Tedviren Atanan Rektörlere Zimmet Çıkacaktır
15 yeni üniversite kurulması, bu üniversitelere kurucu Rektör atanmasına ilişkin hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ve sonrasında da YÖK tarafından bu üniversitelere tedviren Rektör atanması geride bıraktığımız haftanın en önemli konusuydu. Konunun hukuksuzluğu enine boyuna tartışıldı. Ancak, buraya tedviren görevlendirilen Rektörlerin ne tür sorunlarla karşılacağı hiç ele alınmadı. Dosyamızda bu konuyu ele alacağız.
YÖK Başkanı Teziç yaptığı açıklamada vekalet atamaların 6 ay ile sınırlandığı, bu nedenle de tedviren atama yoluna başvurulduğunu belirtmiştir.
Tedviren atama müessesi, kamu yönetiminde geçmişte sıkça karşılaşılan bir durumdu. Ancak o dönemlerde dahi, en üst yöneticiliğe tedviren atama yapılması, kamu yönetiminde görülmeyen bir uygulamadır. Atanmak için asilde aranan şartları yerine getirmeyenlerin atamasına uygulamada tedviren atama denilmektedir. Ancak, 657 sayılı Kanunun 175 inci maddesinde, 2001 yılında yapılan değişiklikle, tedvir müessesi ortadan kaldırılmıştır. Yapılan düzenleme ile vekaleten atanan kişiye, asilin şartlarını taşımıyorsa vekalet ücreti ödenemeyecek, ancak bunların yaptığı işler geçerli olacaktır. Bu konuyla ilgili olarak uygulamaya esas görüş veren kurum Devlet Personel Başkanlığıdır. Bu Başkanlığın tedviren atamanın kalktığına dair çok sayıda görüşü bulunmaktadır.
657 sayılı Kanun ve yan ödeme kararnamesindeki vekalete ilişkin net belirlemeler ile birlikte tedvir güncelliğini yitirmiş ve anlamsız hale gelmiştir. Nitekim mevzuatta tedvir kavramına sadece Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde ve Danıştay kararlarında yer verilmiş olup, bu husus da yukarıda belirttiğimiz üzere 657 sayılı Kanunda yapılan düzenleme sonucunda anlamını yitirmiştir.
Nasıl Rektör atanacağı hususu boşluktadır
Bu açıklamalar çerçevesinde YÖK Başkanı tarafından yeni kurulan 15 üniversiteye yapılan görevlendirmeleri değerlendirmek gerekirse;
15 yeni üniversite 5467 sayılı Kanunla kurulmuştur. Bu Kanununun Geçici 1'inci maddesinde yer alan ?Bu Kanunla kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri iki yıl için, Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır.? şeklindeki hüküm Anayasa mahkemesince iptal edildiği için yeni kurulan üniversitelere nasıl rektör atanacağı boşlukta kalmıştır.
Bu kanuna göre tedviren atama yapılabileceğinin çıkarılması, akla ziyandır. YÖK Başkanı Teziç'in başvurduğu tedviren atama yolu, ileriki dönemlerde tedviren görevlendirilen Rektörleri oldukça rahatsız edecektir. Zira YÖK'ün yetkilerini düzenleyen 2547 sayılı Kanunun 7'inci maddesinde YÖK'ün Rektör atamak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Yine, Rektörlüğe asaleten ve vekaleten atama yolu 2547 sayılı Kanunun 13'üncü maddesinde düzenlenmiş olup; asaleten atanmalarda YÖK, atanacak 3 üyeyi Cumhurbaşkanlığı makamına sunmakta, vekaleten atanmalarda ise Rektör görevi başında olmadığı zaman yardımcılarından birisini yerine vekil bırakmaktadır.
Rektörlerin yapacağı işlemler, yetki unsuru açısından sakattır
Bu açıklamalar çerçevesinde, tedviren rektörlüğe atananların yapacağı bir çok işlem hukuken sakat olacaktır. Bilindiği üzere idari işlemlerin en önemli öğesinden birisi yetki açısından hukuka uygunluktur. Kanunen yetkisi olmayan bir kişinin yapacağı işlemler hukuk aleminde yok hükmündedir.
Bu bağlamda, tedviren atanan Rektör açısından çıkacak bazı sorunlar şu şekildedir:
1- İdari işlemler yetkisiz Rektör tarafından yerine getirileceği için, hukuki ve mali sorumluluk ortaya çıkacaktır. Örneğin atama yapmışsa, atama yapılan kişilere yapılan bütün ödemeler, bu işlemleri gerçekleştirene zimmet olarak dönecektir. Üniversiteler Sayıştay denetimine tabi olup, kısa bir süre sonrasında gerçekleştirilecek denetimlerde tedviren görevlendirilen Rektörlere zimmet çıkacaktır.
2- 5018 sayılı Kanunun 11'inci maddesine göre rektörler üst yöneticidir. Yine, 4734 sayılı Kanuna göre Rektörler ihale yetkilisidir. Bu iki yetkinin bir çok sorumluluğu bulunmaktadır. İşlemler yetkisiz Rektör tarafından yapıldığı için iptalle karşı karşıya aklacaktır.
3- Bu rektörler tarafından imzalanan yazılar ve talepler, yetkisizlik nedeniyle bir çok kurum tarafından dikkate alınmayacağıdır. Örneğin Maliye Bakanlığından yapılacak bir ödenek talebi dikkate alınmayacaktır. Çünkü, yetkisi olmayan yani hukuk aleminde yok olan bir kişi tarafından yazılmıştır.
Yapılan bu görevlendirmelerle ne yapılmaya çalışıldığını anlamak çok da zor olmasa gerek ama dimyata pirinçe giderken evdeki bulgurdan olmak da ihtimal dahilindedir. Hiç kimsenin hukuk devletinde kaptı kaçtı yöntemiyle sonuç alacağı düşünülmemelidir.