Mili Eğitim Eski Bakanı Erkan Mumcu'nun, YÖK taslağıyla ilgili önemli açıklamalarını okumak için tıklayın.

Haber Giriş : 13 Eylül 2003 07:04, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Mili Eğitim eski Bakanı Erkan Mumcu, YÖK taslağıyla ilgili önemli açıklamarı okumak için tıklayınız.

Sizin taslağın Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı taslakla örtüşmediği söyleniyor?
Benim için, kendi hazırladığım taslağın kendisi kadar, hazırlanma süreci çok daha önemli ve kayda değerdir. Bakanlığım dönemimde ilgili tüm tarafların mutabakatını arayan, oldukça açık, katılımcı bir reform sürecini yönettim. Bu sürecin çıktıları toplumun gözü önündedir. Bakanlığın şu aşamada benimsediği taslak ile önemli farklar içerdiği doğrudur. Bu, temelde, Anayasa değişikliğine dayalı reform tasarısıyla, 2547 sayılı kanunda değişiklikle sınırlı düzenleme (Yani Bakan Çelik'in hazırladığı tasarı - Milliyet) yapılması arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. İki taslak arasındaki mukayeseyi başkalarının yapmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Bir üniversite reformunun olmazsa olmazları nelerdir?
Öncelikle bilimsel özgürlük, anayasal güvence altına alınmalıdır. İkinci olarak yükseköğretim sistemi merkeziyetçi, bürokratik ve yetkilerin kişilerde olduğu bir yönetim yerine, yerinden yönetime ve kurulların karar süreçlerinde etkinliğini sağlayıcı idari bir özerkliğe kavuşturulmalıdır. Üçüncüsü, üniversitelerin devlet dışı kaynak yaratabilmesi, devletin doğrudan öğrenciyi desteklemesi ve öğretim üyelerini devlet memuru olmaktan çıkaracak mali özerkliğin sağlanmasıdır.

Sizin taslağınızda bu ilkeler vardı da değerlendirilmedi mi?
Vardı. Esasen uzun süre web sitesinde sunduğumuz taslağımız, bu kurgulara dayalıydı. Ama ne yazık ki içinde yer alınan koşulların beslediği tansiyon ve alışkanlıklar nedeniyle gerçek boyutlarıyla kavranmak yerine, dezenformatif girişimlerin kurbanı oldu. Nitekim bizim taslağımız, kavranma ve anlama çabası içinde olunmadan, bu endişelerin ve belli çevrelerin yanlış bilgilendirmelerinin belirlediği bir atmosferde tartışılamadı bile.

Bakan Çelik'in taslağının üniversite çevrelerine danışılmadan hazırlanması tepki yarattı. Siz taslağı nasıl hazırladınız?
Özellikle eğitim alanında mutlak akılla, ya da hegemonik bir akılla çözümler geliştiremeyiz. Tüm tarafların mutabakatının aranması, meşruiyetin kaynağı olacaktır. Bu nedenle bakanlığım dönemimde oldukça açık ve katılımcı bir süreci yönetmeye çalıştım. Önce tüm üniversite rektörlerine, yükseköğretim kuruluna ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına yükseköğretim reformunun çerçevesini çizen bir mektup gönderdim. Bakanlığın web sitesinde genel eğilimleri, değerlendirmeleri almak üzere özel bir sayfa açtık. Yaklaşık 27.000 akademisyenden, bazı üniversite rektörlerinden görüş ve rapor aldık ve tüm bunları da şeffaf şekilde yayımladık. Bu görüş ve öneriler doğrultusunda bir tasarı taslağı hazırlayarak tekrar ilgili tüm kesimlerin katkılarına açtık.

Taslağın hazırlanması aşamasında kimler vardı?
Ahmet İnsel, İlber Ortaylı, Mete Tunçay, Naci Bostancı, Nabi Avcı, Atilla Yayla, Mümtazer Türköne, Eser Karakaş, Kadir Erdin gibi öğretim üyelerinden, Süha Sevük, Ömer Saatçioğlu, Üstün Ergüder, Enver Hasanoğlu, Günay Akbal, Zafer Üskül gibi eskiden rektörlük yapmış yöneticilerden ve sendika temsilcilerinden oluşan seçkin bir heyetle atölye çalışması gerçekleştirdik, toplantılar yaptık.

Bu katkıya rağmen neden sizin taslağınıza da üniversite çevrelerinden tepkiler geldi?
Ne başlangıçta, ne de devam eden süreçte YÖK üyeleri ve rektörler, katkı sunmadılar. Her türlü reform girişimine kategorik olarak karşı olduklarını ilan ettiler. Tartışmaları hükümetin niyeti ve böyle bir reformu yapamayacağı noktasından yürütmeyi yeğlediler. Üzülerek ifade ediyorum ki, demokratik, katılımcı ve şeffaf bir süreç izlememize rağmen, katkı sunma yerine bu süreci sekteye uğratma çabaları belirleyici oldu.

Rektörler neden bu kadar tepkili?
Tepkinin nedeni, taslakların getirdiği önerilerden tamamen bağımsız olarak rektör, dekan gibi statülere dönük tehdit olarak algılanmasıdır. Burada sorun, bu pozisyon - statülerin şimdiki sahiplerinin durumlarının ne olacağı sorunudur. Üzücü olan bu kadar basit ama katı bir gerekçenin, "laik üniversite" gibi ideolojik kavramlarla örtülmeye çalışılması ve bu kavramsal alanında basit çıkar güdüleriyle dejenere edilmesidir.

AB, üniversite standartları açısından Türkiye'yi değişime zorlar mı?
Tıpkı mevzuatımız ve yönetim yapılanmamız Kopenhag Kriterleri'ne nasıl tabi tutuluyorsa, üniversitelerimizin de AB normlarına uyum sağlaması kaçınılmazdır. AB'nin işgücü piyasasının nitelikleri olarak dayattığı standartlar, üniversiteleri bizim tasarımızda getirdiğimiz yönde değişime zorlayacaktır. Bu nedenle bugün süregelen tartışmalar anlamsızdır. Statüko yanlılarının tartışmaları da gösterdi ki, değişim sürecinin de dışarıdan yapılmasını bekleyeceğiz. Kamuoyunda Erkan Mumcu taslağı olarak bilinen reform, bugün olmazsa yarın AB'nin dayattığı bir şey olarak gerçekleşecek ve tarihte buna tanıklık edecektir.

milliyet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber