ÜDS'ye ve Kaygusuz Abdal'a Dair
Bilenler bilir, ülkemizde bir Üniversiteler Arası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS) yapılmaktadır. Bu öyle bildiğiniz herhangi bir sınav değildir. Sınav dediğinizin başarılısı ve başarısızı olur; ancak ÜDS'nin başarılısına pek rastlanmaz. Başvuranlar bu sınavı sınamakla yetinir. Zira bu sınav sadece girilen bir sınavdır; geçilen bir sınav değil... Devamı için başlığa tıklayın.
Bir akademisyen için yabancı dil bir zorunluluktur, bunun bilincindeyiz; ancak bu zorunluluğun ÜDS gibi yuvarlağın köşelerini oluştururcasına zorlaştırılmış bir sınavla karşılanamayacağı da ortadadır. Zira istatistikler yapıp, girenlerin başarılı oldukları çeviri sorunlarını 20'den 6'ya düşürerek, başarılması daha zor soru tiplerinin ağırlığını arttırmak herhalde iyi niyetle açıklanamaz.
Sınavın bir sınav olmadığı sonuçlarıyla ortada. Milliyetten Abbas Güçlünün belirttiğine göre bahar 2004 ÜDS Sosyal Bilimler sınavından başarılı olanların sayısı sadece 79 kişi. Binlerce yardımcı doçent ve doktora yeterliliğine girenler arasından bu düzeyde bir başarıyı 77 üniversite için yeterli görenler, ülke geleceği konusunda biraz endişe duymalılar. Zira yaklaşık üniversite başına bir kişinin başarılı olduğu bu sınavın sorularını hazırlayanları ve bunun arkasında duranları tatmin etse de, üniversitelerimizi ve sınava girenleri tatmin etmediği ortada.
Yukarıdaki rakam doğru olmasa da, maalesef ÖSYM'nin tutumu nedeniyle sınav hakkında doğruyu ulaşmak olanaklı değil. Büyük Ortadoğu Projesi gibi stratejik bir belge meraklı olan herkesin elinde, ülkemizin Avrupa Birliğine ilişkin ilerleme raporları bütün saydamlığıyla göz önünde; ancak ÜDS ve KPDS sınavları hakkında hiçbir bilgi dışarı sızmıyor. Dünyanın gelişmiş hangi ülkesinde sorulmuş sorular bizimkiler kadar iyi korunuyor! merak ediyoruz.
ÖSYM'nin saydamlığa ilişkin isteksizliği nedeniyle sınav tam bir muamma. Örneğin; Son ÜDS'ye kaç kişi girdi ve bunlardan kaçı 65 ve üstü puan aldı? Sınavın genel başarı oranı nedir? ÖSYM'nin yaptığı diğer sınavlardaki sık rastlanan yanlış soru ve şıklarda olduğu gibi, ÜDS ve KPDS'de yanlış soru veya yanlış şık olasılığı yok mudur? Soruları kimler hazırlıyor, soruların standardı var mıdır? Sorular başarıyı ölçme yeteneğinde midir? Bu ve bunlara ilişkin kafalarda dolaşan onlarca soru ve şaiya (garantili kurs gibi)nın ne yazık ki cevabını bulmak mümkün olmamaktadır. ÖSYM soru bankası oluşturduğu gerekçesiyle soruları yayınlamadığını söylüyor, peki bir sektöre dönüşmüş olan ÜDS ve KPDS kitaplarındaki önceki yıllarda çıkmış sorular, nereden nasıl temin ediliyor.
2000 Aralık döneminde yapılan ilk ÜDS sınavında başarı gösterenlerin oranı %80 düzeyinde idi. Bu başarı oranı hocalarımızı rahatsız etmiş olmalı ki, bir yolunu bulup, anadili İngilizce olanların bile başaramadığı ve İngiliz'in İngiliz'den istemediği gramer sorularıyla binlerce insanın motivasyonunu kırıp, araştırma ve her tür bilimsel etkinlikten uzaklaşmasına neden olan ve başarı oranını sadece %2-3 ler düzeyine düşüren böyle bir sınav geliştirerek, ülkemizin hayrına olmadığı sonuçlarıyla ortada olan bir uygulamaya neden olunmuştur.
ÜDS sınavlarına girenlerin, düz duvara tırmandırılmaları kimin lehine olmuştur. 77 üniversitemizden dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girenlerin sayısı mı artmıştır, yoksa okullaşma oranı mı yükselmiştir. Ne yazık ki hiç biri olmamıştır. Genç araştırmacılar, tüm işlerini güçlerini, bilimsel her tür uğraşlarını, hatta kendi dillerinin bilmedikleri inceliklerini öğrenmeyi bir tarafa bırakarak, İngilizce, Fransızca ve Almanca'nın inceliklerini öğrenmeye çalışmaktadırlar. Türkçe yapıtları dil bilgisi hatalarıyla dolu öğretim üyeleri, söz konusu dillerde bu hataları yapmamaya mecbur edilmektedirler.
Bizzat YÖK raporunda, "Son 10 yıl içinde öğrenci-öğretim üyesi oranında olumlu bir gelişme sağlanamamıştır" itirafı bile kimsenin, her geçen gün yardımcı doçentler aleyhine işlediği ortada olan bu yanlış uygulamanın düzeltilmesi konusunda bir şeyler yapmasına yardımcı olmamaktadır. YÖK tarafından yayınlanan "Yükseköğretimde Sayısal Gelişmeler" başlıklı rapora göre, "son 10 yılda öğrenci sayısında yüzde 236'lık artış gerçekleşirken, öğretim üyesi sayısındaki artış yüzde 210 düzeyindedir. 1988-89 öğretim yılı ile 1998-1999 on yılı kapsayan karşılaştırmalı çalışmada, öğretim üyesi yetiştirme konusunda başarılı olunamadığı bizzat YÖK tarafından itiraf edilmektedir. Başarısızlık itirafına rağmen maalesef başarısızlığın nedenleri üzerinde düşünülmemekte ÜDS engelinin, sorunun kaynaklarından biri olduğu göz ardı edilmektedir.
1988-89 öğretim yılında 2772'si profesör, 2864'ü doçent, 3469'u yardımcı doçent olmak üzere toplam 9105 öğretim üyesi görev yapmaktaydı. 1998-99 öğretim yılında ise profesör 7714, doçent 4330, yardımcı doçent sayısı ise 8102 idi. Günümüze geldiğimizde, devlet ve vakıf üniversitelerinde öğretim üyelerinin 2002-2003 yılı rakamları şöyledir. Profesör 10173, doçent 5228, yardımcı doçent 12246'dır. Bu rakamların ÜDS'nin tarihi açısından anlamı şudur. 1988-89 dönemi itibariyle yardımcı doçentlerin toplam öğretim üyeleri içindeki oranı %38, doçentlerinki ise %31.4' idi. On yıl sonra 1998-99 döneminde YÖK'ün ÜDS ve KPDS ile işlettiği mantığın pek de işlemediği anlaşılmaktadır. 98-99 döneminde yardımcı doçentlerin toplam öğretim üyesi içindeki payı %40'a yükselirken, doçentlerinki 10 puan düşerek %21.4'e gerilemiştir. 2000-2001 yılında ise yardımcı doçentlerin toplam öğretim üyelerine oranı %42'ye yükselmiş, doçentlerin oranı ise bir başka engel olan doçentlikte bekleme süresi nedeniyle aynı kalmıştır (%21).
ÜDS'nin sicilinin ortaya çıktığı 2002-2003 dönemine gelindiğinde oran iyice yardımcı doçentlerin aleyhine bozulmuş, yardımcı doçentlikte bir yığılma gözlenmiştir. Bu dönemde yardımcı doçentlerin toplam öğretim üyelerine oranı %44.2'ye yükselirken, doçentlerin oranı %18.9'a gerilemiştir. Yanlış politikalar nedeniyle 1988-89 döneminde doçentlerin oranı %31.4'den 2002-2003 dönemine gelindiğinde %18.9'a gerilemiştir. Bu oranlar, söz konusu dönemde doçent sayısında %60 düzeyinde bir azalmayı ifade etmektedir. Bu rakamlar YÖK'ün "öğretim elemanı yetiştirmede başarılı olunamamıştır" itirafını doğrulamaktadır.
Yıllar itibariyle öğretim üyelerinin dağılımı.
. | . | 1998-1999 | 1999-2000 | 2000-2001 | 2002-2003 |
Profesör | 2772 | 7.714 | 8.202 | 8.682 | 10173 |
Doçent | 2864 | 4.330 | 4.755 | 5.104 | 5228 |
Yardımcı Doçent | 3469 | 8.102 | 9.044 | 10.189 | 12246 |
Yukarıdaki oranlar ve Tablo YÖK'ün ÜDS uygulamasının, 2547 sayılı yasa ile hedeflenen; verimliliğin ve okullaşmanın arttırılması, eğitimin yaygınlaştırılması, taşra üniversitelerinin desteklenmesi gibi hedeflere aykırı düşmektedir. Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda önemli ilerlemelerin kaydedildiği bu günlerde. Üniversite sayılarının arttırılması gerekmektedir. Zira AB'ye üye 25 ülkenin üniversite sayıları (nüfus başına düşen üniversite sayısı bakımından) Türkiye'den oldukça yüksektir. AB üyesi ve aday toplam 28 ülke arasında üniversite sayısı bakımından Türkiye 28. sıradadır. 60 milyon nüfuslu Fransa 257, 82 milyon nüfuslu Almanya 302, Amerika 4001, Japonya 569 üniversiteye sahipken, 68 milyonluk Türkiye'de 77 üniversite bulunmaktadır. Bir milyon kişiye Malta'da 22, İrlanda'da 17, Estonya'da 11, Danimarka ve Litvanya'da 8, Avusturya'da 7, Fransa ve Almanya'da 4, üniversite düşerken, Türkiye'de bu sayı 1'dir. Buna rağmen mevcut üniversiteler için bile yeterli öğretim üyesi bulunmamaktadır. Daha fazla zaman ve enerji kaybetmeden, ülkenin geleceğini daha fazla tüketmeden, yeni üniversiteler açılmalı ve ÜDS engeli kaldırılarak, bunlara şimdiden öğretim üyesi yetiştirmeye hız verilmelidir.
ÜDS uygulamasının ülke menfaatine işlemediği açıkça ortada iken, üniversitelerin kendilerine emanet edildiği sayın rektörlerimizin bu durum karşısında yapacakları bir şeyler yok mudur? Neden durumdan vazife çıkarmamaktadırlar? Sahi, saygıdeğer hocalarımız, ülkemizin değerli profesörleri, bu sınavdan, pardon "sırat"tan kaçınız geçebilirsiniz? Neden böylesi bir engelin ortadan kaldırılması konusunda bizlere omuz vermiyorsunuz? Yoksa saygıdeğer hocalarımız, böyle bir sınavı gerekli görüyorlar da o yüzden mi ses vermiyorlar. Yerinizde gözümüz yok ama, çalınmış yarınlarımız karşısında susmanızı anlayamıyoruz. Böylesi çağdışı bir uygulama karşısında, çağdaş hocalarımızdan bir destek bulamayınca, biz de bir destek buluruz umuduyla tarihe yöneliyor ve Kaygusuz Abdalın yergisiyle, kaygılarımızdan biraz da olsa kurtuluyor, şöyle derin bir nefes alıyoruz.
Kıldan köprü yaratmışsın
Gelsin kulum geçsin deyü
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı.
Evet sayın hocalarımız böyle bir sınavı haklı buluyorsanız gelin bize yuvarlak dünyanın kaç köşe olduğunu gösteren bu sırattan siz geçin, ne kadar haklısınız görelim; ya da bir ses verin, belki bulunduğunuz yüksek yerlerden sizi daha kolay duyarlar.
Aydın Yılmaz