Norm yok iken okula atananlar ile yargı kararı ile okula dönen olursa kim norm fazlası olur?
Herhangi bir nedenle okulda boş norm olmamasına rağmen okula atananlar hizmet puanı ne olursa olsun norm fazlası olarak belirleneceklerdir.
İşte görüş yazısı;
Ayrıca zaman zaman yargı kararı gereği eski görev yaptıkları okul ve kurumlara dönen öğretmen ve yöneticiler bulunmaktadır. Bu durumda, hangi öğretmen ve yöneticinin norm kadro fazlası olması gerektiği hakkında veya bunların eski görev yerlerine mi dönmesi gerektiği hakkında tereddütler bulunmaktadır.
Örneğin, bir öğretmenin yargı kararı ile eski görev yeri olan okul/kurumuna dönmesi halinde bu öğretmen eski görev yerinden ayrıldıktan sonra boşalan norm kadroya atanan öğretmenin söz konusu mahkeme kararı ile de atanmadan önceki görev yaptığı okuluna döndürülmesi, ya da norm kadro fazlası olarak belirlenerek norm kadro fazlası atamalarına dahil edilmesi gerekmektedir. Aynı durum yöneticiler içinde geçerli olacaktır. Kısacası, yargı kararı ile okula/kuruma geri dönen öğretmen veya yönetici varsa hizmet puanına bakılmadan o okula/kuruma en son atanan öğretmen/yönetici norm kadro fazlası olacaktır. Mümkünse bu personel eski görev yerine gönderilmelidir.
Çünkü İdarelerin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri Anayasa'nın 138. maddesinde de açıkça ifade edilmiş bir kural olmakla birlikte, mahkeme kararlarının yerine getirilmesi sırasında idarelerin karar gerekçelerini de göz önünde bulundurarak ve gerekçelerle de saptanan hukuka aykırılıkların giderilmesi amacıyla işlem tesis etmeleri gerektiği kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında tanımlandığı gibi, hukuk devleti; insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran, bunu sürdürmeye kendisini yükümlü sayan, bütünüyle hukuka uyan devlet demektir.
Hukuk devleti niteliğini kazanmanın vazgeçilmez koşullarından birisi mahkeme kararlarına uyulma zorunluluğudur. Anayasa'nın 138. maddesi; yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir surette değiştiremeyeceğini ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini öngörmüştür.
Öte yandan hukuk devleti niteliğini kazanmanın vazgeçilmez koşullarından bir diğeri ise yasalar önünde herkesin eşitliğidir. Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi Anayasa Mahkemesi kararıyla açıklanmıştır. Bu kararlarda belirtildiği üzere, eylemli değil, hukuksal eşitliği öngören eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olan kişiler arasında haklı bir nedene dayanılmadan ayırım yapılamayacağı esasını içermektedir. Böylece eşitlik ilkesine yer veren Anayasa hükmü hukuki açıdan kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlara değişik uygulama yapılmasını, yasa önünde ayırımı yasaklamaktadır.
Dava, bir kimsenin başka bir kimseden hakim önünde hakkını istemesi olarak tanımlanır. İdari dava ise, idarenin gördüğü idari faaliyetlerden veya kamu hizmetlerinden çıkan ihtilaflar olarak tanımlanır. İptal davası, idare tarafından ittihaz olunan icram bir karardan şahsi, meşru ve güncel bir çıkarı zedelenen bir kişinin, idari bir mahkemeye başvurarak, bu kararın mevzuata, hukuka, (yetki, güdü, konu, sekil ve maksat yönlerinden biriyle) aykırılığından ötürü bozulmasını istemesidir.
İptal veya yürütmeyi durdurma davası, idarenin hukuka aykırı olan işleminin iptaline ve idarenin hukuka bağlı kalmasını sağlamaya yönelik bir davadır. İptal veya yürütmeyi durdurma davasının amacı, idarenin hukuka aykırı kararlar almasını önlemesidir.
Böylece hukuk kurallarına bağlılığını sağlamak ve hukuka aykırı olduğu tespit edilen idari işlemleri hukuk düzeninden kaldırmak (iptal etmek) suretiyle hukuk düzeninin korunması amaçlanmaktadır.
İptal davaları objektif davalardır: Ne davacının ne de davalının (iade) sübjektif bir hakkı söz konusudur. İdari işlemin hukuk sistemine, objektif hukuk kurallarına uygun olup olmadığı araştırılmaktadır. Aslında idare iptal davasının tarafını oluşturmaz: Uyuşmazlığın doğumuna neden olan iddia, idareye değil, isleme yönelmektedir. Çünkü iptal davasında yargılanan idare değil, onun işlemidir.
İptal davasının objektif olma niteliğinin bir göstergesi de, iptali istenen idari işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, belli koşulların gerçekleşmesi halinde, ancak mahkeme tarafından karar verilebiliyor olmasıdır. Yürütmenin durdurulması istisnai bir müessesedir ve buna mahkeme karar verir.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararı, idari bir işlemin hukuka uygun olup olmadığını denetleyen yargı organının, işlemin geçerliliğini etkileyen bir sakatlık saptaması durumunda, işlemin geri yürür biçimde ortadan kalkmasını sağlayan kesin hükümlü bir yargısal işlemdir.
Hukuka aykırılık, bu aykırılığın yargı organınca saptanması anında değil, idari islerin yapıldığı anda doğmuştur. İptal veya yürütmeyi durdurma kararı, hukuka aykırılığı, bu aykırılığın doğduğu andan başlayarak ortadan kaldırarak bir yaptırım öngörmektedir. Bu da iptalin geri yürümesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, iptal veya yürütmeyi durdurma kararları idari işlemin sakatlığının daha işlemin doğusunda var olduğunu ortaya koymak suretiyle, işlemin hukuki bir durum yaratmadığını, hukuksal bir değişiklik oluşturmadığını tespit etmektedir.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararları veya yürütmeyi durdurma kararı idari işlemi ortadan kaldırır, meydana getirdiği sonuçların silinmesi gerekir. İptal veya yürütmeyi durdurma kararının hukuki sonucu, idari işlemin ortadan kalkması, varlığını sona erdirmesidir. İptal edilen işlemin, idare tarafından ayrıca geri alınmasına gerek yoktur. İptal veya yürütmeyi durdurma kararının hukuki etkisi ile bu kararın gereğinin idarece yerine getirilmesi iki ayrı kavramdır.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yerine getirilmesi konusunda idarenin görevi, iptal edilen işlem dolayısıyla hukuk düzeninde meydana gelen sonuçları gidermek; hukuka aykırı durumdan, hukuka uygun duruma dönülmesini sağlamaktır.
Genel düzenleyici idari işlemlerin iptali durumunda, işlemin hukuk düzenindeki varlığı kendiliğinden (otomatik olarak) son bulur. Bu açıdan idarenin yapması gereken bir işlem yoktur. İptal veya yürütmeyi durdurma kararları geçmişe etkilidir. Başka bir anlatımla, mahkeme, idari yargı kararı ile işlemdeki sakatlığı saptadığında, bu saptama sakatlığın doğumu anından itibaren geçerli olur. Bundan ötürü, iptal davalarında, işlemin yapıldığı andaki duruma göre yargılama yapılır.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararı ile hukuka aykırı işlem ortadan kaldırılınca, hukuka aykırı olmayan, yani sakat işlemin yapılmasından önceki duruma dönülür. İdareler iptal veya yürütmeyi durdurma kararı ile ortadan kalkmış olan idari işlemin yapılmasından önceki durumu aynen ve tamamen ve eski durumun sağlanması için idari tasarrufları tesis ve idari eylemleri ifa etmekle yükümlüdürler.
Ancak, iptal veya yürütmeyi durdurma kararından sonra, idare, yeni işlem ve eylemler yapmak durumunda ise, bunları iptal kararı doğrultusunda ve ona uygun olarak yapmak zorundadır.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararı, geriye yürür biçimde idari işlemin hukuki varlığına son verir. İşlem ortadan kalktığına göre, bu durum herkes için sonuç doğurur.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararları iptali istenen tasarrufu ve ona bağlı işlemleri yapıldıkları tarihten itibaren ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla, bu işlemdeki sakatlık ona dayanılarak yapılan işlemlere de sirayet etmektedir.
Bu nedenle; bir öğretmenin/yöneticinin yargı kararı ile eski görev yeri olan okul/kurumuna dönmesi halinde bu öğretmen/yöneticinin eski görev yerinden ayrıldıktan sonra boşalan norm kadroya atanan öğretmenin/yöneticinin söz konusu mahkeme kararı ile de atanmadan önceki görev yaptığı okuluna döndürülmesi, ya da norm kadro fazlası olarak belirlenerek norm kadro fazlası atamalarına dahil edilmesi gerekmektedir.
Yargı; okullara norm fazlası olarak öğretmen atanamaz.Ahmet KANDEMİR