'Doğrudan halkın iradesine dayanan demokrasinin bir örneği olacaktır'

Başbakan Yardımcısı Kaynak: (Anayasa değişikliğine ilişkin kanun) Halk kendisi bizzat seçecektir yürütme organını ve güvenoyunu kendisi verecektir. Meclis tarafından 'başkanın ve hükümetin Türkiye'yi yönetmediği' iddiasıyla yeni seçim kararı alınırsa da halk, güvenini tazeleyecektir ya da tazelemeyecektir. Doğrudan halkın iradesine dayanan, gerçekten doğrudan demokrasinin çok güzel bir örneği olacaktır

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 01 Şubat 2017 10:33, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Doğrudan halkın iradesine dayanan demokrasinin bir örneği olacaktır'

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "Bizim anayasa değişikliğinde temel argümanımız, siyasi istikrarsızlıkların önüne geçecek sürekli istikrar, vesayet organlarının tamamen ortadan kaldırıldığı, millet iradesine dayalı bir yönetim ve hızlı icraat yapmaya uygun bir yürütme organı. Aynı zamanda bizzat milletin doğrudan seçtiği ve onlar vasıtasıyla yasama çalışması yapılan bir Meclis ve o Meclisin denetlediği bir yürütme organı." dedi.

Kaynak, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

AA'nın Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana çok önemli görevler yaptığını, son yıllarda takip edilen ve referans alınan bir ajans haline geldiğini belirten Kaynak, çalışmalarda emeği geçenlere teşekkür etti.

"Anayasa değişikliği için referandum tarihinin önümüzdeki hafta belirlenmesi bekleniyor. Referandum için AK Parti nasıl bir kampanya stratejisiyle halkın karşısında olacak? Sizce seçmenler bu değişikliğe neden 'evet' demeli?" sorusu üzerine Kaynak, anayasa değişikliği kanunu için Meclis'te uzun bir mesai yapıldığını anımsattı. Kaynak, bu süre zarfında, muhalefet partisine mensup milletvekillerince yapılan tartışmaların slogandan öteye geçmediğini gördüklerini söyledi.

Anayasa değişikliğine ilişkin kanunun redaksiyon ve yazım çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu bildiren Kaynak, "Referandum, kanunun Cumhurbaşkanı'nca onayının ardından Resmi Gazete'de yayımlanmasını takip eden 60'ıncı günden sonraki ilk pazar yapılacak. Muhtemelen 9 ya da 16 Nisan olabilir. Her iki tarihte de ilgililer ve siyasi partiler için yeterli kampanya süreci var. Bugünden itibaren 70-75 gün var demektir. Zaten siyasi partiler, değişikliğin Anayasa Komisyonunda görüşülmesi ve TBMM Genel Kuruluna gelmesinin ardından argümanlarını söylemeye başladılar." diye konuştu.

Kaynak, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasa serüveninin 1876'da başladığını, 1921 Anayasası dışındaki anayasaların hep millet iradesi üzerine vesayet organları oluşturularak dizayn edildiğini aktardı.

- "Mevcut anayasa krizler üretmeye müsait"

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile rahmetli Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş'in bu anayasalara itiraz ettiklerini anlatan Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mevcut anayasa krizler üretmeye müsait. Milletten yetki alan siyasi parti ya da siyasi partiye dayalı bir hükümet var parlamento içinden çıkan ancak mühendislik hareketleriyle onun yerine başka işler yapılabiliyor. Hatırlayın, 'Kumar borcu olmayan bilmem kaç milletvekili peşindeyim' diyenleri. Güneş Motel olaylarını hatırlayın. Parlamenter sistemdeki temel esas nedir? Millet, TBMM'yi seçecek, onun içinden güvenoyu alabilecek hükümet teşkil edecek ve bu genellikle milletin birinci parti yaptığı partinin genel başkanına verilecek bir görev. Ama biz 1995-1999 arası bir dönem yaşadık. Düşünün, sandıktan birinci parti çıkmış Refah Partisi'nin rahmetli genel başkanı Prof. Dr. Erbakan'a değil, Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a görev verildi. Sonrası daha ilginç. Doğru Yol Partisi kendisi içinden çökertildi. Milletten onay almayan, millet huzuruna çıkıp milletin desteğini almayan adını bile hatırlamadığımız şemsiye partisi ihdas oldu. Onunla da yetinilmedi tek başına bir bir şahsa, bağımsız seçilmiş Yalım Erez'e hükümet kurma görevi verildi. Hani burada millet iradesi?"

Kaynak, mevcut sistemin krizler doğurmaya müsait olduğunu, içinde bulunulan dönemde yüzyılın en önemli hadiselerinin yaşandığını dile getirdi.

- "Millet iradesine dayalı bir yönetim"

Ortadoğu, Sudan, Somali ve Yemen ile Kafkaslar'da krizlerin olduğunu ifade eden Kaynak, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye'nin yönetim sistemini artık tartışmaması gerekir. Halk, kendisini yönetsin diye kimi seçiyorsa o yönetecektir. Yine halk, kim kendisi adına yasa yapsın, yürütme organını, hükümeti denetlesin diyorsa o denetleyecektir. Bizim anayasa değişikliğinde temel argümanımız, siyasi istikrarsızlıkların önüne geçecek sürekli istikrar, vesayet organlarının tamamen ortadan kaldırıldığı, millet iradesine dayalı bir yönetim ve hızlı icraat yapmaya uygun bir yürütme organı. Aynı zamanda bizzat milletin doğrudan seçtiği ve onlar vasıtasıyla yasama çalışması yapılan bir Meclis ve o Meclisin denetlediği bir yürütme organı. Bunun dışında yargı ve gençlerle ilgili düzenlemeler var. Bunların her birinin kendi içinde mantığı var."

Başbakan Yardımcısı Kaynak, Türkiye İstatistik Kurumunun, ülkenin nüfusunu ve ortalama yaşını açıkladığını, genç nüfusun Türkiye için zenginlik olduğunu, gençlere 18 yaşında seçme hakkını AK Parti iktidarlarının getirdiğini, şimdi de seçilme yaşını 18' indirdiklerini vurguladı.

- "Değişiklikle zor şartlar getiriliyor"

Veysi Kaynak, avukatlık mesleğinden geldiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Kararların hepsinde, 'Karar veren Türk milleti adına x mahkemesi' yazar. Türk milleti adına bir mahkeme karar veriyorsa o mahkemenin tespiti ve yönetiminin Türk milletinin temsilcisi olan TBMM ve Türk milleti tarafından seçilen Cumhurbaşkanı tarafından teşkil edilmesi bu Anayasada var. Asla yargıya yürütmenin baskısı, tahkimi olmayacaktır. TBMM'nin de olmayacaktır. Kendi içinde düzenlemesi çok doğru yapılmıştır. Mesela, TBMM tarafından seçilecek 7 HSK üyesi, yeni adıyla Hakimler Savcılar Kurulu oldu. Kurul üyesi seçilmek için TBMM'de 3'te 2 oy almak gerekiyor. Zor şartlar getiriliyor. Sorumsuz bir cumhurbaşkanından sorumlu bir cumhurbaşkanına, milletin bizzat güvenoyunu verdiği bir hükümete yani parlamentoda güvenoyu değil, milletin seçimle güvenoyu verdiği bir cumhurbaşkanına ve yürütme organına kavuşacağız. Temel argüman, yönetimde sürekli istikrar, krizlerin asla bir daha geri gelmemesi ve hızlı icraat yapan bir hükümet değişikliği sistemi."

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, ABD Başkanı Donald Trump'ın imzaladığı başkanlık kararnamesine ilişkin, "Bu yapılan, sadece belli ülkeler seçilmesi, bu ülkelerin vatandaşlarının belli ırka ya da belli dine mensup olması asla modern dünyanın üzerine bina edildiği değerlere yakışmaz. Modern dünya demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti üzerine bina edilir. Herkesin diline, dinine, ırkına, düşüncesine, siyasi düşüncesine saygı, hoşgörü esastır." dedi.

Kaynak, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Geçmişte cumhurbaşkanının yetkilerinden dolayı TBMM ile cumhurbaşkanı arasında çeşitli krizlerin yaşandığı belirtilerek, "Değişiklikle Meclis'in tüm yeteneklerinin ortadan kaldırılacağı"na yönelik iddialara ilişkin değerlendirmesi sorulan Kaynak, bu iddiaların özellikle CHP tarafından dile getirildiğini bildirdi.

Değişiklikle halkın doğrudan seçtiği Meclis ve cumhurbaşkanı olacağını, cumhurbaşkanı tarafından hükümetin oluşturulacağını anlatan Başbakan Yardımcısı Kaynak, şunları söyledi:

"Yasama yetkisi tamamen Meclisin elindedir. Dün bir televizyon programında ana muhalefet partisi liderinin beyanatına rastladım. 'Artık Meclis tamamen askıya alınacak...' Hayır, asla olmayacak. Bunun bütün sigortaları anayasa değişiklik teklifinde yer almaktadır. Zaten tek başına kanunla düzenleneceği öngörülen bütün işler kanunla düzenlenecektir. Zaten şu anda Bakanlar Kurulu'nun yönetime ilişkin kararname çıkarma yetkisi zaten vardır. Ama getirilen sistem, muhtemel olabilir, cumhurbaşkanı ile Meclis arasında krizler olabilir, bunun için de bir giyotin yöntemi ortaya konuluyor. Bir kriz anında Türkiye'yi yönetilemez hale getirmemek için cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi var ama aynı anda seçime götürmek üzere, kendisini de seçime götürme zorunluluğu var. Düşünün ki 5 yıl için seçilmiş bir cumhurbaşkanı belki önünde daha 4 yıl varken seçime gidecek, kendi dönemini kaybedecek. Meclisin de seçime götürme yetkisi var. Karşılıklı bir giyotin, yani iki tarafı keskin bir bıçak. Dolayısıyla Türkiye'nin yönetilemez hale gelmesini engelleyecek sistem, kendi içinde kurgulanmıştır. Türkiye gerçekten millet iradesinin daha hakim olduğu bir döneme gidecektir."

"Yani siz doğrudan halkın seçmesinin bu sıkıntıları ortadan kaldıracağını belirtiyorsunuz." ifadesi üzerine Kaynak, "Kesinlikle kalkacaktır." karşılığını verdi.

Kaynak, değişiklikle halkın yürütme organını bizzat seçip güvenoyunu vereceğini belirterek, "Halk kendisi bizzat seçecektir yürütme organını ve güvenoyunu kendisi verecektir. Meclis tarafından 'başkanın ve hükümetin Türkiye'yi yönetmediği' iddiasıyla yeni seçim kararı alınırsa da halk, güvenini tazeleyecektir ya da tazelemeyecektir. Doğrudan halkın iradesine dayanan, gerçekten doğrudan demokrasinin çok güzel bir örneği olacaktır." diye konuştu.

- ABD Başkanı Trump'ın mülteci politikası

ABD Başkanı Donald Trump'ın çıkardığı kararnameyle ülkesine girecek mültecilere getirilen sınırlama ve sonrasındaki tepkilere ilişkin soru üzerine Kaynak, konunun sıcak olduğunu ve bununla ilgili en güzel cevabı Başbakan Binali Yıldırım'ın verdiğini anımsattı.

İnsan hayatından daha değerli, kutsal bir şeyin bulunmadığına işaret eden Veysi Kaynak, değerlendirmelerine şöyle devam etti:

"ABD göçmenlerin teşkil ettiği bir devlettir, kendi tarihi böyle oluşmuştur. Kendi tarihini inkar olur. Dünya radikalizmden, aşırılıktan çok çekiyor ve bunun neticesi de terörizme gidiyor. Radikalizmi ve aşırılığı doğuran sebepler birbirine tahammül etmemek, birbirine hoşgörülü davranmamak, birbirinin ırkını, diğerinden üstün görmek ya da daha kötü görmek. Birbirinin inancını diğerinden daha üstün ya da daha kötü görmek. Bizim ecdadımız Osmanlı, aslında bu meseleyi çok gerçekten şimdiki dünyaya da örnek olacak şekilde çözmüşler. 22 milyon kilometrekarelik bir alana sahip oldu Osmanlılar ama bu coğrafyada yaşayan 30 küsur devlet var şimdi herkes 600 yıl kendi inancını, kültürünü, dilini, dinini muhafaza etti. Anadolu böyle teşekkül etti aslında."

- "Türkiye'de 3 milyon mülteci var"

Söz konusu kararnamede belli ülkelerin seçildiğini aktaran Kaynak, şunları söyledi:

"Bu yapılan, sadece belli ülkeler seçilmesi, bu ülkelerin vatandaşlarının belli ırka ya da belli dine mensup olması asla modern dünyanın üzerine bina edildiği değerlere yakışmaz. Modern dünya demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti üzerine bina edilir. Herkesin diline, dinine, ırkına, düşüncesine, siyasi düşüncesine saygı, hoşgörü esastır."

Söz konusu kararın ABD'deki çeşitli kurumlar tarafından uygun karşılanmadığını vurgulayan Kaynak, "Türkiye'de 3 milyon mülteci var, bu mültecilerin büyük çoğunluğu Suriyeli ama Filistinliler, Iraklılar, Afganlar var hatta Ermeniler var. Biz, bunların tamamına sadece insan olarak bakıyoruz. Tamamının sağlığını, iaşesini, eğitimini, geleceğini inşa etmeye çalışıyoruz. Bizim hem kültürümüz hem tarihi köklerimiz böyle yapmamızı gerektiriyor." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "Cenevre 8 Şubat'ta düşünülüyordu, 20 Şubat'a ertelendiğini öğrendik. Bu aslında umutlarımızı biraz daha artıran bir gelişmedir. Bundan benim anladığım, 20 Şubat'a kadar çözüme yönelik daha kapsamlı çalışmalar yapılacaktır. Fırat Kalkanı, Astana'ya da Cenevre'ye de asla engel değil, tersine büyük destek veren bir operasyondur." dedi.

Kaynak, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Türkiye'nin öteden beri savunduğu güvenli bölge ile ilgili açıklaması ve ABD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu YPG'ye zırhlı araçlar gönderdiğine ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine Başbakan Yardımcısı Kaynak, dün bu yılın ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapıldığını anımsatarak, Kıbrıs'tan Suriye ve Irak'taki gelişmelere ve Türkiye'deki terörle mücadeleye kadar çok geniş bir değerlendirme yapıldığını belirtti.

Kaynak, şöyle devam etti:

"ABD 60 küsur yıldan beri NATO'da birlikte ittifak içerisinde olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni değil -en azından kara operasyonu için değil, hava operasyonu beraber olsa da- maalesef 30 küsur yıldan beri Türkiyemizin başına bela edilen, birçok insanımızın şehit olmasına, vefat etmesine sebep olan terör örgütüyle iş tutmayı yeğlemiştir.

Düşünün ki DEAŞ terör örgütü icat, ihdas ediliyor. Irak'ın ve Suriye'nin topraklarının neredeyse yüzde 40'ını işgal etmiş, petrol yataklarının neredeyse, 3'te birinden fazlasına hakim olmuş bir terör örgütü. Bu terör örgütüne karşı bir başka terör örgütü kullanılmaya çalışılıyor. O da cani, o da cani. Bir cinayet örgütüne karşı bir cinayet örgütü kullanılabilir mi? Bir cinayet örgütüne karşı meşru silahlı kuvvetler kullanılır. Türkiye bunun için var. Türkiye bunun için var olduğunu 5 yıldan beri söylüyor. Bunun en güzel örneğini de Fırat Kalkanı Harekatı'yla göstermiştir."

Kaynak, 24 Ağustos'ta Cerablus'tan başlayan operasyonun bugüne kadar başarıyla sürdüğünü, ancak şehitler verildiğini de belirterek, "Ama bu mücadelenin böyle bir faturası vardır." dedi.

Bütün dünya tarafından meşru kabul edilen Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) destekleyerek, 2 bin kilometrekare alanın DEAŞ terör örgütünden temizlendiğine dikkati çeken Kaynak, şöyle devam etti:

"Yapılacak yöntem budur. Ama maalesef ABD hem Musul için hem Rakka için böyle bir yöntemi tercih ediyor. Şimdi İncirlik hava üssümüzü açmışız, Diyarbakır'ı, Malatya'yı. 65 ülkeden koalisyon güçleri var ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümeti, hükümetleri, başbakanlığından beri sayın Cumhurbaşkanımız hep bunu söylüyor. Bizim bölgede birlikte yapacağımız doğru bir hadise güvenli bölge oluşturmaktır. Burası uçuşa yasak bölge olsun. Ancak bu güvenli bölgeyi güvende tutmak için de yerel, meşru insanlardan bir güvenlik gücü oluşturmamız lazım. Onun için de eğit, donat verildi biliyorsunuz. Eğitelim onları silahlandıralım, donatalım ve kendi kolluk görevlerini kendileri yapsınlar."

Musul'un DEAŞ terör örgütünden kurtulması için orada da bir başka terör örgütünün kullanılmaya çalışıldığını vurgulayan Kaynak, şunları söyledi:

"Haşdi Şabi kullanılmaya çalışılıyor. DEAŞ kurban olsun Sünni İslam adına cinayet işlerken, Haşdi Şabi de kurban olsun Şii İslam adına cinayet işleyen bir örgüt. Bir cinayet örgütünün ilacı, panzehiri bir başka cinayet örgütü olamaz. Barış masası cinayet örgütlerinin yapacağı faaliyetlerle kurulamaz. Barış masası kurulacaksa meşru güçler o masa etrafından oluşarak ancak barış tesis edilebilir.

Bizim Fırat Kalkanı harekatımız çok iyi bir örnektir dünya için. 'Güvenli bölge' dediğim gibi. Bizim güvenli bölgeden anlayışımız budur. O insanlar kendi topraklarında güven içerisinde, huzur içerisinde otursunlar. Bunu sağlamanın yolu bölgeyi terör unsurlarından temizlemektir. Fırat Kalkanı'nda yaptığımız gibi. Daha sonra bölgenin kendi insanını eğitmektir ve onlara kolluk görevlerini vermektir. Bakın Cerablus'ta şimdi Türkiye tarafından belli eğitimlerden geçirilen ve donanımları yapılan, kılık kıyafeti üniformalar dahil polis gücü yakın zamanda faaliyete geçecektir. Ama onlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil, bizim insanımız değil, kendi insanları. Dolayısıyla Trump'ın güvenli bölgeden anladığı hadise böyleyse bu çok doğru bir hadisedir ama başka bir hadiseyse onun gelişmelerine, detaylarına bakmamız gerekir."

- "Astana sürecinde Türkiye ve Rusya çok iyi bir iş çıkardı"

Başbakan Yardımcısı Kaynak, "Astana görüşmelerinin ardından, 20 Şubat'ta Cenevre'de Suriye sorununun bir kez daha masaya yatırılması bekleniyor. Bu süreç sonunda ortaya çıkacak tablo, Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü Fırat Kalkanı Harekatı'nı nasıl etkiler?" sorusu üzerine, Astana sürecinde Türkiye ve Rusya'nın İran'ı da alarak çok iyi bir iş çıkardığını vurguladı.

"Meşru muhalefetin bütün unsurları o masa etrafından bir araya geldiler. Astana süreci Cenevre için Cenevre'deki kalıcı barış için iyi bir zemin oluşturmuştur. İyi bir zemin oluşturduğunu düşünüyorum. Fırat Kalkanı Harekatı'nın bu süreçle ilgili asla olumsuz bir tesiri olmayacaktır. " diyen Kaynak, şu bilgileri verdi:

"Fırat Kalkanı Operasyonu'nu biz ÖSO'yu destekleyerek, meşru muhalefeti destekleyerek yapıyoruz. Bizim şu anda El Bab'ta diyelim ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteklediği ÖSO'nun savaşçıları savaşıyorlar. Zaten Fırat Kalkanı'nın temel mantığı da budur. Türkiye'nin olayın başından beri yaklaşımı budur. Suriye'de rejimin karşısında olan bir meşru muhalefet grupları var. Birçok adı var bunların, birçok grup var. Yine terör unsurları var. El Nusra, DEAŞ gibi. Bunlar da rejimin karşısındadırlar ama onlar da terör örgütleridir. Cenevre 8 Şubat'ta düşünülüyordu, 20 Şubat'a ertelendiğini öğrendik. Bu aslında umutlarımızı biraz daha artıran bir gelişmedir. Bundan benim anladığım, 20 Şubat'a kadar çözüme yönelik daha kapsamlı çalışmalar yapılacaktır. Fırat Kalkanı, Astana'ya da Cenevre'ye de asla engel değil, tersine büyük destek veren bir operasyondur."

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Azez ile Cerablus arasında 560 bin kişinin yaşadığını, bu insanların en azından sağlık ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak için büyük gayret içinde olduklarını belirtti.

Kaynak, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

El Bab'ın DEAŞ'tan tamamen arındırılması için öngörülen bir tarih olup olmadığı, Fırat Kalkanı Harekatı'nın ardından bölgede rehabilite, imar, ihya çalışmaları yapılıp yapılmayacağına ilişkin soru üzerine Kaynak, El Bab ile ilgili süre vermenin mümkün olmadığını, çünkü DEAŞ'ın sivil halkı kalkan olarak kullandığını söyledi.

Kaynak, DEAŞ'ın kendi taraftarlarını daha önce El Bab'dan tahliye ettiğini, El Bab'ı boşaltmak isteyen sivillere ise izin vermediğini belirtti.

Örgütün birçok yere patlayıcılar tuzakladığını aktaran Kaynak, şöyle devam etti:

"Burada Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve Özgür Suriye Ordusu, can zayiatını en aza düşürmek için, en az sayıda şehit verebilmek, en az sayıda yaralı olsun, aslında hiç olmasın diye çok titiz bir çalışma yapıyorlar ama çok yakın zamanda, benim hem temennim hem beklentim o, çok yakın zamanda, çok kısa sürede El Bab'ın da DEAŞ teröründen tamamen temizlendiğini göreceğiz. Zaten şu anda El Bab'a yönelik olarak DEAŞ'ın lojistik teminini sağladığı yollar tamamen kesilmiştir. Çok fazla orada hayat şansları kalmamıştır."

Cerablus'ta sivil hayatın yeniden başladığını, binlerce insanın kendi şehirlerine döndüğünü dile getiren Kaynak, Azez ile Cerablus arasında 550-560 bin kişinin yaşadığını, bu insanların en azından sağlık ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak için büyük bir gayret içerisinde olduklarını bildirdi.

Kaynak, Kilis'e, Elbeyli'ye AFAD olarak büyük bir lojistik depo yaptıracaklarına dikkati çekerek, şu görüşlere yer verdi:

"Bizim milletimiz yardımsever, hayırsever. Bir çok yardımlar geliyor. Onları o depolarda tasnif edeceğiz, paketler haline getireceğiz. Bu zeytinlik bölge dediğimiz bu alanda yaşayan insanların, şimdi düşünebiliyor musunuz, orada şu anda 100 binden fazla insan üzerlerinde bir çadır dahi yok. Ağaç gölgelerinde, bir çaputun, bir bezin altında kalmaya çalışıyorlar. Bu insanların kendi hayatlarını idame ettirebilmeleri için elbette destek olacağız ama şunu asla unutmayacağız, orası bizim egemenlik sınırları içerisinde bir yer değil, biz orada istilacı değiliz, orayı ilhak etme gibi bir niyetimiz yok. Biz, Azez ile Cerablus arasında yaşayan 550-560 bin insan, genelde böyle ama özelde 72 bin insan kampta yaşıyor bu saydığım bölgede, 100 binden fazla insan da bir çadır dahi olmadan yaşıyorlar. 180-200 bin insan, birinci hedefimiz bu."

Kaynak, ikinci hedefin Çobanbey'de ayakta kalabilen binaları yeniden ihya etmek olduğunu belirterek, sivil hayatın bir an önce kendi vatandaşları tarafından kurulmasına gayret edeceklerine işaret etti.

Bu konudaki muhataplarının yerel meclisler olacağına vurgu yapan Kaynak, yerel meclislerin yöneteceğini, kendilerinin de sağlık, gıda ve yeniden ayağa kalkmaları için destek olacaklarını ifade etti.

- "Çalışmalar 15 Temmuz'dan önce başladı"

FETÖ ile mücadele kapsamında kaç vakıf kapatıldığı, bunların ne kadar taşınmazının Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildiği, bunların nasıl kullanılacağı ve mali değerlerine ilişkin soru üzerine Kaynak, FETÖ'yle mücadele bakımından Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışmalarının 15 Temmuz'dan önce başladığını, Devlet Denetleme Kurulu ile çalışarak birçok tespiti birlikte yaptıklarını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Kaynak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"15 Temmuz'dan sonra kanun hükmünde kararnamelerin verdiği imkanla şu anda kapatılan vakıf sayısı toplam 104'tür. Aslında daha fazla kapatılmıştı, tabii ki AK Parti, ismi adaletle başlıyor, adil bir partidir, yanlış yaptığımızı anladığımız, tespit ettiğimiz vakıfların bir kısmının geri açılmasını sağladık. Sayı tam 104 oldu. Bu 104 FETÖ'cü vakfın yaklaşık 2 bin 200 parsel taşınmazı, Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal etti. Bunların içerisinde okullar, yurtlar, sağlık tesisleri var. Sağlık tesislerini bedelsiz olarak Sağlık Bakanlığına, okulları MEB'e, yurtları da Kredi Yurtlar kurumuna tahsis ettik. Ancak onların ihtiyacından fazla olan okullar ve yurtlar var ise ki okulların tamamını MEB talep etti ve kullanıyor. Yurtlar için de Kredi Yurtlar kurumumuzun ihtiyaç duymadığı ama çeşitli sivil toplum kuruluşlarımızın, yani diğer özel, tüzel kişilerin talepleri üzerine bir değerlendirme yapıldı. Bunlara da Vakıflar Meclisimizin kararı ve Bakan onayıyla bedel mukabili tahsis kararı alındı. Bunun dışında tavuk çiftliği, değirmen gibi birçok daha taşınmaz var. Bunların şimdi tespitlerini yaptırıyoruz, bunları ne şekilde kullanacağımıza da karar vereceğiz."

Kaynak, eğitim öğretim sezonuna gelirken öncelikle okulları, yurtları ve sağlık tesislerini gündeme aldıklarını ve bunlara ilişkin çalışmayı tamamladıklarını belirtti.

Bunların mali değerleriyle ilgili bir spesifik çalışma yapmadığına değinen Kaynak, "Ama şunu söyleyebiliriz; Vakıflar Genel Müdürlüğüne, Hazineye intikal eden taşınmazlar, TMSF'ye devredilen, kayyum olarak devredilen şirketlerin değerini düşündüğünüzde bunların kabaca eski parayla 40 katrilyonun üzerinde olduğunu görüyoruz. Bu çok önemli bir rakamdır. Bu, hain örgütün aslında bir yandan devleti ele geçirmek için eğitim alanında nasıl yatırım yaptıysa mali imkanlar bakımından da hangi çapa ulaştığını gösterir. Zaten aksi takdirde böyle bir şey mümkün değil. Dünyanın 150-160 ülkesinde okullar açabilen, üniversiteler kurabilen bir örgüt bu mali kaynaklara da sahip olmuş." dedi.

Başbakan Yardımcısı Kaynak, bu kaynaklarla ilgili ayrıca MASAK ve Maliye Bakanlığının çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber