Üstatlar alınmasın ama?
Okan Müderrisoğlu
Vergi idaresi reformu Türkiye'nin en sancılı konularından biri olageldi. Üstelik ne yapılacağı, nasıl yapılacağı bilindiği halde. Gel gör ki bizim üstatlar; bu yapısal reformu, ülkenin ihtiyaçlarına, dünyanın gidişatına göre tanımlamaktan çoğu zaman kaçındılar. Mensubiyet duygusu, iç ve dış bağlılık nedenleri daha ağır bastı.
Maliye gibi kurumsal kimliği, kadroları, yetişme tarzı örnek gösterilen bir Bakanlık, kendi içinde inanılmaz hiyerarşiler kurmaya hatta yaşatmaya başladı.
Eskiden değişimin motoru olarak görülen Maliye, konu kendi değişimine gelince, bu hassas alanı teğet geçmeyi tercih etti. Doğrusu, yanlışı sonradan çok tartışılsa da Hazine-
Maliye ayrılığını getiren 1980'lerin kararları dahi göz ardı edildi. Statik Maliye kimliğinin dünü, dinamik Hazine kimliğinin geleceği temsil ettiği iddiası da unutuldu. Maliye, nesilden nesle yenilenmeyi sağlayan o meşhur Kurulları ile güç kazandığı kadar, artık sürdürülemez güçlük de kazandı.
2000'lerin başlarında IMF ve Dünya Bankası, bizimkilerin ihmal ettiği başlıklara el attı. Özellikle de -o zamanki- Gelirler Genel Müdürlüğü'ne...
***
Gelir İdaresi Başkanlığı'nın kuruluş süreci, Maliye'nin bugün fazlasıyla eleştirilen iç çekişmelerine sahne oldu. Denetim birimlerinin konsolide edilmesi gereği Kurul rekabetinin doruk noktasını oluşturdu. Gelir İdaresi Başkanlığı, maalesef deve kuşu misali dünyaya geldi. Başkan'ın kamu yönetimindeki yerinden ek göstergesine, denetimin yönetiminden hesap verilebilirliğe kadar birçok konu güdük kaldı. O tarihte yeni oluşturulan Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü de bu gelişmelerden nasibini aldı. Aslında olması gereken şu idi:
Vergi denetiminin tüm birimleri ile Gelir İdaresi Başkanlığı çatısı altında toplanması, vergi mevzuatı ile ilgisi hazırlıkların Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü'ne bırakılması. Ama bu olmadı. Doğrudan Bakan'a bağlı denetim birimi olmayı imtiyaz kabul eden anlayış, ne vergi incelemesini tam yapabildi ne de vergi mevzuatına neşter vurmayı başarabildi. Gelir uzmanlarına da yaşam alanı bırakılmadı.
Umut edilen, etkili vergi denetimini sahada gerçekleştiren yetkin elemanlar ile onlara; vergi sisteminin sektör, bölge ve mükellef bazındaki ince ayrıntılarını bulup gösteren diğer uzmanların uyumlu çalışması idi. Bu da olmadı.
***
Şimdi,vergi denetiminin kurul ve isim ayrışması olmaksızın yeni bir anlayışla ele alınması eleştiriliyor. Kabul edelim ki Maliye Bakanlığı'nda gerek göreve başlama, gerekse yetişme açısından diğerlerinden üstün gruplar olduğu bir gerçektir.
İyi de o Kurullar savunulurken diğerlerinin öylece daha ne kadar durması beklenebilirdi ki...
Vergi denetimini güçlendirme ideali ile atılan son adımın artıları kadar eksileri de var.
Zira isim değişikliği, gerçek manada fonksiyon değişikliğine dönüşmezse, nitelikli kadrolar korunup, entegre edilecek kadroların kalitesi yukarıya çekilmezse işler arapsaçına dönebilir.
Yanlış anlaşılmasın, denetimde farklı unvanlarla icra edilen modeli savunuyor değilim.
Ben vatandaş olarak, verginin adil, toplanabilir olmasını, eğitici incelemelerin yaygınlığını, sürekliliğini, mükellefi gözeten anlayışı savunuyorum. Taşrayı görmeyen bir ismin yönetici olmaması, merkezde çalışmaması gerektiğini söylüyorum. Büyük mükelleflerin denetiminin tekelde toplanmasına, üstatların emeklilik sonrası dönemlerine yatırım yapılmasını eleştiriyorum. Maliye müfettişleri, hesap uzmanları, gelirler kontrolörleri ve vergi denetmenlerinin hemen kaynaşamayacağını da biliyorum. Yine de bir yerden başlanması gerektiğini düşünüyorum. Vergi müfettişliği hiç de fena bir unvan değil. Yeter ki denetim alanlarında ihtisas esas alınıyor görüntüsü ile yeni ayrıcalıklar yaratılmasın, taşra diye bakılan uzak noktalar dışlanmasın.
Özetle... Vergi denetiminde dönüşüm artık kaçınılmazdı.