Psikologlar şikayetçiii
Psikologlar; bir hekim (yani psikiyatri uzmanı) olmayıp, sağlık teşkilatında lisansiyer olarak tanımlanan, 4 - 5 yıllık fakültelerden mezun meslek mensuplarıdırlar.
Bilindiği üzere ruh sağlığı alanının doğası farklıdır. Bu alandaki sorunlar tıbbın diğer branşlarında olduğu gibi, mesela ortopedideki gibi salt doku ve organla ilgili fizyolojik nitelikli değil, biyopsikososyal kökenli olduğundan multifaktöriyel (çok eksenli) yaklaşımları, yani bir ekip çalışmasını gerektirmektedir. Dolayısı ile bu alanda psikologlar da psikiyatristlerle birlikte ruhsal değerlendirme ve ruhsal yardım sürecine aktif olarak katılmaktadırlar.
İki meslek mensupları da, bir ekip işbirliği içersinde çalışarak, kliniğe yardım amacıyla başvuran insanlarımıza ruhsal yardım (değerlendirme, tedavi, psikolojik danışmanlık, psikolojik destek, terapi, psikolojik eğitim vb.) hizmetleri sunarlar. Daha doğrusu bu alanda yardım gereksinimi duyulan her sorun bir hastalık olmadığı için, ilaçla (medikal) tedavi dışı birçok psikolojik yardım gereksinimine bu uzmanlar, yani psikologlar cevap verirler. Yine ruh sağlığı alanında her sorunun spesifik bir ilacı olmadığından (aile içi sorunların, çoğu çocuk davranış problemlerinin, kekemeliğin vb. daha birçok sorunun) ve yine ilacı olan hastalıklarda bile salt ilaçla tedavi eksik tedavi kaldığı için, ilaca eşlik etmesi gereken ve ruhsal yardımın bazen yarısı, bazen de tek başına tamamı olan psikolojik yaklaşımları da yine bu meslek mensupları (psikologlar) verirler.
Her bir hastaya - danışana ortalama 35 - 40 dakika zaman ayırırlar, sabahtan akşama kadar pür dikkat hasta - dert - sorun dinlerler. Üstelik de, mesela laboratuar çalışanlarında olduğu gibi, işlerini büyük oranda hafifleten hiç bir tıbbi alet ya da edevat (cihaz vs.) kullanmazlar. Tek cihazları beyinleri ve bilgileridir. (Hem böylece ilaç vb. giderleri azaltarak tıbbi yardımın ülkeye olan ekonomik maliyetinin düşürülmesine de katkıda bulunurlar). Sürekli aktif dinleme, akılda tutma, hatırlama, her türden ve seviyeden kişiyle iletişim kurmaya çalışma, ikna etme, bilgi ve çözüm üretmeye çalışma gerektiren, tamamen zihinsel nitelikli ve çok yorucu bir emek hizmeti verirler. Bu yüzdendir ki, bizdeki gibi bazı mesleklerin değil, yapılan işin / emeğin kutsal / değerli olduğu ülkelerde, bilhassa da Batı'da en pahalı tedavi, terapi seanslarıdır.
Aksi takdirde bir günde 80 - 100 - 120 kişi bakan ruh hekimlerinin bu tür bireysel nitelikli ve zaman isteyen hizmetleri verebilmesi mümkün değildir. Bu durum ise; hastalık olan - olmayan her sorunda ( psikolojik danışmanlık, terapi, psikolojik destek vb. ilaç dışı yardımlar gereken sorunlarda bile ) salt ilaç verilmesi gibi çok tehlikeli bir sonuca neden olmaktadır. (Oysa ruhsal yardım demek, salt ilaçla yardım demek değildir.)
Nitekim ülkemizde böylesi çok önemli bir sorun da söz konusudur. Geçen yıllarda basında yer alan bir haberde belirtildiği üzere, 1 yılda verilen ilaçların şöyle kabaca bir istatistiksel dağılımı yapıldığında ülkemizin neredeyse yarısı depresyonda, geriye kalan yarsı da şizofreni hastası olarak görülmektedir.
Hal böyle olduğu halde, aynı alanda ekip işbirliği içerisinde çalışarak ruhsal yardım sunan iki meslek mensubu arasında, maaşlarda belirlenen ve eğitim sürelerindeki farkı vs. de dikkate alan makul ücret farkı -yeni döner sermaye uygulamasıyla- bugün tamamen açılmış, bu yüksek okul mezunu iki meslek grubu arasında 9 - 10 kata varan derin bir ücret uçurumu oluşmuş durumdadır.
Evet, aynı ruhsal yardım ekibinin iki tabii üyesinden biri olan psikiyatri hekimi ayda 5000 - 6000 YTL döner sermaye ek ödemesi alıyorken, psikolog olarak bizler ise 500 - 600 YTL civarında bir ödemeye tabii tutuluyoruz. 10 yıl eğitim almış olan bir hekimin bizlerden daha fazla ücret almasını son derece tabii bulmakla beraber aradaki bu 10 kata varan farkı izah etmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz.
Yine bugün; lise mezunu bir astsubay ile üst rütbeli bir subay arasında veya lise mezunu bir polis memuru ile akademi mezunu bir emniyet amiri hatta müdürü arasında bile bu oranda bir ücret farkı bulunmamaktadır. Bilindiği üzere aralarında 200, 300, 500 ya da en fazla 1000 YTL gibi hakkaniyetli oranlarda, makul bir ücret farkı söz konusudur.
Bahsi edilen sonuçta, bakanlığın son dönemdeki uygulamalarıyla biz psikologları; klinik bir yardım sunduğumuz ve klinik psikolog kadrosunda istihdam edildiğimiz halde klinisyen meslekler kategorisinde (hekimler, diş hekimleri gibi) saymayıp sivil savunma uzmanı, istatistikçi, tıbbı teknolog gibi klinik işlevi olmayan mesleklerle -sırf eğitim sürelerimizin aynı olması dolayısı ile- aynı gurupta değerlendirmesinin büyük rolü vardır.
Ancak hekimler arasında; eğitim süreleri aynı olduğu halde sunulan hizmetin klinik bir hizmet olup olmadığına bağlı olarak farklı ödemeler söz konusu olabilmektedir.
Diğer yandan, sırf eğitim süremiz nedeniyle klinik yönü bulunmayan mesleklerle aynı kategoride değerlendirilmemize, sadece eğitim sürelerimizin baz alınmasına, yani sağlık lisansiyerleri olarak kabul edilmemize rağmen, bizlerle aynı süre eğitim almış olan eczacılarla aramızda -Eczacılar Odasının bastırmasıyla değiştirilen son düzenlemeyle- döner sermaye ek ödemesi konusunda neredeyse % 50'leri geçen oranlarda bir fark oluşmuş bulunmaktadır. Yine eğitim süresinin önemsendiği bu uygulamada, lise mezunu bir hemşire ile fakülte mezunu bir meslek mensubu olan bizler arasında ise neredeyse hiç bir ücret farkı bulunmamaktadır.
Dolayısı ile, ek ödeme uygulamasında bir 'kriter keyfiliği' söz konusudur ve bunun tabii bir neticesi olarak da ciddi hak mahrumiyetleri ortaya çıkmıştır.
Bakanlık bu konuda nedense sürekli sessiz kalmayı tercih etmektedir. Sağlık Bakanlığının; milletin parasını Şener Şen'in bir filmde olduğu gibi '3 bana bir sana' şeklinde (hatta 10 hekime, 1 psikologa diyerek) dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir adaletsizlikle ve 'ben yaptım oldu' keyfiliğiyle dağıtmasına 'dur' denilmesi gerekmektedir. 'Adalet Mülkün Temelidir' sözünün, sırf duvarında asılı olduğu için sadece ve sadece Adliyelerde - Adli kararlarda geçerli olmaması gerektiğini düşünmekteyiz. Devlet olmanın ciddiyetiyle ve sorumluluğuyla, bu sözün gereğinin her alanda yerine getirilmesini beklemekteyiz.
Maaşlar konusunda da durum bundan pek farklı değildir. Bugün biz psikologların maaşı (Düşünün: 10 - 11 yıldır çalışan, 3. dereceye düşen bir psikologun maaşı ne acıdır ki 1100 YTL'dir.) işe yeni başlayan bir polis memurunun maaşının neredeyse yarısına denk gelir bir seviyeye düşmüş durumdadır. Son yıllardaki en düşük maaş alana en yüksek zam uygulaması neticesinde bugün en düşük devlet memuru maaşı bile bizleri geçmiş bulunmaktadır.
Bütün bunlar bizlerin mesleki şevkini kırmakta, adalete ve hakkaniyet olgusuna ilişkin güven duygularımızı zedelemekte, ister istemez mesleki performansımızı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Çünkü bizler sadece ve sadece beynimizle hizmet üreten bir mesleğin mensuplarıyız. Bakanlığa defalarca yazmış olmamıza rağmen bir sonuç alamadığımız bu mağduriyetlerimizi bir mektup haline getirerek son kez de sizlerin (ve uygun görmeniz halinde kamuoyunun) bilgi ve görüşlerine sunuyor, saygılarımızı arz ediyor, çalışmalarınızdaki hayırlı başarıların artarak devamını diliyoruz.