Askerin gölgesinde yaşamak... Ve Baykal'ın serüveni...
ardan zentürk
Cuma akşam saatlerinde 24'ün deneyimli gece moderatörü Fuat Kozluklu canlı bağlantı sırasında soruyu kelimenin tamanlamıyla ?pat' diye sordu... ?Genelkurmay'dan muhtıra gibi bir açıklama geldi, bazı bölümlerini okuyayım isterseniz, sonra görüşünüzü alalım...' Hazırlıksız yakalanmıştım... Değerli meslektaşım Şamil Tayyar'ın ifadesiyle, ?iki arada bir derede' kalıverdim...
Beynimde, bütün bir yaşama yayılmış müdahalelerin izdüşümleri...
Sanki... Siyah-beyaz fotoğraflardan oluşmuş bir albüme yeniden bakmak gibi...
27 Mayıs 1960'ta henüz beş yaşındaydım ve büyükler için sokağa çıkma yasağı konduğu için ablamla birlikte köşebaşındaki fırına gidip ekmek aldığımızı, bu arada, sokak başlarını tutmuş tankçı askerler ile şakalaştığımızı hatırlıyorum...
Sonrası malüm... 50 yıllık yaşam öyküsü, askeri müdahaleler tarihi gibi olan bir kuşağın üyesi olarak yaşadık gittik...
Doğrusu bu ya... Bu kadar yüksek tecrübeye karşın genelkurmayın internet üzerinden yayınladığı açıklamaya hazırlıksız yakalandım...
Çünkü... İnsanlığın Avrupa'da demokrasi zemininde yaşamakta olduğu tarihin en büyük bütünleşme sürecinde, Türkiye gibi bir ülkede bunun olabileceğini pek ihtimal vermiyordum...
12 Nisan günü 24 ekranından yaptığım yorumda söylediklerim...'Türk ordusu sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en kaliteli kurumlarından biridir. Onu Fiji ordusuyla karıştıranlar Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın basın toplantısından memnun kalmamış olabilirler...'
Bu satırları yazarken hala bu görüşlerimi korumak, söz konusu açıklamanın, 1971 yılının ?9 Mart cuntasını önlemeye dönük' bir 12 Mart tarzı zorunluluk olduğunu duymak istiyorum... Açıklamanın esas olarak Türk demokrasisine dönük değil, kendi kurmayları arasında sükuneti sağlamayı amaçlayan hedefler taşıdığını öğrenmeye ihtiyacım var...
Tabii ki aramızda şu tür insanlar yaşıyor: Sırtını Avrupa'ya dönüp, Türkiye'yi, Ortadoğu'nun Baasçı rejimlerinin yanına taşımaya çalışan ve Ankara'yı çağdaş başkentlerden izole edilmiş bir üçüncü dünya ülkesi başkenti olmasına çalışan...
Bunlardan biri, ne yazık ki, yıllardır yakından tanıdığım CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'mış...
Saatler boyu bekledim...
Hasan Cemal'in çok güzel tarifiyle ?muhtıra' olarak değerlendirilebilecek bu açıklamayı ?sivil siyaset' adına hükümetle birlikte göğüslemesini... Bir ülkede, ?muhtıra'nın sadece hükümete değil, sivil siyasetin tüm unsurlarına verildiğinin bilinciyle hareket etmesini...Gerçek bir ana muhalefet lideri olarak davranmasını...
Oysa o hiç hareket etmedi... Aksine, eski bir alışkanlıkla ?mektubun gerçek adresinin hükümet olduğunu göstermenin' telaşı içindeydi... Siyasi hırslarının sağduyuya kapanmış pencereleri, ışığın içeri girmesini engelliyordu. Karanlıkta oturmayı kabullendi...
Bilmiyor ki... Dün, dünya siyaset tarihine, Moskova'da tankın üzerine çıkmış Boris Yeltsin gibi geçmesini sağlayacak altın bir fırsat tam önünde duruyordu...
?Bu muhtıra hükümete değil tüm siyasete verilmiştir' diyebilse...
?Bakmayın siz benim meclis kararını mahkemelik yapmama, o siyasetin bir cilvesidir, ama bu iş başka iştir' diyebilse...
Türkiye, nihayet, tüm varlığını ?siyasi gerginliklerin' ötesine taşıyabilmiş bir lidere sahip olmanın keyfini yaşayacaktı...
Çünkü başlarında bulundukları partilerin demokratikleşme mücadelesini bir kalemde silip atmış, devlet-millet kaynaşmasına dönük tarihi misyonlarını devredışına almış ANAP ve DYP liderlerinin bunu yapabilecek nefesleri zaten yoktu...
Deniz Baykal, siyasi yaşamının sonbaharında herşeyi ıskaladı...