Sezer'in seçilmeden önceki özgürlükçü konuşmasını başkası yazmış.

Haber Giriş : 06 Eylül 2004 00:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk: "Sezer statükocu. Altı yıl önceki özgürlükler konuşmasını da kendi değil başkası yazdı". Sami Selçuk'tan Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı iken 26 Nisan 1999'da yaptığı konuşma için tarihi açıklama: "Ona dayanarak Sezer'i özgürlükten yana gösterdiler. Oysa o konuşmayı kendisi yazmadı."

İÇTEN OKUYAMADI

"Başkasının yazdığı konuşmayı içten okuyamazsınız ancak kıraat edersiniz. Sonraki tutumundan anlaşıldı ki, Cumhurbaşkanı statükodan yana tavır alıyor. O konuşmayı inanarak yapmamış."

ÖZKAYA KONUŞSAYDI

Sami Selçuk, Adli Yıl'ın bugünkü açılış töreni için de Özkaya'ya gönderme yaptı: "Ben Yargıtay Başkanı'nın yerinde olsaydım, bütün yaşananlara rağmen çıkar konuşurdum. "

İşte Sezer'in o ünlü konuşması

* İnsan hakları kavramı ulusal bir sorun olmaktan çıkmış ve uygar toplumların olmazsa olmaz koşulu haline gelmiştir.

* Özgürlük alanı genişletilmeli, anayasa ye yasalar özgürlüğü önleyen öğelerden arınmalı. Düşünce özgürlüğü sağlanmalı.

* Fikirlerin açıklanması ve yayılmasında belli bir dilin kullanılmasını yasaklamak olmaz.

* Mahkeme kararlarına saygı herkesten önce yargı mensuplarından beklenmelidir.

(Anayasa Mahkemesi'nin 37. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmadan)

Yargıtay Başkanı'nın yerinde olsam çıkar konuşurum

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk "Yaşananlara rağmen ben olsaydım, Adli Yıl açılışında çıkar konuşmamı yapardım. Çünkü konuşmayı yapabilmek, kendime güveniyorum, yanlışım yoktur demektir" diyor.

Son yaşanan skandallardan sonra bu Adli Yıl'ın açılışında,

Yargıtay Başkanı yerine başkanvekili konuşma yapacak. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un kapısını aslında Yargıtay konuşmak üzere çalmıştım ama laf lafı açtı. Zina tartışmalarına hatta Cumhurbaşkanı'nı bile konuştuk. Selçuk Yargıtay'ın yaralandığı görüşünde.

Yargıtay'da olanları nasıl karşıladınız?

AB'ye hazırlanan bir Türkiye'de hepimiz kötü bir sınav verdik. Suçsuzluk karinesi vb. gibi küresel kavramlara ne denli uzak olduğumuz ortaya çıktı. Yargıtay Başkanı önce hüküm giydi, sonra da ona yargısız infaz yapıldı. İlkin ev aldı, onarım yaptırdı, Çakıcı üstlendi dediler. Hepsi yalanlandı. Tüyo verdi, bilgi verdi, adamın kaçmasını sağladı dediler. Oysa dava, daha önce onanmış. Tüyo söz konusu değil. Çünkü suç DGM'nin kapsamında. Bu tür suçlarda sanığın kaçacağı karinesi esasen var. Dosyadaki yazı ise yargıçlara değil polis ve jandarmaya hitap eder. Bütün bu bilgileri her yurttaş Yargıtay ilgili dairesinin kaleminden, internetten öğrenebilir.

Eski bir Yargıtay Başkanı olarak kendi meslektaşlarınızı koruyorsunuz diye düşünülebilir mi?

Hayır, böyle bir şeyi kabul etmem. Yargıtay'ı da en çok karşı oyu yazmış biri olarak yıllardır eleştiriyorum. Ben kişileri ve kurumları değil, sadece hukuk bilgisinin ve mantığının içinde hukuku savunuyorum.

Dosyasını İstanbul'dan Ankara'ya istedi ama..

Dosya Yargıtay Başsavcılığı'na gönderildi. Yazışmalar savcılıktan savcılığa yapılır. Hiçbir zaman dosya doğrudan mahkemeye gitmez.

Yargıtay Başkanı'nın hiç mi suçu yok sizce?

Dosyayı incelemedim. Basına yansıyan bilgilere göre suçsuz görünüyor. Ancak herkes yanlış bilgiler üzerine yorum yazıları yazdı. Ama ben olsaydım çok kısa, üç dört cümlelik bir yazılı açıklamayla yetinirdim. Çünkü ayrıntıya girildikçe yorumlar çoğalıyor. Çelişkiler oluyor, çatışma çıkıyor, iş büyüyor. Türkiye'de ne yazık ki düşünceler çürütülmüyor, insanlar çürütülmeye çalışılıyor. Geçmişte herkesin yanlışı olmuştur.

Siz Yargıtay Başkanı iken size de yaklaşanlar oldu mu "Aman işimi hallet" diye?

Görev yaparken, özellikle taşradayken insanlar ilkin sizi dener. Yaklaşmaya çalışırlar. Bu yüzden taşradaki yargıçlar savcılar içlerine kapanırdedikodudan uzak dururlar. Bizim toplumun hastalıklı yönlerinden biridir bu. Başka türlü davrandığınızda toplum hemen bir şeyler yakıştırır. Fransa'ya ilk gittiğimde ve Fransız Yargıtayı'nda avukatlarla yargıçların rahat görüntülerine çok şaşırmıştım. Ama o toplum buna alışmış.

Peki Yargıtay Başkanlığınız sırasında sizden bir şeyler isteyenler olmadı mı?

Kimi zaman bir kurum randevu ister, etkinliklerini anlatmak için. Geldikten sonra bir davası vardır onu anlatmaya başlar. O zaman hemen uyarır, dinlemezdim. Kimi zaman ise önemli iddialarla gelirler. Sözgelimi, "Dosyada bir rapor var, hakim onu görmedi" der. Bu önemli olabilir. O zaman bunun gerçek olup olmadığını araştırmak gerekir.

Yargıtay'daki depremden kim kârlı çıktı?

Hiç kimse. Ama birileri zararlı çıktı: toplum. Yargıtay yargıçların kurumu değildir, toplumun kurumudur. Yargıtay şu anda yara bere içinde. Yargıtay Başkanı çıkıp konuşma bile yapmıyor. Buruk bir açılış olacak bu.

Ne diyecek başkan vekili?

Genel ilkeler üzerinde duracaktır. Bu olaylara değineceğini sanmıyorum, doğru olmaz. Yani işi kişiselleştirmeye, ufak şeylerle uğraşılıyor havası vermeye lüzum yok.

Siz Yargıtay Başkanı olsaydınız...

Çıkar konuşurdum. Kendime güvendiğimi gösterirdim. Hiçbir yanlışım yoktur demeye gelir böyle bir konuşma. Ama arkadaşımız çok üzülmüş. Haklı. Çok hırpalandı, sinir sistemini yıprattılar. Böyle bir karar almış kendisi. Zamanında bana da çok saldırı olmuştu. Ancak ben bilimsel doğrularımdan hiçbir zaman ödün vermedim.

CUMHURBAŞKANI STATÜKOCU Türkiye krizler ülkesi. Her gün başka bir tartışma, çatışma yaşanıyor. Zaman zaman cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki gerginliklere de tanık oluyoruz. Siz nasıl karşılıyorsunuz bu durumu?

Hiç hoş değil.

Siz Cumhurbaşkanı seçiminin de meşru olmadığını söylüyorsunuz.

Değildi, anayasaya aykırıydı. Meşru olmayan bir şey üzerine meşru bir şeyi bina edemezsiniz. Cumhurbaşkanlığı makamı bence bedenen doludur, ama ancak hukuken boşluktadır. Anayasanın maddesi açık, istifa etmeden seçimlere katılıyorsunuz, bu mümkün değil. Üstelik bunu açıklamak için kendilerine göre bir gülünç bir yorum yaptılar. Zira özel yasa-genel yasa ilişkisi ile özel -genel hüküm ilişkisini bir birine karıştırdılar.

"Özel hüküm" dedi değil mi?

Hayır. Özel yasadan söz ettiler. Oysa yasalar değil hükümler arasında çatışma olur. Bu çatışmada özel yasadaki bir hüküm genel; genel yasadaki bir hüküm özel olabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi olayında durum böyleydi. Hukukta bu çok önemli bir konudur. Derinliğine inilmeden yorum yapılarak saçma bir sonuca ulaşıldı. Kimi ülkelerdeki hukukçuları güldürecek kadar saçmaydı bu. Üstelik daha önceden yapılmış olan bir konuşmaya dayanılarak özgürlükten yana olduğu hükmüne varıldı. Bildiğim kadarıyla o konuşmayı kendisi yazmamıştı. İnsan ancak kendi kaleminden çıkan bir konuşmayı yüreğinden gelerek yapar, yani "tilavet" eder. Bir başkasının yazdığı konuşmayı ise ancak "kıraat" eder.

Bu ne demek oluyor?

Bunun ne demek olduğu yaşanarak görüldü. Daha sonraki tutumdan anlaşıldı ki Sayın Devlet Başkanı özgürlükçü değil, tutucu, yani statükodan yana bir tavır alıyor. Dolayısıyla o konuşmayı pek de inanarak yapmamış. Anayasaya sahip çıkmak için kendinizin de anayasayı hiç çiğnememeniz gerekir. Yasalar en sıradan yurttaşlar kadar yönetenleri de bağlar. 1612'de yargıç başkan Coke Kral 2. James'e bunları söylemişti. Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin kapısında Coke'un figürü vardır.

"Anayasayı çiğnetmem" görüşümü bazı adımların atılmasını engelliyor?

2000'li yılların Türkiye Cumhurbaşkanı, sabah kalkınca dünya basınını iyi izlemeli, topluma yakın olmalı, herkesle diyalog kurabilmeli, Başkanı olduğu icra organıyla görüş alış verişinde bulunarak bilgece sorunlara yaklaşmalıdır. Cumhurbaşkanı yalnızca yansız olmamalı, vizyonlar ortaya koymalıdır. Yani gönlüyüce, rahatça ulaşılabilir olmalıdır.

Bu söylediğiniz Cumhurbaşkanı tanımlamasına kim uyuyor? Kişiselleştirmek istemiyorum. Kimi tasarruflarına katılmasak da Sayın Demirel bunu büyük ölçüde başarıyordu.

Bir de kamusal alan tartışmaları var Kamusal alan ne demek sizce?

Ben kamusal alan kavramının tanımlanabileceği kanısında değilim. Neresi kamusal alan? Sokak da olabilir, resmi yer de. Ben sorunun kamusal alan kavramıyla değil devletin yansızlığı kavramıyla çözüleceği kanısındayım. Örneğin, bir ilköğretim öğretmeni boynunda haçla okulda ders veriyorsa devletin yansızlığını örseler.

Peki Emine Erdoğan'ın türbanlı olduğu için Cumhurbaşkanı'nın davetlerine katılamaması? ağırdır.

AB'ye uyum yasaları çerçevesinde birçok değişiklik yapıldı. Sizce bunlar yeterli mi?

Yeterli değişiklik yapıldı. Ama uygulama önemli. Türkiye çok önemli adımlar attı. AB konusunda olumlu sonuçlar alacağımızı düşünüyorum.

Son günlerde tartışılan TCK değişiklikleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Örneğin zina...

Zina konusunda ahlaki bir değerlendirme yapılıyor. Ancak hukuk her zaman ahlakla örtüşmez. Konuyu karşılaştırmalı hukuk açısından ayrıntılı incelemedim. Bildiğim kadarıyla 1964 tarihinde Uluslararası Ceza Hukuku 9. Kongresi'nde zinanın suç olmaktan çıkarılması görüşü oybirliğiyle kabul edilmiştir. Demek aradan tam 40 yıl geçmiş. Zina Norveç'te 1927'de, İsveç'te 1937'de kalkmıştı. Yani gidiş bu yönde. Karşılaştırmalı bir hukuk incelemesi yapılmalıdır. Türk toplumunun yapısı ile birlikte Türk toplumunun asıl ulaşması gerek hedef de gözetilmelidir. Böyle düşündüğünüzde düzenlemeyi sadece boşanmayla sınırlandırmakta yarar vardır. Ayrıca zinanın sonuçları çok ağırdır. Özellikle çocuklar için.

Hükümet geri adım atmayacağını söylüyor. Eğer biz zinayı suç kabul edersek hukuk açısından nereye gideriz?

AB ülkelerini tek tek incelemiş değilim, ama hiçbirinde zinanın suç olmadığını düşünüyorum. Türkiye'nin hangi noktada olduğu açısından önemli bir gösterge olur bu. Ahlakla ceza hukuku zaman zaman kesişir, ama bire bir örtüşmez. Ahlaki konuların ceza yaptırımına bağlanması zorunlu değildir. Sözgelimi hayvanlara kötü muamele yapmak suçtur. Ama bunun ahlakla ilgisi yoktur. Batılının gözünde yalan söylemek zinadan daha ağırdır. Ama her yalan yaptırıma bağlanmamıştır.

Başbakan'ın eşi olmak resmi bir görev değildir, devletin yansızlığını örselemez. Kişisel inanç der geçer gidersiniz.

sabah

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber