Polisin Dert Dosyası (4)-'Bizimde bir ailemiz var'

Haber Giriş : 07 Nisan 2005 08:13, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hüseyin K. pasaport almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne geldiğinde endişe içerisindeydi. Kırmızı noktalı sicili vardı ve kendisini polisin "malum şahıs " tanımıyla etiketlediğinden emindi.

Ünlü "Gazi olayları" na karışmıştı.Polisi taşlamıştı.Olaylar sırasında yakalanmış,soruşturmalardan geçmişti.Örgütle ilişkisi vardı.

Ve polis onun için "düşman gücü"idi, böyle belletilmişti kendisine..

Polisin de kendisini "düşman" kabul ettiği kanaatindeydi..

"Bana pasaport masaport vermezler" düşüncesi kafasına hakimdi. Ama Almanya'ya orada bulunan yakınlarının yanına gitmek zorundaydı.Pasaport alması şarttı. "Pasaport diye giderim başıma yeni yeni işler açarlar " korkuları ile sonunda emniyet müdürlüğüne gitmeyi göze almıştı.

Binaya "düşman karargahına " girer gibi girmişti!..

Bundan sonrasını pasaport şubesinin genç ve akademik eğitimli başkomserinden dinleyelim.

"Onu gördüğümde tedirgin hali dikkatimi çekti. Dosyasını görünce sebebini hemen anladım. Hemen kendisine dostluk göstermeye başladık. Evraklarını işleme koyduk. pasaportunu hazırlayıp kendisine verdik.Bu sırada sohbetler ettik ,kendisini kendi ülkesinin kendisine hizmet etmekle yükümlü bir devlet dairesinde olduğunu hissettirdik. Yıaşadıklarına inanamadığını hem sözleri hem de davranışları ile belli ediyordu.Dostça yaklaşarak eline verdiğimiz pasaport,polise öfke ile taş atan eli bize kazandırdı.Daha sonra yaşadıklarını ailesine anlatmış.Almanya'dan dayısı gelip bizle tanıştı. Hala bizi arayıp hatır soruyorlar"

Genç başkomser ,Türk polisinin hızlı bir değişim ve gelişim sürecine girdiğini belirtiyor ve ekliyor.

"Her insan bir değerdir sözünü benimseyerek yürüyoruz"

İdealist kadrolar elitizmi hedefliyor...

Bir tarafta zor hayat şartları ile boğuşarak...

Sıkça eleştirilen polisin özlük hakları ile ilgili önemli bir tespit ve değerlendirme için Emekli Emniyet Müdürü AZİZ AKSOY 'un kaleme aldıklarına bakalım.

"Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Polis Hakkındaki Bildirisinin B Statüsü'nün 4. maddesinde: "Polisin, içinde görev yaptığı çevre, mesleki psikolojik ve maddi koşulları, birliği, tarafsızlığı ve onur'u koruyacak nitelikte olmalıdır." 5. maddesinde ise, "Polisler, adil bir ücret hakkına sahiptirler, bu ücretin tespitinde, tehlike ve sorumlulukların önemi, çalışma saatlerinin düzensizliği gibi özel faktörler dikkate alınmalıdır" hükmümün içermelidir.

Avrupa ülkelerinde, "Güvenlik Mühendisliği" olarak da nitelendirilen polis, diğer memurlar gibi normal çalışma süresi kadar çalışmakta olmasına rağmen, en yüksek maaşı olan ve sosyal yaşamı en iyi durumda bulunan kamu görevlileri arasındadır.

Ne yazık ki, ne zaman polisin ücretleri gündeme gelse derhal diğer devlet memurları örnek gösterilmektedir. Ancak, polisin içinde bulunduğu görev şartları, sorumlulukları, görev riski ve tehlikeleri ile uluslararası bildirgeler hep gözardı edilmektedir. Bu nedenle:

Şimdi soruyorum:

1.Avrupa ülkelerinde en yüksek ücreti alan polis olmasına rağmen ülkemizde niçin polisin ücretleri diğer memurların ücretlerinden düşüktür?

2.Yukarıda verilen Avrupa Konseyi'nin Polis Hakkındaki Bildirisi başka memurlar hakkında niçin yoktur? Polis dışında hangi devlet memuru her gün adeta savaş alanında olup, hırsız, uğursuz, bölücü ve organize çetelerle mücadele etmektedir? Hangi memur sıfatında şehit, vazife malulü sayısı Emniyet Teşkilâtı'ndaki kadardır?

3.Avrupa müktesatının incelenmesi ve uygulanmasında polisin yetkilerinin kısaltılması ve cezalandırılması derhal uygulanmakta iken, niçin yukarıda belirtildiği gibi polis lehine olan özlük haklarının düzeltilmesi yönünde mevzuat değişikliği yapılmamaktadır?

4.Mesai mefhumu gözetmeksizin günde 12-16 saat çalışan başka devlet memuru var mıdır?

5.Bir taraftan olayı aydınlatma, failleri tespit etme ve yakalama çabası, saldırıya uğrama tehlikesi ile insan haklarını ihlal etme kaygısı veya bu iddia ile şikâyet edilme ve yargılanma korkusu ve tedirginliği yaşayan polis ve jandarmadan başka bir meslek grubu var mı?

6.Yapılan açıklama doğrultusunda emniyet teşkilâtında görev yapan 100 kişinin dışındaki herkesin açlık sınırında olduğu bilinmekte midir?

7.Polisimizin aldığı ücret, polisten daha iyi şartlarda ve aynı nitelikte görev yapan jandarma ve mit mensuplarından çok daha düşük ücret alınması "eşit işe eşit ücret ilkesi"ne ve Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı değil midir?

8.Özel statülü kurullarda çalışan hiçbir sorumluluğu bulunmayan ve haftalık 40 saatlik stressiz mesai ile gününü tamamlayan bir sekretere 2.000.000.000.-TL'ye kaynak temin edilebilmekte iken, gecesini gündüzüne katan günde ancak 3 saat uyku ile yetinen ve 14 milyon insana hizmet veren ve 28.000 personelin her eyleminin sorumluluğunu ve riskini taşıman, hırsız, uğursuz, bölücü ve organize çetelerle mücadele eden İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer il emniyet müdürlerinin özel kurullarda çalışan bir sekreter kadar maaş alamaması ücret belirleme parametrelerinden hangi hukukî kurala uymaktadır ve hangi insan hakları kuralına uygundur?

9.Emekli Sandığı tarafından yapılan emekli ödemelerinde en düşük emekli maaşı polise ödenmektedir. Diğer devlet memurlarının emekli maaşları çalışırken aldıkları maaşın en az % 75 iken, niçin polisin aldığı emekli maaşı oranı % 48'dir? Bu eşitsizlik değil midir?

10.Maliye Bakanlığı tarafından 6 ayda bir açıklanan ve Milliyet Gazetesi'nde yer alan maaş tablo göstergelerinde hiçbir devlet memurunun maaş rakamı iuçinde fazla mesai yer almamakta iken, niçin emniyet personelinin maaş rakamı içinde fazla mesai rakamı yer almaktadır? Diğer kurumlarda görev yapan personele verilen fazla mesai ve çeşitli adlar altında oluşturulan döner sermayelerden aylık olarak personellerine ödenen miktar bilinmekte midir?

11.Makam tazminatlarını düzenleyen 657 sayılı kanun ve 4.7.2001 günlü, 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 14.03.2002 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu'nun 10.01.2002 tarihli ve 2002/3547 sayılı Kararnameleri gereğince: Daire Başkanları için 2000 makam tazminatı ve buna bağlı olarak 8000 görev tazminatı öngörülmekte ve emniyet hizmetleri sınıfında çalışan personel için hiçbir ayrım yapılmamıştır. Ancak;

a) Diğer kurumlarda görev yapan koşulları uyan bir devlet memurunun 10 yıllık hizmet süresi sonrası her an daire başkanı, genel müdür yardımcısı olabilme imkânı var olup dolayısıyla makam ile temsil tazminatlarından yararlanabilecek iken, sadece emniyet teşkilâtında görev yapan personelin rütbe sistemi nedeni ile hukuken en az 26 yıl ve fiilen en az 28 yıl sonra daire başkanı olabilme şansı bulunduğu bilinmesine rağmen görev tazminatları düzenlemesi esnasında niçin emniyet mensuplarının tabi olduğu özel kanunî düzenlemeler göz ardı edilmiştir?

b) Aynı kararnamede emniyet benzeri rütbe sistemi uygulanan Türk Silâhlı Kuvvetleri personeli için rütbe ayrımı yapılmakta iken niçin emniyet personeli için hiçbir ayrım yapılmamıştır?

Yukarıda belirtilen iki husus Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı değil midir? Emniyet personeli aleyhinde olan bu durumda düzeltme yapılacak mıdır?

12.Uygulanan ücret adaletsizliği neticesinde aynı dönem mezun olan ve aynı rütbede bulunan ve de aynı görevi ifa edebilecek olan 1. Sınıf Emniyet Müdürleri arasında 11 ayrı ücret uygulaması hangi ölçülere göre belirlenmiş ve hangi pozitif hukuk normlarına uygundur?

13.Polisin görev ve yetkilerine ilişkin 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve Polis Disiplin Tüzüğü mevcut iken ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ek geçici 54. maddesinde belirtildiği gibi, Emniyet Teşkilâtı personelinin özlük haklarının özel bir kanunla düzenlenmesi gerekir amir hükmüne rağmen, polise ilişkin özlük hakları Jandarma ve MİT personelinde olduğu gibi niçin özel bir kanun ile düzenlenmemektedir?

14.Emniyet Teşkilâtı personeli yıllardır, polis maaşlarını arttıracağız sözlerinin gerçekleşmemesi ile gerçekleştirilmeyecek umutlar ile niçin polis avutuluyor ve polis ile ev sahibi arasında gerginlik yaratıyor "

Aziz Aksoy'un değerlendirmelerine, polis camiasından gelen Tercüman'a gelen öteki şikayetleri şu şekilde ekleyebiliriz.

1- Fazla çalıştırılma; Diğer kamu personeline göre her gün en az 4 saat fazla çalışmamıza rağmen karşılığında hiçbir ücret verilmiyor. Bu fazla mesailer nedeniyle eş ve çocuklarımıza vakit ayıramıyor onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getiremiyoruz. Hiçbir sosyal etkinlikte bulunamıyor, çocuklarımızın eğitimiyle ilgili bizlere düşen görevleri yapamıyoruz. Hiçbir resmi tatilde doğru düzgün tatil yapamıyoruz.

2-Keyfilik ve Sistemsizlik; Çok ciddi bir sistemsizlik var. Kimin nerede ne kadar süreyle çalışacağı belli değil. Bir köle gibi il müdürünün veya sizden sorumlu müdürün emrindesiniz, onlarda sizin sahibiniz. Seni şu birime atadım, hayır oradan aldım falanca birime atadım, oradan da aldım filanca birime atadım. Hiçbir şekilde itiraz hakkınız yok. Çünkü siz kölesiniz ne deniyorsa yapacaksınız, sıkıysa yapmayın, hemen eşyalarınızı toplar sürüldüğünüz yere taşınırsınız.Bu kadar sınırsız ve denetimsiz bir yetki olur mu? Bu şekilde çalışan personel başarılı olur mu?

Bir İlçeye, bir Şubeye Müdür olarak atanan yöneticinin orada ne kadar süre görev yapacağı belli değil. Bir kaç ay görev yapıp hemen yeri değiştirilen müdür başarılı olabilir mi?

Birim amirlerinin atandığı yer de ne kadar süre görev yapacağı, hangi hallerde görev yerinin değiştirileceği yasayla belirlenmelidir. Henüz atandığı birimi, görev yapacağı ilçeyi tanımadan başka yere atanan amir üretken olamaz, herhangi bir başarı da elde edemez.

Eşine, çocuklarına ve diğer yakınlarına vakit ayıramayan, deşarj olamayan mutsuz bir şekilde her gün 08 'den gece 01' lere kadar görev yapan karakol amirlerinden ne bekleyebilirsiniz.

3- Görevlere resmi elbiseyle gelip gitme; neymiş vatandaş sokakta polis görsün, 4 saat fazla çalışmak yetmez, resmi elbiseyle evine giderken de yolda geçirdiğin 1-2 saati de görevliymiş gibi değerlendirelim. Polis köle ya özel hayatı olamaz. Mesela o görev bitimi eşiyle bir sinemaya, bir tiyatroya gidemez. Eşiyle baş başa bir yemek yiyemez. Her hangi bir sosyal etkinlikte bulunamaz. O fedakârdır sadece çalışırÖ

4-Askerlik; Bütün siyasiler polisimizin sorunlarını biliyoruz, iktidara gelirsek polisimizin yıllardır çözülmeyen sorunlarını çözeceğiz diyerek bizleri aldatmıştır. Bu güne kadar iktidara gelen siyasiler bırakın polisin sorunlarını çözmeyi polisi bir köle haline getirmişlerdir. Neden polisin hiçbir sorunu çözülmüyor? Bizler bu ülkenin emniyet ve asayişinden sorumlu silahlı kuvvetlerindeniz. Gerek disiplin açısından gerekse silah bilgisi ve eğitim açısından askerden fazla bir farkımız yok. Hem polis açığımız var diyeceksiniz hem de binlerce yetişmiş, verim alacağınız personelinizi askere göndereceksiniz. Böyle bir çelişki olur mu? Neden bir aylık bir temel eğitimden sonra polisler askerliklerini görev yerlerinde tamamlamasın?


5- Yasal boşluklar ve Avukatlar; Kapkaç, hırsızlık, gasp gibi suçların işlenmesinde birçok neden olabilir ve bu nedenler üzerinde ciddi çalışmalar yapılması gerekebilir. Ancak suçun işlenmesinden sonra suçlularla mücadelede en önemli faktör cezaların caydırıcı olup olmadığıdır. Maalesef Türkiye'de yukarıda sayılan suçların artmasındaki en önemli etkenlerden biri de cezaların caydırıcı olmadığıdır. Bu yüzden artık kap-kaç, hırsızlık ve benzeri suçlar bir meslek haline gelmiş, bu işleri yapan insanlar aynı suçları tekrar tekrar işler hale gelmişlerdir. Bunların bazıları elli defa bazıları yetmiş defa bazıları yüzon defa yakalanarak hakim karşısına çıkmalarına rağmen çoğu kez serbest bırakılmışlar yada kısa süreli hapis yatmışlardır.

Oysa yeni TCK da mükerrer suçlarda yani iki defa üç defa hırsızlık yapan bir kişi tekrar aynı suçtan yakalanmışsa cezalar belirli oranlarda artırılarak verilmiş olsa diğer alınacak tedbirlerle beraber Türkiye'nin gündemini sürekli meşgul eden kap-kaç, hırsızlık gibi suçlarla mücadelede kısa sürede sonuç alınacağı tartışma götürmez.

Polis yakaladığı kişilerle ilgili daha önce arşivlerine intikal etmiş suç kayıtlarını belirtir fezlekelerle savcılığa sevk ettiği evraklarda, savcılar tarafından "bizi mi yönlendiriyorsunuz" şeklinde yaklaşımla karşılaşılıyor ve sadece yakalandığı suçla ilgili evrakların tanzim edilmesi istenerek şahısların suçları alışkanlık haline getirmeleri göz önüne alınmıyor.

Avukatlar kesinlikle şahısların polis huzurunda vermiş oldukları ifadeleri inkar ettirmekte, etik davranmamakta ve meslek ilkelerine aykırı olarak hukuki boşluklardan faydalanarak suçu tamamen inkar etmelerini ve hazırladıkları senaryoya göre mahkemeye yeni bir ifade vermelerini sağlamaktadırlar. Yine müvekkillerine polis tarafından kendilerine baskı ve kötü muamele yapıldığı söylettirilerek şikâyetçi olmaları sağlanmakta ve polisin görev yapma azmi kırılmaktadır. Bu tablo polisi başım belaya girmesin bu insanlarla uğraşılmaz zaten bize destek olan sahip çıkan kimse de olmaz psikolojisine sokmakta, polisi görev yapamaz hale getirmektedir.

Örneğin tüm Türkiye'yi büyük bir teessüre sokan genç bir insanın cep telefonu gasp edildikten sonra trenden aşağı atılması olayında bile avukatlar müvekkillerinden ifadelerine değiştirmelerini ve telefonunu aldıkları şahsın kendilerini yakalamak için trenden atladığını ve öldüğü, kendilerinin şahsı trenden atmadıkları şeklinde ifade vermelerini istemişlerdir. Avukatlar gözaltına alınan şahısların poliste ifade vermemeleri şeklinde yönlendirmelerde bulunuyorlar hikayesini anlatmış olsa bile ifadesinden vazgeçmesini söylüyorlar. Belli suçlarla uğraşan şubelerde gözaltına alınan şahıslara hukuki yardımda bulunmak üzere hep aynı avukatların geldiği görülüyor, gelen avukatlar soruşturmanın bir parçası değilmişler gibi taraf olarak şahısların nasıl bulundukları konumdan kurtarılabileceklerini görüşmeye başlıyorlar. Canlı bomba eylemcisi olarak yakalan bir örgüt mensubu poliste yapacağı eylemleri ve çıkardığı istihbaratları anlattıktan sonra gelen avukatla görüştürülmüş ve tüm anlattıklarını inkar ederek ifade vermeyeceğini beyan etmiştir. Şahısla yapılan görüşmelerden sonra avukatın "düşmanla nasıl işbirliği yaparsın, ifadeni inkar et ve hiçbir şey anlatma" şeklinde kendisini yönlendirdiğini itiraf ederek avukattan şikayetçi olduğunu beyan ederek soruşturma açılmasını sağlamıştır.

6- Siyasi Baskılar: Emniyet Teşkilatı artık siyasi partilerin bir maşası olmaktan çıkarılmalı, siyasilerin Emniyet Üzerindeki baskı ve etkileri sona ermelidir. Her siyasi parti iktidar olduktan sonra il ve ilçe Teşkilatları Bakan ve Milletvekilleri yakınları Emniyet Personeli üzerinde ciddi baskı unsuru olarak görevlerini hukuki mevzuat çerçevesinde yapmak isteyen Emniyet Mensupları görev yerlerini değiştirme, sürgüne gönderme, terfi ettirmeme, açığa aldırma gibi tehditlerle nüfus kullanmakta ve polisin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesini istemektedirler. Hiçbir şekilde korunmayacağını ve kendisine sahip çıkılmayacağını düşünen polis ise istemeyerek de olsa baskılara boyun eğmektedir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber