir. Bu rakamlar ülkemizin 19991-2002
döneminde neler kaybettiğinin, potansiyelini kullanması halinde ise nerelerde
olabileceğinin özet göstergeleri olarak değerlendirilebilir.
Kısaca, ülkemiz 1990'lı yıllarda artan rekabet ortamı içinde yeniden yapılanmasını
gerçekleştirerek potansiyelini kullanamamış, bunun sonucunda geçmişe ve diğer
ülkelere göre konumunu iyileştirmek bir yana, koruyamamıştır. Bu çerçevede,
ülkemizde kamu yönetiminde yeniden yapılanmayı gerekli kılan dört temel açık
oluştuğu gözlemlenmektedir:
- Stratejik açık,
- Bütçe açığı,
- Performans açığı,
- Güven açığı,
Bu dört açık aynı zamanda yönetimde değişim çabalarının temelinde yatan sorunlara
kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Stratejik bir bakış açısından ve uzun vadeli
planlamadan yoksun bir çerçevede aşırı büyüyen ve merkezileşen kamu idaresi
gelirlerini aşan harcamalara yönelmekte ve kaynakları verimli kullanamayarak
bütçe açığı oluşturmakta; halkın beklentilerini karşılamayarak performans açığı
vermekte; bu verimsiz yönetim süreci çeşitli yozlaşma ve yolsuzluk olayları
ile birleştiğinde ise halkın yönetime olan güvenini eritmektedir.
Bütün bu açıklar arasında en fazla görünür olanı mali açıktır. Rasyonel kaynak
tahsisi yapamayan ülkemiz sonuçta gelirlerinin çok üzerinde harcama yapan bir
mali yapı ile baş başa kalmıştır. Toplumsal talepleri zamanında, sağlam kaynaklarla
ve verimlilik esasına göre çalışarak karşılayamayan kamu kurumlarının harcamaları
borçlanma ile finanse edilerek, yeniden yapılanma gereği bir süre için de olsa
ertelenebilmiştir. Ancak, artan mali açıkların beslediği güvensizlik içinde
yüksek faiz oranları ile borçlanma limitlerine gelen kamu kesimi zamanında yapamadığı
uyumun maliyetini fazlasıyla ödemeye başlamıştır. Özellikle transfer harcamalarına
bağlı olarak bütçe harcamalarında yaşanan çarpıcı artış bütçe gelirlerindeki
artış ile dengelenememiş ve 1991/2002 döneminde bütçe dengeleri belirgin bir
şekilde bozulmuştur. 1991 yılında -5,3 olarak gerçekleşen bütçe açığı 2002 yılında
-14,6 olmuş, Kamu Kesimi Borçlanma Gereği % 15 seviyelerinin üzerine çıkmıştır.
Yapılan geniş kapsamlı kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği gibi, vatandaşlarımız
mevcut sosyo-ekonomik koşullardan ve yönetim kalitesinden derin bir memnuniyetsizlik
içindedirler. Sadece verimsiz hizmetten değil, hizmet alırken herkese eşit davranılması
konusunda da toplumda yaygın bir şikayet hali oluşmuştur. Halkın yönetime duyduğu
güvenin azalmasında ve memnuniyetsizliğinin artmasında; ortaya koyduğu tercihlerin
kamu politikalarına yansımayışı, verim kayıpları ve menfaat ilişkilerinin kamu
kaynaklarının kullanımında genel faydanın önüne geçmesi etkili olmuştur. Adalet
hizmetleri, sağlık ve vergi gibi alanlar başta olmak üzere bir çok alanda kamu
hizmetleri yetersiz ve kalitesiz olarak algılanmaktadır. Özellikle merkezi hükümette
reform isteyenlerin oranı % 90'ların üzerine çıkmaktadır. Kamu hizmetlerinden
duyulan memnuniyetsizliğin kişisel yaşam koşullarından duyulan genel memnuniyetsizliğini
üstüne çıktığı bu ortamda; başta ekonomi olmak üzere eğitim, sağlık ve adalet
hizmetlerinde gelişme sağlanması talep edilmektedir.
Kapalı bir ekonomik yapı içinde, yönetim hatalarının üstü örtülebilmektedir.
Açık bir ekonomide ise yönetim hatalarının bedeli çok ağır olmaktadır. Ağırlaşan
ekonomik şartlar ve birbiri peşi sıra ortaya çıkan krizler daha derinlerde bir
yönetim krizi yaşadığımızın en açık göstergesi olmuştur. 1950-1993 dönemine
bakıldığında Türkiye'nin sadece 1954 yılında %-3, 1979 yılında %-0,5 ve 1980
yılında %-2,8 küçüldüğü gözlenmektedir. 1994-2001 döneminde ise ekonomi üç ayrı
dönemde küçülmüş, küçülme oranları ise geçmişe kıyasla çok daha yüksek boyutlarda
olmuştur. 1994 ve 1999 yıllarında ülke ekonomisi %-6,1, 2001 yılında ise %-9,4
küçülmüştür. Yıllar boyu sağlanan kazanımların bir anda ortadan kalkması anlamına
gelen bu olumsuz gelişmeler toplumun düşük gelirli kesimlerine yansımaları itibariyle
daha ağır sosyal sorunlara yol açmış ve istihdam olanaklarını büyük ölçüde daralmıştır.
Dünyada enflasyon ile yaşamak zorunda olan ender ülkeler arasında kalmayı sürdüren,
kesimler ve bölgeler arası gelir ağlımı gittikçe bozulan, işsizliğin olağanüstü
boyutlara ulaştığı, sağlıklı bir şekilde şehirleşemeyen, dış ticarette sürekli
sorun yaşayan, teknoloji üretemeyen bir ülke konumundan kurtulunamamıştır. Ekonomimiz
iç ve dış şoklara karşı kırılganlığını defalarca göstermiş, ağır borç yükü altında
kamu maliyesi halkın taleplerini karşılamaktan uzaklaşmış, insanımızın geleceğe
dair umutları kırılmıştır.
1971 yılında yüzde 17,4 ile başlayan çift haneli enflasyon oranı bugüne kadar
tek haneli enflasyona geri düşmemiştir. 20 yılı aşkın bir süredir enflasyon
ile birlikte yaşamak zorunda kalan halkımız ve iş dünyamız enflasyonu adeta
bir kader olarak algılar hale gelmiş, oluşan bu beklenti kırılamadığı için enflasyon
kronik bir problem olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. 1994 yılında
%100'ün üzerine tırmanan bu oran 1999-2001 döneminde% 50'lere gerilemiştir.
2002 yılı itibariyle bakıldığında ise bu oranın %30'lar düzeyine indiği ve 2003
yılında %20'lere düşeceği anlaşılmaktadır.
Yaşanan ekonomik krizler sosyal dengeleri de bozmuştur. DİE tarafından en son
1994 yılında yapılan hesaplamalar göre hane halkları bazında en düşük %20'lik
kesim toplam gelirin sadece 4.9'unu alırken en yüksek gelir kesimi %54.9'unu
almaktadır. Bu rakamlar en düşük gelir dilimi ile en yüksek gelir dilimi arasında
11 katı aşan bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. 1994 sonrası yaşanan krizlerin
ve sosyal boyutu ihmal edilen politikaların sonucunda bu tablonun daha da kötüleştiği
tahmin edilmektedir.
1991-2002 döneminde Türkiye ekonomisi istihdam üretememiş ve buna bağlı olarak
işsizlik oranı artmıştır. Tarım kesiminde 2 milyon civarında istihdam azalması
gerçekleşirken, sanayide sadece 1 milyon, hizmetler sektöründe ise 2,8 milyon
istihdam olanağı ortaya çıkmıştır. Nüfus artışına bağlı olarak istihdam edilmeye
ihtiyaç duyan insanların sayısındaki artış sonucunda işsizlik oranı 7,8'den
10,6'ya yükselmiştir. Eksik istihdam da dahil edilirse işsizlik rakamları çok
daha yüksek düzeylere çıkmaktadır.
Kamu yönetiminin yeterli performansı göstermeyişinde özellikle 1990'lı yıllarda
yaşanan siyasi istikrarsızlıklar ve koalisyonlar da etkili olmuştur. Etkili
bir koalisyon kültürü üretemeyen bir siyasi yapılanma içinde koalisyon ortakları
arasında kamu yönetiminin rasyonel olmayan bir şekilde paylaşımı ve ortak politika
oluşturma zorlukları kamu yönetimini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, ülkemizde
siyaset ile kamu yönetimi arasındaki ilişki sağlıklı bir temele oturtulamamıştır.
Bir yandan siyaset kurumu bürokrasinin gündelik işleyişine gereğinden fazla
müdahil olurken, diğer yandan bürokrasi esasen siyaset kurumu tarafından belirlenmesi
gereken politika ve stratejiler konusunda siyasetten yeterli girdi almadan çalışma
alışkanlığını sürdürmüştür. Sonuçta politika ile uygulama farklılaşmış, siyaset
kurumu kendisinin ürünü olarak görüp sahiplenmediği politikaları ihmal etmiş,
bürokrasi ise gündelik çalışmalarında sık siyasi müdahaleler nedeni ile rasyonel
olmayan kararlar almaya zorlanmıştır.
Diğer yandan, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefi doğrultusunda yönetim yapısını
katılmayı hedeflediği topluluk standartlarına kavuşturma çabası, kamu yönetiminde
yeniden yapılanma açısından önemli bir değişim faktörü olarak gündeme gelmektedir.
Coğrafi ve tarihsel ilişkilerimiz ile ekonomik bağlarımızın yanı sıra, milyonlarca
insanımızın fiili olarak yaşadığı bu birliğe katılma hedefi 40 yılı aşkın bir
zamandır ülke olarak benimsediğimiz temel bir tercih olarak ortaya konmuştur.
Küreselleşme sürecinin de bir parçası olarak görülebilecek olan bu bölgesel
entegrasyon çabası, piyasa ve demokratik değerler üzerine kurul bir birliktelik
ve yönetim anlayışını yansıtmaktadır. Demokratikleşme ve gelişmiş bir piyasa
düzeni kurma, ekonomik gelişmenin nimetlerini adil bir şekilde paylaşma hedefleri
ile de uyum içinde olan AB'ye tam üyelik sürecinde, yönetim yapımızın çağdaş
standartlara kavuşturulması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
Kamu yönetiminde yaşanan sorunların ve krizlerin temelinde yatan en önemli nedenlerin
başında ülkemizin çağın koşullarına ve halkımızın taleplerine yeterince cevap
veremeyen yönetim anlayışı ve yapısı gelmektedir. Bu sorunların temelindeki
mevcut yönetim anlayışının özelliklerini özetlemek gerekirse;
- Gelecek Yönelimli Değil Geçmiş Yönelimli
- Amaç Yönelimli Değil Sorun Çözme Yönelimli
- Teşhis Yönelimli Değil Çözüm Yönelimli
- Tek Taraflı ve Kapalı bir Yaklaşım
- Ödüllendirme Yerine Cezalandırma Yönelimli
Bütün bu özellikler aşırı büyüme ve merkezileşme sorunu ile pekişmektedir. 20,yüzyıl
boyunca kamu yönetiminde merkezi ile taşra ve yerel yönetimler arasında işbölümüne
bakıldığında, ülkemizin önemli oranda merkezileştiği görülmektedir. 1950'li
yıllardan önce yerel yönetimlerin toplam kamu harcamaları içindeki payı oldukça
yüksek iken, bu oran 1950 sonrası giderek düşmüştür. 1980 sonrası belediyelere
sağlanan imkanlar ve büyükşehir belediyeciliği sonucunda artan yerel yönetim
katkısı bu bozulan dengenin onarılmasına ve uluslar arası standartlara uyumu
sağlayamamıştır.
Toplam kamu harcamaları içinde göreli olarak düşük paya sahip olmanın yanı sıra;
- Merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında uygun olmayan görev dağılımı,
- Yetersiz mali kaynaklar,
- Örgütlenme ve personel sorunları,
- Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde gereksiz vesayet uygulamaları,
- Şeffaflık ve katılım yetersizliği ile
- Merkezi hükümete aşırı bağımlılık,
temel sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır.
Aşırı merkezi bir yapı içinde bir yandan merkezi birimler kendilerinden beklene
stratejik liderliği ve politika belirleme özelliğini yitirerek gereksiz ayrıntılara
ve kırtasiyeciliği boğulurken, diğer yandan sağlıklı bir işbölümünden ve görev
tanımından yoksun yapılar birbirleriyle uyumsuz bir şekilde değişmiş ve büyümüş,
aynı alanda hizmet sunan kurumların sayısı artmış, kurumsal kargaşa ve çatışmalar
yoğunlaşmıştır. Koordinasyonun zayıfladığı, kaynak israfının arttığı ve hizmet
kalitesinin düştüğü bu ortamda, halkın beklentilerine ve ihtiyaçlarına uygun
kamu hizmeti üretimi nicelik ve nitelik olarak gerilemiştir.
Aşırı büyüme merkezileşme ile paralel olarak giden bir süreç ise yerel yönetimlerin
sayısında optimum ölçeği dikkate almayan bir büyüme olmuştur.
Diğer yandan, aşırı merkezi ve rasyonaliteden uzak kamu bütçesi temel olarak
ücret ve faiz ödemeleri ağırlıklı bir yapı kazanmıştır. Ücret ve faiz ödemelerinin
merkezi hükümet harcamaları içindeki payı OECD ortalaması olarak %20.7 düzeyinde
kalırken, bu oran ülkemiz için %59.5 gibi son derece yüksek bir seviyeye çıkmıştır.
Bu rakamlar bütçenin esas itibariyle kamu görevlilerine maaş dağıtılan ve faiz
ödemelerinin yapıldığı bir mekanizmaya dönüştürüldüğünü belgelemektedir. Bütçe
büyüklük ve kompozisyon açısından olduğu kadar şeffaflık bakımından da sorunludur.
Örneğin 1999 yılında resmi bütçe GSMH'nın %36'sı iken, bu oran bütçe dışı fonlar,
döner sermeyeli kuruluşlar, sosyal güvenlik kuruluşları ve yerel yönetimler
dahil edildiğinde %46'ya ulaşmaktadır. Yarı mali harcamalar da eklendiğinde
bu oran %56'ya kadar çıkmaktadır. Bu durum TBMM'ye sunulan bütçenin kamunun
gerçek harcamalarının oldukça altında bir büyüklüğü kapsadığını göstermektedir.
Kamu mali yönetiminde ortaya çıkan orunların kaynaklarına bakıldığında bütçenin
stratejik bir perspektife dayanmayışı önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır.
Geleceğe dönük amaç ve hedefler belirleyerek, bütçelerin bu amaç ve hedefleri
gerçekleştirmeye dönük bir şekilde hazırlanmadığı gözlenmektedir.
Yönetimde yaşanan sorunların ana kaynakları arasında mevcut kamu personel rejimi
de önemli bir unsur olarak yer almaktadır.
- Liyakat sisteminin kurulamayışı ve gereği gibi işletilemeyişi,
- Performansa dayalı olmayan çalışma ve ücret sistemi,
- Verimliliğe dayalı olmayan ve haksız ücret farklılıkları,
- Aşırı ve dengesiz personel yapısı,
- Hizmet içi eğitime gereken önemin verilmeyişi,
- Personel konusunda aşırı ve karmaşık mevzuat düzenlemeleri,
kamu personel rejiminde yaşanan bazı temel sorunlardır.
Yönetimin temel fonksiyonları arasında denetim önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle
özelleştirme ve yerinden yönetimin gündeme geldiği bir ortamda denetimin anlamı
ve önemi daha da artmaktadır. Devletin düzenleyici ve denetleyici olarak halkın
yararını koruyacak bir işlev üstlendiği günümüz dünyasında yönetimin kalitesi
denetimin kalitesi ile yakından ilişkili hale gelmektedir.
Ne var ki ülkemizde arzu edilen nitelikte bir denetim sistemi oluşturulamamıştır.
Mevcut denetim sistemine bakıldığında ilk akla gelenler;
- Fazla sayıda ama etkisiz denetim,
- Kurallara uygunluğa ve geçmişe dönük denetim,
- Hedeflerden ve performans göstergelerinden yokun bir denetim ve
- Yetersiz kamuoyu denetimidir.
Çok sayıda, birbiriyle zaman zaman örtüşen, kurallara göre çalışma üzerinde
yoğunlaşan ve hata bulma mantığı ağırlıklı denetim sonucunda yöneticiler iş
yapamaz hale getirildikleri gibi, israf ve yolsuzluklara da herhangi bir çözüm
üretilmemektedir. Denetimde keyfilik ve denetim sisteminin siyasi tercihler
ile amaç dışı kullanımı da eklendiğinde denetim sistemi son derece sorunlu bir
haldedir. Aksi taktirde, ülkemizde bu ölçüde israf ve yolsuzlukların yaşanması
ve halkın ihtiyaçlarının karşılıksız kalması gerçeği ile karşı karşıya kalınmazdı.
İsraf ve yolsuzlukları sonuçları itibariyle bakılınca aynı kategoride düşünmek
gerekmektedir. Her iki sorunda kamu kaynaklarının rasyonel ve amaca uygun kullanımını
engellemekte, toplumun genel yararı için kullanılması gereken kaynakların verimsiz
ve haksız bir şekilde belli kesimler lehine kullanımını ifade etmektedir. İsraf
denince gereksiz yere kullanılan makam aracı, lojman, hizmet binası ve dinlenme
tesisleri ilk akla gelen kalemlerdir. Performansa dayalı, yeterli ve dengeli
bir ücret sistemi kurarak kamu görevlilerine uygun bir ödüllendirme sağlayamayan
mevcut yönetim anlayışımız ve yapımız, bu harcamaların kaynağını teşkil etmektedir.
2003 yılı bütçesinde ortaya konan resmi rakamlara bakıldığında sadece konsolide
bütçe kapsamı içine giren kuruluşlarda 85.000'in üzerinde taşıt, 2.645 sosyal
tesis ve 224.401 lojman bulunduğu görülmektedir. Bu harcamalar sadece yatırım
maliyetleri itibariyle değil, işletme dönemi içinde ortaya çıkan büyük giderlerle
de bütçe üzerinde olumsuz bir etkide bulunmaktadır. Ayrıca, bu varlıkların kamu
çalışanları arasında dengeli ve adil dağlımı sağlanamamakta ve bu nedenle çalışma
barışı olumsuz etkilenmektedir.
Çeşitli sektörlerde gerçekleşen gereksiz yatırımlar da israf olarak görülmelidir.
Mevcut kamu yatırımı stokunun stratejik ir perspektifle oluşmadığı, planlarda
ortaya konan önceliklerin proje bazına yeterince yansımadığı, fizibilitesi ortaya
konmamış çok sayıda projenin programa alındığı, bütün bunların sonucunda ise
kamu yatırım programının aşırı genişlediği artık genel kabul gören bir durumdur.
Yetersiz kaynakların çok sayıda proje arasında dağıtıldığı bu yapı içinde, kamu
yatırımlarının tamamlanma süreleri uzamakta, maliyetleri artmakta, toplumun
beklediği hizmetler ise gecikmektedir. Kamu yatırım programının yeterli bir
stratejik çerçeve ve önceliklendirmeden hareketle oluşturulamayışı, faiz baskısı
altında bulunan bütçeden yatırımlara yeterli kaynak ayrılamayışı ve yıllık tahsisat
fazlaca değişmezken kamu proje stokunun büyümesi sonucunda; 19994-2000 döneminde
kamu projelerinin ortalama tamamlanma sürelerinin yaklaşık iki katına çıktığı
gözlenmektedir. 2001-2003 döneminde programdan birçok projenin çıkarılması ile
sonuçlanan rasyonalizasyon çabalarına karşılık, kamu yatırım projelerinin ortalama
tamamlanma süreleri henüz kabul edilebilir bir düzeye düşmemiştir.
Kamuda rasyonel olarak çalışmayan ve kara delik oluşturan noktalar yatırımlardan
ibaret değildir. Ayrıntılı bazda incelenmesi halinde Maliye Bakanlığı tarafından
yürütülmekte olan cari harcamalarda ve Hazine Müsteşarlığı tarafından idare
edilen borçlanmalarda ve transfer harcamalarında benzer bir yapı ile karşılaşmak
mümkündür. Dış borçlarımızın ne miktarda olduğu konusunda bile çok farklı rakamların
telaffuz edildiği bir ortamda borçlanma stratejisinin ve politikalarının sağlıklı
yürütüldüğü düşünülemez. Tasarruf genelgeleri ve harcamalara genel geçer kesintiler
uygulanan bir yapı içinde ise sonuçlara odaklı bir bütçe ve harcama sürecinden
bahsedilemez.
İsraf ve stratejik olamayan kararlar dışında şeffaf olmayan bir ortamda yolsuzlukların
da ciddi boyutlara ulaştığı görülmektedir. 2001 krizi sonrasında sadece bankacılık
sektöründe yaşananların maliyeti hala zihinlerdeki tazeliğini korumaktadır.
Bu olay yolsuzlukların makro ekonomik dengeleri sarsacak boyutlara ulaştığını
göstermesi bakımından dikkatle incelenmelidir. Ayrıca, ihale, enerji başta olmak
üzere çeşitli alanlarda yapılan uluslar arası sözleşmeler, gümrük ve vergi alanları
gibi birçok konuda yolsuzlukların önemli boyutlara ulaştığı belirlenmektedir.
Kıt kaynakların gelişme ve halkın taleplerine dönük olarak kullanma durumunda
olan bir ülkede israf ve yolsuzlukların ulaştığı bu boyut devam ettiği sürece
sürdürülebilir bir gelişme ortamının oluşturulması mümkün olmadığı gibi, halk
ile devlet arasındaki güvenin de tam olarak sağlanması son derece güçtür. Şeffaflığa,
hesap verme sorumluluğuna, hesap verme sorumluluğuna, katılımcılığa ve kamuoyu
denetimine açık olmayan bir yönetim anlayışı ve yapılanması devam ettiği sürece
de bu sorunların üstesinden kalıcı bir şekilde gelinmesi düşünülemez.
Uzun yıllardır tartışılan, zaman zaman bürokrasi ve siyasi otoriteler tarafından
çeşitli şekillerde gündeme getirilen yeniden yapılanma ihtiyacı, artık ihtiyaç
olmanın ötesine geçmiş ve bir gerekliliğe dönüşmüştür. Ülkemizin küresel rekabet
ortamı içinde hak ettiği yere gelmesi ve halkımızın refah düzeyinin yükselmesi
bu değişim ile birebir ilişkilidir. Uzun yıllardır tartışılan, hayat geçirilmemiş
çeşitli tasarılara konu olan bu yeniden yapılanmanın daha fazla geciktirilmemsi
gerekmektedir. Mevcut verimsiz yapının maliyetlerinin birikimi ve geç kalmış
bir yeniden yapılanmanın daha fazla uyum sorunu doğuracağı dikkate alındığında,
siyasi kararlılık ve toplumsal destek gösterilerek bu reformun biran önce hayata
geçirilmesi bütün kesimlerin ortak sorumluluğudur.
Ülkemizin son yıllarda belirgin hale gelen strateji açığını, mali açığı, performans
açığını ve güven açığını kapatmak ve yaşanan olumsuz süreci tersine çevirmek
zorundadır. Bu kapsamda, özelleştirme ,sivil toplumu güçlendirme ve yerelleşme
yoluyla
- Hantal merkezi birimler daha küçük ama daha etkin bir yapıya dönüştürülecek
ve performansları artırılacak,
- Yüklerinden arınan merkezi yapılarda stratejik düşünme boyutu güçlendirilecek,
- Kaynak kullanımında stratejik planlar esas alınarak verimlilik sağlanacak,
- Her şeyden önemlisi, halkın yönetime olan katılımı artırılarak, güveni tazelenecektir.
Yeniden yapılanma süreci mekanik bir şekilde sadece yasaların ve kurumsal yapıların
değiştirilmesi anlamına gelmemektedir. En az bunlar kadar anlayışların, düşünüş
ve davranış kalıplarının değişimini de içermektedir. Daha sistematik olarak
ifade edilecek olursa, temelde bir değişim süreci olan yeniden yapılanma üç
ana aşamada ele alınmaktadır.
- Yönetim zihniyetinin değişmesi,
- Stratejik tasarım,
- Örgütsel tasarım.
Bu çerçevede, dış çevreye açık ve rekabetçi bir ortamın ve bilgi toplumunun
gereklerine uygun bir şekilde bu Kanun ve bu Kanunu takip edecek tamamlayıcı
nitelikteki diğer düzenlemelerle;
- Geçmiş yönelimli bir yönetimden gelecek ve amaç yönelimli bir yönetime,
- Çözüm yönelimli bir anlayıştan, teşhis yönelimli bir anlayışa,
- Kapalı ve tek taraflı bir yaklaşımdan, açık ve katılımcı bir yaklaşıma,
- Ceza yönelimli bir uygulamadan ödül yönelimi bir uygulamaya,
geçilmesi öngörülmektedir.
Bu yeni zihniyetin gereği olarak gelecek yönelimli ve katılımcı bir anlayış
içinde "stratejik yönetim" yaklaşımına geçilmektedir. Stratejik yönetim
kapsamında;
- Ortaya konan yeni zihniyete uygun bir şekilde geleceğe dair tasarım geliştirme,
- Misyon ve vizyon belirleme,
- Temel amaç, politika ve öncelikleri şekillendirme,
- Ölçülebilir başarı göstergeleri oluşturma ve önceden ilan etme,
- İnsan kaynaklarını geliştirme,
unsurları vurgulanmaktadır.
Örgütsel tasarımda ise değişimin izlenmesi ve zaman geçirilmeden uyum sağlanması
küçük, etkin ve esnek yapıların önemini artırmaktadır. Bu kapsamda, dinamik
ve bilgi temelli bir anlayışın gereği olarak;
- Merkezi yönetim yerine yerinden yönetim,
- Esnek ve yatay organizasyon yapıları,
- Çakışmaların ve çatışmaların engellenmesi,
- Gereksiz hizmetlerin tasfiyesi, hizmet satın alımı
gibi unsurlar destelenmektedir.
Yukarıda ortaya konan yeniden yapılanmada aşamalandırma esas olarak "sistem"
bakış açısının ürünüdür. Değişimin parçalardan hareketle değil sistemin bütününden
başlatılması, değişime temel bir istikamet verilmesi ve değişim sürecindeki
uyumsuzlukların en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Aksi taktirde kamuda yeniden
yapılanmanın beklenen yaraları üretmesi ve kalıcı hale gelmesi mümkün olamayacaktır.
Bütün bu değişim ve dönüşüm süreçleri sonucunda hedeflenen etkin ve katılımcı
bir devlet ve kamu yönetimini yerleştirmektir. Etkin ve katılımcı bir kamu yönetimi
halkamızın refahına olduğu kadar ülkemizin uluslar arası alanda etkinliğine
ve saygınlığına da büyük katkıda bulunacaktır.
Bu yeniden yapılanmada;
- Daha katılımcı,
- Daha saydam ve
- İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı
Bur kamu yönetimi ile kamu hizmetlerinin;
- Adil,
- Etkili ve verimli,
- Süratli,
- kaliteli
Sunumu amaçlanmaktadır.
Daha kapsamlı olarak ifade edilecek olursa, Kamu Yönetimi Temel Kanunun;
- Kamuyu yeniden yapılandıran diğer birçok ülkede olduğu gibi değişim sürecine
rehberlik yapacak ir çerçeve oluşturmak,
- Öngörülen kapsamlı yeniden yapılanma alanlarını bütünleştirmek,
- Yeniden yapılanmaya sistemin bütünü içinde yaklaşmak (tüm idare, merkezi ve
yerel yönetimler) ve böylece değişik alanları arasında çıkabilecek uyumsuzlukları
engellemek amacıyla hazırlanmıştır.
Kamu Yönetimi Temel Kanunun ile öncelikle kamu hizmetlerinin amacı ve temel
ilkeleri ortaya konmakta, merkezi idare ve yerel yönetimler reformu için gerekil
hukuki altyapı oluşturulmakta, bu kapsamda merkezi idare ile yerel yönetimler
arasındaki işbölümü netleştirilmektedir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile yeniden
yapılanma süreci bitmemekte, tam aksine başlamış olmaktadır. Tüm bakanlıkların,
bağlı ve ilgili kuruluşların bu Kanunda ifade edilen anlayış ve yapı çerçevesinde
kendi kuruluş kanunlarını ve kamu hizmetleri ile ilgili diğer kanunlar gözden
geçirmeleri gerekecektir.
Bu Kanun ile;
- Kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkeler bir bütün
olarak ortaya konmakta,
- Kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, hizmetlerin
sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta
sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma, vb. ilkeler uygulanabilir hale
getirilmekte,
- Teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve
etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta,
- Bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin
önlenmesi öngörülmekte,
- Gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere
devri gündeme getirilmekte,
- Merkezi idare ile yerel yönetimler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek,
merkezi idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, yerel yönetimlerin
operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynakları genişletilmekte,
- Devletin asli hizmetleri dışında Bakanlıkların taşra teşkilatı ortadan kaldırılarak
yerel ve yerinden yönetim birimleri güçlendirilmekte,
- Kamuda stratejik yönetim anlayışı benimsenmekte ve kaynak tahsisi mekanizmaları
ile ilişkisi kurulmakta,
- Denetim sistemi performans esaslı ve iç denetim boyutu güçlendirilmiş hale
getirilmekte,
- Hal denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamuoyu denetimi güçlendirilmektedir.
Bu kapsamda yerel yönetimlerin yeti ve görevleri tadadi olarak sayılmak yerine,
merkezi idarenin görev ve fonksiyonları belirlenmekte, geriye kalan her türlü
mahalli ve müşterek nitelikli görev ve hizmetler yerel yönetimlerin uhdesine
verilmektedir. Bu çerçevede hizmetler ve projeler ölçek ve karmaşıklığına göre
en uygun merkezi ve yerel otoriteler tarafından, yönetimin bütünlüğü ilkesini
ve hizmetler arası tamamlayıcılık ilişkisini bozmayacak şekilde dağıtılacaktır.
Bu kapsamda;
- Merkezi birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme
kapasitesi artırılırken, yerel yönetimlerin inisiyatif kullanma ve operasyonel
esnekliği vurgulanmaktadır.
- Değişen koşulların gerektiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler
verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart
birliği de korunmaktadır.
- Etkinlik ve ekonomiklik konularından vazgeçmeden, yerel ihtiyaçların yerel
düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edilmelidir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunun ile birlikte
- Büyükşehir Belediyeleri,
- Belediyeler,
- İl Özel İdareleri Kanunlarının
Yenilenmesi kapsamlı bir yeniden yapılanmanın temelini oluşturmaktadır.
Bütün bu süreçte kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezi yapılar
ile yerel yönetimler arasında tamamlayıcı bir anlayış ile işbirliği ve koordinasyona
azami önem verilmektedir.
Ayrıca, İdari Usul Kanunun, Saydamlık ve Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı, e-Dönüşüm
Türkiye Projesi ve e-Devlet, Bürokrasinin Azaltılması ve Basitleştirilmesi,
Vatandaş Memnuniyetinin Ölçülmesi, Performans Sistemine ve Ödüllendirmeye Geçiş,
Kamuda Etik Kuralların Gözden Geçirilmesi gibi bir çok alanda yapılacak düzenlemelerle
bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirilecektir.
21. yüzyılın başlarında yeniden şekillenmekte olan bir dünyada saygın bir yer
edinmemiz ve halkımızın refahını en üst noktaya taşımamız kamuda yeniden yapılanma
sürecinin başarısı ile yakından ilgilidir. "Yön duygusundan, "stratejik
bakış açısı ile uzun vadeli hedefler geliştirmekten ve bunları somut programlara
dönüştürerek uygulamaya yansıtmaktan yoksun toplumlar, 21. Yüzyılın yeni güç
dengeleri ve paylaşım süreçlerinde arzu edilmeyen sonuçlara maruz kalırken;
bütün bunları başaranlar, topluma ve toplumun dinamizmine dayananlar ve güvenenler
hiç kuşkusuz yeni koşullar altında uzun zamandır biriken sorunlarını en hızlı
şekilde çözme yoluna gireceklerdir.
21. yüzyılda, halkı özgür, saygın ve müreffeh bir ülkeye layık, etkin ve katılımcı
bir kamu yönetimi için Kamu Yönetimi Temel Kanununda öngörülen yeni anlayışın
ve yapılanmanın çeşitli unsurlarıyla en kısa sürede hayata geçirilmesi şarttır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1 - Maddede Kanunun amacı düzenlenmektedir. Bu amaç belirlenirken, mevzuatımızda
ilk kez kullanılan bir çok kavrama da yer verilmektedir. Bu kavramlar, Kanunun
birinci kısmının birici bölümündeki maddelerde sıklıkla kullanılmıştır.
Modern kamu yönetimi anlayışını yansıtan yeni kavramlar, bir yandan Türk kamu
yönetimindeki çağdaş anlayışa uygun değişimi yansıtırken, aynı zamanda yeni
kamu yönetimi anlayışının bazı temel özelliklerini de belirtmektedir. Kanunun
yürürlüğe girmesi ile birlikte uygulamada bir çok alanda müracaat edilecek olan
aşağıdaki kavramların bu Kanundaki anlamlarının açıklığa kavuşturulmasında yarar
bulunmaktadır.
Maddede kamu yönetimin oluşmasında esas alınacak ilke ve kavramlar ile kamu
hizmetlerinin yerine getirilmesinde dikkat edilecek ilke ve kavramlar ayrı ayrı
değerlendirilmiştir. Bu çerçevede kamu yönetiminin oluşmasında esas alınacak
kavramlardan;
"Katılım" kavramı, kamu hizmetleri ile ilgili kararların hazırlanması,
olgunlaştırılması, alınması ve bu kararların uygulanması aşamalarından birine,
birkaçına veya bütününe, o karardan doğrudan ya da dolaylı olarak etkileneceklerin
katkıda bulunmalarını;
"Saydamlık" kavramı, kamu yönetiminde görev, yetki ve sorumluluklar
ile karar ve hizmet süreçlerinin önceden bilinebilir ve açık olmasını; üretilen
karar, belge ve bilgilere ulaşılmasına fırsat verilmesini; faaliyet ve denetim
raporlarının yayınlanmasını;
"Hesap verebilirlik" kavramı, yetki ve kaynakların hukuka, verimlilik
ve etkinlik ilkelerine uygun kullanılmasına; belirlenmiş amaç ve hedeflere ulaşılmasına
ilişkin sorumluluğu;
ifade etmektedir.
Kamu hizmetlerinin sunulmasında esas alınacak kavramlardan;
"Adil" kavramı, kamu hizmetlerinin onlardan yararlanan sosyal kesimlerin
ihtiyaçları ve duruları dikkate alınarak, tarafsız ve eşit olarak sunulmasını;
"Kalite" kavramı, sunulan hizmetlerin önceden belirlenmiş ve çağdaş
standartlara; hizmetten yararlananların ihtiyaç ve beklentilerine uygun niteliklere
sahip olmasını;
"Etkililik" kavramı, hedeflere ulaşma düzeyini ve bir faaliyet planlanan
sonucu ile gerçekleşen fiili durum arasındaki oranı;
"Verimlilik" kavramı, mallar, hizmetler ve diğer sonuçlar (çıktılar)
ile bunların üretiminde kullanılan (girdiler) arasındaki ilişkiyi; aynı girdi
ile en çok çıktının elde edilmesi veya aynı çıktının en az girdi ile uygun kalite
dikkate alınarak sağlanmasını;
ifade etmektedir.
Madde 2 - Kanunda geçen kavramlardan bazılarının tanımları yapılmaktadır.
Öncelikle Kanunun kapsamında yer alan "merkezi idare" ile "mahalli
idare" deyimlerinin bu Kanunda hangi kurum ve kuruluşları ihtiva ettiğine
açıklık getirilmektedir.
Başbakanlık ve bakanlıkların merkezi idare içinde olduklarında şüphe bulunmamaktadır.
Bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana hizmetleri yürütmek üzere bakanlığa
bağlı olarak kurulan bağlı kuruluşlar ile aslında idare hukuku bakımından hizmet
bakımından yerinden yönetim kuruluşları olan ilgili kuruluşlar ve piyasalar
ilişkin olarak düzenleyici ve denetleyici görev yapan ilişkili kuruluşlar da
bu Kanunda "merkezi idare" deyimi içinde yer almaktadır.
Mahalli idareler ise il özel idareleri, belediyeler ve köylerden oluşmaktadır.
Madde 4 - Son zamanlarda devletin görev, yetki ve sorumlulukları ile toplum
ve özel sektörle olan ilişkilerinde ortaya çıkan değişikliklere bağlı olarak
onun uygulama aracı olan kamu yönetiminin de görev, yetki ve hizmet politikalarında
değişiklik yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu bağlamda, kamu yönetiminin
hizmet sunduğu çevresine karşı daha duyarlı olması, piyasa aktörlerinden daha
çok yararlanması, bireylerin hak ve özgürlüklerini kullanmasının önündeki engelleri
kaldırması ve sivil toplumla etkileşim içinde olması temel misyon olarak ortaya
çıkmıştır. Maddede kamu yönetiminin temel amaç ve görevi buna uygun bir şekilde
düzenlenmektedir.
Madde 5 - Bu madde ile ilk defa kamu yönetimine dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarını
kapsamak üzere bu kurum ve kuruluşların, kuruluşlarında ve yerine getirecekleri
her türlü hizmet ve görevler ile kullanacakları her türlü yetkide uyacakları
temel ilkeler belirlenmektedir. Maddede getirilen ilkeler ile Kanunun amaç ve
kapsamına uygun olarak tümüyle çağdaş kamu yönetimi anlayışı yansıtılmakta,
kamu yönetimine yeni bir vizyon kazandırmaya çalışılmaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşları, kamu hizmetlerini yerine getirirken, durağan bir
yapıda kalmayacak, aksine kamu yönetimi anlayışında zamanla meydana gelen değişimlere
uyum sağlamak için kendisini sürekli yenileyecektir. Bu kapsamda, ülkemizde
ve dünyada meydana gelen değişimler izlenecek, bunlara uygun bir şekilde kamu
yönetimi anlayışı ve kurumsal yapı değiştirilecektir. Mesela, zaman içerisinde
artık kamusal nitelik taşımayan fonksiyonlar terkedilecek, kamu eliyle görülmesi
gereken yeni fonksiyonların ortaya çıkması halinde buna uygun bir kurumsal yapı
oluşturulacaktır.
Kamu yönetimine halkın aktif bir şekilde katılımını sağlamak üzere gerekli mekanizmalar
oluşturulacak, katılımı önleyen her türlü engel kaldırılacaktır.
Son yıllarda kamuoyunun gündemine çok sık gelen yolsuzluk iddiaları karşısında,
halkın kamu yönetimine olan güveninde ciddi bir aşınma meydana gelmiştir. Bunun
önüne geçebilmek ve kamuda kirlenmeyi önleyebilmek için tüm kamu kurum ve kuruluşlarının
her türlü eylem ve işlemlerinde saydamlığın sağlanması ve bu kurum ve kuruluşlar
ile kamu gücünü kullanan tüm kişilerin hesap verebilir hale gelmesi için her
türlü tedbirin alınması gerekmektedir. Bu kapsamda kamu yönetimine dahil idarelerin
görev ve yetkileri önceden belirlenecek, kaynağını Anayasa ve kanunlardan almayan
herhangi bir yetki kullanılamayacaktır. Önceden belirlenip ilan edilmeden kamu
hizmetlerinin yerine getirilmesindeki süreçlerde bir değişikliğe gidilmeyecektir.
Kamu hizmetleri yerine getirilirken, öngörülen amaç ve sonuçlar ile hizmetin
gereklerine uygun olmak zorundadır. Hizmetlerin ihtiyaçlara uygun olması, zamanında
karşılanması ve yerel katılıma açık olması, kamu yönetiminde önemli avantajlar
ortaya çıkarmaktadır. Yerinden yönetim ilkesi hizmetlerin yerindeliğini en iyi
değerlendiren yöntemlerinden biridir. Hizmetlerin yerindeliğinin değerlendirilmesinde
merkezi organların subjektif yargılarda bulunması mümkündür. Bu nedenle,hizmetin
ihtiyaçlara ne kadar uygun olduğu ancak o hizmete muhatap olan bireylerin değerlendirmesi
ile ortaya çıkabilir.
Kamu kurum ve kuruluşları kişilerin beyanını doğru kabul edece; iş ve işlemlerini
buna göre yapacaktır. Ancak yalan beyanda bulunmayı caydırıcı gerekli önlemler
de alınacaktır.
Kamu hizmetlerinin görülmesinde amaç, kamu kurum ve kuruluşlarının kurumsal
çıkarları olmayıp, bu hizmetlerden yararlanacak kişilerin ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.
Bu nedenle, kamu kurum ve kuruluşları yerine getirecekleri her türlü hizmet
ve görevde kurumsal çıkarlardan önce hizmetten yararlananların ihtiyaçlarına
odaklanacak, bu ihtiyaçların karşılanması için yetkilerini kullanacaktır. Bunun
için de bir hizmetin görülmesi sürecinde girdilerden çok çıktılar esas alınacak,
hizmetin sonucunda halkın ihtiyaçlarının karşılanması sağlanacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları tüzük,yönetmelik, genelge, tebliğ gibi ikincil düzenlemeleri
yaparken veya yeni bir birim oluşturma ihtiyacı ile karşılaştığında yeni düzenleme
ve birimlerin halkın hayatında meydana getireceği etki araştırılacaktır. Bu
düzenleme ve yeni birimlerin sağlayacağı ekonomik ve sosyal fayda ile bunların
oluşturulmasının ekonomik ve sosyal maliyeti karşılaştırılacak ve sonuçlarına
göre karar verilecektir.
Kamu kurum ve kuruluşları herhangi bir hizmeti yerine getirirken hem bu hizmetin
sunulmasında hem de bu hizmetten yararlanacaklar bakımından bir ayırım yapmayacaktır.
Dil, ırk, din, felsefi inanç, mezhep, siyasi düşünce, düşünce, sosyal menşe
renk, cinsiyet, gibi sebeplerle kişiler arasında bir ayırım yapmaksızın kamu
hizmetlerinden yararlandırılacaktır.
Kamu hizmetleri, hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birimlerden sunularak
yerel ihtiyaçlar duyarlılık artırılacak ve kişilerin bir kamu hizmetini alabilmesi
için ek maliyetlere katlanması önlenecektir. Hizmetlerin en yakın birimin üstündeki
baka biriler tarafından yürütülmesinde hizmetin ekonomikliği ve etkinliği gibi
faktörler dikkate alınacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları, toplumsal hayatı yakından ilgilendiren temel kararların
alınmasında ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil
toplum örgütlerinin görüşlerinden yararlanmak suretiyle, hem katılımın sağlanması
hem de toplumsal ihtiyaç ve taleplere en uygun kararların alınması mümkün olacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları halkın bili edinme hakkını kullanmasını sağlayacak,
sır kavramına sığınarak bilgilerin öğrenilmesini engellemeyecektir. Kişiler,
özellikle kendileri ile ilgili görüş, karar ve işlemler hakkında bili edinebilecekler;
kurum ve kuruluşlar da bunun sağlanması için gerekli önlemleri alacaktır.
Halkın yaşamını kolaylaştırmak amacıyla kamu hizmetlerinin sunulmasında ve kişilerin
bu hizmetlere erişmesinde bilgi teknolojilerinden azami ölçüde yararlanılacak,
"e-dönüşüm" çerçevesinde hizmetlerin sunumunda ve hizmetlere ulaşmada
bilgi teknolojisinin sağladığı araçlar kullanılacaktır. Bu çerçevede kamu kurum
ve kuruluşları gerekli alt yapıyı oluşturacaklardır. Bu alt yapı sadece kurumun
ihtiyaçlarını karşılamak üzere değil, esas itibariyle kurumun hizmet sunduğu
kesimlerin ihtiyaç ve taleplerine dayalı olarak geliştirilecektir.
Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde en az maliyetle en çok hizmet üretilebilmesi
için kurum ve kuruluşlar en üst düzeyde işbirliği içinde olacaklar ve özellikle
insangücü ve maddi kaynaklar verimli bir şekilde kullanılacaktır.
Kamu hizmetlerinin kişiler bakımından öngörülebilir kılınması için, sunulacak
hizmetlerin standartları ve süreçleri kurum ve kuruluşlar bakımından önceden
belirlenecek ve ilgililer tarafından bilinmesini sağlayıcı tedbirler alınacaktır.
Hizmetlerin bu standartlara uygun olarak sunulup sunulmadığı yöneticiler tarafından
sürekli kontrol edilecek, standartlara aykırı iş ve işlemlerden yöneticiler
de sorumlu tutulacaktır. Böylece kamu hizmetlerinde nicelik yerine nitelik öne
çıkarılacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunların yetki ve görev vermediği alanlarda
personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsisi ederek herhangi bir işletme kuramamaları,
mal ve hizmet üretimi yapamamaları da öngörülmektedir.
Maddede geçen kavramlardan "öngörülebilirlik" kavramı, kamu yönetiminin
karar, eylem ve işlemlerinin etkilerinin kişiler tarafından önceden bilinebilirliğini;
"Düzenleyici etki analizi" kavramı, herhangi bir kamu hizmetinin veya
programın başlatılması, yönetim biriminin kurulması veya düzenlemenin yapılmasına
ilişkin kararların alınması ya da uygulanmasında önce bunların toplum açısından
getirisinin ve muhtemel sonuçlarının hesaplanmasını, fayda ve maliyetinin değerlendirilmesini;
"Yerindelik" kavramı, hizmetlerin ihtiyaca uygunluğu;
"Beyana güven" kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarının iş ve işlemlerini
kişilerin beyanını esas alarak yapmasını;
ifade etmektedir.
Madde 6 - Bu Kanunla, merkezi idare ile mahalli idareler arasındaki görev, yetki
ve sorumlulukların paylaşımı düzenlenmektedir. Özellikle 1980'li yıllarda dünyada
meydana gelen gelişmeler Devletin rolünde de önemli değişiklikler meydana getirmiştir.
Devlet, hizmet üretmekten ziyade hizmetin üretilmesini kolaylaştırıcı önlemleri
alan ve düzenlemeleri yapan konuma çekilmiş, devlet eliyle yürütülen bazı hizmetler
ise mahalli idarelere, sivil topluma ve özel sektör tarafından yerine getirilmeye
başlamıştır. Merkezi idare ise doğrudan kamu hizmetini yerine getirmek yerine
genel ilke, politika, amaç ve hedefleri belirleme, koordinasyonu sağlama ve
denetleme görevini üstlenmektedir. Küreselleşme süreci ile birlikte merkezi
idare kurumlarının uluslar arası ilişkiler sistemindeki artan rolünü güçlendirebilmek
için günlük uygulamaların ve işlemlerin dışına çıkarılması etkinliğini artıracaktır.
Böylece, merkezi idare daha etkili hale gelecek; daha güçlü bir şekilde plan
yapma ve daha yeterli denetim yapabilecektir. Bu çerçevede, madde merkezi idarenin
kamu hizmetlerinin görülmesi konusundaki genel yetki ve sorumlulukları belirlenmektedir.
Buna göre 3 üncü maddede tanımlanan merkezi idare kapsamına giren kurum ve kuruluşlar;
a) Ulusal ve bölgesel düzeydeki kamu hizmetlerinin genel ilke ve politikalarını,
amaç ve hedeflerini ve standartlarını belirleyecek,
b) Ulusal ve bölgesel düzeydeki kamu hizmetlerini gerektiğinde merkez, taşra
ve yurtdışı teşkilatı kurarak doğrudan yerine getirecek,
c) Kamu hizmetlerinin, bu Kanunda belirlenen temel ilkelere uyumlu olarak etkin
ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak için merkezi idareye dahil
kurum ve kuruluşlar ile mahalli idareler arasında koordinasyonu sağlayacak,
d) Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve işbirliğini sağlamaya
yönelik mekanizmaları oluşturacak ve bunların hizmet ve işlev kapasitelerini
geliştirecek,
e) Ulusal ve bölgesel düzeydeki kamu hizmetlerini hukuku, belirlenmiş politika
ve standartlara, performans hedeflerine uygun olup olmadığını izleyecek, değerlendirecek
ve denetleyecektir.
Madde 7 - Madde, 8 inci madde ile birlikte bu Kanunun en hayati hükümlerini
oluşturmaktadır. Çünkü, ilk defa olarak merkezi idare ile mahalli idare arasındaki
görev, yetki ve sorumluluk dağılımını yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak
farklı bir yaklaşımla ele almıştır .bu görev dağılımı yapılırken kamu yönetiminin
bütünlüğü ilkesi dikkate alınmış, merkezi idare ile mahalli idareler birbirilerin
ikame edecek kurumlar olarak değil, devletin yürütmeye ilişkin ve birbirini
tamamlayan unsurları olarak değerlendirilmiştir.
Merkezi idare 6 ncı maddede sayılan yetki ve sorumlulukları çerçevesinde, bazı
görev ve hizmetleri doğrudan kendisi yerine getirecektir. Bu hizmetler niteliği
gereği doğrudan merkezi idare tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler
olup, mahalli idarelere devredilemeyecektir. Diğer taraftan, ülkemizin de onaylamış
olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının bir gereği olarak, bunlar tadadi
bir şekilde sayılıp, bunlar dışında kalanların mahalli idareler tarafından yerine
getirilmesi öngörülmektedir. Bu kapsamda maddede doğrudan merkezi idarenin yerine
getirmesi gereken görev ve hizmetler sayılmıştır.
Maddede sayılan hizmetleri dışında kalan görev ve hizmetler ise mahalli idareler
tarafından yerine getirilecektir.
Madde 8 - Madde ile mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumlulukları düzenlenmektedir.
Ancak, bu düzenleme yapılırken Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında da
hareketle 7 nci maddede merkezi idare tarafından görülecek görev ve hizmetler
dışında kalan tüm kamu hizmetlerinin mahalli idareler tarafından yerine getirilmesi
esası benimsenmiştir. Buna göre, mahalli müşterek ihtiyaçlara ilişkin her türlü
görev ve hizmetler ile 6 ve 7 nci maddeleri dışında kalan görev ve hizmetler
yerel olmak şartıyla mahalli idareler tarafından yerine getirilecektir. Ancak,
mahalli idareler, görev, yetki ve sorumluluk alanına giren hizmetleri Anayasada
ifadesini bulan idarenin bütünlüğüne, kalkınma planının ilke ve hedeflerine,
kanunlarla belirlenen esas ve usullere, kendi stratejilerine, amaç ve hedeflerine,
amaç ve hedeflerine, performans ölçülerine ve standartlara uygun olarak göreceklerdir.
Madde 9 - Maddede merkezi idare ile mahalli idareler arasındaki ilişkiler düzenlenmektedir.
Yedinci maddenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, kamu yönetimi bir bütün
olup, kamu hizmetlerini gören kurum ve kuruluşların birbirlerinin alternatifi
veya biri diğerinin yerine ikame edilen kuruluşlar olarak düşünülmesi söz konusu
olamaz. Merkezi idare ile mahalli idareler de kamu hizmetlerinin görülmesi konusunda
bu kapsamdadırlar. Mahalli idareler, merkezi idarenin alternatifi veya onun
yerine ikame edilecek kurumlar olarak düşünülemez. Ancak, bu hizmetlerin yerine
getirilmesinde ölçekten ve görülecek hizmetin niteliğinden kaynaklanan bir görev
bölüşümü ve dağılımı söz konusudur. Bu bölüşüm yapılırken merkezi idare ile
mahalli idareler arasındaki ilişkilerin sınırları ve esasları da belirlenmelidir.
Madde ile bu ilişkilerin sınırları belirlenmektedir.
Merkezi idare tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetlerinden illerde yapılması
gerekenler özel kanunlarda öngörülen istisnalar dışında valilikler ve kaymakamlıklar
eliyle gerçekleştirilecektir. Bu durum, daha çok taşra teşkilatı kurabilen bakanlıklar
bakımından söz konusu olmakla birlikte, taşra teşkilatı kuramayan bakanlıklar
tarafından da zamanla illerde hizmet görülmesi gerektiğinde prensip olarak bu
hizmetler valilikler ve kaymakamlıklar eliyle gördürülecektir.
Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluk alanına giren konularda merkezi
idare birimleri yerel düzeyde teşkilat kuramayacaklar, bu konularda doğrudan
ihale ve harcama yapamayacaklardır. Böylece, merkezi idarenin mahalli idare
alanına giren görev ve hizmetlerin yerine getirilmesine müdahalesi önlenmiş
olacaktır.
Merkezi idarenin görev alanına girmekle birlikte bazı yatırımlar ilgili bakanlığın
uygun görmesi ve ilgili mahalli idarenin de kabul etmesi halinde mahalli idareler
tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda yatırımlara ilişkin gerekli
ödenekler mahalli idare bütçesine aktarılır ve mahalli idareler de bu ödenekleri
aktarılış amaçları dışında kullanamazlar.
Merkezi idare kuruluşları, özel öncelik verdikleri bir alandaki herhangi bir
projenin hayata geçirilmesi için ilgili mahalli idarenin de kabul etmesi halinde
işbirliği içinde söz konusu projeyi gerçekleştirebilirler. Ancak, merkezi idarenin
bu projeye ilişkin gerekli kaynakları da ilgili mahalli idareye aktarması gerekmektedir.
Merkezi idare birimlerinin kendi görev ve yetki alanında bulunan bazı hizmetleri
mahalli idarelere yaptırması mümkün olduğu gibi, benzer şekilde mahalli idarelere
ait bazı yatırım ve hizmetlerin de merkezi idare birimlerine yaptırılması da
mümkündür. İlgili mahalli idare birimi yetkili organının kararıyla ve bedelini
ödemek şartıyla bazı yatırımlarını diğer mahalli idare birimlerine veya merkezi
idare birimlerine yaptırabilirler. Aynı şekilde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla
işbirliği içinde ortak yatırımlar gerçekleştirebilirler.
Merkezi idarenin mevzuattan kaynaklanan ikincil düzenlemeler çıkarma yetkisini
kullanırken mahalli idarelerin yetkilerini kısıtlayıcı, kullanılmasını önleyici
veya merkezi idareye görev ve yetki aktarmayı sağlayacak hükümler konulmasına
yönelik yasaklama da getirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede merkezi idare birimleri,
mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren konularda çıkaracağı
tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerde, mahalli idarelerin yetkilerini
kısıtlayıcı, yerel hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı
hükümler koyamayacaktır.
Madde 10 - Yeni kamu yönetimi anlayışı ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
gereği, kamu hizmetlerinin mahalline en yakın yerde ve en uygun yönetim aktörleri
tarafından çözümlenmesi gerekmektedir. Bu açıdan, kamu ihtiyaçlarını karşılamak
üzere yerine getirilecek hizmetlerin merkezi idareden mahalli idareye devri
tek başına yeterli olmayabilir. Kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve süratli
çözülebilmesi için merkezi idare ve mahalli idareler tarafından yerine getirilmesi
gereken azı kamu hizmetleri, yetkili organlarının kararı ile gerektiğinde üniversiteler,
noterlere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, özel sektöre, uzmanlaşmış
sivil toplum kuruluşlarına gördürülebilmesine imkan tanınmaktadır.
Madde 11 - Kanunun ikinci kısmı merkezi idarenin teşkilatlanmasına ilişkin hükümlere
ayrılmıştır. Bu kısımda önce merkezi idarenin teşkilatlanmasının ilke ve esasları
belirlenmiştir.
Merkezi idare Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlar
şeklinde teşkilatlanacaktır.
Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlar teşkilatlanırken ve görev ve yetkileri
belirlenirken idarenin bütünlüğü ilkesi esas alınacak ve bu bütünlüğü bozacak
şekilde teşkilatlanma ile görev ve yetki belirlemesi yapılmayacaktır.
Teşkilatlanmada kamu hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesine
uygun bir yapı kurulacaktır. Bu amacı sağlamaya yönelik bir yapı oluşturabilmek
için kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları mutlaka tanımlanacaktır.
Özellikle benzer hizmet ve görevler birden fazla kuruluşa verilmeyecektir.
Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlar belirlemiş oldukları stratejik planlarına,
yıllık amaç ve hedeflerine ulaşabilmek için kurum ve kuruluşların görev, yetki
ve sorumlulukları mutlaka tanımlanacaktır. Özellikle benzer hizmet ve görevler
birden fazla kuruluşa verilmeyecektir.
Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlar belirlemiş oldukları stratejik planlarına,
yıllık amaç ve hedeflerine ulaşabilmek için teşkilat yapılarını ve sundukları
hizmetlerin kalite standartlarını geliştirecekler, kamu hizmetlerinin yararlananlara
daha kısa sürede ulaşması için süreçleri hızlandırıcı tedbirleri alacaklardır.
Bu maddede geçen kavramlardan;
"Sürekli geliştirme" kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarında yapı,kaynak,
süreç ve sonuçların, bir bütün olarak yönetimin sürekli ve sistematik olarak
izlenmesini ve iyileştirilmesini;
"Strateji" kavramı, belirli amaçları gerçekleştirmek için gerekli
kararlar ve faaliyetler bütününü;
"Stratejik plan" kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarının uzun ve orta
vadeli amaçları, temel ilke ve politikaları, hedef ve öncelikleri, ölçülebilir
performans göstergeleri ile bunlara ulaşmak için izlenecek yol ve yöntemler
ile kaynak dağılımlarını içeren dökümanları;
"Stratejik Yönetim" kavramı, stratejik planların hazırlanması, uygulanması
ve sonuçların değerlendirilmesini ve denetimini;
"Amaç" kavramı, kurumdan beklenen ve kurumun nihai olarak gerçekleştirmek
istediği ulaşılması beklenen arzu edilen sonuçları;
"Hedef" kavramı, belirli bir dönem içerisinde ulaşılması gereken ve
ölçülebilir sonuçları;
ifade etmektedir.
Madde 12 - Maddede Bakanlar Kurulunun oluşumu, Başbakanın statüsü ve Başbakan
Yardımcılarının görevlendirilmesi ile Devlet Bakanlarının atanması ile ilgili
hususlar düzenlenmektedir.
Anayasa gereği Bakanlar Kurulu Başbakan ve bakanlardan oluşmaktadır. Bakanlar
Anayasada belirlenen esas ve usullere göre Başbakan tarafından seçilecek ve
Cumhurbaşkanı tarafından atanacaktır. Yine Anayasadaki esas ve usullere göre
belirlenen Başbakan hem Bakanlar Kurulunun başkanı, hem de Başbakanlık teşkilatının
en üst amiridir.
Madde ile getirilen yeniliklerden biri de Başbakana yardımcı olmak ve Başbakan
tarafından verilecek görevleri yerine getirmek amacıyla görev yapmakta olan
devlet bakanlarının sayısının yirmiden sekize indirilmiş olmasıdır. Böylece,
kamu yönetiminin küçültülmesi, daha etkin bir yönetim kurulması ihtiyacı ile
kamuoyunun bu doğrultudaki beklentilerinin karşılanması da amaçlanmıştır.
Başbakanın iş yükünü hafifletmek amacıyla Başbakanlığa bağlı ve ilgili kurumlar
Devlet Bakanlarına da bağlanabilir.ayrıca, birden çok bakanlığın görev alanına
giren konularda Başbakana yardımcı olmak ve bakanlığın görev alanına giren konularda
Başbakana yardımcı olmak ve bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlamak için
en çok üç bakan başbakan yardımcısı olarak görevlendirilebilir. Başbakan yardımcıları
devlet bakanları arasından görevlendirilebileceği gibi, bu hüküm hizmet bakanlarının
da başbakan yardımcısı olarak görevlendirilmesine engel değildir.
Madde 13 - Bakanlar sadece siyasi sorumluluk taşıyan kişiler değil, aynı zamanda
bir bakanlığın da en üst düzeydeki yöneticisi ve sorumlusudur. Bu bakımdan maddede
buna vurgu yapılmış ve bakanların bakanlıkların en üst amiri ve bakanlığın icraatından
ve bakanlık görevlilerinin yaptığı faaliyet ve işlemlerinden sorumlu oldukları
belirtilmiştir. bu yetki ve sorumluluk doğal olarak bakanlığa bağlı ve ilgili
kuruluşları da kapsamaktadır.
Madde ile ayrıca bakanların görev, yetki ve sorumlulukları düzenlenmektedir.
Yeni kamu yönetimi anlayışında merkezi idarenin uygulamaya yönelik yetkilerinin
önemli bir kısmı mahalli idarelere devredilirken, planlama, koordinasyon ve
denetleme fonksiyonları artırılmakta ve güçlendirilmektedir. Bunun yanında,
yeni yönetim anlayışının temelini oluşturan stratejik yönetim, üst düzey yöneticilerin
görev ve yetki tanımında değişiklikleri de gerektirmektedir. Bu nedenle bakanların
görev ve yetkileri tanımlanırken bu hususlar da göz önünde bulundurulmuştur.
Bakanlar, bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşları kanunlara, hükümet programına
ve Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak
yönetir ve denetler.
Bakanlığının, bağlı ve ilgili kuruluşlarının görev alanına giren hususlarda
politika ve strateji geliştirmek, bunlara uygun yıllık amaç ve politika oluşturmak,
performans göstergelerini belirlemek, bakanlık bütçesini hazırlamak ve diğer
gerekli yasal ve idari düzenlemeleri yapmak veya yaptırmak da bakanın görev
ve yetki alanına girmektedir.ayrıca, belirlenen stratejiler, amaçlar ve performans
göstergeleri çerçevesinde uygulamanın koordinasyonu, izlenmesi ve değerlendirilmesi
de bakanların görevlerindendir.
Bakanların koordinasyon görevi sadece bakanlık içi ve bağlı kuruluşları arasında
değil, bakanlığın görev alanına giren konularda diğer bakanlıklar ile tüm kamu
kurum ve kuruluşlarını, hatta sivil toplum kuruluşlarını da kapsamaktadır.
Madde 14 - Bir bakanlıkta bakandan sonraki en yüksek hiyerarşik amir müsteşardır.
Bakanların aynı zamanda siyasi kimlikleri de bulunmasına karşın, müsteşarların
bu yönde bir kimlikleri bulunmamakta ve dolayısıyla müsteşarlar idari nitelikteki
en üst düzey kamu görevlisi kategorisini oluşturmaktadır. Müsteşarlar, bu niteliklerinin
yanında bakanlık içi uygulamalarda bakanın yardımcısı olup, bakanlık hizmetlerini
onun adına ve onun emir ve direktifleri doğrultusunda mevzuat hükümlerine, bakanlığın
amaç ve politikalarına, stratejik planına uygun olarak düzenlemekten ve yürütmekten
de sorumlu kişidir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için bakanlık kuruluşlarına
gerekli emirleri vermek ve bunların uygulanmasını sağlamakla da görevlidir.
Madde 15 - Bakanlıklar, yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak ikili bir
ayırım içinde değerlendirilmiştir.
Merkezi idare kamu hizmetlerinin büyük bir çoğunluğunu hem merkezi hem de yerel
düzeyde doğrudan kendisi yerine getirmekte idi. Merkezi idare mahalli düzeydeki
hizmetleri ise illerde ve ilçelerde kurulan taşra teşkilatları eliyle yürütmekteydi.
Merkezi idare zaman içerisinde bir çok görev ve yetkiyi üstlenmek suretiyle
aşırı bir şekilde büyümüş ve buna bağlı olarak hantallaşmış ve etkinliği azalmıştır.
Yapılan bu ayrım ile bir yandan mahalli idarelerin uygulama kapasiteleri artırılırken,
diğer yandan ayrıntılardan kurtulmuş ve günlük uygulamalardan soyutlanmış merkezi
idarenin, asli işlevlerine dönerek strateji geliştirme ve denetleme alanında
yoğunlaşması amaçlanmıştır.
Maddenin uygulanmasıyla, yerinden yönetim, katılım , hizmetin vatandaşa en yakın
birim tarafından yerine getirilmesi, kamuoyu denetimi gibi ilkelerin hayata
geçirilmesi; maliyetlerin düşürülmesi, kamu hizmetlerinde etkililik ve verimliliğin
sağlanması mümkün olacaktır.
Merkezi idarenin taşra teşkilatları eliyle yerine getirdiği hizmetlerin mahalli
idarelere devredilmesiyle birlikte, artık merkezi idarenin taşra teşkilatlarına
da gerek kalmamaktadır. Bu nedenle, bakanlıklar yeni anlayışa uygun olarak taşra
teşkilatı olan ve olmayan bakanlıklar olarak ikiye ayrılmaktadır.
Kanunun ekinde (I) sayılı cetvelde tüm bakanlıkların sayıldığı listeye yer verilmiş;
bu bakanlıklardan taşrada teşkilat kuramayacak olanlar ise (II) sayılı cetvelde
belirlenmiştir. Böylece (II) sayılı cetvelde yer alan bakanlıklar bu Kanunun
yürürlülüğe girmesinden sonra taşra teşkilatı kuramayacaklar ve taşrada mahalli
düzeyde doğrudan hizmet yerine getiremeyeceklerdir. (I) sayılı cetvelde yer
alan bakanlıklardan ise İçişleri Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
taşra teşkilatı kurarak, bu teşkilatları eliyle bazı hizmetleri yerine getirebileceklerdir.
Madde 16 - Maddede bakanlıkların merkez teşkilatının kurulmasında uyulması gereken
ilke ve esaslar belirlenmektedir.
Bakanlıkların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin kurulması,
kaldırılması, görev ve yetki sorumlulukları kanunla düzenlenecektir. Kanunla
düzenleme zorunluluğu bir yandan Anayasanın bir gereği iken, diğer taraftan
kanun dışındaki düzenlemeler idari tasarruflar olduğundan, merkezi idarenin
üst düzey birimlerinin bu gibi tasarruflarla mahalli idarelere veya diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına verilen yetki, görev ve sorumlulukların bu birimlere
toplanmasının da önüne geçilmiş olmaktadır.
Bir bakanlığın anahizmet birimlerinden önemli görülen bazı alanlarda bağlı kuruluş
statüsünde kurumlar oluşturulmasına imkan verildiğinden, kaynak kullanımında
ve hizmetlerin yerine getirilmesinde etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi
ve yetki karmaşalarının önlenebilmesi için bağlı ve ilgili kuruluşlar eliyle
yürütülen hizmetler için ayrıca bakanlık merkez teşkilatında birimler oluşturulması
engellenmektedir.
Kamu yönetiminde hizmetlerin daha hızlı görülmesinde olumlu katkıları olan yatay
örgütlenme yerine, hantallığa ve iş ve işlemlerin süreçlerinin uzamasına yol
açan dikey örgütlenmeler yaygınlık kazanmıştır. Bu durum, kamu yönetiminde verimliliğin
önündeki en önemli engellerden biri olan hiyerarşik kademelerin çoğalmasına
yol açmaktadır. Bu nedenle, 26 ncı maddede hem hiyerarşik kademeler azaltılmış
hem de yeni hiyerarşiler oluşmasının engellenmesi için bu maddede tadadi bir
şekilde sayılan kademeler dışında yeni kademeler oluşturulması yasaklanmıştır.
Bununla birlikte, kurum ve kuruluşların tepe noktasında bulunan yöneticilerin,
aynı zamanda kurumu temsil etmeleri nedeniyle, bunların idari görevleri yanı
sıra protokoller nitelikte görevleri de bulunmakta, bazı durumlarda bu görevler
yöneticilerin zamanlarının çoğunu alabilmektedir. Ayrıca, bu yöneticilerin izini,
görev gibi nedenlerle görevlerinin başında bulunmadığı durumlarda, yerlerine
vekil bırakılması gerekmektedir. Vekaletin kurumdaki herhangi bir birimin başında
bulunan yöneticileri bırakılması halinde bütüncül bakış kaçırabilmektedir. Bu
gibi nedenlerden dolayı sadece en üst amir durumundaki kişiler bakımından yardımcılık
müessesesinin devamında yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda, müsteşarlar ile başkanlık
ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı kuruluşlarda başkanlar ve genel müdürler
için ihtiyaca bağlı olarak en çok üç yardımcılık kadrosunun ihdas edilebilmesine
imkan tanınmaktadır.
Madde 17 - Maddede bakanlık merkez teşkilatının yapısı düzenlenmektedir. Bir
kuruluşun teşkilat yapısı oluşturulurken bütüncül bir yaklaşımla bakılarak kuruluşun
varlık nedenini gerçekleştirmek için bulunması zorunlu organlar ile bu organların
çalışmasını kolaylaştıran ve nihayet yapılan işleri denetleyen birimler birlikte
düşünmelidir. Bu nedenle, bakanlık merkez teşkilatının yapısı da bu kapsamda
düşünülmüş ve anahizmet birimleri, danışma birimleri ve yardımcı hizmet birimleri
şeklinde bir yapılanma öngörülmüştür. Buna göre; bakanlığın sorumlu olduğu hizmetlerin
yürütülmesini sağlamak üzere anahizmet birimleri, bakana ve anahizmet birimleri
ile bağlı ve ilgili kuruluşlara teknik, planlama, araştırma-geliştirme, hukuki
ve mali konularda yardımcı olmak üzere danışma birimleri, bakanlığın insan kaynakları
ve destek hizmetlerini yerine getirmek üzere yardımcı hizmet birimlerinin kurulması
öngörülmektedir.
Madde 18 - Maddede bakanlığın anahizmet birimlerinin kuruluş nedeni belirlenmektedir.
Buna göre, bir bakanlığın sorumlu olduğu temel hizmet ve görevler anahizmet
birimleri tarafından yerine getirilecektir. Anahizmet birimleri dışındaki bakanlık
hizmet birimleri ve nitelikteki görevleri yerine getiremeyeceklerdir.
Madde 19 - Bakanlık merkez teşkilatında kurulacak hizmet birimlerinden bir bölümü
de danışma birimleridir. Bu birimler,bakanlığın sorumlu olduğu temel hizmetlerin
yerine getirilmesinde bakana ve anahizmet birimlerine yardımcı olmak, bu hizmetlerle
ilgili politika, standart ve hedeflerin belirlenmesi, planlanması,koordinasyonu
ve denetiminin sağlanması görevlerini yapmak üzere kurulacak Strateji Geliştirme
Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği ve Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğidir.
Bu birimler dışında, gerekli görülmesi halinde 33 üncü maddede belirlenen esaslar
çerçevesinde bakanlık müşavirliği kadrosu da ihdas edilebilecektir.
Bakanlığa bağlı kuruluşlarda ise ihtiyaç duyulması halinde Strateji Geliştirme
Dairesi Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği ile Bassın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
kurulabilecektir.
Madde 20 - Bakanlık merkez teşkilatında ana hizmetlerin ve diğer hizmet birimlerinin
iş ve işlemlerinin yapılabilmesine yardımcı olmak ve bakanlıkta çalışanların
özlük hakları, eğitimleri, idari ve mali işleri gibi görevleri yürütmek üzere
yardımcı hizmet birimleri kurulması öngörülmüştür. Bu birimler bakanlık makamının
çalışma programını düzenlemek üzere Özel Kalem Müdürlüğü, insan kaynaklarının
yönetimini yürütmek üzere İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı (taşra teşkilatı
kurulabilen bakanlıklar bakımından Genel Müdürlük) ve bakanlığın idari ve mali
işleri, bilgi işlem işleri ve güvenlik işlerini yürütmek üzere Destek Hizmetleri
Daire Başkanlığı (taşra teşkilatı kurabilen bakanlıklar bakımından Genel Müdürlük)
şeklinde belirlenmiştir.
Bağlı kuruluşların merkez teşkilatında ise Özel Kalem Müdürlüğü hariç diğer
iki yardımcı hizmet biriminin kurulmasına izin verilmiştir.
Madde 21 - Merkezi idare tarafından yerine getirilen hizmetlerin çoğunun mahalli
idarelere devredilmesi üzerine, taşra teşkilatı mahalli idarelere devredilen
bakanlıkların taşrada teşkilatlanarak doğrudan hizmet yerine getirmelerine gerek
kalmamaktadır. Ayrıca, bağlı kuruluşların da taşra teşkilatı kurabilecekleri
dikkate alındığında, bu teşkilatların kurulmasının usul ve esaslarının yeni
kamu yönetimi anlayışına uygun bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Maddede
taşra teşkilatı kurabilecek bakanlıklar bakımından taşra teşkilatı kurulmasına
ilişkin esaslar belirlenmektedir.
Öncelikle taşra teşkilatı kurabilecek bakanlıklar bu teşkilatlarını il valisine
bağlı il müdürlüğü ve ihtiyaç duyulan ilçelerde ise kaymakama bağlı ilçe müdürlüğü
şeklinde kurmak zorundadırlar.
Taşra teşkilatında tek bir model öngörülmemiş, nüfus durumu, sosyal ve ekonomik
şartlar ile görev ve hizmetin niteliğine göre farklı tip ve statüde taşra teşkilatı
kurulması mümkün hale getirilmiştir. Bu anlamda, mesela bazı illerde sadece
il düzeyinde bir müdürlük kurulurken, bazı illerde il müdürlüğü yanında ilçe
müdürlükleri de kurulabilir. Yine, mesela bazı illerde il müdürlüğü şeklinde
bir örgütlenme yapılabilirken, bazı illerde ise sadece bölge müdürlüğüne bağlı
şube müdürlüğü düzeyinde örgütlenme gerçekleştirilebilir. Ayrıca, bu teşkilatlara
farklı yetkiler de verilebilir. Diğer bir ifade ile, tüm taşra teşkilatları
aynı yetkilerle donatılmayabilir.
Prensip olarak, mümkün olan hallerde bakanlık ve bu bakanlığa bağlı kuruluş
ve kuruluşların bir il veya ilçede ayrı ayrı taşra teşkilatı kurmaları yerine,
kurulacak tek bir taşra teşkilatı çatısı altında birleşmeleri esası benimsenmiştir.
Kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı hallerde, birden çok ili kapsayan alanlarda,
sürekli veya geçici nitelikte olmak üzere kanunla taşra teşkilatı kurulabilir.
Ancak bölge düzeyinde teşkilatlanan bakanlıklar illerde, illerde teşkilatlanan
bakanlıklar ise bölge düzeyinde teşkilatlanamaz. Bölge kuruluşları dışındaki
taşra teşkilatı, ihtiyaç durumuna göre Bakanlar Kurulu kararı ile kurulacak,
kaydırılacak veya değiştirilecektir.
Madde 22 - Bakanlık ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurt dışında teşkilat
kurmaları çeşitli eleştirilere konu olmuştur. Bu eleştirileri, yurt dışında
teşkilat kurması gerekmediği halde teşkilatlanan kurum ve kuruluşların varlığından,
bir bakanlık veya kurumun gereğinden fazla ülkede teşkilatlandığı, yurt dışı
teşkilatlarında gereğinden fazla eleman istihdam edildiği, buralarda istihdam
edilenlere çok fazla ücret ödendiği gibi alanlarda toplamak mümkündür. 1997
yılında TBMM'nde yapılan bir Meclis araştırmasında da bu eleştirileri haklı
gösteren sonuçlara ulaşılmıştır.
Tüm bu eleştiriler de dikkate alındığında bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının yurt dışında teşkilatlanması konusunun farklı bir şekilde yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir.
Uluslararası hukuka göre tanınmış olan bir devlette, tanınan devletin temsili
öncelikle Dışişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla
yabancı bir devlette yurt dışı teşkilatı Dışişleri Bakanlığı tarafından açılacaktır.
Bunun dışında diğer bakanlıklar ile kurum ve kuruluşların da yurt dışında hizmetleri
yerine getirmesi söz konusu olabilir. Bu anlamda mesela, çok sayıda vatandaşımızın
yaşaması nedeniyle bunların çalışma hayatı ve eğitimleri ile ilgili bazı ihtiyaçlarının
karşılanması, veya yabancı ülkelerle ekonomik ve ticari ilişkilerimiz nedeniyle
de bazı bakanlıkların ve kurumların yurt dışında hizmet vermeleri gerekebilir.
Ancak, özel uzmanlık gerektiren bu gibi hizmetlerin devletin dışarıya açılan
yüzü olan dış temsilciliklerden ayrı bir şekilde yapılması dış ilişkiler ve
dış politika bakımından bütünlüğü bozabilir. Bu nedenle, yurt dışında bazı hizmetlerin
yerine getirilmesi zorunluluğu söz konusu olduğunda Dışişleri Bakanlığının dışındaki
bakanlıklar ve TİKA Başkanlığı dışındaki kurum ve kuruluşlar yurtdışı teşkilatı
kuramayacaklar; ancak bu hizmetlerin yapılması için gerekli kadrolar Dışişleri
Bakanlığı kadro cetveline eklenecektir. Ancak bu hizmetlerin özel uzmanlık gerektirmesi
nedeniyle, madde ile bu kadrolara Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin atanması
veya görevlendirilmesi de engellenmektedir. Bu kadrolara ancak ilgili kurum
veya kuruluşun personeli görevlendirilebilecektir.
Madde 23 - Maddede bağlı kuruluşların tanımı yapılmaktadır. Buna göre, bağlı
kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana hizmetlerden özel
önemi bulunanları yürütmek üzere kanunla kurulan ve bakanlık bütçesinden ayrı
bütçesi olan kuruluşlardır. Dolayısıyla, esasında bağlı kuruluşlar bir bakanlığın
ana hizmet birimi olarak da teşkilatlanabilecek kuruluşlardır.
Bazı hizmetlerin yerine getirilebilmesi bakımından bağlı kuruluşların taşrada
teşkilatlanması gerekebilir. Bu nedenle, bu kuruluşların taşra teşkilatı kurabilmelerine
imkan tanınmaktadır. Ancak, tüm bağlı kuruluşların değil, zorunlu olanların
taşra teşkilatı kurmaları düşünüldüğünden taşrada teşkilat kurmaları zorunlu
ve istisnai hallere münhasır kılınmıştır ve kanunla kurulmaları öngörülmüştür.
Kamu yönetiminde teşkilatlanma bakımından bu zamana kadar yaşanan deneyimler,
kurumların hem dikey örgütlenmeyi hem de aynı kurum için gereksiz yere birden
fazla örgütlenme yoluna gidildiğini göstermektedir. Bu anlamda, mesela bağlı
kuruluşlar hem bölge düzeyinde örgütlenmişler, hem de il düzeyinde örgütlenmişlerdir.
Bunun gibi yeni gereksiz örgütlenmelerin önüne geçebilmek için bağlı kuruluşların
taşra teşkilatı bakımından bir sınırlama daha getirilmiş ve bölge düzeyinde
teşkilatlananların il düzeyinde, il düzeyinde teşkilatlananların ise bölge düzeyinde
teşkilatlanmaları önlenmektedir.
Bağlı kuruluşların ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri 17 inci
madde ile bakanlık merkez teşkilatının teşkilatlanmasına ilişkin diğer hükümler
göz önünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında belirlenecektir.
Madde 24 - Türk kamu yönetiminde bağlı kuruluş kapsamında değerlendirilemeyen
bir idari birim çeşidi de ilgili kuruluş olarak tanımlanan kurum ve kuruluşlardır.
Bu kuruluşlar iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşlarından
oluşan kamu iktisadi teşekkülleri, yada özel hukuki, mali ve idari statüye tabi
diğer kuruluşlardır. Bu kuruluşların ortak özellikleri ise hizmet yönünden yerinden
yönetim kuruluşları olmalarıdır.
Bu kuruluşlar, merkezi idare ile mahalli idareye dahil kuruluşlara benzemedikleri
için ayrı bir kategori olarak değerlendirilmekte ve bunların görev, yetki ve
sorumlulukları ile teşkilatlanmalarına ilişkin esaslar kuruluş kanunlarına veya
statülerine bırakılmaktadır. Bununla birlikte, bu kuruluşlar da bu Kanunun birinci
kısmında belirlenen genel ilkelere tabidir.
Bu kuruluşların ana hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri oluşturulurken,
bu Kanunda belirlenen hiyerarşik kademeler ile bakanlık merkez ve bağlı kuruluşlarının
teşkilatlanmalarına ilişkin diğer hükümler göz önünde bulundurularak hizmet
özelliklerine göre belirlenecektir.
Madde 25 - Türk idari sisteminde 1980'li yıllardan itibaren görülmeye başlayan
ve özellikle 2000'li yıllarda sayıları giderek artan bir yapılanma şekli de
düzenleyici ve denetleyici kurumlar veya özerk idari otoriteler olmuştur. Ancak,
bu kurumların merkezi idare ile olan ilişkileri ne bağlı kuruluşlara ne de ilgili
kuruluşlara benzemektedir. Bu nedenle, üçüncü bir kategori olarak ilişkili kuruluşlar
şeklinde adlandırılmaktadır.
Bu kurumların temel özellikleri; çalışmalarında herhangi bir merkezi kuruluşla
hiyerarşik ilişkisi olmamamsı, idari ve mali özerkliğe sahip olması, belirli
alanlarda düzenleme ve denetleme yetkisinin bulunmasıdır.
Bu kurumlar, ancak kanunla kurulabilir ve ilişkili olduğu bakanlık kuruluş kanununda
belirtilir.
Madde 26 - Bu Kanunun getirdiği sistemde, kamu kurum ve kuruluşlarının stratejik
yönetim anlayışına geçmesi benimsenmiştir. Böylece, günlük sorunların çözülmesi
ve geçmişin denetlenmesi yaklaşımından geleceğin planlanması ve sonuç odaklı
bir yönetim yaklaşımına geçilmiş olacaktır. Bu amaçla, kurum ve kuruluşların
stratejilerini ve politikalarını geliştirmek; amaç ve hedeflerini, performans
ölçütlerini ve hizmet kalite standartlarını belirlemek; kurumun faaliyet sonuçlarını
periyodik olarak gözden geçirmek ve değerlendirmek; gerekli tedbirleri önermek
üzere Strateji Geliştirme Kurullarının kurulması öngörülmektedir.
Kurum ve kuruluşların stratejileri ve politikaları, kurum içi ve dışı ilgili
tüm tarafları kapsayacak bir yaklaşım içinde iyi yönetişim ilkeleri doğrultusunda
oluşturulacaktır. Bu nedenle, kurul bakanlık müsteşarının başkanlığında, bakanlığın
ana hizmet birimlerinin yöneticileri yanında; konu ile ilgili sivil toplum örgütleri,
bilim adamları, uzman kişiler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
temsilcilerinden oluşur.
Ayrıca, bu madde ile Strateji Geliştirme Kurulu dışında, bakanlıklarda ve bağlı
kuruluşlarda faaliyet alanıyla ilgili diğer sürekli kurullar da oluşturulmasına
imkan tanınmaktadır.
Madde 27 - Türk kamu yönetiminin en çok eleştirilen özelliklerinden biri de
hiyerarşik kademelerin çokluğudur. Dikey örgütlenme modelinin doğal sonucu olarak
çok sayıda (bir bakanlık örgüt yapısında dokuz basamak) hiyerarşik kademe oluşmuştur.
Bu durum, kamu yönetiminde sadece bürokrasi ve iş ve işlemlerin yavaş yürümesi
sonucunu değil, aynı zamanda katılaşma ve eşgüdüm sorunları çıkmasına yol açmıştır.
Modern örgütlenme modeli ise yatay ve esnek yapılara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu tür örgütlenmelerde hiyerarşik kademeler en aza inmekte, iş ve işlemlerin
yapılma süresi kısalmaktadır. Bu düşünceden hareketle hiyerarşik kademelerin
azaltılması yolu tercih edilmiş, farklı düzeylerdeki idari birimler için farklı
hiyerarşik kademeler belirlenmiştir.
Bakanlık merkez teşkilatlarında genel müdürlük ve kurul başkanlıklarının altında
daire başkanlıkları kaldırılmış, sadece taşra teşkilatı kurabilen bakanlıklar
bakımından gerektiği hallerde bu birimlerin kurulmasına izin verilmiştir.
Kurum veya kuruluşun özelliğinden dolayı maddede öngörülen teşkilatlanma modeli
ve hiyerarşik kademelere uygun düşmeyecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli
Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile ilişkili kuruluşlar bu maddede öngörülen
hiyerarşik kademe ve unvanlarına ilişkin hükümlerden istisna tutulmuştur. Bu
kurum ve kuruluşların hiyerarşik kademe ve unvanları bu kanundaki temel yaklaşıma
uygun bir anlayışla kuruluş kanunlarında düzenlenecektir.
Madde 28 - Bakanlıkların merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili
kuruluşların kurulma işleminin ne zaman tamamlanacağı düzenlenmektedir. Buna
göre bu kuruluşlar genel hükümlere göre kadro alma işlemini tamamladıklarında
kurulma işlemleri de tamamlanmış olacaktır.
Madde 29 - Kurum ve kuruluşlar stratejik yönetim ilkelerine göre yönetileceği
için, bu yaklaşımda ihtiyaç duyulan çalışmaları yapmak ve Strateji Geliştirme
Kurulunun sekreterya hizmetlerini yürütmek üzere Strateji Geliştirme Başkanlıkları
kurulması öngörülmektedir.
Maddede Strateji Geliştirme Başkanlıklarının görevleri sayılmıştır.
Madde 30 - Bakanlıklarda danışma birimi olarak öngörülen bir birim de hukuk
müşavirlikleridir. Bakanlıkla ilgili adli ve idari davalarda bakanlığı temsil
etmek veya hizmet satın alınması yoluyla temsil ettirilen davalar bakımından
vekalet sözleşmesi yapılan avukatları koordine etmek üzere görevlendirilen hukuk
müşavirlikleri, aynı zamanda bakanlıkla ilgili hukuki konularda görüş ve öneriler
geliştirecek ve bakanlık çıkarlarını korumak için gerekli önleyici hukuki tedbirleri
alacaktır.
Kamu kurumlarında dava sayılarının giderek artması ve niteliklerinin uzmanlaşmayı
gerekli kılması nedeniyle hizmet satın alması yönteminin kullanılması ihtiyaç
haline gelmiştir. Bu nedenle, kadrolu avukatların yetersiz olduğu durumlarda
serbest çalışan avukatların belirli davalarda hizmet satın alınması yöntemiyle
istihdam edilmesi kamuya önemli yararlar getirecektir.
Madde 31 - Bakanlıkların basınla ve halkla ilişkilerini planlamak ve buna ilişkin
faaliyetlerini yürütmek üzere Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirlikleri kurulmuştur.
Madde 32 - Bakanlıklarda önem ve öncelik taşıyan konularda bakanlık makamına
yardımcı olmak ve düşünce ve önerilerinden yararlanılmak üzere, bakanlık makamına
bağlı olarak bakanlık müşavirliği kurulması öngörülmektedir.
Bakanlık müşavirliğinin gerekli olup olmadığı ve yirmiyi geçmeyecek şekilde
sayıları bakanlıkların kuruluş kanunlarında belirlenecektir.
Madde 33 - Bakanlıklarda bakanın çalışma programını; resmi ve özel yazışmalarını;
protokol ve tören işlerini düzenlemek, yürütmek ve bakanın vereceği diğer işleri
yapmak üzere Özel Kalem Müdürlüğü kurulması hükme bağlanmıştır.
Madde 34 - Modern yönetim anlayışında kurumlarda çalışanların sadece verili
niteliklere sahip personel olmaktan çıkarılıp, niteliklerinin sürekli olarak
geliştirilebileceği ve dolayısıyla performanslarının artırılabileceği bir insan
kaynağı anlayışına geçilmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle, bakanlıklarda, bu
işlevleri yerine getirmek üzere personel birimi yerine İnsan Kaynakları Daire
Başkanlığının kurulması öngörülmüştür.
Maddede ayrıca İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının görevleri sayılmıştır.
Madde 35 - Yeni kamu yönetimi anlayışına uygun olarak yardımcı hizmet birimlerinde
benzer hizmetleri yapan birimler bir araya toplanarak Destek Hizmetleri Daire
Başkanlığı kurulması öngörülmüştür.
Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı bakanlığın kuruluş amacını gerçekleştirmek
üzere çalışan hizmet birimlerine destek hizmetlerini vermekle yükümlüdür.
Maddede bu daire başkanlığının görevleri de sayılmıştır.
Madde 36 - Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarının danışma ve yardımcı hizmet
birimlerinin görevlerinin tek tek sayılması yerine, bakanlık merkez teşkilatındaki
benzer birimlerin görevlerinin esas alınarak düzenleneceği öngörülmüştür. Bu
kapsamda, bağlı ve ilgili kuruluşların danışma ve yardımcı hizmet birimleri
ile görevleri kuruluş mevzuatlarında bakanlık merkez teşkilatındakine benzer
şekilde düzenlenecektir.
Madde 37 - Kanunun üçüncü kısmı kamu yönetiminde denetime ayrılmıştır. Bu kısımda
kamu yönetiminde geleneksel denetim uygulamaları köklü bir şekilde değiştirilmeye
çalışılmaktadır.
Her şeyden önce, bu maddede denetimin amacı yeniden belirlenmekte ve denetimde
rehberlik, eğitim ve danışmanlık yaklaşımı öne çıkarılmaktadır. Böylece kamu
yönetiminde hataları bulmak değil, onları ortaya çıkmadan önlemek, iyi uygulamaları
yaygınlaştırarak kamu yönetiminin sistem ve süreçlerini geliştirilmesini sağlamak
ve çalışanları geliştirmek suretiyle performanslarını artırmak mümkün olacaktır.
İkinci olarak, kamu yönetiminde denetimin kapsamı da yeniden tanımlanarak zenginleştirilmektedir.
Buna göre, kamu yönetiminde sadece iş yapma süreçleri veya çalışanların eylem
ve işlemlerinin mevzuata uygunluğu değil; aynı zamanda kurumun stratejilerine
dayalı olarak geliştirilen kurumsal ve kişisel amaç ve hedeflere, hizmetin kalite
standartlarına, kısaca faaliyet sonuçlarına göre değerlendirme hususuna da vurgu
yapılmaktadır.
Madde 37 - Kanunun üçüncü kısmı kamu yönetiminde denetime ayrılmıştır. Bu kısımda
kamu yönetiminde geleneksel denetim uygulamaları köklü bir şekilde değiştirilmeye
çalışılmaktadır.
Her şeyden önce, bu maddede denetimin amacı yeniden belirlenmekte ve denetimde
rehberlik, eğitim ve danışmanlık yaklaşımı öne çıkarılmaktadır. Böylece kamu
yönetiminde hataları bulmak değil, onları ortaya çıkmadan önlemek, iyi uygulamaları
yaygınlaştırarak kamu yönetiminin sistem ve süreçlerini geliştirilmesini sağlamak
ve çalışanları geliştirmek suretiyle performanslarını artırmak mümkün olacaktır.
İkinci olarak, kamu yönetiminde denetimin kapsamı da yeniden tanımlanarak zenginleştirilmektedir.
Buna göre, kamu yönetiminde sadece iş yapma süreçleri veya çalışanların eylem
ve işlemlerinin mevzuata uygunluğu değil; aynı zamanda kurumun stratejilerine
dayalı olarak geliştirilen kurumsal ve kişisel amaç ve hedeflere, hizmetin kalite
standartlarına, kısaca faaliyet sonuçlarına göre değerlendirme hususuna da vurgu
yapılmaktadır. Bundan böyle hem kurum ve kuruluşlar, hem yöneticiler, hem de
çalışanlar sadece mevzuata uygunluk değil, aynı zamanda performanslarına göre
de değerlendirmeye tabi tutulacaklardır. Böylece, kişileri denetleme anlayışından
işi geliştirme sürecine geçilmesi amaçlanmaktadır.
Son olarak, yönetimin önceden belirleyeceği başarı ölçütleri ile faaliyet sonuçlarının
mukayese edilerek düzeltici tedbirlerin alınması esası getirilmektedir. Bu amaçla,
periyodik olarak faaliyet raporlarının hazırlanması,saydamlık ilkesine uygun
olarak ilgililere ulaştırılması gerekmektedir. Böylece, sadece yöneticilerin
ve yargı organlarının denetimi değil, aynı zamanda kamuoyunun denetimine işlerlik
kazandırılmış olacaktır. Ayrıca, kurum ve kuruluşların bütçelerinin oluşturulması
ve kaynak tahsisi de performanslarına ve rasyonel esaslara bağlanmaktadır.
Madde 38 - 37 nci madde gerekçesinde de kısmen ifade edildiği gibi, geleneksel
olarak yürütülen denetimin kapsamı yeniden ele alınmakta ve buna performans
denetimi eklenmektedir. Ayrıca, bu denetimlerin tanımı yapılmaktadır.
Bu maddede kullanılan kavramlardan;
"Performans" kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet üretiminde
ekonomiklik, verimlilik ve etkililik düzeyini;
"Ekonomiklik" kavramı, hizmetin gerekliliğini, yerindeliğini ve uygun
kaliteyi dikkate alarak, faaliyetler için kullanılan her türlü kaynağın (mali
kaynaklar, insan kaynakları, bilgi ve teknoloji, bina,demirbaş ve hizmetin yerine
getirilmesi için kullanılan diğer girdiler) maliyetinin en aza indirilmesini;
Daha önce de tanımlanan ve bu maddedeki bütünlük bakımından bir kez daha vurgulanması
yararlı görülen "Etkililik" kavramı, hedeflere ulaşma düzeyini ve
bir faaliyetin planlanan sonucu ile gerçekleşen fiili durum arasındaki oranı;
"Verimlilik" kavramı, mallar, hizmetler ve diğer sonuçlar (çıktılar)
ile bunların üretiminde kullanılan kaynaklar (girdiler) arasındaki ilişki. Verimli
bir faaliyet; aynı girdi ile en çok çıktının elde edilmesi veya aynı çıktının
en az girdi ile uygun kalite dikkate alınarak sağlanmasını;
"Performans ölçütü" kavramı, kurumun başarısı değerlendirilirken göz
önüne alınması gereken kıstasları;
"Performans hedefi" kavramı, ulaşılacak kabul edilebilir, ölçülebilir
hedef ve standartları;
"Performans göstergesi" kavramı, hedef ve standartlara karşı ulaşılan
sonuçları;
ifade etmektedir.
Madde 39 - Denetimin amacı, kapsamı ve yönetimi ile ilgili getirilen yeniliklere
bağlı olarak denetimi yapacak kişi ve kurumlarla ilgili yeni düzenleme yapma
ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Kamu yönetiminin mevcut kurumsal denetim sisteminin etkili olmadığı, kamuoyuna
yansıyan çok sayıdaki yolsuzluk ve usulsüzlükler nedeniyle açıkça görülmektedir.
Şüphesiz bu yolsuzluk ve usulsüzlüklerin bir çok sebebi olmakla beraber, bir
önemli nedeni de bunu önlemekle görevli teftiş kurullarının da yeterince etkin
ve tarafsız olamamasıdır. Ayrıca, teftişte kullanılan nitelikli insangücü ve
diğer kaynak maliyetlerinin ortadan kaldırılması ile birlikte gelişmiş ülkelerdeki
yeni anlayışların benimsenmesi de böyle bir değişim zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.
Denetim işlevi öncelikle iç ve dış denetim olarak ikiye ayrılmıştır. İç denetim
için kurumun bütün yöneticileri yetkili kılınmış ve bu sebeple ayrıca teftiş
kurullarına ihtiyaç kalmamıştır. Yöneticiler, kurumun faaliyet sonuçlarını ve
başarısını kendileri belirlemekle yükümlüdürler. Ayrıca, özel incelemeyi gerektiren
durumlar için kendi kurumlarından görevlendireceği kişilere yetkilerini devredebilecektir.
Dış denetim ise mali ve performansa yönelik olarak Sayıştay tarafından yapılacak,
merkezi idare ve mahalli idarelere dönük olarak uzmanlaşma sağlanacaktır.
Madde 40 - kamu yönetiminin işleyişinde uyulması gereken temel ilkelerden biri
de saydamlığın, hesap verebilirliğin sağlanması ve halkın bilgi edinme hakkını
kullanmasının sağlanmasıdır.
Kamu yönetiminde saydamlık yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenmesi, kamuoyu denetiminin
daha etkili hale getirilmesi ve çevre ile kamu kurum ve kuruluşlarının arasındaki
etkileşimin güçlendirilmesi için önemli bir araçtır. Bilindiği gibi, kamu halka
ait oluşu ve halka karşı sorumlu bir alanı ifade eder. Bu nedenle, kamu yönetimi
esas itibariyle halkın yönetimidir ve halkın ortak değerlerini, görüşlerini
ve taleplerini hizmetlerine yansıtmak durumundadır.
Kamu yönetiminde saydamlığın hayata geçirilebilmesi için başlıca iki yöntem
kullanılır. Bunlardan birincisi, kamunun ürettiği temel nitelikli karar ve bununla
ilgili her türlü belge ve bilgi ile faaliyet ve denetim raporlarının aleni hale
getirilmesidir. İkincisi ise alınacak kararlarla ilgili çevrelerin katılımının
sağlanmasıdır. İyi yönetişim yapan idarelerin ve toplumların yönetimde daha
başarılı sonuçlar aldığı bilinmektedir. İyi yönetişimin sağlanmasının temel
öğesi de kamuoyuna bilgi edinme hakkının tanınmasıdır.
Böylece kamu kurumları üzerinde daha etkili ve çok yönlü denetim uygulama imkanı
sağlanmış olacaktır.
Maddede bilgi edinme hakkı ve dolayısıyla saydamlığın sağlanmasına yönelik hükümler
öngörülmüştür.
Madde 41 - Daha önce de açıklandığı gibi, yeni kamu yönetimi anlayışında denetime
çok önem verilmekte ve bu denetimin de daha çok doğrudan halk tarafından yapılmasına
yönelik mekanizmalar geliştirilmektedir. Bu çerçevede mahalli idareler bakımından
bir halk denetimi aracı olarak mahalli idareler halk denetçiliği sistemi getirilmektedir.
Ülkemizde uzun yıllardır kurulması yönünde tartışmaların yaşandığı ombudsmanlık
sistemi, bu Kanunla ilk kez mahalli idareler bakımından öngörülmektedir.
Maddede mahalli idareler halk denetçisinin seçimi, görev ve yetkileri, başvuru
yolları, raporları ve raporlarının sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmektedir.
Ombudsmanlık niteliği itibariyle idare ile, ihtilafa düşmüş kişi arasında, konu
yargı mercilerine intikal ettirilmeden önceki aşamada hakemlik yoluyla ihtilafın
çözümlenmesini amaçlayan bir müessesedir. Bu nedenle, halk denetçisine müracaat
yargıya başvuru süresini durdurmakta, kişilerin daha sonra yargıya müracaatı
da engellenmemiş olmaktadır. Ayrıca, yargıya intikal edecek ihtilafların sayısı
da azaltılarak yargı organlarının iş yükü de hafifletilmektedir.
Halk denetçilerinin denetçilik görevine tam olarak zaman ayırabilmesi için gerekli
bütçe il özel idaresinden verilerek, denetçilerin sadece bu görevlerini yapması
sağlanmaktadır. Kamuda görev yaparken halk denetçiliğine seçilen kişilerin,
görevleri süresince izinli sayılarak görev süreleri dolduğunda önceki görevlerine
dönme imkanı da getirilmektedir. Ayrıca, halk denetçilerinin daha önce tabi
oldukları sosyal güvenlik kurumu ile de ilgisi kesilmeyerek sosyal güvenceleri
devam ettirilmektedir.
Madde 42 - Yeni kamu yönetimi anlayışıyla birlikte kamu kurum ve kuruluşlarında
stratejik yönetime geçilmektedir. Dolayısıyla, klasik anlamdaki mevzuata uygunluk
denetimi yerini mevzuata uygunluk yanında stratejik plan ve programlara, performans
ölçülerine ve hizmet kalite standartlarına uygunluğun da arandığı bir denetim
anlayışına bırakmaktadır. Böylece, yöneticilerin yapmadıkları icraattan dolayı
sorumlu tutulmadığı sistem terk edilerek performans denetimi kapsamında bunlardan
da sorumlu tutulması söz konusu olmaktadır. Böylece, kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışanlar sıralı amirlerine karşı maddede belirtilen kriterlere uygun davranıp
davranmadıklarından da sorumlu tutulacaktır.
Diğer taraftan, yöneticiler; vergiler yada ücretini ödeyerek kamu hizmetini
finanse eden halka karşı da sorumlu tutulmaktadır. Bu sorumluluk, hukuki olmaktan
daha çok sunulan hizmetlerin yerinde, istenilen niteliklere uygun ve halkın
ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaya yönelik olarak düşünülmelidir. Özellikle
son dönemlerde tüm kamu ve özel kesimde dikkate alınan yönetimde kalite anlayışı
böyle bir sorumluluğu gerekli kılmaktadır. Bu sorumluluk halkın insanca yaşama
hakkını gözeten ve hayatını kolaylaştıran bir sonuç doğuracaktır.
Doğal olarak yöneticiler, halka karşı sorumluluklarını yerine getirmek için
kendi kurumlarının yönetimi ve sunulan hizmetlerle ilgili olarak halkın memnuniyetini
ölçmek durumundadır.
Madde 43 - Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarında kanun düzeyinin altındaki
idari düzenlemelerde adeta bir enflasyon yaşanmaktadır. Çoğu yayınlanmadığı
için hizmet alanların bilgisi olmayan idari düzenlemelerle kamu hizmetleri yerine
getirilmektedir. Bunun önlenmesi bakımından kanunla açıkça yetki verilmedikçe
yönetmelikle düzenleme yapmak yasaklanmaktadır.
Çünkü Anayasa' nın 124' üncü maddesi ile yönetmelik çıkarabilmek için Başbakanlık,
bakanlar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların
ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak ve bunlara aykırı olmamak şartları getirilmiştir.
Buna göre, yönetmelik, ilgili idarenin kendi görev alanına giren konularda olmalı
ve bir kanun veya tüzüğe dayanmalıdır. Yönetmeliğin amacı bu kanun yada tüzüklerin
hükümlerine aykırı olmamak üzere onların uygulanmasını sağlamaktır. Dolayısıyla,
yönetmelik çıkarabilmek için konunun önceden kanun veya tüzükle düzenlenmiş
olması ön şart niteliğindedir.
Sonuç olarak, kamu tüzel kişilikleri herhangi bir kanunda yönetmelik çıkarılacağı
açıkça belirtilmedikçe yönetmelik veya benzeri düzenleme yapmamaları öngörülmektedir.
Madde 44 - Merkezi ve mahalli idareye dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarının
uyması gereken temel ilkelerden biri hizmetlerin vatandaşa en yakın birimlerden
verilmesi ve bir işlem en alt düzeyde hangi kademede tamamlanabiliyorsa işlemin
o kademede bitirilmesidir. Bu ilkenin gerçekleşebilmesi için kurum ve kuruluşlarda
yetkilerin alt kademelere devredilmesi gerekmektedir. Maddede bu ilkelerin hayata
geçirilebilmesi için gerekli düzenleme yapılmaktadır.
Madde 45 - Kamu yönetiminin işleyişindeki önemli unsurlardan biri de çalışanlardır.
Çalışma hayatı özel olarak düzenlenmesi gereken bir konudur. Ancak, kamu yönetiminin
temellerini düzenleyen bir kanunda kamu yönetimi ile ilgili olarak yapılması
gereken diğer düzenlemelerin de temel yaklaşımına ilişkin hükümlerin bulunması
gerekmektedir. Bu çerçevede insan kaynaklarına ilişkin düzenlemede esas alınacak
temel yaklaşım bu maddede belirlenmektedir.
Maddede kamuda istihdam sistemine yeni bir yaklaşım getirmektedir. Mevcut kamu
yönetiminin ciddi anlamda personel sorunlarıyla karşı karşıya kaldığı bilinmektedir.
Bu sorunların en başında personel sayısının fazlalığı gelmektedir. Yaklaşık
olarak 2.6 milyon civarında kamu çalışanı bulunmaktadır (kamu işçileri ve sözleşmeliler
dahil). Bir diğer sorun, kamu personelinin yeni değişme ve gelişmeler karşısında
ihtiyaç duyulan niteliği ile ilgilidir. Mevcut personelin önemli bir kısmı genel
idare hizmetlerinde (yaklaşık 320.000) ve yardımcı hizmetler sınıfında (yaklaşık
150.000) görev yapmaktadır. Dikkatli bir analizle kamu personelinin büyük bir
kısmının halka hizmet üretmek yerine kamu yöneticisine hizmet ürettiği söylenebilir.
Ayrıca, kamu yönetiminde farklı fonksiyon ve hizmetler için kendi alanında uzmanlaşmış
çok sayıda insan kaynağına ihtiyaç bulunmaktadır. Bir başka sorun ise, aşırı
merkezileşme sonucunsa Ankara'da istihdam edilen personel sayısının artmasına
karşın değişik illerde çalışacak personelin temin edilememesidir.
Diğer taraftan, devlet memurluğu sisteminin ömür boyu istihdam garantisi tanıması,
liyakat sisteminin bozulması, kariyer planlamasının yapılamaması ve cezalandırma
sisteminin öne çıkması sebebiyle etkisini kaybettiği kamu yönetiminin ağır bir
sorunu haline geldiği söylenebilir.
Maddede kamu yönetim sisteminin karşı karşıya kaldığı bu sorunlarla ilgili olarak
devlet memurları sayısının azaltılması işgücü planlaması yapılması, nitelikli
istihdamın sağlanabilmesi, liyakatin ve ehliyetin öne çıktığı istihdam politikasının
uygulanabilmesine imkan sağlamak amacıyla yeni düzenlemeler öngörülmektedir.
Sözleşmeli personelin yaygınlaştırılması ve kısmi zamanlı istihdam uygulaması
bunlara örnektir.
Maddede müsteşar ile başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı ve ilgili
kuruluşların başkan ve genel müdürlerinin görev süreleri hükümetin görev süreleri
ile sınırlandırılmaktadır. Bununla güdülen temel amaç, liyakat sistemini bütünüyle
değiştirmek değil; öteden beri her hükümetin iktidara geldiğinde takım çalışmasına
uyum sağlayacak bir kadro oluşturma gerekçesiyle üst düzey kamu yöneticilerini
değiştirme konusundaki uygulamaları yeniden düzenlemek ve bunu sınırlandırmaktır.
Öteden beri yapılan uygulamalarda mağduriyetle sonuçlanan ve yargı organlarını
çok meşgul eden bu tür tasarrufları belirli bir esasa bağlamakta ve bu kişilerin
özlük haklarını korunmaktadır.
Madde 46 - Mahalli idarelerde bazen nitelikli personel bulmada güçlüklerle karşılaşılabilmektedir.
Özellikle yönetici kademesi bakımından bu güçlük daha da artmaktadır. Bu durumu
aşabilmek bakımından mahalli idarelerin merkezi idarede çalışan memurları geçici
görevle görevlendirilmesine imkan tanımaktadır. Bu şekilde görevlendirilenler
kurumundan izinli sayılmakta ve asıl kadroları ile de ilgileri devam etmektedir.
Merkezi idare birimlerinin birbirlerinden personel görevlendirmesi ise genel
hükümler çerçevesinde mümkün olduğundan ayrıca düzenlenmemiştir.
Madde 47 - Yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde bu anlayışa uymayan hükümlerin
ve kurumların kaldırılması düzenlenmektedir. Bu kapsamda öncelikle mahalli idareler
hariç bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşların teşkilatlanmasının genel
esaslarının belirlendiği 3046 sayılı Kanun ile 108 sayılı Savunma Sekreterlikleri
Kurulmasına Dair Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır.
Ayrıca Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
da kaldırılmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü İstanbul dışında il özel
idarelerine , İstanbul'da ise Büyükşehir Belediye Başkanlığına devredilmekte;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ise Sayıştay'a daire şeklinde bağlanmaktadır.
Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı dışındaki
bakanlık ve kuruluşların yurtdışı teşkilatları kaldırılmakta ve yurtdışı kadroları
da iptal edilmektedir.
Diğer taraftan, merkezi idareye dahil kurum ve kuruluşların teşkilatlanması
ile görev ve yetkileri bu Kanunla yeniden belirlendiği için, bunların kuruluş,
görev ve yetkilerine ilişkin kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin bu
Kanuna aykırı bulunan hükümlerinin uygulanmayacağı açıklığa kavuşturulmaktadır.
Geçici Madde 1 - Bu Kanunun 6, 7, 8 ve 9 uncu maddelerinde düzenlenen merkezi
idare ile mahalli idareler arasındaki yeni görev, yetki ve sorumluluk dağılımına
uygun olarak mevcut merkezi idarenin taşra teşkilatları ilgili yerel yönetimlere
bütçe ödenekleri, kadroları ile birlikte personeli, taşınır ve taşınmaz malları,
alacakları ve borçları ile birlikte devredilmektedir.
Devir ve tasfiye ile ilgili işlemlerin esas ve usulleri Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecek, personel ile taşınır ve taşınmaz malların devrinde ise ilgili
mahalli idarelerin ihtiyaçları dikkate alınacaktır.
Geçici Madde 2 - Kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin
devri düzenlenmekte ve 3202 sayılı Kanunda geçen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
ibaresinden ne anlaşılması gerektiği açıklığa kavuşturulmaktadır.
Geçici Madde 3 - Başbakanlık Yüksel Denetleme Kurulu kaldırılarak Sayıştay bünyesine
alınmaktadır. Bununla ilgili hükümler düzenlenmektedir.
Geçici Madde 4 - Yurtdışı hizmetlerin yürütülmesine ilişkin düzenleme gereği
çıkarılması gereken Bakanlar Kurulu kararının çıkarılma süresi ile mevcut yurtdışında
görevli bulunan personelin durumu düzenlenecektir.
Geçici Madde 5 - Bu Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte kamu yönetiminde
yeni bir sistem de başlayacağından, önceki düzenlemeler çerçevesinde oluşmuş
bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının yapısında da değişiklikler zorunlu hale
gelmektedir. Bu nedenle, bu kurum ve kuruluşların kuruluş mevzuatlarında bu
Kanunda belirtilen ilkeler doğrultusunda değişiklikler yapılması için bir süre
verilmektedir.
Madde 48 - Yürürlük maddesidir.
Madde 49 - Yürütme maddesidir.