Türkiye'nin yüzde 95'i deprem riski altında

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 11 Mayıs 2012 22:26, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta, Türkiye nüfusunun yüzde 95'inin deprem riski taşıyan alanlarda yaşadığını belirterek, muhtemel bir İstanbul depreminin ülkeyi kökten sarsabileceğine dikkat çekti.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Konferans Salonu'nda ?Samsun İlinin Deprem Riski ve Alınabilecek Önlemler Sempozyumu? düzenlendi. Sempozyuma Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta, Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, Samsun AK Parti Milletvekilleri Tülay Bakır, Mustafa Demir ve Çağatay Kılıç, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, ilçe kaymakamları, ilçe belediye başkanları, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.

Sempozyumda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet Balta, ?Dünya nüfusu sürekli artış içersindedir. 1800'lü yıllarda 990 milyon olan dünya nüfusu, 1900'lü yıllarda 1 milyar, 1960'da 3.3 milyar ve 21. yüzyılın sonlarında da 7 milyar civarında da bir insan topluluğu dünyada yaşayacak diye tahmin ediliyor. Ülkemiz profiline bakıldığında da 1927 yılından bu tarafa kesintisiz bir nüfus artışı sürmektedir. 2012 yılı sonu itibariyle ülkemiz nüfusunun da 75 milyonun üzerine çıkacağını tahmin etmekteyiz. Ülkemizde sanayileşmenin hızlı gelişimi, tarım gelirlerinin düşmesiyle iş, aş ve eğitim gibi sebeplerle kentlerden kentlere göç artmıştır. Bu durum özellikle büyükşehirlerde kentsel durumun bozulmasına ve doğal çevrenin tahrip olmasına yol açmış, olası bir afet durumunda can ve mal riskini arttırarak, yoksulluğu besleyen bir yapı oluşturmuştur. Özellikle ülkemizin yüzde 95'i deprem riski taşıyan alanlarda yaşamaktadır. Ama Karadeniz bölgesinde Samsun birinci derecede deprem kuşağındadır. Doğu Karadeniz'de de deprem riski az ancak orada da doğal afet olarak sel afeti var. Yani ülkemizin her ortamında insanlarımız doğal afetlerle mücadele etmek zorundadır. Bunlarında biz önlemini almak zorundayız. Ülkemizde kentleşmenin hızlı bir şekilde artışı bu süreç dünyadaki gelişmelere de paralel olarak ülkemizde artmaktadır. 1950'li yıllarda yaklaşık yüzde 10 olan kentli nüfus oranı, 1970'li yıllarda yüzde 35, 1990'lı yıllarda yüzde 56 ve bugünler de bu oran yüzde 76'lara ulaşmıştır. Yani gün geçtikçe dünyada kentli nüfus artmakta ve ülkemizde de aynı oranda artmaktadır? dedi.

TUİK verilerine göre Türkiye nüfusunun 2023 yıllarında 80 milyonun üzerine çıkacağını belirten Bakan Yardımcısı Balta, ?İstanbul nüfusunun da 15 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Bu süreçte ülkemizde yaşanan çarpık ve afetlere karşı dayanıksız yapılaşmaya çare bulma gayesiyle geliştirilen politikalar, mevzuat çalışmaları ve gerçekleştirilen uygulamalar ya yetersiz kalmış ya da layıkıyla uygulamaya geçirilememiştir. Ülkemizin yapı stokunun ve durumunu incelediğimizde mevcut yapıların büyük bir kısmının eski mevzuat uyarınca inşa edildiğini ve dolayısıyla dayanıksız ve sağlıksız olduğunu görüyoruz. Yapıların büyük çoğunluğunda enerji verileri açısından uygunsuz ve yalıtımsız olduğunu görüyoruz. Kentleşmenin alt yapısının yol, su, kanalizasyon ve elektrik hatlarının eski ve yetersiz olduğunu görüyoruz. Şu anda da özellikle Türkiye'de enerji alanında bu hatların eskimiş olduğundan dolayı bazı bölgelerimizde çok büyük sıkıntılarla karşı karşıyayız. Hızlı bir şekilde hükümetimiz döneminde alt yapı sorunları ve enerji nakil hatlarının değişimindeki çalışmalar devam etmekte. Büyük kentlerde yapılaşmanın bir kısmının mevcut imar planlarının aksine kaçak, çarpık ve düzensiz olduğunu görüyoruz. Ülkemizin yüzde 92'sinin birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde olduğu, nüfusumuzun yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ayrıca büyük sanayi merkezlerinin yaklaşık yüzde 98'inin ve barajlarımızın da yüzde 93'ünün deprem bölgelerinde olduğunu görmekteyiz. Ülkemizin her noktasında bir, iki, üç ve dördüncü deprem kuşaklarında özellikle fay hattının ya üzerinde ya da yakınlarında insanlarımız yaşamaktadır. Türkiye tüm şehirlerimizin alt yapısı konutları ve insanlarıyla bu deprem gerçeğine hazırlıklı olmak zorundadır? diye konuştu.

Türk insanının depremle beraber barışık bir şekilde yaşamaya alışmak zorunda olduğunu ifade eden Bakan Yardımcısı Balta, ?Ülkemizde yaşanan tüm bu depremler bize şunu gösteriyor: Türkiye'nin hemen hemen bu bölgesinde bu risk var ve bu riske karşı acil önlemler almaz zorundayız. Canlarımızı ve sevdiklerimizi kaybettikten sonra ağlamanın hiçbir anlamı yok. Deprem olmadan bu gerekli çalışmaları ve önlemleri alıp, hazırlıklı bir şekilde çalışmayı yapmalıyız. Son 15 yılda yaşadığımız depremlerde binlerce vatandaşımızı kaybettik. Dünyada da aynı insan kayıpları oldu. Ama gelişmiş ülkelerin almış oldukları önlemlere baktığımız zaman 7 şiddetindeki depremde ölen veya yaralanan yok ama Türkiye'mizde çok daha farklı şekilde kayıplar vermekteyiz. Bunları en aza indirmek bizlerin görevleri. Ülkemiz emin adımlarla ilerliyor ve gelişiyor. Bu çalışmalar sonucunda gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkacağımızı ifade etmek istiyorum. Türkiye'de 19 milyon yapı stokumuz var. Bunun yaklaşık 5 milyonu 1999 depreminden sonra yapılmış ve bunların birçoğu da sağlam ve dayanıklı olduğunu düşünüyoruz. Ama 7 milyonluk bir konutun riskli olduğunu buradan ifade etmek istiyorum. Bunları da yapmak zor ama sonuç olarak hep beraber el ele verip ağır ve telafisi olmayan sonuçlarla karşılaşmamak için bunları şimdiden hep beraber yapmak zorundayız. Dönüşüm konusunda ne zamanımız ne de tahammülümüz kalmadı. Özellikle çarpık kentleşmenin tüm kötü örneklerini barındıran İstanbul bu konuda ciddi ve hızlı adımların atılması gereken şehirlerimizin başında geliyor. Elbette İstanbul'umuz gibi Türkiye'nin çeşitli yörelerinde imar açısından çarpık kentleşmenin kötü örneklerini görüyoruz. Muhtemel bir İstanbul depreminde 20 ile 50 bin binanın ağır hasar göreceği, 100 milyar dolarlık bir fiziksel hasarın oluşacağı, 20 ile 50 bin arası can kaybının yaşanacağı, 1 veya 2 milyon kişinin evsiz kalacağı ve 1 veya 1,5 milyon kişinin de işsiz kalacağı tahmin edilmekte. Yaşanacak bir deprem ülkemizi kökten sarsacak gibi görülüyor. Şuan ki büyüme ve güçlenme sürecimizi de yavaşlatacak? şeklinde konuştu.

Türkiye'de oluşan depremlerden sonra lojistik açıdan hazırlıksız olunduğunu belirten OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, ?Samsun ilinin deprem riski ile alakalı bu sempozyumda, özellikle biz Samsun'un kuzey kesiminde oturanlar böyle bir riskin olmadığını zannederek yaşıyoruz. Ama Samsun'un güney kesimi bu konuda ciddi risk taşıyan bir bölge ve böyle bir fay hattı üzerindedir. Deprem gibi doğal afetler hatta son zamanlarda hastalık ve hastalık nedeniyle olan ölümler sanki ?olur ama bize olmaz' düşüncesiyle karşılıyoruz ve o şekilde hayatımızı sürdürüyoruz. Tabii belki bu aniden ortaya çıkabilecek bu tür felaketlerde bazı hastalıklar ve trafik kazaları önlenebilir ama deprem gibi doğal afetlerin önlenme gibi bir metodu yok. Bu konuda yapılabilecek riski ve riskli alanları iyi tespit etmek, ona karşı doğal afetler olduğunda ve olduktan sonra hazırlıklı olmak. Ülkemiz çok ciddi depremler yaşadı ve her depremde hazırlıklı olmamıza rağmen yine eksik bazı şeylerin en azından lojistik açısından olduğunu görüyoruz. Bu sempozyumun Samsun şehri açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz bu deprem olayını hep kulak ardı ediyoruz? ifadelerini kullandı.

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Samsun'da deprem hattı içersi hakkında bilgi vererek, ?Alaçam, Atakum, 19 Mayıs, Terme ve Yakakent ilçeleri 2. ve 3., Ayvacık, Canik, İlkadım, Kavak, Salıpazarı ve Tekkeköy 1. ve 2., Bafra ve Çarşamba 1., 2. ve 3. derece deprem bölgesinde. En önemlisi ve risklileri de Asarcık, Havza, Ladik ve Vezirköprü ilçelerimiz de 1. bölgeyi kapsıyor. Samsun'da 230 bin bina var. Tahminime göre bunların yüzde 20'si yani 40 bini depreme karşı risklidir? dedi.

?Depremin toplumların uğradıkları en ağır doğal afet' olduğunu ifade eden AK Parti Samsun Milletvekili Tülay Bakır, ?Ülkemizin hemen hemen tamamı deprem yönünden risk taşımaktadır. Bilimsel olarak bir bölge veya şehrin deprem riski derecelendirebilmekle birlikte depremin meydana gelebileceği tahmini zaman tehlikeden uzaklaşmaya yetecek öncelikte verilememektedir. Deprem önlenemeyen fakat zararı minimalize edilebilecek bir afet olarak kabul edilmektedir. Can ve mal kaybının nedeni yaşadığımız binalar ve içinde kullandığımız eşyalardır? diye konuştu.

Samsun'da 1500-1900 yılları arasında 13 tane depremin yaşandığını kaydeden Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, şöyle konuştu:

?Özellikle Samsun ve civarında 1900 ile 2005 yılları arasında il merkezinden 250 metre çap içersinde 5 ve 5'ten büyük yaklaşık olarak 54 depremin gerçekleştiğini görüyoruz. Samsun, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nda meydana gelen depremlerin etki alanı içerisindedir. Samsun il sınırları içersindeki ilçelerimizin birinci, ikinci ve üçüncü sınıf deprem bölgesi içerisinde yer aldıklarını görüyoruz.?

Daha sonra sempozyum konuşmaların ardından OMÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azer Kasımzade'nin ?Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı? konferansıyla devam etti.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber