Öğretmenlikte kademelendirme sistemine 2004-2005 öğretim yılında geçiliyor

Haber Giriş : 31 Ekim 2003 23:52, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Öğretmenlikte kademelendirme sistemine 2004-2005 öğretim yılında geçiliyor

Papağan yetiştiren sistem

Eğitim sistemimiz "ezbere dayalı." Her hükümet "bu sistemi değiştireceğiz" der.

Ama sonuç "sıfıra sıfır, elde var sıfır."

Anadolu'da gittiğimiz okullarda "eski sistemin aynen devam ettiğini" gördük.

Ve Milli Eğitim Bakanı'na söyledik.

Bakan bey

- Evet, sistem aynı... Papağan yetiştiriyoruz... Bilgisayar disketine bilgi kopyalar gibi, öğrencinin kafasına bilgi şarj ediyoruz... Enformatif eğitim sisteminde böyle şey olmaz... Yapılan yanlış.

- Öyleyse çare?

- Çare inşacı sistem... Yani öğrenmeyi öğretmek... Ezberci değil... Analiz ve sentez yeteneği olacak... Düşünen, sorgulayan, kendine güveni veren bir eğitim sistemi... Muhakeme gücünü artıran sistem.

- Bu sistem ne zaman gelecek?

- 2004-2005 öğretim yılında.

- Hazırlık tamam mı?

- Bu öğretim yöntemine göre müfredat programları, ders kitapları yenilenecek.

- Yeni ders kitaplarını kimler yazacak?

- Kitaplar, yarışma ile belirlenecek.

- Yarışmada uygulanacak yöntem nedir?

- Türkiye'de kendi alanında en iyi uzmanlardan bir jüri belirlenecek... Yazar ve yayınevi adını, jüri bilmeyecek... Bunlar kodlanacak... Yani işin içine ne ideoloji girecek, ne siyaset ve ne de çıkar ilişkileri... Ayrıca, ders kitabı ciltli olacak... Bedava dağıtılacak... Öğrenci, yıl sonunda kitabı okula iade edecek... Ve ertesi yıl, başka öğrenci yararlanacak.

- Öğrenci kitabı iade etmek istemezse.

- Olabilir... Parasını verir, alır.

Biz birbirimizi yerken...
Sayın Milli Eğitim Bakanı.

Avrupa artık "yüksek öğretimde birlik oluşturuyor."

Ve "yeni bir süreç" başlıyor.

Biz de bu sürecin içine, kendi isteğimizle girdik. Ve iyi ki girdik.

Ama "girmenin gereğini" yerine getiriyor muyuz?

Bakan beye "bunları" sorduk.

Ve sonra da onu dinledik.

****

Bahsettiğiniz süreç, Bologna sürecidir. Daha da öncesi Sorbonne deklarasyonudur. Yani Avrupa üniversiteler arası entegrasyon.

Avrupa'da, sadece ekonomi alanında değil, eğitimde de işbirliği, güçbirliği.

Bunun için 2001'de Prag toplantısı yapıldı.

2003'te, sizin birkaç kez yazdığınız, benim de katıldığım Berlin toplantısı.

Şu sonuca varıldı

Bütün ülkeler üniversitelerini öyle hale getirecekler ki, verilecek diploma, 40 ülkede geçerli olacak.

Ülkeler ve üniversiteler arasında öğrenci ve öğretim üyesi değişimi hızlanacak.

Tabii 2005'te, üniversiteler için Kalite Güvence Sistemi devreye girecek. Avrupa çapında akreditasyon sağlanacak. Ve 2010'da Avrupa Yüksek Öğretim Alanı süreci tamamlanmış olacak.

****

Bu konu "yaşamsal değerde."

Şu anda Avrupa'da "en çok konuşulan... Tartışılan" konu.

Zira bu konuda "ev ödevini" yapamayan ülke, 2010'da "küme düşecek."

Türkiye'nin... Eğitim dünyamızın gündeminde ise "bu konu pek yok gibi."

İTÜ rektörü, Bursa-Uludağ rektörü ve daha "beş, on rektörümüz" ses veriyor, çırpınıyor. Ama "üniversite sistemi" içine kapanmış durumda.

"Günceli... Güncel kavgaları" aşamıyor. "Çoğunluk" 2010'la değil "bugünle" meşgul.

****

- Sayın Bakan... Avrupa'da, bizim de içinde bulunduğumuz "bazı sistemlerin" bursları var.

- Evet, Avrupa Ortak Araştırma Merkezi kuruldu... 2000'de, Lizbon zirvesinden sonra... 2003 Mart'ında biz de taraf olduk... 250 milyon euro ile katkıda bulunduk.

- Merkezin bütçesi ne kadar?

- 17.5 milyar euro.

- Bu parayla, araştırma projeleri desteklenecek, değil mi?

- Evet.

- Proje sahibi bir öğrenci bile olabilir, değil mi?

- Elbette.

- Proje sahibine burs verilecek, değil mi?

- Evet... Ayda üç ile beş bin euro arasında.

- Projenin Türkiye ayağı, Türkiye'deki muhatabı kim?.. Bakanlığınız mı?

- Hayır... TÜBİTAK.

TÜBİTAK, bizim TÜBİTAK'ımız.

Bakanlık, bizim Bakanlığımız.

Araştırmacı, bizim araştırmacımız.

Ve şimdi soru

- Ey Türkiye... Bu 17.5 milyar dolarlık burstan kaç kişinin haberi var?

Kaç hocanın.

Kaç asistanın, kaç araştırmacının?

Kaç öğrencinin?

Kimseyi suçluyor değiliz.

Sadece "başımızı artık kuma gömmeyi... Birbirimizi yemeyi bıraksak... Ve yarına baksak" diyoruz.

Bilişim teknolojileri merkezi
Sayın Milli Eğitim Bakanı.

"Geçmişte" zaman zaman Bakanlığa bilgisayar alındı.

Okullara dağıtıldı.

O bilgisayarların çoğu "gönderildiği okulda, süs eşyası gibi" duruyor.

Bunu biliyor musunuz?

Bakan bey güldü.

"Elbette" dedi

- Bir odada... Üzerine de nakışlı örtü örtülmüş... Çok yerde gördüm... Bilgisayar gönderilmiş ama o okuldaki öğretmene bilgisayar kullanmak öğretilmemiş.

Açıkçası "devletin parası boşa gitmiş."

Ve gönderilen bilgisayarların çoğunun da "modası geçmiş... Zira teknoloji başını almış gidiyor."

Milli Eğitim Bakanı

- Üç ilde Bilişim Teknolojileri Merkezi olacak... Yalova'da kuruldu... Van'da, 15 Kasım'da açılacak... Sonra da Didim'de.

- Öğretmeler için kurs mu?

- Evet... Hizmet içi kurs... Bütün öğretmenler bilgisayar okur yazarı olacak.

- Okullarda bilgisayar var mı?

- Ekimde 45 bin bilgisayar dağıttık.

Öğretmenlikte kademe
Yeni öğretim yılına girilirken, Başbakan "öğretmenlikte kademelendirme olacak" dedi.

Bu proje ne durumda?

Ve ne zaman uygulama başlayacak?

Milli Eğitim Bakanı

- Uygulama 2004'te başlıyor... Bütün hazırlığımız tamam. Diğer bakanlıkların görüşünü istedik... Onu bekliyoruz.

- Nasıl bir uygulama?

- Göreve stajyer olarak başlanacak... Bir süre sonra öğretmen olunacak.

- Sonra?

- Belirli bir süre geçince, sınava girilecek... Uzman öğretmenliğe geçilecek.

- Sonra?

- Yine belli bir sürenin ardından, bir sınav daha... Başöğretmenliğe yükselme.

Bakan bu uygulamanın "amacını da" anlattı

- Öğretmen, sürekli kendini yenileyecek... Kendi alanı ile ilgili yayınları izleyecek... Aksi halde sınavda başarılı olamaz ve yükselemez.

Genel ve özel
"Rusya'da bile" özel eğitim kurumlarının, genel eğitim sistemi içindeki payı "yüzde on."

Türkiye'ye gelince... Bakan'a sorduk.

"Yüzde iki" dedi.

Öyleyse "günlük çekişmelerin... Suçlamaların" üzerine çıkıp, "bu konuları irdelemek" gerek.

"Özel öğretim kurumlarını teşvik etmek" gerek. Eğer "özel öğretimde" aksayan yön varsa...

"Laik Cumhuriyet'in öğretim sisteminin dışına çıkma gayretleri" varsa...

"İzleyelim."

"Sorumlularına, en ağır cezaları verelim."

- Ne diyorsunuz sayın Bakan?

- Amacımız, özel öğretimin, genel eğitim içindeki payını kademeli şekilde yüzde 20'ye çıkarmak.

- Yüzde 20, kaç öğrenci demek?

- Dört milyon... Eğer bu yük devletin sırtından kalkarsa ne öğretmen açığı kalır, ne derslik... Ve okullar, teknolojinin en son araç ve gereçleri ile donatılır.

Koltuklar "geçicidir."

"Hükümetler" de öyle.

Kalıcı olan ise "sistemdir."

İş başında şu hükümet olmuş, koltukta bu bakan oturmuş gibi "mikro konularla" uğraşmayı bırakmak gerekiyor.

Makro konu "eğitimde çağı yakalamak."

Bugün "çağı yakaladığımız" söylenebilir mi?

Parlayan yıldız
Türkiye'de toplam memur sayısı 2 milyon 400 bin. Bunun bir milyonu "Milli Eğitim'de."

Üniversiteler ve "ilgili kurumlar" dahil.

Bir milyonluk "eğitim ordusu demek...

"Malta ile Lüksemburg'un nüfusundan fazla" bir nüfus demek.

Her yıl 1 milyon 300 bin çocuğumuz okula başlıyor.

Bu sayı "Estonya'nın nüfusu."

Ve 18 milyon 619 bin kişi okula gidiyor.

Finlandiya, Danimarka, Letonya, Litvanya ve Slovenya'nın nüfuslarını topluyoruz, bizim öğrenci sayımız kadar etmiyor.

Öğrenci sayımız Hollanda'nın (16 milyon) nüfusundan fazla.

18 milyon 619 bin öğrenci demek, Belçika ile Avusturya'nın nüfuslarının toplamı demek.

Eğer bu nüfusa "iyi bir eğitim... Atatürk'ün emrettiği çağdaş eğitim" verilirse, Türkiye'nin geleceğini kimse karartamaz.

Türkiye, dünyanın "parlayan yıldızı" olur. Ama iyi bir eğitim verilemezse...

Nüfusumuz "kuru kalabalıktan" ibaret kalır. Onun içindir ki...

Sabah, öğle, akşam mutlaka konuşulması gereken konu "eğitim konusu."

Ama maalesef "konuşulmayan... Konuşulduğu zaman da dedikodunun, demagojinin, kişiselliğin gölgesinde kalan" bir konu.

Biz bu konuyu gündeme taşımayı sürdüreceğiz.

Gündem "eğitim"
Son günlerde "üniversitelerle... Avrupa Yüksek Öğretim Alanı ile... Eğitim kalitesiyle" ilgili yazılarımız üzerine "bazı rektörler" aradılar.

İzmir'den, Prof. Dr. Semra Ülkü gibi.

Bursa'dan, Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran gibi.

"Eğitim bürokrasisinden" arayanlar oldu.

Yüksek Öğretim Genel Müdürü Doç. Dr. Servet Özdemir gibi.

Ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik aradı

- Sizinle bu konuları konuşmak istiyorum.

Bakan'la el ayak ortalıktan çekildikten, devlette normal mesai bittikten sonra Bakanlık'ta buluştuk.

"Gece boyunca" konuştuk.

Bakan bey, ayrılırken dedi ki

- Daha konuşacağımız çok şey var... Bugün ancak yüzde 20'sini konuşabildik.

"Öyleyse" dedik

- Dört defa daha buluşup, konuşacağız.

Eğitim konusunun daha çok gündeme gelmesi dileğiyle...

Kız çocukları, haydi okula!
Gezdiğimiz yerlerde bir şeyi gözledik

Özellikle köylerde, kız çocuklarını okula gönderme oranında ciddi bir artış var.

Ve bazı valilerin bu yöndeki gayretleri övgüye değer.

Gözlemlerimizi il il Milli Eğitim Bakanı'na aktardık.

Hüseyin Çelik

- UNICEF ile birlikte bir kampanya yürütüyoruz Kız çocukları haydi okula!.. Eğitimde geri kalmış on il, pilot bölge olarak seçildi.... Bir Milli Eğitim Müdür Yardımcısı tamamen bu projeyle uğraşıyor... Veliler teşvik ediliyor... Maddi yardımda bulunuluyor... Kız yurtları açılıyor... Sonuç mükemmel.

Bakan "valiler konusuna" da girdi

- Siirt Valisi Nuri Okutan'ı siz de yazdınız.

- Evet... Hangi köyde daha fazla kız çocuğu okula gönderiliyorsa, o köyün muhtarı Vilayet Protokolü'ne alınıyor... Törende, Vali'nin yanında oturuyor.

- Nuri beyi tanıyorum... Kutluyorum... En başarılı valilerden... Eğitim, cazip hale getirilerek yapılır... Zorlayarak değil... Nuri bey işte bunu yapıyor. Eğitim konusunda İstanbul ve İzmir valilerimiz de büyük mesafe aldılar... Rahmetli Recep Yazıcıoğlu da öyleydi.

Sabah

Yavuz Donat

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber