Başkanlık sisteminde federasyon zorunluluğu yok

Osman Can "Toplumda federasyona yönelik ihtiyaç tespit etmedik. Böyle bir talep yoksa federalizm olmasına gerek yoktur. Ama Başkanlık Sistemi'nde bir mantık var. Başkanı parlamentoyla dengeliyorsunuz. Başkan, icranın gücü, icranın başı. İcranın kendi içinde de bir denge olması gerekiyor. Federalizm bu ihtiyacı karşılıyor. Biz federalizm olmayacağız, ama orada bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacı yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle karşılayacağız." yorumunda bulundu.

Haber Giriş : 03 Haziran 2015 10:22, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Başkanlık sisteminde federasyon zorunluluğu yok

Sevda Dursun / Diriliş Postası

7 Haziran seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte Başkanlık Sistemi tartışmaları da hız kazandı. Seçime giderken ilk defa bir parti, ekonomik vaatler yerine yeni bir sistem öneriyor. Yeni bir Anayasa ve bu Anayasa çerçevesinde tartışılacak Başkanlık Sistemi vaadiyle seçim meydanlarına çıkıyor. Peki, halkımız bu sistemi yeterince biliyor mu? Başkanlık Sistemi diktatörlük getirir mi? ABD'de uygulanan bir Başkanlık mı öneriliyor; yoksa Türkiye'ye uygun bir model geliştirilebilir mi?

Türk tipi Başkanlık Sistemi ne demektir? Başkanlık Sistemi tartışmalarının liderler üzerinden yürütülmesi doğru mu? Bütün bu soruların cevaplarını araştırdım. Uzmanların görüşlerine yer verdim. Karşıma çıkan tabloyu sizlerle paylaşmak istedim.

Neden Başkanlık Sistemi?

Cumhurbaşkanını halkın seçmesini de öngören Anayasa Değişikliği Paketi, 2007 referandumunda yüzde 68'lik "evet" oyuyla kabul edildi. Halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2014 yılında Cumhurbaşkanı olmasının ardından yeni bir sistem arayışı yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Yeni bir Anayasa vaat eden AK Parti, bu Anayasa'nın içinde Başkanlık Sistemi'ni de tartışmaya açacağını söyledi.

Burhan Kuzu, AK Parti'nin en güçlü olduğu zamanda Başkanlık Sistemi'ni ülkenin gündemine oturtmasını önemsemek gerektiğini, "Her Yönü ile Başkanlık Sistemi" kitabında dile getirmişti. "Zira önceki hükümetler bu sistemi hep düştükleri zaman savunmaya başlamışlardır. Bu durum, AK Parti'nin kendilerinden çok ülkenin geleceğini düşündüğünün en açık delilidir. Bu çağrıya duyarsız kalmamak lazımdır" demişti.

Başkanlık Sistemi'ne kişiler üzerinden yürütüldüğü için karşı çıkanlar, "Tayyip Erdoğan Başkan olmasın" diyor. İsteyenler ise "Tayyip Erdoğan Başkan olsun" tezini savunuyor. Oysa bir sistem tartışması yapmamız gerekiyordu. 1982 Anayasası, seçilmiş cumhurbaşkanının bulunduğu mevcut düzene bol geliyor ve değişmesi gereken bu Anayasa'nın içinde Başkanlık Sistemi de tartışma konusu olarak önümüze çıkıyordu.

Siyaset Bilimi Profesörü olan Haluk Alkan bu konuyu şöyle özetliyor: "Bizim bugün Başkanlık Sistemi'ni tartışmamızın nedeni kişisel değil. Belki bir siyasi arayış olabilir.

2007'de yapılan anayasal değişiklikler, vesayetçi sistemin Cumhurbaşkanı üzerinde kurguladıkları modeli çökertti. 2007'den önce Cumhurbaşkanı, devlet seçkinleri adına çok güçlü yetkilerle sisteme müdahale edebiliyordu. Zaman zaman Cumhurbaşkanı sürece müdahale edip revize edilerek tekrar devlet seçkinlerinin istediği bir dizaynı gerçekleştirip geri çekiliyordu. 28 Şubat süreci aslında biraz da buydu. 28 Şubat sürecinde 1982 Anayasası'nın vesayetçi yapısının ne kadar iyi işletilebileceğini gördük. Ama 2007 değişiklikleriyle bu sistem çöktü. Yerine halk tarafından güçlü yetkilerle seçilen bir Cumhurbaşkanı geldi. Cumhurbaşkanının meşruiyet alanı genişledi. Bu anlamda kullandığı yetkilerin demokratik meşruiyetinde bir promlem yok. Temel problem, 1982 Anayasası meşruiyete dayalı iki yürütme otoritesi arasındaki ilişkileri düzenlemekte yeterli bir Anayasa değil. Anayasa son derece muğlak, boşluklar içeriyor, yetkiler tanımlı değil ve her an tartışmaya zemin hazırlayabilecek zayıf bir Anayasa. Dolayısıyla bizim 1982 Anayasası'yla böyle bir sistemi yürütebilmemiz artık mümkün değil."

Bu konuya, Prof. Osman Can ise şu şekilde açıklık getiriyor: "Şu anki Cumhurbaşkanı'nın yetkileri çok, sorumluluğu yok. Anayasa'nın

105. maddesinde 'Cumhurbaşkanı sorumsuzdur' diye yazar. Ama bir sürü yetkisi vardır. Başkanlık Sistemi'nin en önemli özelliği, yetki var, sorumluluk da var. Parlamento, cumhurbaşkanını ancak Anayasa ihlalleri söz konusu olduğunda yargılayabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nde böyle bir sistem yok. Var, ama yok. Sadece vatana ihanetle suçlanabiliyor. Vatana ihanetin de ne olduğunu kimse bilmiyor. Devlete karşı suçlar olarak anlaşılıyor."

Yetkisi olup sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı, şu an olmasa bile istediği zaman yetkilerini kullanıp sistemi çıkmaza sokabilir. Özellikle farklı partilerden oluşan Meclis çoğunluğu ile cumhurbaşkanının aynı döneme denk gelmesi, çift başlı sistemin promlemlerini ortaya çıkartacaktır.

Başkanlık Sistemi nedir?

Başkanlık Sistemi deyince akla gelen ilk şey yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki keskin bir ayrımdır. Kuvvetler ayrılığı prensibini sert bir şekilde tatbik etmekle kalmaz, kuvvetleri birbirine kontrol ettirir. Yürütme (icra), halk tarafından seçilmiş başkan, yasama ise yine halk tarafından seçilen milletvekilleridir.

Bu tanım genel bir tanım olsa bile birçok

ülkede farklı şekillerde uygulanmaktadır. Herkes tarafından kabul edilen en başarılı örnek ise, ABD Başkanlık Sistemi'dir. Aslında birçok uzman, Başkanlık Sistemi deyince ABD Başkanlık Sistemi'ni algılamamız konusunda hem fikir. Çünkü Başkanlık Sistemi'nin ilk örnekleri ve mucitleri ABD'dir.

Burhan Kuzu, Başkanlık Sistemi kitabında şu satırlara yer vermiştir: "Başkanlık Sistemi insan aklının bulduğu bir modeldir. Bundan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Parlamenter model İngiliz tarihinin özelliklerini taşıdığı için ancak o ülkede belli oranda başarılı olabilir; oysa Başkanlık Sistemi aklın bulduğu bir model olduğundan her ülkenin akıllı insanları bir araya gelir, kendi ülke şartlarına göre genel niteliklerden taviz vermeden, yerel nitelikleri taşıyan bir Başkanlık Sistemi kurabilir."

Başkanlık Sistemi ile Parlamenter Sistem arasındaki farkı Araştırmacı - Yazar Süleyman Ülker ise şu şekilde açıkladı: "İşi yapana yürütme, yapılacak işle ilgili kural koyan, düzenleyen ve bu kurala göre işi denetleyene yasama, yapılan işin hukuki denetimini yapana yargı diyoruz. Başkanlık Sistemi'nde bütün bunlar ayrıdır. Parlamenter Sistem'de ise, işi yapan da işle ilgili

Prof. Osman Can kuralı koyup bu kurala göre denetleyecek olan da aynıdır. Bir binayı yaptırdığımız inşaat firması, binayı bize teslim etmeden önce elbette kendi otokontrolünü yapar, ama bu kontrol ile yetinmeyiz ve bizim adımıza belediye gelip yapılan işi denetler ve yapılan işin kendi koyduğu kurallara uygun olup olmadığını, binaya oturma ruhsatı verilip verilemeyeceğini kontrol eder. İşte bu örnekte binayı yaptıran halka, inşaat firması yürütmeye, binaya oturma ruhsatı verecek belediye ise yasamaya benzetilebilir. Binaya oturma ruhsatını, onu yapan veremez. Eğer binayı yapana oturma ruhsatı verme yetkisi de tanısaydık, hiçbir inşaat firması kendi yaptığı işe kusur bulmaz, oturulamaz durumda olan binalara bile oturma ruhsatı verirdi. Hiçbir işin esas denetimi onu yapana verilmez, verilemez. Parlamenter Sistem işte esas bu saçmalığı içerdiği için akla ve mantığa aykırıdır."

Başkanlık Sistemi'nin temel unsurları:

A) Başkan, halk tarafından doğrudan veya dolaylı olarak belirli bir süre için seçilir. Bu süre hiçbir biçimde parlamento tarafından kısaltılamaz ve feshedilemez.

B) Kuvvetler ayrılığı

kesin bir biçimde uygulanır. Devlet organlarının eşgüdüm içinde aksamadan çalışması için fren ve denge sistemiyle organların yetki ve güç suiistimali engellenir.

C) Hükümet üyeleri başkan tarafından seçilir ve azledilir. Başkan, hükümet üyelerinin düşüncelerine uymak zorunda değildir.

D) Devlet başkanı, hükümet başkanı ayrımı yoktur. (baskanlıksiste- mi.com)

Bu açıklamalar eşliğinde anladığımız, Başkanlık Sistemi için bir başkanın halk tarafından seçilmesidir. Halk tarafından seçilen başkan, 4 veya 5 yıl süreyle halka başkanlık yapabilir. Başkan, en fazla 2 kez seçilebilir. Nitekim ABD'de seçilen bir başkanın, 4+4 şeklinde, en fazla 8 yıl başkanlık yapma yetkisi vardır. En başarılı başkanlar bile bunun üzerine çıkamazlar. Bu bir Başkanlık Sistemi kuralı olmasa da yaygın bir uygulamadır.

Devlet başkanı, hükümetin de başkanıdır. Birlikte çalışacağı bakanları kendisi seçer. Bakanlar, başkanın sekreteri gibi çalışırlar. Bakanların milletvekili olup halk tarafından seçilme şartı yoktur. Burhan Kuzu bu konuda, "Bakanlar parlamento dışından atandıkları için, bakanlık beklentisi içinde kalmayan milletvekili, liderine karşı çok daha bağımsız ve bağlantısız olarak hareket edebilmektedir. Bu durum Parlamenter Sistem'in aksine, disiplinli partilerin yerine gevşek yapılı partilerin oluşmasına neden olmakta, vekilleri tek tek kendi özgür iradeleri ile hareket edebilir bir konuma getirmektedir. Bu durumda artık parlamentoda adacıklar halinde ve aynı yönde parmak kaldıran, adeta otomatiğe bağlanmış vekiller yerine, doğru bulduğu teklife, iktidar muhalefet ayrımına fazlaca takılmadan, destek verebilen vekiller görülecektir" açıklamasını yapıyor.

Başkan mı güçlü, kongre mi?

Başkanlık Sistemi'nde başkan, öyle olağanüstü yetkilere sahip değildir. Yasa çıkartıp bütçeyi yönetme yetkisi olmadığı için, sadece parlamento tarafından çıkartılan yasaları, yine parlamentonun hazırladığı bütçeyle birlikte yürütür. Yasa çıkartmak konusunda meclise müdahale edemez. Aynı şekilde bütçeye de müdahale edemez. En fazla yapabileceği, halka taleplerini ileterek, parlamentoya baskı yapmak veya el altından mesajlarla parlamentoya etki etmektir. Bizzat yasa yapıp gönderemez.

Başkanlık Sistemi'nin adının yanlış konulmasını şanssızlık olarak değerlendiren Burhan Kuzu, bu sistemde başkanın değil, kongre ya da parlamentonun güçlü olduğunu söyledi. "İsme karşı zaten bir ön yargı var. Evet, Başkanlık Sistemi'nde bir başkan var, ama başkan yetkisini meclisten çıkacak kanun ve bütçeye borçlu. Kanun ve para gelmezse, bu başkan nasıl diktatör olacak? Mevcut parlamenter sistemde meclisin, yani yasama organının adı var, kendi yok. Bu organ, başbakan ve hükümet ne derse onu yapar, gelen kanun ve bütçe aynen geçer. Diktatörlük, parlamenter sistemde olur" şeklinde açıklamalarda bulundu.

Parlamenter sisteme baktığımızda yasa yapan da yürüten de iktidar partisidir. Yani başbakan ve hükümettir. Muhalefet partilerinin yasa yapma yetkileri olduğu halde, milletvekili çoğunluğu iktidar partisinin olduğundan, çıkan yasalar yüzde doksan, iktidar partisinin yasalarıdır. İktidar partisi yasa çıkartır, bütçesini hazırlar ve çıkarttığı yasaları hazırladığı bütçeyle icra eder. Kuvvetler ayrılığı bu durumda söylemden ibaret kalır.

Bir kriz anında başkan, meclisi fesh edemez. Bunun bazı sakıncaları olsa da, istikrara yönelik bir tablodur. Bizim parlamenter sistemimizde, cumhurbaşkanı meclisi fesh edebilir. Örnekleri yaşanmıştır. Bu durumda, azınlık oylarından oluşan koalisyonlarla ülke yönetilmeye çalışılır. Koalisyonların ülkeye verdiği zararları, tarihimizi incelediğimizde rahatlıkla görebiliriz.

Çift Meclis zorunluluk değil

Başkanlık Sistemi'nde konuşulan bir diğer konu da, yasama organının çift meclis mi, tek meclis mi olacağıdır. Zira Başkanlık Sistemi'nin tek örneği olan ABD'de, Temsilciler Meclisi ve Senato olmak üzere iki meclis yasamada bulunmaktadır. Tabii ki Amerika Birleşik Devletleri'nin yapısı, bizim ülkemizden çok farklı olduğu için, bu uygulamayı olduğu gibi alıp kullanamayız. ABD'de federasyon olduğundan, senato, eyaletlerden seçimle gelen kişiler tarafından oluşturulmaktadır. Her eyalet, senatoya iki üye gönderir. Temsilciler meclisine gönderdiği üye sayısı nüfusa göre değişmektedir.

Bizim ülkemizde de 1961 Anayasası'nda çift meclis uygulaması vardı. Bürokratik vesayet kurumu şeklinde işleyip, seçimle gelen meclisi denetlediği için, 82 anayasasıyla bu kaldırıldı. Süleyman Ülker'e ikinci meclisi sorduğumda, senatoyu vesayet kurumu olarak gördüğünü söyledi. "Senato tarih boyunca var olan bir kurum. Senato kelimesi Latince "senex" kelimesinden gelmektedir. Yani "yaşlılar heyeti, bilgeler, akil insanlar" anlamına gelir. Aslında bir vesayet kurumudur senato. Halkın iradesinin yansıdığı parlamento, zaman zaman yanlışlar yapabilir diye senato bir vasi gibi, bir çocuğun vasisi gibi devreye girer" dedi.

Prof. Haluk Alkan, hızlı ve etkin karar alabilmek için, tek meclisin uygun olacağını söyledi. Denge ve denetleme konusunda ise, başkanlık sisteminde esas olanın meclisi meclisle denetlemesi değil, meclisle yürütmenin birbirini denetlemesi olduğunu açıkladı. "Meclisi meclisle denetlemenizin nedenleri vardır. Birincisi federalizmdir. Amerika'da ya da bazı Başkanlık Sistemleri'nde çift meclis olmasının temel nedeni, o ülkelerin federal olmasıdır. Başkanlık Sistemi'yle yönetilmeleri değil. Federal sistemlerde, halkın temsilcilerinin yanında federe devletlerin temsilcilerinin yer aldığı ikinci bir meclis kurarsınız ki, nüfusu fazla olan federe devletlerin yasamaya hakimiyetini engelleyip, küçük devletlere de kendilerini savunma alanı oluşturabilesiniz diye. Mesela Amerika'da temsilciler meclisi nüfus esasına göre belirlenir, ama senatoda nüfusu ne olursa olsun, her eyaletin iki temsilcisi vardır. Dolayısıyla küçük eyaletler orada desteklenmiştir. Almanya, parlamenter sistemle yönetilir, ama federaldir. Hindistan da aynı. Bu ülkelerde de çift meclis var. Federal ülkelerde zorunlu olarak çift meclis olur. Türkiye federal bir sistem değildir. O yüzden pat diye çift meclise geçelim diye bir şey yok. İkinci bir çift meclis türü İngiltere'de olan LordlarKamarası'dır. Bu tamamen aristokratik bir geçmişin ürünüdür. 'Meclisi Ayan' geleneğini yaşatsaydık, belki bizim ikinci meclisimiz böyle olabilirdi. Biz bu defteri kapatmışız artık" diyerek, ikinci meclisi gerektiren koşulları anlattı. Bu konuda başka alternatifler olup olmayacağını sorduğumda ise, Alkan, "Meclisin belli bir kısmının dar bölge çoğunluk sistemiyle seçilmesi, belli bir kısmının ise nisbi temsille seçilmesi uygulanabilir.Nisbi temsille seçilen 100 milletvekiline bazı ek yetkiler verilebilir. Örneğin; başkanın atamalarına onay vermesi gibi. Ama aynı meclis çatısı altında, yasama sürecine bir arada katıldığı bir model şeklinde. Başkanlık Sistemi'nde, sistemin yürümesi için çift meclis bir zorunluluk değildir" şeklinde cevap verdi.

AK Parti milletvekili adayı olan ve anayasa taslağı çalışması içerisinde de bulunan Prof. Osman Can ise, iki meclise ihtiyaç olup olmadığı konusunda kararsız olduğunu belirtti. "İkinci meclis olursa eğer, yasamayı yavaşlatmaması gerekiyor. İkinci meclisin görevi başkanı dengelemek olmalıdır. Onun atamalarını onaylamak görevine sahip olmalı. Mevcut meclisin içinden bir komisyon mu çıkacak, bu net değil" şeklinde soruma cevap verdi.

Dar Bölge Seçim Sistemi ve parti disiplinleri

Başkanlık Sistemi'nde milletvekilleri başkana bağlı olmayacağından, özgür iradelerini ortaya koyacakları vurgulanıyor. Bakanlar parlamentodan çıkmayacağı için, bu biraz mümkün gözükse de, milletvekillerini kimin tayin edeceği sorusu kafaları meşgul ediyor. Eğer milletvekillerini başkan tayin edecekse, özgür iradeden söz etmemiz mümkün gözükmüyor. Prof. Osman Can"Parlamenter sistemde hükümet parlamentodan çıkacağı için, baraja ihtiyacımız var. Ama başkanlık sisteminde, başkan parlamentodan çıkmayacağı için baraja ihtiyacımız yok. Baraja ihtiyacımız olmayacağından, her görüşten insan meclise girebiliyor. Başkanın parlamentodan ayrılmasının mantığı, başkanın milletvekillerinin kim olduğuna karar veremeyecek olmasıdır. Bu da gevşek bir parti disiplinini gerektirecektir. Milletvekilleri dar bölge seçim sistemiyle geleceklerdir. Dar bölge seçim sistemi; diyelim, 600 milletvekilinden Türkiye Parlamentosu oluşacaksa, bütün Türkiye, seçim öncesi 600 bölgeye bölünecek. Her bölge bir milletvekili çıkartacak. Sonuç çizgisine ilk ulaşan, milletvekili olacak. İlk ulaşan milletvekili olacağı için, bir oy bile önemli olacak ve o bölgedeki seçmenlere bağlı olacak. Bu, ister istemez parti disiplinini önemli ölçüde gevşetir. Hazırladığımız metinde bu var" diyerek açıklamada bulundu.

Prof. Haluk Alkan ise dar bölge seçim sistemiyle birlikte kısmi bir nisbi temsilin de bulunmasından yana. "Mesela meclisin 550 milletvekilinin 450'si dar bölgeyle, 100 tanesi ise nisbi temsille seçilebilir. Dar bölge, daha çok bölgeseldir. 300bin nüfusa bir temsilci diye düşünürsek, o bölgede hakim olan eğilimi yansıtan kişinin seçilmesi ön görülür. Ulusal düzeyde yaygın seçmen desteği olan, ama bölgesel bazda zayıf kalan bazı partilere de bu sistem içinde yer verebilmek için, nisbi temsil önemlidir. Her parti yüz milletvekillik bir liste oluşturacak ve ülke genelinde aldıkları oylara göre bu yüz milletvekilini paylaşacaklar. Dolayısıyla burada baraj da olmayacağı için, hemen hemen her parti parlamentoda temsil edilecek, fakat istikrara herhangi bir etkileri olmayacak. Hepsi yasama sürecine katılacak, ama bunlar Türkiye'deki bütün eğilimleri yansıttıkları için onlarda bazı yetkiler daha fazla olacak. Örneğin üst düzey yargıçların ataması, üst düzey kamu görevlilerinin atanması yetkisi gibi"

Süleyman Ülker, dar bölge seçim sistemiyle ilgili şu öneride bulunuyor: "500 vekilin tek isimli seçim bölgesinden (dar bölgeden) salt çoğunlukla, 100 kadar vekilin ise, 500 vekilin seçiminin ilk turundaki oy oranları esas alınarak tam nispi temsille yapılması gerekiyor. Her iki vekil türünün de meclisteki statülerinin farksız olması gerekiyor. Tam nispi temsille seçilen vekillere 2 dönem sınırlamasının getirilmesi, bu vekillerin 3. dönem ve sonrası vekil olmak istemeleri halinde dar bölgeden seçime girmelerinin şart olarak getirilmesi gerekiyor. Seçmen, dar bölge vekillerini, görevlerinin ilk ve son seneleri hariç, siyasi sebeple azledebilir. Bir kişi nispi temsille en fazla iki kez seçilebilir."

Başkanlık Sistemi'nde Federasyon

Ülkemizde Başkanlık Sistemi tartışmalarının en önemli konusundan birisi de federal yapıdır. ABD'de görülen federal yapı ülkemizde uygulanacak mı? Şehirler eyaletlere ayrılarak, özerklik elde edebilecekler mi? Bu noktada gündeme Kürt meselesi ve Kürdistan konusu giriyor. Çekincesi olanlar, federal yapının, Güneydoğu'da Kürdistan adı altında özerklik oluşturmasına yol açmasını dile getiriyorlar. Bunun fayda ve zararlarını tartışma zeminine bırakarak, Türkiye'deki Başkanlık Sistemi'nde federal yapı olacak mı sorusuna geçelim.

Bu konuda Burhan Kuzu, "Federal ya da Eyalet yapılanması, Başkanlık modelinin olmazsa olmazı değildir. Nitekim Almanya, federal yapılı bir ülke olduğu halde, orada Parlamenter Sistem var. Bu model ülkemizde milli birlik ve bütünlüğü sağlamada; etnik ve dini ayrımcılığı bütünleştirmede çok ciddi bir etki yapacaktır. Çünkü yüzde 51 ile hükümet olunması, tüm bölünmeleri birleşmeye dönüştürecek; 'küçük olsun benim olsun' mantığı hiçbir işe yaramayacaktır. Bu modelde yerel yönetimler ciddi oranda güçlenecektir. Ancak bu bir özerk yapılanma biçiminde olmayacaktır. Tıpkı üniter yapıda bizim kadar hassas olan Fransa'nın yaptıkları örnek alınmalıdır. Ülkenin her tarafından aynı güçlü yetkilere sahip bir mahalli idare yapılanması gerçekleştirilmelidir" ifadelerini kullanıyor.

Yine bu konuda Süleyman Ülker, "Türkiye'de uygulanması muhtemel bir Başkanlık Sistemi için ABD tarzı olmalı kriteri getirenler, nedense Parlamenter Sistem için İngiliz tarzı kriteri getirmiyor. 'Başkanlık Sistemi ancak federalizmle işler' diyenler (ki doğru değil), 'Parlamenter Sistem ancak monarşi ile işler' demiyor (monarşi ile çok daha iyi işlediği sabit). Başkanlık Sistemi'nde başkan güçlü olacağı için, gücü yerel yönetimler ile ya da federalizm ile dengelenmeli diyenler çok büyük bir yanılgı ile gerçeği ıskalıyor. Başkanlık Sistemi'nde, evet başkan yürütmenin tek sorumlusu (ve iyi ki de öyle, çünkü sorumluluk kişiselleşiyor, sorumlu teşhis edilebiliyor) ama başkanın elinde yasama gücü yok. Oysa Parlamenter Sistem'de ve özellikle tek parti hükumetinde hem yasama hem yürütme gücü başbakanda toplanıyor. Yani merkezdeki güç yoğunlaşması Başkanlık Sistemi'nde değil, asıl parlamenter sistemde. Merkezdeki güç yoğunlaşması yerel birimlerin yetkisi artırılarak çevreyle dengelenecekse, bu başkanlık için değil Parlamenter Sistem için gerekli" şeklinde bir açıklama getirdi.

Üniter devletler de uyguluyor

Açıklamalardan da anlayacağımız gibi, federal devlet yapısı Başkanlık Sistemi'nin olmazsa olmazlarından değildir. Nitekim Kostarika ve Uruguay gibi ülkeler, hükümet sistemi olarak Başkanlık Sistemi'ni uyguladıkları halde, devlet şekli olarak üniter devlet modelini uygulamaktadırlar. Buradan da anlaşılacağı üzere; Federal devlet şeklinin Başkanlık Sistemi'nin zorunlu bir sonucu olmayıp bu sistem, üniter devletlerde de uygulanabilir. Başkanlık Sistemi'nde Federal bir yapıya sahip olmak, sistemin temel şartları arasında yer alan bir zorunluluk değildir. Her ülkenin özel yapısına göre şekillenebilecek bir durumdur.

Osman Can "Toplumda federasyona yönelik ihtiyaç tespit etmedik. Böyle bir talep yoksa federalizm olmasına gerek yoktur. Ama Başkanlık Sistemi'nde bir mantık var. Başkanı parlamentoyla dengeliyorsunuz. Başkan, icranın gücü, icranın başı. İcranın kendi içinde de bir denge olması gerekiyor. Federalizm bu ihtiyacı karşılıyor. Biz federalizm olmayacağız, ama orada bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacı yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle karşılayacağız." yorumunda bulunuyor.

"Federalizm öyle bir şeydir ki, siz kağıt üzerinde geçemezsiniz. Toplum sizden federalizmi talep eder" diyen Haluk Alkan ise, "Federalizm olmayan geniş yönetim mekanizmalarını düşünmemiz lazım.

Mesela kamu hizmetlerinde seçilmiş yerel otoritelerin yetkilerinin arttırılması dediğimiz bir şey var. Biz hep belediyelerin yetkilerinin arttırılması olarak düşünüyoruz, ama öyle değil. Her şeyi belediyelere verdiğiniz zaman, orada da sorunlar oluşur. Kültürü belediyelere verebilirsiniz. Ama sağlık için ayrı bir yerel yönetim otoritesi oluşturabilirsiniz.

Sadece işi eğitim olan eğitimle ilgili bütçeyi yöneten, eğitimle ilgili kimin işe alınacağına karar veren bir konsey, bir meclis seçilebilir. Belediyenin dışında da olabilir bu. Seçimli otoritelere bazı yetkilerin devridir bu" diyerek, yerinden yönetimlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili fikirlerini paylaştı.

Türk tipi Başkanlık Sistemi nedir?

Başkanlık Sistemi tartışmalarının içinde konuşulan bir konu da "Türk Tipi başkanlık modeli." Bu konu ortaya atıldığında, herkes tarafından farklı anlaşıldı. Hatta "Türk Tipi" diyerek küçümsemelere bile yol açtı. Ben de Türk tipi başkanlığın ne olduğunu Prof. Haluk Alkan'a sordum. Verdiği cevap tatmin ediciydi:

"Dünyada hiçbir zaman tek tip bir Parlamenter Sistem, Yarı Başkanlık Sistemi veya Başkanlık Sistemi yoktur. Her sistem her farklı ülkede kendine özgü bir biçim alır. Örneğin, Amerika'daki siyasal kurumları aynen getirin, Türkiye'ye uygulayın, aynı şekilde işlemez. Türkiye'nin coğrafyası farklıdır, kültürü farklıdır, siyasete bakış açısı farklıdır, parti sistemi farklıdır. Dolayısıyla bir denizin veya bir rüzgarın yelkenliyi yönlendirmesi gibi, bu tür dinamikler o kurumları yönlendirir ve onları biçimlendirir. Örneğin Hindistan'da parlamenter sistem, hemen hemen İngiltere'den kopya edilmiştir, ama aynı şekilde çalışmaz. Elbette ki ortaya çıkacak model, Türkiye'ye özgü bir model olacaktır. Ama bu 'Türk tipi' deyip aşağılanacak bir şey değildir. Bizim şu andaki sistemimiz de kendimize özeldir. Bu teorik açıdan da böyledir. Türkiye'nin sistemsel koşullarıyla, kurumları arasında bir etkileşim oluşur ve bu etkileşimden o ülkemize özgü bir model ortaya çıkar. Biz ne yaparsak yapalım, Türkiye'ye özgü bir model ortaya çıkacaktır."

Yeni taslak hazır

Anlaşıldığı üzere, AK Parti'nin kafasında bir taslak var, fakat bu taslak tam olarak 2012'deki gibi bir taslak değil. Yeni hazırlanmış bir taslak. 7 Haziran seçimlerinden sonra bu taslak vatandaşın önüne koyulacak. İşte o zaman hem anayasayı hem de Başkanlık Sistemi'ni tartışma imkanımız olacak.

Bu seçimler, Başkanlık Sistemi'ni onaylayıp onaylamamakla ilgili olmadığı gibi, Başkanlık Sisteminin teferruatlarını da bize vermiyor. Bize de "Halkın çoğunluğunun onayını almadan yeni bir sistem getirmemiz mümkün değil" diyen iktidara inanmak düşüyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber