Vergi denetiminde 'tek el' krizi
Maliye Bakanlığı'nca hazırlanan ve Başbakanlık tarafından iki gün önce TBMM Başkanlığı'na sevk edilen kanun tasarısının bazı maddeleri ile vergi denetiminde köklü değişiklikler yapılması öngörülüyor.
Şüphesiz ki, daha verimli çalışan, objektif, tutarlı bir vergi denetimi ülke yararınadır. Ancak vergi denetiminde değişiklik yapılmak istenirken mevcut sisteme zararı olabilecek bazı düzenlemelere de yer verilmemeli. Nasıl mı? İncelemelerin Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından hazırlattırılan bir program çerçevesinde risk analizine tabi tutulduktan sonra belirlenmesi hususundan başlayalım.
Söz konusu programın son derece hantal çalıştığı, daha önce hiç denenmediği yönündeki bilgiler endişe vericidir. Böyle bir projenin kanun metne konulup düzenleme haline getirilmeden önce test edilmesi daha isabetli olmaz mıydı? Programın tüm mükellefleri aynı kefeye koyarak analiz yapması, riskli mükelleflerin belirlenmesinde bunun esas alınması da ne derece doğrudur? Çünkü mahalle bakkalı ile Tüpraş, Türk Telekom, Turkcell gibi milyonlarca kez daha büyük mükellefler aynı sepete konuluyor. Ayrıca söz konusu programın uygulanmasıyla, farklı hesap planı kullanan banka, aracı kurum, sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri gibi mükellefler kapsam dışı kalacak ve bu mükelleflere yönelik riskler tespit edilemeyecektir.
Büyük vergi kayıp ve kaçaklarının genelde standart yöntemlerle değil, daha önce benzeri görülmemiş yöntemlerle gerçekleştirildiği biliniyor. Standart yöntemlerle bulunabilecek hususlar genel itibarıyla mükelleflerce kazara yanlış yapılan uygulamalardır. Bunlar da genelde mükellefleri denetleyen bağımsız denetim ve yeminli mali müşavirlik firmalarınca ortaya çıkartılabiliyor. Standart inceleme yöntemleri kullanılsaydı, Orhan Aslıtürk-Muhammed Ciğer Adi Ortaklığı incelemesinde tespit edilen hususların hiçbiri bulunamazdı.
İkinci önemli husus da Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu'nun yapısıyla alakalı. Söz konusu kurulun yapısı idare hukuku ilkeleri, devlet hiyerarşisi ve kamu teamüllerine ne derece uygun? Bu konuda görüştüğüm emekli bir hesap uzmanı, "Maliye bakanına doğrudan bağlı iki kurulun başkanı (Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları Kurulu), Gelir İdaresi başkanının başkanlığındaki bir kurula üye olurken, söz konusu kurulun diğer iki üyesi Gelir İdaresi başkan yardımcılarından ve daire başkanlarından birer tanesidir. Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları Kurulu başkanlarının söz konusu kurula üye olmasının anlamı var mı? Çünkü görüş ayrılığı olması halinde, Gelir İdaresi başkan yardımcısı ve daire başkanının Gelir İdaresi başkanından yani hiyerarşik olarak bağlı bulunduğu ve sicil amiri konumunda olan üstlerinden farklı bir görüş beyan etmesi söz konusu olmaz." tespitini yapıyor.
Aynı uzman, "Üyelerini denetim birimlerinin başkanlarının oluşturduğu (Maliye Teftiş Kurulu başkanı, Hesap Uzmanları Kurulu başkanı ve Gelir İdaresi başkanı) ve Maliye bakanının, yokluğunda Maliye müsteşarının başkanlığını yaptığı Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu hem yapı olarak hem de idare hukuku, devlet hiyerarşisi ve geleneklerine bağlılık itibarıyla daha uygun olacaktır. Bu yapısı ile işin sekreteryasının ise GİB Denetim ve Uyum Dairesi tarafından yürütülmesi çok daha verimli sonuçlar doğuracaktır." diyor.
Anlaşılan o ki kanun tasarısı, işin içinde olanların tecrübelerinden istifade edilmeden hazırlanmış. Kim bilir, belki de Maliye kökenli iktidar ve muhalefet milletvekillerin yerinde müdahaleleri ile Meclis'te düzeltilir bu hatalar.
TURHAN BOZKURT