Eski Başbakan Tansu Çiller: 28 Şubat'ta ailemle tehdit edildim
28 Şubat döneminde Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller yaşadıklarını Yeni Şafak'a anlattı. Çiller, "Darbe projesinin hedefi Refah Partisi'ydi. Ancak DYP de fiili hedef oldu. Hükümetten ayrılmam için tehdit aldım. Bize sadece 'partiniz parçalanır' demediler. 'Ailenizden şu gider, bu gider' dediler. O zaman 'İpim cebimde, ne yapacaksanız bana yapın' dedim. İki evladım ve eşim üzerinden tehdit edildim" ifadelerini kullandı.

Eski Başbakan Tansu Çiller, Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat postmodern darbesini ve 28 Şubat sürecinde yaşananları Yeni Şafak'a anlattı. 28 Şubat sürecinde Başbakan Yardımcısı olan Çiller, darbeye giden süreçten aldığı tehditlere, Batı Çalışma Grubu'ndan DYP'nin parçalanmasına ve 28 Şubat MGK'sında yaşananlara kadar bir dizi tarihi ana ışık tuttu. İşte dönemin en önemli aktörlerinden biri olan Çiller'in anlattıklarından satır başları:
"REFAHYOL" DEDİK DARBE SÜRECİ BAŞLADI
28 Şubat'ı anlamak için önce 1995 seçimlerine ve dönemin Meclis'ine bakmak
lazım. Seçimden Refah Partisi 158 vekille birinci, Doğru Yol Partisi 135 vekille
ikinci, seçime Büyük Birlik Partisi ile birlikte giren Anavatan Partisi ise
132 milletvekili ile üçüncü çıktı. Milletin verdiği mesaja göre birinci ve ikinci
partinin hükümeti kurması gerekiyordu. Ama biz, ilk olarak geleneksel olan bir
merkez sağ hükümeti kurmak istedik. Millete söz vermiştik gereğini yaparak ANAYOL'U
denemek istedik. Vekil sayımız fazla olmasına rağmen başbakanlığı Anavatan'a
verdim. Ancak azınlık hükümeti olduk, kısa sürede de düşürüldük. Yeni hükümet
arayışları başlayınca "Geçerli olan milletin dediğidir. Birinci ve ikinci parti
olarak REFAHYOL hükümetini kuracağız" dedim. Biz bu yola girince bu darbe projesi
ortaya konuldu.
Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, Türkiye gündemine ilişkin Yeni Şafak'a açıklamalarda
bulundu. Yuvarlak masa etrafında bir araya gelen 6 muhalefet partisinin parlamenter
sisteme dönüş önerisini değerlendiren Çiller, parlamenter sistemin millete umut
olamayacağını söyledi. Parlamenter sistemde ortaya çıkan koalisyon tabloları
yüzünden Türkiye'nin yönetilemediğini vurgulayan Çiller, "Türkiye tekrar koalisyonlara
emanet edilmemeli. Bu koalisyonların nelere mal olacağını yaşayarak gören birisiyim'
dedi.
ÇOCUKLARIM VE EŞİMLE TEHDİT ETTİLER
Darbe projesinin hedefi Refah Partisi idi ancak Doğru Yol Partisi de fiili hedef oldu. Refah Partisi ile koalisyon kurmamamız için baskılar yapıldı. 28 Şubat'a gelmeden önce de hükümetten ayrılmam için tehditler aldım. Bize sadece "Partiniz parçalanır" demediler. "Böyle giderseniz eğer ailenizden şu gider, bu gider" dediler. O zaman "İpim cebimde! Ne yapacaksanız bana yapın" dedim. İki evladım ve eşim üzerinden tehdit edildim. Bunlar demokrasiyle bağdaşır şeyler değildi.
GÖNDERDİĞİM VEKİL ONLARA KATILDI
DYP'yi parçalamak üzere bizden ayrılanlarla derleme toplama partisi olarak
isimlendirdiğimiz Demokrat Türkiye Partisi (DTP) kuruldu. Milletvekillerimiz
Anavatan Partisi'ne transfer edildi. Otel odalarında milletvekili transferlerini
yaşadık. O kadar ki "Aman yapmasınlar" demesi için yolladığım milletvekili bile
onlara katıldı. Çünkü gidenin önüne de bir dosya konuluyor, tehdit ediliyordu
ya da bir menfaat teklif ediliyordu. Netice itibariyle milletin çoğunluk olarak
yolladığı irade azınlık yapıldı, demokrasi katledildi. Demokrasi milletin iradesidir,
eğer milletin iradesi başka bir iradeye teslim edilebiliyorsa, çoğunluk azınlık
yapılıyorsa, adı demokrasi değil darbedir.
BÇG'yi ortaya çıkaranlar cezalandırıldı
Batı Çalışma Grubu'nu (BÇG) ilk ordudaki bazı askerlerden duyduğunu kaydeden Çiller, bunu hükümetin çözmesini istediğini ancak konuyu Demirel'in askeri kanada verdiğini belirtti:
Ben başbakanlığım dönemimde terörle mücadelede başarılar elde ettiğim için asker içinde beni kendisine yakın görenler vardı. Batı Çalışma Grubu'nu ilk bu asker arkadaşlardan duydum. Ordu içinde bir çalışma grubu kurulduğunu, birtakım askerlerin camilere, imam hatip okullarına ve yurtlara gönderildiğini, burada fişleme yaptıklarını duydum. "Bu çok ciddi bir olay, demokrasiyle bağdaşmaz. Bu atlanacak bir şey değil, kanıt lazım. Bunu demokrasi süreci içinde halledelim. Önce İçişleri Bakanlığı'na, sonra Başbakan'a götürelim" dedim. Emniyet istihbarattan arkadaşlarla da konuştum, onlar da bunları teyit etti. Sonra bu Onbaşı Sarımsak adında birinin eliyle ortaya çıkarıldı. Ama bu aslında bilinçli bir harekattı.
DEMİREL KONUYU ASKERE TAŞIDI
Olay ortaya çıktıktan sonra Erbakan'la bu konuyu istişare ettik. Erbakan'a "Bu işe hükümet el koymalıdır. Cumhurbaşkanı'na götürmek doğru olmaz" dedim. Cumhurbaşkanı'nın bunu askeri kanata aktaracağını biliyordum. Erbakan ise bizim atacağımız bir adımın toplumu böleceğini belirterek konuyu Sayın Demirel'e götürdü. Ama Cumhurbaşkanı tahmin ettiğim gibi bunu askeri kanada verdi. Askeri kanat da bunu yapanları araştırmak ve önlemek yerine bunu ortaya çıkaranları adeta cezalandırma süreci başlattı. Netice itibariyle bu projeyi tasfiye ettik. Ama demokrasi tarihinin bir ayıbı olarak hala hatırlanmakta.
Bu süreç bana şunu telkin etti: Ordunun içinde iki grup vardı. Bir grup buna karşıydı, bir grup da bunu yapanlardı. Hatta seneler sonra karşı grubun başını çeken arkadaşlardan biri Romanya'da parkta öldürüldü. Bana hesaplaşma gibi geldi.
Yazın bakalım!
Tansu Çiller, 28 Şubat 1997'deki MGK'da Demirel'in, bürokratların seçilmiş siyasilere hakimiyet kurmasına müsaade ettiğini anlattı:
28 Şubat 1997'de gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sadece sözle
değil, vücut diliyle idare edilen bir toplantıydı. Erbakan'a kelimelerle olmasa,
vücut hareketleriyle saygısızlık yapıldı. Milletin seçtiği değil, atanan kadronun
hakimiyetiyle devam etti. Cumhurbaşkanımız da o bürokratik grubun siyasilere
karşı çıkışlarına müsaade etti. "Ne varsa burada konuşsunlar" şeklinde bir yaklaşım
sergiledi. Toplantı sertleşti ve daha sonra "Yazın bakalım", "Yazılsın bakalım"
şeklinde üsluba dönüşmeye başladı. Ama biz "Yazın bakalım" dedikleri şeyleri
karara çevirecek imzayı atmadık.
KOMUTANLARI EMEKLİ EDELİM
MGK'dan çıkıp önceki darbe süreçlerini yaşamış tecrübeli arkadaşlarımı topladım. Ne yapacağımızı tartıştık. Bütün Kuvvet Komutanlarını ve Jandarma Genel Komutanı'nı derhal emekli etmemiz gerektiği kararını aldık. Bunu Sayın Erbakan'a teklif ettim. Ancak Erbakan uzlaşarak bu işin içinden çıkmamız gerektiği görüşündeydi. Erbakan, "Cumhurbaşkanı bunu imzalamaz" dedi, haklıydı. "Seçime gidelim" dedim. "Bu Meclis'ten seçim kararı çıkmaz" dedi. "Çıkmasın, millet görür" dedim. Nitekim bir sonuç alamadık.
O MGK'da FETÖ de konuşuldu
O MGK'da FETÖ'nün ayrıca ele alındığını aktaran Çiller, kurulun tehlikenin farkında olmalarına rağmen koalisyonla uğraşmayı tercih ettiğini bildirdi:
FETÖ, hiçbir zaman Refah Partisi, Selamet Partisi çizgisinde olan muhafazakar çizgideki partilere yakınlık göstermedi. Daha çok merkez sağa ve ilginçtir Ecevit'e yakınlık gösterdi. Ben bunu yaşayarak gördüm. FETÖ hiç Erbakan'la birlikte yürümedi. Hatta 28 Şubat'a gelinen süreçte korku oluşturmayı hedefleyen algı operasyonlarının yapıcılarından biri de FETÖ oldu. O günkü manşetlere bakarsanız, REFAHYOL'u hedef gösterdiklerini görürsünüz.
O MGK'da FETÖ ayrı olarak ele alındı. Bunun bir tehdit olacağı söylendi. Cemaatler içinde FETÖ'nün en fazla güçlenen, siyasileşen, eğitim kurumlarıyla tüm dünyada yayılmaya çalışan, Türkiye'ye sıkıntı verecek bir yapı olduğunun farkındaydı MGK. Ama bütün bunlara rağmen MGK'dakiler, FETÖ'den çok bizim koalisyonumuza karşıydılar.
Yusuf Özdemir