Ziya Selçuk'un açıklamalarının tam metni
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Anadolu Ajansı Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı, son dönemdeki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ziyaret ettiği illerde neler yapılabileceği
konusunda çok fazla öneriler geldiğini belirterek, herkesin kendi okulunda neler
yapılabileceği konusunda çok ciddi bir çalışma içerisinde bulunduğunu söyledi.
Selçuk, sahadaki, okullardaki, öğretmenlerdeki enerjiyi çok yüksek bulduğunu
vurgulayarak, bütün şehirlerde binlerce kişiyle görüştüklerini, konferanslarla
verdiklerini dile getirdi. Bu işin eğitimsel yanı olduğuna, bir de seçim sürecinde
bulunulduğuna işaret eden Selçuk, "Seçim öncesi AK Parti'nin faaliyetleri,
geçmişteki faaliyetleri, ortaya konulan birtakım başarılar ve bu başarıların
tekrar tekrar konuşulması, arkasından onların üzerine neyi inşa edebileceğimiz
konusunda yeni fikirler, özellikle kalite üzerinde daha çok duracağımızı ifade
ediyoruz." diye konuştu.
Bu arada yerel seçimlerle, eğitim sistemlerinin ilgisinin kurulduğunun, çünkü
eğitimin, demokrasiyle çok yakından ilgili bir kurum olduğunun altını çizen
Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hem ekonomi hem de demokrasi açısında
yerel seçimlerin eğitimle bağlantısını konuşuyoruz. Eğer eğitimde güçlü bir
beklenti varsa, bir talep varsa o zaman yerel seçimlerde de bize destek olunması
gerektiği çok açık. Çünkü o iş birliği, ilçe belediyesi, il belediyesi, merkezi
hükümet, bu üçü saç ayağı olarak bir araya geldiğinde ortaya çıkan sinerji çok
daha büyük."
"Velilerde gördüğüm yakınlık beni çok şaşırttı"
Bakan Selçuk, öğretmen Ziya Selçuk olarak sohbet toplantıları yaptıklarına
değinerek, "Oradaki öğretmen tavrımızı bildikleri ya da deneyimle de gördükleri
için o sıcaklık iyice artıyor. Ben, meslektaşlarımı gerçekten bulundukları şartlar
açısından uzun yıllardır iyi izliyorum. Fakat velilerde gördüğüm yakınlık beni
çok şaşırttı." dedi. Velilerin, teknik detayı çok iyi bildiklerini belirten
Selçuk, "Özellikle bu konuda kadınlar çok aktif, çocukların ödevini değil,
hayatını yapıyorlar ve yönetiyorlar. Çünkü anne, Türkiye'de çok hususi bir öneme
sahip. Babalar iş ya da hayat şartları dolayısıyla daha sınırlı bir ilişki ve
iletişim içerisinde olabiliyorlar. Ama anne bunun bütün sorumluluğunu almış.
Bazen kaygıları ve gelecek korkuları nedeniyle çocuğunun eğitimiyle ilişkisini
yönetmekte zorlanabiliyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Sağlıklı bir personel rejimi oturtmaya çalışıyoruz"
Öğretmenlik Meslek Kanunu'na ilişkin çalışmaların ne aşamada olduğuna yönelik
soru üzerine Selçuk, birçok meslek grubunda bir meslek yasasının bulunduğunu,
hepsinin hangi durumda ne tür imkan ve durumlarla karşılaşacağı ve kaç yıl sonra
ne yapacağının somut olarak belirli olduğunu ifade etti. Ancak eğitimde böyle
bir meslek yasasının bulunmadığına dikkati çeken Selçuk, geçmişten itibaren
bakıldığında bunun birçok sosyal hatta siyasal nedeninin olduğunu kaydetti.
Öğretmenlik mesleğinin belli açılardan büyük ölçüde kadınlarla ilgili bir meslek
olduğu için diğer meslek gruplarının tayinleri yapıldıktan sonra öğretmen eşlerinin
tayinlerinin yapıldığını belirten Selçuk, şunları söyledi: "Dolayısıyla
bir hareket kabiliyeti elde edebilmek için bu yasa çok uzun yıllardır çıkmamış.
Başka sebepler de var elbette sadece bundan dolayı değil, ama böyle bir yasanın
çıkmasıyla çok sağlıklı bir personel rejimi oturtmaya çalışıyoruz. Öğretmenlik
mesleğinin statüsünü ve itibarını güçlendirmemiz lazım. Bununla ilgili birtakım
avantajlar getirmeye çalışıyoruz. Devlet Memurları Kanunu ile ilgili yapılan
genel düzenleme, öğretmenlik mesleği için bazen sınırlılıklar içerebiliyor.
Yani mesleğe özgü bazı içerikler gerekli olabiliyor. Birçok mevzuatta öğretmenlikle
ilgili muhtevalar, atıflar var ve bunlar uzun yıllar içerisinde biraz karışmış.
Bunların hepsini toparlayıp tek bir söylemle ifade etmeye çalışıyoruz."
"Süreç Milli Eğitim Bakanlığı açısından tamam"
Bakan Selçuk, öğretmenlerin kariyer basamakları konusunda bir belirsizliğin
olduğuna dikkati çekerek, "Onlarla ilgili birtakım düzeltmeler yapılabilir.
Bu kariyer basamaklarının muhakkak surette ehliyet üzerinden inşa edilmesi zaruriyeti
var. Aksi takdirde eğitim, ehliyet olmadığında icabet etmiyor, yani kaliteye
icabet etmiyor." diye konuştu. Bir boyutun da eğitim yöneticileri olduğunun
altını çizen Selçuk, şu ifadeleri kullandı: "Eğitim yöneticilerimizin,
okul müdürlerimizin durumunda gerçekten bir belirsizlik var. Onların kadrolu
olarak yönetici olmaları ihtiyacı var. Çünkü geçici bir görev yapıyorken, okula
hakimiyeti, okuldaki yönetsel yetki ve sorumlulukların dengesini kurabilmesi
konusunda bazı sorunlar yaşanıyor.
Buna bağlı olarak bazı ödül, ceza vesaire gibi personel rejimi açısından gerekli
olan şartlar da bu kanunla yapılacak. Süreç aslında Milli Eğitim Bakanlığı açısından
tamam. Biz ne yapacağımız konusunda binlerce öğretmenlerle, okul müdürüyle,
akademisyenlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarla defalarca görüştük.
Adım adım nerede ne yaparsak sistemi bütünsel olarak olumlu etkileyebiliriz."
"Yeni yasama dönemine kalacak gibi görünüyor"
Selçuk, eğitimde bir parametre ile oynandığında bundan çok sayıda parametrenin
etkilendiğini dile getirdi. Mesela, "Okul öncesinde 5 yaş zorunlu kılınacak"
dendiğinde, bundan 16-17 parametrenin etkilendiğini anlatan Selçuk, "Her
bir karar alındığında hangi parametreler nasıl etkilenir simülasyonuna ihtiyacı
var bakanlığın. Bütünü işle dizayn etmek zorundayız. Biz bu bütüne ilişkin bir
matrikse sahibiz." şeklinde konuştu. "Biz hazırlığımızı tamamladık."
diyen Selçuk, şöyle devam etti: "Maliye Bakanlığıyla ilgili ve Maliyenin
eğitimde yapılan çalışmalara ilişkin olumlu bakışı ve desteği son derece yüksek.
Bir de Meclis aşaması var. Aslında bu hazırlıkların kamuoyuna açılmasıyla ilgili
de bir aşama olacak, onu da bekliyoruz. Bundan fayda umuyoruz çünkü bu bizim
yukarıdan aşağı bir söylememiz olması mümkün olmayan bir konu. Bunu zeminden
yukarı doğru, yani toplumla paylaşarak kalıcı bir değer haline dönüştürebiliriz.
Aksi takdirde belli kişisel yaklaşımlar söz konusu olur, subjektivite artar.
Yeni yasama dönemine kalacak gibi görünüyor, ek işlerden bir tanesi olabilir.
Tabii buna Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde kabine karar veriyor.
"Milli Eğitim Bakanlığının Yapay Zeka Stratejisi çıkacak"
Selçuk, 2023 Eğitim vizyonuyla ilgili çalışmaların sorulması üzerine ise şunları
kaydetti: "2023 vizyonu aslında benim ve arkadaşlarımın çok uzun yıllardır
zaten hazırlık yaptığı bir konuydu. Yani 'Acaba ne yapsak Türkiye'de' diye sorularak
yazılmış bir şey değil. Daha öncesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim sistemi
5 yılda nasıl dönüştürülür, bununla ilgili öğretmen yetiştirme modeli nasıl
olabilir gibi alt bileşenlerde çok sayıda çalışmamız, hazırlığımız vardı. Ama
bunu bir akademisyen olarak hazırlıyorduk ve uygulamacılarla beraber çalışıyorduk."
Bütün o hazırlıkların 2023 vizyonuna bir etkisinin olduğunu belirten Selçuk,
"Ben işin içine girdikçe, bu işin çok rahatlıkla yapılabileceği konusunda
inancımın kavileştiğini görüyorum. Yani gerçekten adım adım bu yapılabilir ve
yapıyoruz da." dedi. Selçuk, tek bir örnek olsun diye meslek teknik eğitimiyle
ilgili 2023 vizyonu içinde olan 40'tan fazla iş olduğunu anlattı. Adım adım
zemini kurduklarını ve altyapıyı oluşturduklarını vurgulayan Selçuk, şunları
kaydetti: "Bu altyapının dijital kısmı çok önemli. Çünkü sistemin bütün
bileşenlerinin birbiriyle iletişimini, ortak bir veri tabanı üzerinden oluşturmak
ve bu veri tabanına dayalı olarak da yapay zeka temelli bir sistem kurabilmek
temel hedef. Bu çok kısa bir süre içerisinde de Milli Eğitim Bakanlığının Yapay
Zeka Stratejisi bir ay içinde çıkacak. Bu stratejiyle ilgili de şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz; Elimizdeki bütün verilerin optimizasyonunu sağlayabilmek için
rahatlıkla kullanabileceği bir dijital altyapı kuruyoruz.
Birbirinden çok bağımsız olan veri tabanlarını bütünleştirip, süreçler ve fonksiyonları
ilişkilendiriyoruz. Diyelim ki 'şartlı nakit alan bir annenin çocuğunun matematik
notuyla, bulunduğu okulun sosyo-ekonomik düzeyinin ilerideki üniversite sınavı
arasındaki bağlantısı nedir?' gibi inanılmaz ilişkilendirmelerle politika dökümanı
çıkarabiliriz böyle bir sistem içerisinde."
"Her şey yolunda gidiyor"
Selçuk, 2023 ile ilgili yapılan bütün faaliyetlerin hepsiyle ilgili eşzamanlı
bir çalışmanın yürüdüğünü belirterek, "Bunların birbirleriyle bağlantıları,
bir bilgisayar modellemesi üzerinde de belirli, biz hangisini nereye bağladık.
Genel olarak baktığımda, fazlasını yapıyoruz. Çünkü bizim göremediğimiz, eksiklik
bulduğumuz işler varmış, onları da tamamlayarak gidiyoruz. Böylece hayattan
literatüre bir gidiş belirliyoruz." ifadesini kullandı. "6-7 ay oldu
hala büyük bir değişiklik yok" şeklindeki eleştiriler geldiğine işaret
eden Bakan Selçuk, "Zaten büyük değişikliğimiz 6-7 ay olduğu halde bir
şey yapmamak. Yani çok acil çözümlerimiz olursa, şimdiki çözümlerimiz bir sonraki
problemimiz olur. Bir zamanı var, zamanı gelmiş ve yapılmış 100'ün üzerinde
iş söyleyebilirim. 3 yıllık bir takvim de koyduk. Hangi ay, hangi yıl ne yapacağız,
çok net bir zamanlama var. Ona uymazsak, bu projeye kendimiz uymamış oluruz.
Her şey yolunda gidiyor." diye konuştu.
Bakan Ziya Selçuk, Türkiye'deki okullarda öğrenme düzeyleri arasında yüksek
fark olduğuna değinen Selçuk, iyi imkanlara sahip olan ve olmayan okullar arasındaki
farkın fazlalılığına ve bunun azaltılması gerektiğine vurgu yaptı. Selçuk, aksi
halde kamuoyunda "Şu okula gitmek istiyoruz." düşüncesiyle belli okulların
işaret edileceğini, bunun da sınav ihtiyacını ortaya çıkaracağını ifade etti.
Selçuk, "Bu fark azalmazsa sınav ve sınav baskısı azalmaz. Okullardaki
öğrencilerimizin öğrenme farklılıkları arasında yüzde 30'un üstünde fark var.
Bu fark azalmazsa o fark da azalmaz. Bizim işimiz bu farkı azaltmak. Biz bunu
yapıyoruz ve azaltmaya başlıyoruz." diye konuştu.
Farkı azaltmak için "regülasyon politikası" uyguladıklarını aktaran
Selçuk, "Mevcut durumda yapılabilecek işler var ama onlar henüz yapılmadığı
için bu düzenlemeler olduğunda bu fark zaten kısmen azalacak. Bir kısmı yatırım
bütçesiyle ilgili. Belli yatırım politikaları uygulanmazsa bu fark azalmaz.
Bu kısımla ilgili de genel ekonomik durum çerçevesinde değerlendirmeler yapıyoruz."
dedi.
"Her bir öğrenciye rehberlik yapılıyor"
İyileşmeye paralel olarak dershane talebinin azalacağını vurgulayan Selçuk,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Okullarımızda bu ihtiyaç nasıl giderilir ile
ilgili bir çalışmamız var, bu bitti. Mevcut okullarımızdaki destek kurslarının
iyileştirilmesiyle ilgili çok yönlü bir modelleme çıkardık. Bu öğretmenlerimizin
birtakım eğitimleri alması, kendi okulunda değil de başka okulda derse girmesi,
kaynak ihtiyacının temin edilmesi, bu öğretmenlerimize soru ve benzeri konularda
sürekli olarak destek verilmesi, ulusal deneme sınavları yapılması, yazılım
marifetiyle her çocuğun düzeyinin belirlenmesi... Bu düzey belirlendikten sonra
çocuğa özgü kişisel olarak yazılım, bir yıllık yol haritası çıkarıyor. 'Hangi
hafta neyi yaparsan hangi puanı alırsın' diyor. Program, bunu anlık olarak dönüştürüyor.
Diyelim ki çocuk az çalıştı, program, 'bu hızla gidersen şu olur.' diyor. Çocuk
belirli konuyu yapamadı soru çözerken, yazılım şunu yapıyor, 'Sen bunu geçen
seneki yedinci ünitedeki eksikliğinden dolayı yapamıyorsun'. Bunu onun önüne
hazır getiriyor. O konuyu çalıştırıyor çocuğa, çağrı merkezi vasıtasıyla velilere
destek olunuyor. Her bir öğrenciye rehberlik yapılıyor."
"Tüm derslere ilişkin video kütüphane oluşturuyoruz"
Öğrencilerin çok sevdikleri bazı derslerin öğretmenlerini seçtiklerini belirten
Selçuk, "Onlarla tüm derslere ilişkin video kütüphanesi oluşturuyoruz.
Türkiye'nin çok yetkin öğretmenlerini seçiyoruz. Diyelim ki fizik konusunda,
onun bütün yıl boyunca var olan içerikleri, müfredatı sunmasını istiyoruz. Herkese
bir fırsat eşitliği sağlıyoruz. Bu videolar şu anda hazırlanıyor. Biz bunu herkese
ücretsiz açacağız. Mezunlar, vatandaşlar... Ücretsiz olarak, mobil olarak, bir
IP tv üzerinden ya da başka yerden. Bunun senaryoları hazırlandı. Bunu ortaöğretimin
iyileştirilmesi meselesi olarak görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Selçuk, çocukların buna ihtiyaç duyma nedenlerine ilişkin ise şu değerlendirmelerde
bulundu: "Bu ihtiyacı biz yok sayamayacağımıza göre biz bunu nasıl doyuracağız.
Biz bunun sahici karşılığını veriyoruz. Çocuğa hafta sonu sadece 'kursa git'
biçiminde değil de istersen mobil, istersen video kütüphanesi olarak, istersen
kaynak olarak, istersen okulunda ders olarak ama sana rehberlik ederek, ailenle
temas ederek, senin devamını, devamsızlığını izleyerek... Bunu bir ekosistem
üzerinden ve Türkiye'nin en iyi soru hazırlayan ekibiyle çalışıyoruz. Bir akademik
kurulla beraber çalışıyoruz. Çocuğun karşılaşabileceği en iyi içerik ve dersler.
Bunların hepsi yükseköğretime oryantasyon da olmalı. Aksi takdirde biz bunu
sadece bir dershane meselesi olarak görürüz. Bunu çocuğun çok yönlü gelişmesi
olarak değerlendiriyoruz."
"Ciddi bir izleme, değerlendirme sistemi kurduk"
Merdiven altı dershane uygulamaları konusunda nasıl bir denetim mekanizmasının
işletildiğine yönelik soru üzerine Selçuk, "merdiven altı" diye tabir
edilen şeyin, sistemden bağımsız her zaman var olduğunu söyledi. Merdiven altı
olmakla yapılan bu iş arasında doğrusal bir ilişkinin değil dolaylı bir ilişkinin
olduğunu ifade eden Selçuk, şunları kaydetti: "Bunun ne şekilde olacağı,
nasıl olacağı elbette bir tahmin gerektiriyor. Tahminlerimiz var. Bu konuyla
ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı sonrasında bizim için önemli olan şey,
mevcut durumdaki ihtiyaçları tümüyle tatmin etmek ve geri kalan istisnai durumları,
diyelim ki merdiven altı ya da başka türlü, bu idare hukukunun ya da ceza hukukunun
konusu olarak bir takibat sistemine de tabi tutulacak. Henüz daha netleşen bir
durum söz konusu olmadığı için bu bir kabine meselesi. Sadece Milli Eğitim Bakanlığının
kendi başına karar verebileceği bir konu değil. Bununla ilgili çok ciddi bir
izleme, değerlendirme sistemi kurduk. Hayata geçirmek için bekliyoruz. Bunun
nasıl olacağına ilişkin ayrıntıları ileride vereceğiz. Velilerimizin şunu çok
iyi bilmesi gerekiyor. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız çok yoğun olarak sürüyor.
Bir mağduriyet yaşamamaları için de tedbirli olmaları yönünde fayda var."
Zorunlu ilkokula başlama yaşı 66 aydan 69'a çıkarıldı
Bakan Selçuk, anaokulu eğitiminin zorunlu eğitim kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin soruya Selçuk, "5 yaşı zorunlu kılmak 3 sene sonra takvimde yer verdiğimiz bir şey. Buna karar verirsek ne kadar dersliğe ihtiyacımız var? Kaç öğretmen gerekiyor? Finansmanın bütçeleme modeli ne olacak diye fizibilite çalışmamızı yaptık. Bu biraz zamanla ilgili bir şey. Bu kadar derslik ihtiyacını birden bire kapatmamız söz konusu değil, zaman içerisinde bunu kapatalım 5 yaşı zorunlu olarak, 3 yıl sonra yapacağımıza dair taahhüdümüz var. Türkiye'nin genel ekonomik durumuyla da ilişkili olmakla birlikte çok büyük bir mesafe alacağımızı görüyoruz." yanıtını verdi.
Bakan Selçuk, 4 yaş ve 3 yaşı da dikkate alarak, Bakanlık olarak, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve belediyelerle çalışmalar yaptıklarını belirterek, "Hiç okula gidemeyenlerin evine okul öncesi paketi anlamında nasıl destek veririz ile ilgili paketler hazırladık, süreç devam ediyor. 69 ay olarak bir saptamamız var. Burada yapmak istediğimiz şey, 6-7 yaş çağ nüfusu iç içe girdi. 4+4+4'ten sonra aynı çağın nüfusunda yüzde 40'a yakın çocuğumuz oldu. Derslik açığımızla ilgili bize ortaöğretimde önümüzdeki yıl yepyeni bir fotoğraf sunacak. Bütün bu karışıklığın önüne geçmek için 69 ayı önümüzdeki yıl zaten gerçekleştirmiş olacağız." dedi.
"Çocuğu tanımalıyız"
Selçuk, ders çeşitlerinin ve saatlerinin azaltılmasına yönelik çalışmanın hangi aşamada olduğuna ilişkin soruyu şöyle yanıtladı: "Ders çeşitlerinin ve saatlerinin azaltılmasının dünyadaki genel eğilimlerle de ilgili olduğunu, Anglosakson dünyasında lisede ve ortaöğretimde 5-6 dersin olduğunu görüyoruz. Bizde aynı yaşta 16-17 dersin olduğunu görüyoruz. Bir çocuğun bu kadar çok dersle muhatap olması ve derinlemesine bu dersleri içselleştirme ihtimali söz konusu değil. Bütün dünya bunu böyle yaparken biz neler yapılabiliriz diye baktığımız da yapmak istediğimiz şu; bir çocuğu önce tanımak zorundayız. Lise sona gelmiş bir çocuğun 'Acaba neyi seçsem? Acaba ben neye uygunum? Acaba hangi bölüm bana daha iyi gelir?' endişeleri varsa eğer yaptığımız rehberliğin güçlendirilmesi gerektiğini gösterir. Çocuğu tanımalıyız. Bununla ilgili özellikle mesleki eğimde bir set hazırladık. Bu set yaklaşık 1,5 saat süren bir testle çocuğun mesleki eğitimin hangi ana yada alt dalına uygun olduğunu gösteren bir test."
Bu testin çok sayıda beceriyi kapsadığını ve bu sayede öğrencilerin daha iyi tanınacağını belirten Bakan Selçuk, "Bizim üniversite seviyesinde Türkçe eğitimi vermemizin temel sebebi de budur. Çocuklar en alttan beri daha yetkin gelse yukarıda bu ihtiyaçlar kalkacaktır." dedi. Norm kadro konusunda çıkabilecek fazlalığın kağıt üzerinde bir fazlalık olacağını söyleyen Selçuk, "Hiç bir öğretmenimizin boşta kalması asla söz konusu değil. Üniversitelerle yaptığımız anlaşmalar var, öğretmenlerimize yan alan ve sertifikalar vereceğiz. Çift ana dal, yan dal gibi uygulamalar bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de var. Böyle bir imkanı öğretmenlerimize sunmak için YÖK ve üniversite rektörlerimizle görüştük. Daha çok öğretmene ihtiyacımız varken öğretmenlerimizin boşta kalması gibi bir şey söz konusu değil." ifadelerini kullandı.
"Okul profili" çalışması 13 Mart'ta tanıtılacak
Bakan Selçuk, okullar arasındaki kalite farkının ortadan kaldırılması çerçevesindeki "okul profili" çalışması ve hayırseverlerin eğitime yardımına yönelik planlamaya ilişkin sorular üzerine Selçuk, "okul profili" çalışmasının 13 Mart'ta kamuoyuna tanıtılacağını söyledi. Öncelikle "kalite" ifadesi üzerinde anlaşılması gerektiğini, Türkiye'de aynı kelime kullanıldığı halde farklı şeyler anlama, farklı kelimelerden aynı şeyi anlama fotoğrafı ve manzarasının görüldüğünü ifade eden Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bizim kaliteden kastımız herhangi bir okul müdürü, 'ben hangi parametrelerde, hangi bileşenlerde ne yaparsam okulum hangi düzeyde yükselir, iyileşir?'. Bunun elinde bir haritalaması olması lazım. Şu anda öyle bir haritalama yok. Okul profili bunu getiriyor. Diyor ki 'insan kaynakları, fiziksel şartlar, finansman, okul toplum ilişkileri açısından böyle parametreler var. Bütün bu parametrelerde, alt bileşenlerde senin okulunun fotoğrafı bu'. Ben her bir okulu mobil olarak telefonumdan izleyebilirim. Müdür de izleyebilir. Sonra okulunda ne yaparsa başarılı müdür olur? Okulunda ne yaparsa kaliteli okula doğru yolculuk olur? Kendisinden bir yıllık bir hedef çıkarmasını istiyoruz, 'bir yılın sonunda şu parametrelerde şuraya geldik, geleceğiz'."
Kendilerinin buna finansman desteği vereceğini belirten Selçuk, şunları kaydetti:
"Üzerinde çalıştığımız konu şu, bütün okulların eşit imkanları olmadığı
için her bir okulun, bu profildeki başlangıç puanı farklı. Yani imkanı çok iyi
okul diyelim ki 100 üzerinden 30'dan, 40'tan başlıyorsa ama 2'den başlayan okullar
da var. Dolayısıyla biz bunları finansal olarak eşit dengelemeyeceğiz, adil
dengeleyeceğiz. Burada öğrenci başına daha çok para vereceğiz bir okul için,
diğerinde daha az bir bütçeleme yaklaşımında olacağız. Finansal olarak genel
adalet temelli bakış açımız bu."
Diğer bakış açılarının da yöneticilerin yetişmesine ilişkin olduğunu ifade eden
Selçuk, okul yöneticiliğini "profesyonel bir iş" olarak tanımladı.
Selçuk, birkaç ay sürecek bir eğitim olacağını aktararak, "Yüz yüze olacak,
uygulamalı çalışmalar. Uzaktan öğretimle ilgili devam edecek, ara ara tekrar
gelecekler ve ÖSYM'nin yapacağı bir sınav var nisanın sonuna doğru." dedi.
İlk defa uluslararası yönetici yetiştirme içeriklerini taşıyan farklı soruların
olduğu sınava ilişkin de örnek sorular yayınladıklarını belirten Selçuk, "Senaryo
ve yorumlama temelli, akıl yürütme, eleştirel düşünme vesaire gibi birçok açıdan.
Farklı içerikler var, bu sorularda." diye konuştu.
Selçuk, okul yöneticilerinin neye ihtiyaç duyduğunun belirleneceğini ve buna yönelik eğitimler üzerinde çalıştıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Ayrıca illerde merkezler kuruyoruz. Şu anda ölçme değerlendirme kısmı bitmek üzere. Bu merkezler vasıtasıyla her okulun ihtiyacı olan, gelişme planında eksik gördüğü şey neyse onların akademik olarak uzman desteğiyle dönüştürülmesi konusunda da destek veriyoruz. Bu anlamda hiçbir okulu birbiriyle yarıştırmak değil, sadece kendi ilerlemeleri hususunda bir farkındalık oluşturmak ve bir okul niye iyi okuldur ki, bunun milli bir çerçevesini çiziyoruz. Yani bir okulu kendi başına 'ben müdürüm ben iyi okuldan bunu anlıyorum.' Öbür okulun müdürü başka bir şey anlıyor. Filanca il müdürü başka bir şey anlıyor. Bu farklı anlayışları, ortak bir kavram çerçevesi, model, yöntem ve tekniğe indirdik. Bunun simülasyonunu yaptık. Daha büyük, orta ölçekli simülasyonunu da daha doğrusu pilotunu da başlatıyoruz mart ayında. Böylece şunu yapmış oluyoruz, bütün okullar iyi ya da kötü derken neye göre iyi ya da kötünün akademik temelini kuruyoruz."
"Önce pilot başlıyoruz"
Bakan Selçuk, hayırseverlerin eğitime katkısının planlamasına yönelik çalışmaları
da şu şekilde anlattı: "Bir coğrafi bilgi sistemi üzerinden Türkiye haritasında
binlerce okulun her birisinin fotoğrafını, durumunu gösteren ve oradaki duruma
göre, o okula nasıl katkı sağlanabileceğine ilişkin somut olarak isimlendirmelerin,
listelemelerin yapıldığı... İsterse bir kağıt desteği sağlayabilir, isterse
okul binası yapabilir bir hayırsever. İsterse oraya bir robotik atölyesi kurabilir.
Bunun hepsinin modellemesi var ve bunu herkes oradan takip edebilecek. 'Ben
bunu yaptım da ne oldu?', okulun web sayfasında bunu izleyecek ve kanaat getirecek.
Bu yapılanlar boşa gitmiyor ve kim nereye ne yapabileceğini bir yazılım üzerinden
çok rahatlıkla görüp, daha sonra bu yazılım o kişilerle bağlantıyı devam ettiriyor.
Onlara geri bildirim veriyor ya da belli STK'lerle ilişkiyi ya da e-devletin
başka birimleriyle ilişkilendirilerek çalışmalar yapıyor."
Uygulamanın nisanda hayata geçirileceğini bildiren Selçuk, şu değerlendirmede
bulundu: "Bizim şöyle bir prensibimiz var. Biz bir şeyi yaptığımızda birdenbire
ülkenin tamamına yapmıyoruz. Küçük ve orta ölçekli pilotumuz var. Sonra milli
çerçevede ulusal uygulamamız var. Çünkü biz bunu tamam biliyoruz, kendi deneyimlerimizle
yaptık, gördük sonuçlarını ama Türkiye'de aniden bir değişiklik yapıp, herkesi
buna muhatap kılmak doğru değil. Biz önce bir görelim ne olduğunu. Birkaç ay
bunu görürüz ama önümüzdeki öğretim yılına ulusal ölçekli başlamış olur. Önce
pilot başlıyoruz."
Bakan Selçuk, mesleki eğitimde sektörle yapılan iş birliklerinin artırıldığına
işaret ederek mesleki eğitimi çok önemsediğini vurguladı. Eğitimi hep ekonomi
ve demokrasi ile ilişkilendirdiğini aktaran Selçuk, bu nedenle Türkiye'de yükseköğretimde
sıkışmış genç nüfusu daha ortaöğretimdeyken gerçekçi biçimde belirli alanlara
ve işlere yöneltmek gerektiğini belirtti. Bütün öğrencilerin yüksekokul, üniversite
mezunu olduğu bir sistemin tıkanmamasının mümkün olmadığına dikkati çeken Selçuk,
bunun hem istihdam hem de sosyal politikalar açısından risk oluşturduğunu söyledi.
Organize sanayi bölgelerindeki meslek liselerinin ortak yönetimi ve sektörün
ihtiyaçlarının karşılanması noktasında yaklaşık 30 yıldır TOBB ile yapılması
beklenen bir protokolün geçen hafta imzalandığını hatırlatan Selçuk, bu durumun
büyük bir sevinç yarattığını vurguladı. Selçuk, şöyle konuştu: "Mesleki
eğitimi, bizim dış ticaret açığımızla, ithalat ve ihracat kapasitemizle ilgili
görüyoruz. Türkiye'de mesela plastik sektörü, Avrupa'da ikinci, dünyada altıncı
sırada. Fakat bakıyoruz ki okulda bunun karşılığı tam olarak yok. Diyelim ki
mikromekanik diye bir alan var, saat tamiri veya benzer küçük makinelerin tamiri...
Ama bizim (bu alanda) bir tane mezunumuz yok. O zaman okul şunu dikkate almalı,
hayat neyi gerektiriyor, dünyadaki ekonomi neyi gerektiriyor, yüksek teknolojiye
giden bir ülkenin, 'yerli ve milli teknoloji' diyen bir ülkenin neden teknoparklarında
liseleri yok? Neden ASELSAN'ın içerisinde optik gibi belli konularda bizim okullarımız
yok? Bunu uzun yıllardır soruyoruz.
Bu söylediklerimin hepsinin protokolleri imzalandı ve iş garantili liselerin
anlaşmaları yapıldı. Mesela turizmde yapıldı. Şu anda açtığımız 11 turizm lisesi
modeli var, çalışıyor. Onlarca kuruluş, 'Eğer o model varsa biz finanse edelim,
biz yardımcı olalım, biz destekleyelim. O okuldan biz de istiyoruz.' diye talepte
bulunuyor. Bunların hepsi iş garantili talepler."
"Okulların üretiminde bir patlama olacak"
Bakan Selçuk, mesleki teknik okullarda bütün dünyanın bildiği işbaşı öğretime
önem verdiklerini, mesleki eğitimde üretimdeki yüzde 15 hazine kesintisini yüzde
1'e indirdiklerini hatırlattı. Selçuk, "Dolayısıyla okulların üretiminde
bir patlama olacak. Çocuk doğrudan doğruya üretime, uygulamaya geçecek."
dedi. Bakan Selçuk, "'Öğrencileri son sınıfta staja alalım' şeklindeki
bir yaklaşımla bir meslek insanının yetişmesi çok da mümkün değil. O yüzden
de teorik dersleri 12'nci sınıfa doğru aldık. Tümüyle standartları, dünyanın
ihtiyacına göre modelledik." dedi. "Artık diyoruz ki her yer okuldur,
her yer öğrenme yeridir. Sadece benim çocuklarımın, öğretmenlerimin standartlarını
korumak şartıyla." diyen Selçuk, bunun için bir rahatlama oluştuğunu ve
sektörün her yerde okul açmak istediğini vurguladı.
"İş dünyasında 'Mesleki ve teknik eğitim şahlanıyor" görüşü harim"
Meslek lisesi mezunlarının sadece yüzde 8'i alanında çalıştığını, yüzde 92'sinin ise çalışmadığını bildiren Selçuk, "Alana yöneltiyoruz, çünkü sahanın, sektörün ihtiyacı var." diye konuştu. Odalar Birliğinde yaptıkları toplantılar ve sektör temsilcilerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı toplantılarda, iş dünyasının bu konudaki memnuniyetine şahit olduklarını ifade eden Selçuk, iş dünyasında "mesleki ve teknik eğitim şahlanıyor, mesleki teknik eğitimde artık sahanın ihtiyacı dikkate alınıyor" görüşünün hakim olduğunu aktardı. Bakan Selçuk, "Mesela bu konuda 8 maddeden söz ediyorlar, şunlar olsaydı diye çok uzun yıllardır. O maddelerin şu anda 7 tanesi bitti, bir tanesi kaldı." ifadesini kullandı. İnsan yetiştirmeyi endüstriye adam hazırlamak olarak görmediklerine işaret eden Selçuk, eğitimin insan için olması gerektiğini belirterek, "Biz bunu dikkate alarak çift kanatlı dediğimiz bir yaklaşım içinde sektörle irtibatımızı sürdürüyoruz. Yoksa azgın bir kapitalizm yaklaşımına teslim etmemiz elbette söz konusu değil." değerlendirmesinde bulundu.