Hasta hizmetlisinin 'üniversite personeliyim' iddiası Yargıtay'dan döndü
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, bir üniversitede hizmet alımı kapsamında hasta hizmetlisi olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin muvazaalı olduğu ve farklı görevler yaptığı iddiasını 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi hükmü gereğince asılsız bularak aksi yöndeki mahkeme kararını bozdu.
Yargıtay: 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi sağlık hizmetleri sınıfında
hizmet alımına imkan vermektedir
Somut uyuşmazlıkta, davalı Üniversite tarafından sunulan belgelerden ihale konusu
işin; "12 aylık personel hizmeti temini işi" olduğu, işin teknik özelliklerinin
ve görev tanımlarının teknik şartnamede açıklandığı, buna göre hasta hizmetlisinin
görevinin "Ayaktan ve yatan hasta bakım hizmetini yapar, tüm sağlık personeli
ile koordineli çalışır." şeklinde belirtildiği görülmüştür. Dosyadaki bilgi
ve belgelere göre davacı işçi söz konusu hizmet alım sözleşmeleri kapsamında
hasta hizmetlisi olarak çalışmıştır.
Davacı tarafından yapılan iş, 657 sayılı Kanun'un 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendinde tek tek sayılmak suretiyle kapsamı belirtilen "Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı"na dahil olup bu durumda aynı bentte mevcut "Bu sınıfa dahil personel tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler, lüzumu halinde bedeli döner sermaye gelirlerinden ödenmek kaydıyla Bakanlıkça tespit edilecek esas ve usullere göre hizmet satın alınması yoluyla gördürülebilir." şeklindeki düzenlemeye değer verilmesi gerekmektedir.
Belirtilen düzenleme dikkate alındığında davacının görevi kapsamına giren işlerin hizmet alımı yoluyla gördürülmesinin yasal olarak mümkün olduğu, davacının belirtilen hizmet alım sözleşmeleri kapsamında işe alındığı ve fiilen yaptığı işin hizmet alımı kapsamında olduğu açıktır.
Davacının hizmet alım sözleşmesi dışında başka bir işte çalıştırıldığına dair bir bilgi de dosyada bulunmamaktadır.
Bu durumda; davalı Üniversite ile dava dışı işverenler arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu ve davacının ilave tediye ücretine hak kazandığının kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
Esas No : 2023/20425
Karar No : 2024/160
Tarihi : 10.01.2024
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince duruşma isteğinin miktardan reddi ile incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 2008 yılından itibaren ve halen
davalı Üniversiteye bağlı Çapa Tıp Fakültesinde hasta hizmetlisi olarak çalışmakta
olduğunu, müvekkili her ne kadar kayıtlarda alt işveren işçisi olarak görünse
de davalının kendi işçilerinin yaptığı işleri bu işçilerle birlikte yaptığını,
yol ücretlerinin bir dönem verilmediğini, ücretlerinde indirime gidildiğini
ileri sürerek fazla çalışma ücreti, yol ücreti, ilave tediye ücreti, ayrımcılık
tazminatı, ücret ve sosyal yardım farkı alacaklarının davalıdan tahsiline karar
verilmesini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının
ücretinde indirime gidilmediğini, işçinin ücretinden zam yapılmasının yasal
zorunluluk olmadığını, ücretindeki zam oranı %40 iken %35 oranında zam yapılarak
ödeme yapıldığını, talep ettiği alacaklara hak kazanmadığını, davacının iddialarının
gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 4857
sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 2 nci maddesinde yardımcı hizmetler
sınıfından işlerin hizmet alımı suretiyle dışarıdan karşılanabileceğinin belirtildiği,
asıl işin bir parçasının hizmet satın alınması suretiyle dışarıdan karşılanmasının
mümkün olmadığı, hasta bakıcılık görevinin davalı Üniversiteye bağlı hastanenin
asıl işinin bir parçası olduğu, bu alanda gereksinim duyulan personelin hizmet
alımı suretiyle dışarıdan karşılanmasının mümkün olmadığı, bu uygulamanın personel
temini anlamına geldiği, davalı Üniversite ile hizmet alımı gerçekleştirilen
şirket arasındaki ilişkinin muvazaalı ilişki olduğu ve davacının başından itibaren
Üniversitenin çalışanı olduğunu kabul etmek gerektiği, buna göre davacının ilave
tediye ücreti talep etme hakkı bulunduğu, davacının 2012 yılı Temmuz ayındaki
ücreti 1.241,10 TL olup bu tarihten sonra asgari ücretin %35 fazlası şeklinde
ödenen ücretin aylık 1.269,67 TL olması karşısında ücretin düşürülmesinin söz
konusu olmadığı, davacının fazla çalışma yaptığını ispatladığı, eşit davranma
borcuna aykırılık iddiasının ispatlanmadığı, davacının onayı alınmadan işveren
tarafından yol ücreti uygulamasının kaldırılmasının 4857 sayılı Kanun'un 22
nci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF
İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; ücret farkı alacağının kabulü gerektiğini,
işçinin ücretinin düşürülmesinin çalışma koşullarında esaslı değişiklik niteliğinde
olduğunu, muvazaa olgusu kabul edilmesine rağmen ayrımcılık tazminatı talebinin
reddedilmesinin hatalı olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması
ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin ihale makamı olduğunu, davanın husumet nedeniyle reddi gerektiğini, ödenmeyen ücret alacaklarından müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, muvazaa iddiası ve kabulünün gerçeği yansıtmadığını, davacının ilave tediye ve yol ücreti alacaklarının bulunmadığını, fazla çalışma yapılmadığını, hükmedilen faiz türünün hatalı olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosya
kapsamına nazaran dava dilekçesinde belirsiz alacak davası olarak talep edilen
alacaklar yönünden davacının hukuki yararının bulunduğu, davalının husumet itirazının
yerinde olmadığı, davacının yaptığı iş, işyerinin özellikleri, verilen hizmet,
birbirini destekleyen tanık anlatımı, emsal dosyalar, davacının kayden işvereni
olan şirketler değişse de yaptığı işin değişmemesi hususları birlikte dikkate
alındığında davalı ile dava dışı alt işverenler arasındaki ilişkinin muvazaalı
olduğunun tespitinde isabetsizlik bulunmadığı, davacı tanıklarının birbirini
destekleyen anlatımı, işin ve işyerinin bilinen genel çalışma koşulları dikkate
alındığında kabul edilen fazla çalışma süresi ve hesaplanan alacakta isabetsizlik
görülmediği, faiz türünde hata bulunmadığı, kabul edilen ve reddedilen alacaklarda
isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının
ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ
Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf
vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri
tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri tekrar ederek ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
Gerekçe
Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davalı ile hizmet alım sözleşmesi imzalayan dava dışı işverenler
arasında muvazaalı ilişki olup olmadığı, buna bağlı olarak davacının davalının
işçisi sayılıp sayılamayacağı ve fark ücret, yol ücreti, ilave tediye alacaklarının
bulunup bulunmadığı, ayrımcılık tazminatı ve fazla çalışma ücretinin ispatı,
zamanaşımı ve alacaklara uygulanan faizin türü noktalarında toplanmaktadır.
İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
4857 sayılı Kanun'un "Tanımlar" başlıklı 2 nci maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur."
4857 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin sekizinci fıkrası ise şöyledir:
"Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya
devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde
çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak
asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek
alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak
işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez."
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) "Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler" başlıklı 19 uncu maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır."
4857 sayılı Kanun'un 5, 22 ve 32 nci maddeleri, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 39 uncu maddesi, 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun'un 1 vd. maddeleri, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun (4734 sayılı Kanun) 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun (4735 sayılı Kanun) 8 inci maddesi, Alt İşverenlik Yönetmeliği'nin 4 üncü maddesi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun (657 sayılı Kanun) 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendi.
Değerlendirme
Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi
ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hakim
olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere
göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı
dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
4857 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin yedinci fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren alt işveren ilişkisi denilmektedir. Maddeye göre asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanun'dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Dolayısıyla asıl işveren alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirme unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Sözü edilen bu hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanuni karineler olduğu kabul edilmelidir.
Muvazaa ise 6098 sayılı Kanun'da düzenlenmiş olup tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bunun dışında işverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin sekizinci fıkrasında bazı muvazaa kriterlerine de yer verilmiştir. Maddenin sekizinci fıkrasına göre, asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş, bölünerek alt işverenlere verilemez.
Dairemiz uygulamasına göre bir ihale dönemi için kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin geçersiz olması veya muvazaaya dayanması, önceki ve sonraki ihale dönemleri bakımından bir sonuç doğurmaz. Her ihale sözleşmesi kendi dönemi ve şartlarında değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Başka bir anlatımla, önceki ihale sözleşmelerinin Kanun'a uygun kurulmamış olması veya muvazaalı olması, sonrakilerin de aynı şekilde Kanun'a uygun kurulmadığını ya da muvazaaya dayandığını göstermez. Daha sonra yapılan sözleşmenin ayrıca Kanun'a uygunluk ve muvazaa yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Bu sebeple davalı tarafından yapılan sözleşmelerin Kanun'a uygun olmadığına ya da muvazaalı olduğuna ilişkin kesinleşmiş yargı kararları sadece muvazaalı olduğu tespit edilen ihale dönemlerini bağlayacak olup önceki ve sonraki ihale dönemleri bakımından muvazaa araştırması yeniden yapılmalıdır. Bu duruma göre de kesinleşmiş muvazaa tespitine dayanılarak tespit döneminin dışında kalan ihale dönemleri için de herhangi bir inceleme yapılmaksızın muvazaanın kabul edilmesi doğru değildir.
Diğer yandan 11.09.2014 tarihli ve 29116 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun ile 4734 sayılı Kanun'un 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi ve 4735 sayılı Kanun'un 8 nci maddesinde yapılan değişikliklerle personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmelerinin yapılabilmesine imkan tanınmıştır. Bu nedenle düzenlemenin yürürlüğe girdiği 11.09.2014 tarihinden sonra yapılan personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri ile kurulan asıl işveren alt işveren ilişkisinin, sırf işçi teminine dayalı olduğu gerekçesiyle geçersiz olduğunun kabulü mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı Üniversite tarafından sunulan belgelerden ihale konusu işin; "12 aylık personel hizmeti temini işi" olduğu, işin teknik özelliklerinin ve görev tanımlarının teknik şartnamede açıklandığı, buna göre hasta hizmetlisinin görevinin "Ayaktan ve yatan hasta bakım hizmetini yapar, tüm sağlık personeli ile koordineli çalışır." şeklinde belirtildiği görülmüştür. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacı işçi söz konusu hizmet alım sözleşmeleri kapsamında hasta hizmetlisi olarak çalışmıştır.
Davacı tarafından yapılan iş, 657 sayılı Kanun'un 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendinde tek tek sayılmak suretiyle kapsamı belirtilen "Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı"na dahil olup bu durumda aynı bentte mevcut "Bu sınıfa dahil personel tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler, lüzumu halinde bedeli döner sermaye gelirlerinden ödenmek kaydıyla Bakanlıkça tespit edilecek esas ve usullere göre hizmet satın alınması yoluyla gördürülebilir." şeklindeki düzenlemeye değer verilmesi gerekmektedir. Belirtilen düzenleme dikkate alındığında davacının görevi kapsamına giren işlerin hizmet alımı yoluyla gördürülmesinin yasal olarak mümkün olduğu, davacının belirtilen hizmet alım sözleşmeleri kapsamında işe alındığı ve fiilen yaptığı işin hizmet alımı kapsamında olduğu açıktır. Davacının hizmet alım sözleşmesi dışında başka bir işte çalıştırıldığına dair bir bilgi de dosyada bulunmamaktadır. Bu durumda; davalı Üniversite ile dava dışı işverenler arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu ve davacının ilave tediye ücretine hak kazandığının kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan
reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı tarafa yükletilmesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.