Demokrasi tehdit altında!

Her zaman demokrasiye, demokrasinin dayandığı değerlere düşman olanlar bulunabilir. Demokrasiyi tehdit eden unsurlar dün başkaydı, bugün başkadır. 20. yüzyılda demokrasinin baş düşmanı 'totaliter ideolojiler'di ve bunu başta zamanın Sovyetler Birliği olmak üzere, sosyalizm adı altında örgütlenmiş muhtelif yapılar temsil etmekteydi.

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 10 Şubat 2016 07:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Demokrasi tehdit altında!

Bizim ülkemizde (o zamanki Türkiye'nin dışarıda Batı vesayetinde içerde militarizmin denetiminde olduğunu hatırlayalım) henüz demokratik sistem kendi ayakları üzerinde duramadığından, bir başka ifadeyle zaten demokratikleşme süreci belli bir olgunluğa sahip olmadığı gibi demokratik değerler konusunda bir bilinç, demokrasi söylemi gelişmediği için bu tür sosyalizan ideolojilerin yanı sıra benim Türk BAAS'çılığı dediğim 'ordu öncülüğünde devrim arayışı' içindeki Kemalist hareketler demokrasiye açıkça cephe almış durumdaydılar.

Demokrasiyi kim savunacak?

İşin ilginç yanı Batı sistemi, içeride demokratik değerlere hassasiyet gösterirken dışarıda hatta Türkiye gibi müttefiklerinde asla böyle bir duyarlılığa sahip olmadığı gibi, tam aksine 'cuntalar' eliyle yapılan askeri müdahale ve darbelerden yana tavır alacak ikiyüzlü bir tavır sergilemekteydi.

20. yüzyıl erken bitti, totalitarizmin öncülüğünü yapan Sovyetler çöküp gitti, Türkiye 21.yüzyılda eski siyasi yapıyı değiştirerek, hem dış vesayeti hem de militarizmin siyasi yapı üzerindeki denetimini ortadan kaldıracak çok önemli reformlara imza atarak demokratikleşme yolunda epeyce mesafe kaydetti. Bütün bunlar olurken dünyanın daha fazla demokrasi yönünde ilerlemesini beklemek gerekmez miydi? Demokrasiyi tehdit eden unsurlar azaldığına, totalitarizmin gücü kırıldığına, militarist ideolojiler itibar kaybettiğine göre bu beklenti haklıdır fakat durum öyle olmamıştır. "Bugün 'demokratik değerler' düne göre daha fazla tehdit altındadır. Ünlü İngiliz tarihçi Eric Hobsbawn demokratik siyasal düzenin uygulanması için gerekli olan siyasi zeminin/birimin 'ulus-devlet' yapıları olduğunu söyler. Şüphesiz bu yapılarda demokrasiyi taşıyan aktörler, kurumlar mevcutsa demokratik değerler içselleştirilmiş olarak hayatiyet bulur, demokratik mekanizma o zaman işlerlik kazanabilir."

Demokrasinin düşmanları

İçinde bulunduğumuz küresel değişim dalgaları, neo-liberal politikalarla birleşerek, demokratik ülkelerde seçimler yoluyla 'halkın iktidarın kullanım biçimine katılımını' sınırlandıran, etkisizleştiren, bir taraftan 'ulus üstü kurumları' devreye sokarken; diğer taraftan etnik toplulukları, etnik ya da dini motifli terör yapılanmalarını hazırlayan bir konjonktürle karşılaşmıştır.

Ulus üstü ekonomik kurumların denetimi 'halkın siyasal katılımının dışında kaldığı' halde, bunların sebep olduğu istikrarsızlığın yol açtığı krizlerin bedelini yine o ülkelerin halkları ödemek durumunda kalmaktadırlar ki, etkileri hala bitmemiş olan son finansal kriz bunun yaşayan örneğidir. Neo-liberal politikaların Mills'in sanayi/askeri kompleks dediği kapitalizmin militerleştirdiği yapının ise askeri müdahaleler yoluyla dünyanın çeşitli bölgelerinde istikrarsızlıklara yol açtığını hatırlatmaya gerek var mı?

Kısaca, demokrasiyi tehdit eden iki sürecin ilerlediği görülmektedir. "Bunlardan biri, küreselleşmenin dinamikleriyle, finansal kapitalizmin neo-liberal politikalarla 'ulus üstü yapılarla' kurduğu ilişkinin yarattığı hegemonya; diğeri ise başta terör, etnik ayrılıkçılık hareketleri, din/mezhep eksenli çatışmalarla bölgesel istikrarsızlıklara yol açan olaylardır." İlki seçimler ve milli irade kavramını tahrip ederken, diğeri başta Ortadoğu olmak üzere birçok yerde demokrasi arayışlarının bastırılmasına, boğulmasına yol açmaktadır. Bunun içindir ki, her şeye rağmen demokrasi ve insan haklarından yana olanların bu tehditlere karşı yeni bir politik anlayış akıl ve tavır geliştirme sorumluluğu bulunmaktadır.

Vedat Bilgin

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber