Grev dalgasının tehdit ettiği üç sektör

Kaynak : Zaman
Haber Giriş : 24 Ağustos 2007 10:14, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

"Türkiye ekonomisi zor bir dönüşümden geçiyor. Küresel sarsıntı ne olacak, belirsiz. Bazı sektörler ayakta kalmaya, bazıları marka olmaya, bazıları da sektirdiği devirleri geri getirmeye çalışırken, sendikalar adeta ekonominin altına grev döşüyor."

Türkiye ekonomisi zor bir dönüşümden geçiyor. Küresel sarsıntı ne olacak, belirsiz. Bazı sektörler ayakta kalmaya, bazıları marka olmaya, bazıları da sektirdiği devirleri geri getirmeye çalışırken, sendikalar adeta ekonominin altına grev döşüyor.

THY, Tekstil ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBİTAK). Grev dalgasının tehdit ettiği üç sektöre bir bakalım:

THY, Türkiye'nin küresel alandaki tek markası. Asla sadece yolcu taşıyıp kâr elde etmiyor. Büyük hizmetlere sessiz sedasız imza atan Türkiye İşbirliği Ajansı (TİKA) ile el ele diasporaya adeta çıkarma yapıyor. Nadanlar anlamaz, ancak tarih yazar. THY, turizmin ve ihracatın da stratejik açılımında merkezde yer alıyor.

11 bin 300 işçi ile greve gidilirse kurum da lokavt hakkını kullanarak küçülecek. Parlayan bir yıldız kuşa dönerken, turizm ve ihracatın yediği darbe katlanarak hepimizin önüne gelecek. Elimde Genel Müdür Doç. Dr. Temel Kotil'in geniş değerlendirmesi var. Sendikanın ne istediğini, kendilerinin ne önerdiklerini detaylı olarak anlatmış. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Dr. Candan Karlıtekin'i de kişisel olarak bilen biriyim. Bu kişiler emek istismarını düşünecek, emekçinin ahını omuzlayacak kişiler asla değil. Kurumda en düşük ücret, yılların akademisyeniyim, benden daha yüksek. Sendika, 'CHP vari' bir uzlaşı peşinde.

Önce geleceğini kurtarıp ayakta kalmayı, bunu yaparken de gerekli markalaşmayı başarmaya çalışan tekstilde ise grev kararı zaten çıktı. Sonuç, tam 11.000 işçiyi ilgilendiriyor. Hesaplamalara göre grevin bedeli 3 milyar dolar. Ben bu kadarla kalacağını düşünmüyorum. Devlet Planlama Teşkilatı'nın daha yeni yayınladığı 'Tekstilin geleceği' konulu rapora bir bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. 2005 yılıyla beraber 'çok elyaflılar' anlaşmasıyla Çin'e karşı zor bir sürece girmiş olan sektör, zoru başarmak üzereyken, karşıdan ezip geçecek bir sendika katarı kara dumanlar çıkartarak geliyor. Tekstilde sendikalar bir Pirus Zaferi kazanmak üzereler!

Evet, sektör emek yoğun olduğundan son yıllarda tekstil emekçilerinin reel alım gücü geriliyor. Ancak sokaklar bu maaşlara takla atarak çalışacak işçilerle dolu. Biraz daha dişimizi sıkmak gerekiyor. Aksi takdirde Mehmet Şimşek dediği için herkes kızdı ya, tekstilin Çin yolculuğu füze hızıyla rampa alır. Böylece 'yorgan gitti, kavga bitti' olur. Kavga bitmez, sendikal sabotaj sonrasında ekmeksiz kalanlar sokaklara akar. Ancak belli ki, bazıları için daha iyisi, can sağlığı!

TÜBİTAK, adeta kartondan kutuya hapsedilmiş bir aslan gibiydi. Prof. Nüket Yetiş'le tam anlamıyla şahlandı ve nihayet kaybolan yıllarımızı kısmen geri getirecek bir telafi sürecine girdi. Yetiş Hoca ve ekibini üniversiteden tanırım. Tam bir lider, onurlu ve yüksek ahlâklı bilim insanı. Akademik özgeçmişi kitap olacak kadar kalın. Nüket Hanım'ın başkanlığı hâlâ 'vekil' statüsünde. Evet bildiniz, Çankaya'yı CHP teşkilatına çeviren Sezer onaylamıyor da ondan. Sayın Yetiş türbanlı filan değil. Ama olsun, oligarşiden değil ya, sınıf savaşında yeterli bir gerekçe. Şimdi kurum sendikanın pençesinde. Hem de 'giyim yardımı' gibi traji-komik gerekçelerle. Üzümler bağda; ancak bağcı dayaktan kurtulamıyor.

Şimdi de memurlar ile çetin bir görüşme başlıyor. Önümüzdeki dönem bu sendika lafına iyice hazır olun. İstikrarsızlık pimi, belli ki oligarşinin bu feodal adacıklarından çekilecek. Nedenini merak edenler, kısa yoldan Radikal Gazetesi'nden Neşe Düzel'in bu konudaki enfes röportajlarını internetten bulup okusunlar.

'Jaguar Şemsi' lafını hatırladınız değil mi? Sıkı durun, sendikalar AB standardında yasal düzenlemeleri, demokratik yapılanmayı şiddetle reddediyor. Çünkü oligarşi buralarda toplumu bloke etmek üzere çoktan örgütlenmiş. Demokrasi uymaz. Bas parayı, koy altına Jaguar'ı, satın al emekçiyi. Üstelik 'elma dersem çık' türü bindirilmiş kıtalar pusuda bekliyor, fena mı? 'Cumhuriyet mitingleri tutmadı, sendika verelim' hesabı.

Hükümete sesleniyorum; merkeze yerleşmek çoğu kez statükonun parçası haline gelmektir. 'Uzlaşı odalarının' kurulduğu yer yani. Büyüme, merkeze gelene kadar devam eder. İktidar, mağlubiyetin başladığı yerdir. Reform, denetim, şeffaflık ve sivil anayasadan vazgeçmek, ertelemek mi, asla!

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber