YÖK üyesi Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak: "Rektör, öğretim üyesini kapı kolu gibi kullanıyor"
12 Eylül iktidarının üniversitelerde kurduğu askeri hiyerarşinin hâlâ sürdüğünü
söyleyen Prof. Azrak, "Bu baskıcı sistemi kırmak zor. YÖK'ün yararlı olduğuna
artık inanmıyorum" diyor
Bakan Çelik hazırladığı taslak yasalaşırsa, "YÖK eski YÖK olmayacak"
diyor...
Demokrat Parti döneminde Millet Partisi'nde görevli emekli paşa Sadık Aldoğan
"Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidardan uzaklaştırılmasıyla, Türkiye'de
bir şey değişmedi; Hamam eski hamam, tellaklar değişti" demişti. Korkarım
ki burada da hamam eski hamam olacak, sadece tellaklar değişecek.
Bütün iktidarlar döneminde bu hep böyle mi oldu?
Çoğu dönem böyle olmuştur. Atatürk'ün 1933 reformu, çağdaş modern Batı modeline
yönelik çözümler öngörmüştü ama o dönem de de üniversite özerk değildi. Daha
sonra Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi çok değerli bilim adamları 'solcudur'
diye siyasi baskılarla üniversiteden uzaklaştırıldı. Sadece 1946'da, özerk üniversiteyi
kabul eden kanundan, üniversiteler 1961'e kadar geniş ölçüde yararlandı
Menderes iktidarının "Üniversite hocaları öğrencileri tahrik edip, sokağa
döküyor" gibi iddiaları vardı...
Hatta Menderes 'Kara Cüppeliler' diye de hakaret etti. Ama bu iktidar Üniversite
Kanunu'nu değiştirip üniversiteyi baskı altına alma cesaretini gösteremedi.
İlk ciddi müdahale 27 Mayıs ihtilalinden sonra bir kanunla, 147 öğretim görevlisinin
görevden uzaklaştırılmasıyla gerçekleşti. İkinci müdahale, 12 Eylül'de Sıkıyönetim
Komutanlığı'na üniversite içinden yapılan ihbarlarla çok sayıda üniversite üyesinin
uzaklaştırılmasıyla oldu. Arkasından da YÖK gündeme geldi
22 yıldır tartışma konusu yapılan YÖK değişti mi? İşleyişi nasıl?
Zikzaklar çizdi ama özünde değişiklik olmadı. Rektörün öğretim üyelerince seçimi
kabul edildi ama bu gerçek bir seçim niteliği taşımıyor. Vakıf üniversiteleri
düzenlendi ama onları da denetleyemedi. Kurulduğu 1981 yılından bugüne kadar
bütün itirazlarımıza rağmen YÖK'ün içinde hiçbir müzakere ve karar tutanağı
tutulmadı. Oysa yönetmelikte hüküm var. Bir toplantı da yönetmeliğe aykırı hareket
edildiğini ve tutanak tutulmasını istedim tek bir celse tuttular. Bakan Necdet
Tekin geldiğinde de o sorunca masanın üzerine bir ses alma cihazı getirildi
ama gittikten sonra kaldırdılar.
Yani YÖK içerisindeki tartışmaları, alınan kararları hiçbir zaman bilemeyeceğiz..
Bilemeyeceğiz, çünkü tarihe geçmesi istenmedi. Oysa, YÖK'ün nasıl bir gelişme
izlediğini tespit etmek, tarihe not düşmek bakımından tutanaklar önemliydi.
Doğramacı'nın göreve başladığı günden bugüne kadar hiçbir tutanak yok; kim ne
söylemiş, ne talep etmiş, ne tartışmalar yapılmış hiçbirinin tutanağı yok!..YÖK'ün
ben yararlı bir kuruluş olduğuna artık inanmıyorum...
Üniversiteler AKP öncesinde de hep suskun kaldı, neden bir şey yapılamadı?
Bunun sebebi şu: Üniversiteler kendi modelini yaratmak istedi ama o dönemdeki
iktidarlar, üniversiteleri bir disiplin altında tutacağı görüşüne sahip oldukları
için YÖK'e ilişmediler. Biraz da Silahlı Kuvvetleri rahatsız eden bazı gelişmelerin
ancak YÖK sayesinde frenlenebileceği düşüncesine sahip oldukları için YÖK'ü
sarsmamaya çalıştılar.
YÖK'ün baskısı üniversitelerde hangi birimlere kadar uzanıyor?
En aşağı birimlerine kadar. 1981 askeri iktidarının kurduğu askeri hiyerarşik
yapı üniversitelerde hâlâ sürmektedir. Askerin kendi içinde, kendileri bakımından
çok normal sayılan bir jargonu, bürokrasi dilini bile üniversitelerde üretti.
Öğretim üyeleri kendi meslektaşları durumunda olan dekana 'arz ederim' diyor.
Diliyle, üslubuyla, dünya görüşüyle, üniversite anlayışıyla baskıcı sistem oturmuştur.
Bunu kırmak, ortadan kaldırmak fevkalade güç.
YÖK'ün akademisyen kimliğine verdiği en büyük zarar ne?
Üniversitelerde kişilik sahibi, özerklik düşüncesini benimsemiş, öğretim üyelerinin
yetişmesine engel olması. Herbirini emir kulu haline getirmiştir, Dolayısıyla
akademisyenlere direktif altında iş yaptırmak mümkündür ve rektörler bunları
birer kapı kolu gibi kullanabilmektedir.
Ama bakanlığın taslağına karşı harıl harıl çalışıyorlar.
Bunlardan kimisi samimidir. Fakat, ne kadar itiraz etseler de yasalaşması halinde
çoğunluğu taslağa aynı şekilde uyacaktır. Bu taslağın geçme şansı var. Çünkü
tabanından gelen ve Acil Eylem Planı'nda da kendisini gösteren bir görüş var
ve bu görüş değişmez.
Siyasi iktidarın kafasında bir üniversite modeli var mı?
Muhafazakârlık ve Müslümanlık sözlerinin altını çizmek aslında Cumhuriyet'ten
önceki döneme dönüştür. Yani Osmanlı Darüfünunu'na dönüştür. Ve onlar da bunu
istiyor.
milliyet