Türkiye'de eğitim, sistem ve mevzuat alanlarında yoğunlaştı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi ve AB Genel Sekreterliği
Topluluk Programları Koordinatörü Sevinç Atabay, Türkiye'deki 347 okulun, Avrupa
Birliği (AB) üyesi ülkelerdeki okullarla ortak projeler yürüteceğini bildirdi.
3 Ekim'de başlaması beklenen AB müzakere sürecine geri sayım sürerken, MEB
ve YÖK yetkilileri ile rektörler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, eğitimin
durumunu ve uyum sürecinde gelinen noktayı değerlendirdi. Değerlendirmelerdeki
ortak görüş; Türk eğitim sisteminin, program açısından genel olarak AB ülkeleriyle
uyumlu olduğu, ancak fiziki altyapı, ödenek ve öğretmen yetersizliği sorunları
yaşadığı yönünde.
ÇALIŞMALAR
AB'ye uyum çalışmaları, sistem ve mevzuat alanlarında yoğunlaşıyor.
Eğitim alanında AB'ye uyum çalışmaları, müzakere tarihi alınmasından önce başlatıldı.
MEB'de 2001 yılında alınan kararla, "Avrupa Birliği Müktesebatına Uyum
Komisyonu" kuruldu. Komisyonda AB müktesebatı taranarak, MEB ile ilgili
konular belirlendi ve bu doğrultuda Türk mevzuatının uyumunun sağlanması için
kanunlar ve yönetmelikler çıkarıldı.
Bu amaçla çıkarılan kanunların başında 4702 sayılı mesleki ve teknik eğitimi
düzenleyen kanun geliyor. Mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğretim programları
arasında bütünlük sağlamayı amaçlayan kanun, meslek liselerinden meslek yüksekokullarına
sınavsız geçiş sistemini getirdi.
Bu süreçte çıkarılan "Türk vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel
Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik"
ve "Göçmen İşçi Çocuklarının Eğitimi Yönetmeliği" ile "Ortaöğretim
Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği"nde yapılan değişiklikler de AB
müktesebatına uyumda önemli bir yer aldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın sorumluluğunda olan "Ulusal Meslek
Standartları" ve AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan "Mesleki
Niteliklerin Karşılıklı Tanınması" ile ilgili kanun taslaklarının yasalaşmasıyla,
uyum çalışmalarının büyük kısmının tamamlanacağı bildirildi.
TAM KATILIM
Türkiye'nin, AB'nin ortak eğitim alanına girmesi, Nisan 2004'de AB eğitim programlarına
(Socrates, Leonardo da Vinci ve Youth) resmi olarak katılmasıyla gerçekleşti.
Bu programların ortak hedefini, "girişimci bireyler yetiştirmek, Avrupa
vatandaşlığı bilincini yaygınlaştırmak, kültürlerarası diyaloğu artırmak, yabancı
düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele etmek" oluşturuyor.
Anaokulundan yetişkin eğitimine kadar tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde
düzenlenen bu programlar çerçevesinde ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim
alanlarında ülkeler arasında karşılıklı öğrenci, öğretmen ve öğretim üyesi değişimi
yapılıyor. Eğitim kurumları arasında ortak projeler gerçekleştiriliyor. Bu eğitim
programları, Türkiye'de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bünyesinde oluşturulan
Ulusal Ajans'ın koordinatörlüğünde yürütülüyor.
"YABANCI DİL STANDARDINA UYDUK"
MEB Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi ve AB Genel Sekreterliği Topluluk Programları
Koordinatörü Atabay, Türkiye'nin eğitim alanındaki hazırlıklarıyla ilgili AA
muhabirine değerlendirmede bulundu.
AB'nin birçok alanda ortak politika belirlemesine karşın genellikle ülkelerin
eğitim sistemlerine müdahale etmediğini vurgulayan Atabay, AB'nin eğitim konusundaki
direktiflerinin, genellikle Socrates, Leonardo da Vinci ve Youth programlarıyla
ilgili olduğunu söyledi.
Bu programların dışında da bazı ortak kriterler bulunduğunu ifade eden Atabay,
"öğrencinin, zorunlu eğitimi tamamladığı zaman en az 2 yabancı dili öğrenmiş
olması"nın, bu kriterlerden biri olduğunu kaydetti.
İlköğretimin ilk 5 sınıfının müfredatının, Avrupa'nın benimsediği "öğrenci
merkezli" yaklaşımla yenilendiğini belirten Atabay, yabancı dil öğretiminin
4. sınıftan başlatıldığına işaret ederek şunları söyledi:
"Şu da bir gerçek ki Avrupalılar, birbirlerinin dillerini daha kolay öğrenebiliyorlar.
Bizim dilimizin özelliğinden dolayı bu Türkiye'de kolay değil. O halde biz 1
yabancı dili çok iyi öğreterek öğrencilerimizi mezun etmek zorundayız. Bunun
için de ne yaptık?
AB'nin ortak dil programı çerçevesinde, Talim ve Terbiye Kurulu yeni yabancı
dil programı hazırladı, ilköğretim 4. sınıftan, 8. sınıfın sonuna kadar. Bunda
da hedefimiz şu: Avrupa'daki gibi, örneğin 8. sınıfı bitiren bir İspanyol çocuk
8. sınıf sonunda hangi düzeyde öğrenmiş oluyorsa, biz de o düzeyde öğreteceğiz.
Bugüne kadar biz düzeyi belli etmezdik. Kim ne öğrendiyse orada kalırdı. Şimdi
öyle değil. 8. sınıfı bitiren çocuklar, Çerçeve Program'da A2 düzeyi diye bir
düzey var, o seviyeye gelecek. Kendini iyi ifade edebilen, günlük İngilizceyi
kullanabilen, iletişimi kurabilen bir seviyeye gelecek. Grameri çok geri plana
atıyoruz. Bugüne kadar bizde hep gramer ön plandaydı. Bununla olmadığını artık
gördük. Onun için de sadece günlük konuşmayı, iletişim kurabilmeyi ön plana
çıkartıyoruz. Yabancı dil konusunda eğer bir standarda uyumdan söz edeceksek,
evet öyle yaptık."
"ÇOCUKLAR, ÖĞRENMEYİ ÖĞRENECEK"
İlköğretim müfredatının, eğitimin tüm paydaşlarının geniş katılımıyla, birçok
ülkenin programları taranarak hazırlandığını belirten Sevinç Atabay, şöyle devam
etti:
"Biz 8 yılın sonunda, zorunlu eğitimdeki bir mezundan ne beklediğimizin
felsefesini programa koyduk. Önemli olan, öğrenciye ne kadar matematik öğrettiğiniz
değil, O matematiği çocuğun hayata nasıl geçirdiği. Niye Türkiye, PISA sınavlarında
geride kalıyor? Çünkü bizim çocuklarımızın, öğrendiklerini hayata geçirmede
zorlukları var.
Yabancı dilde öğrendiklerimizi hayata geçiremedik, Matematikte öğrendiklerimizi
hayata geçiremedik. AB'de mesele neyin ne kadar öğretildiği değil, nasıl bir
standart ve felsefeyle öğretildiği. Biz şimdi bunu yaptık. Öğretmenin rehber
olduğu bir sistem. Çocuklar, öğrenmenin ne olduğunu öğrenecek."
"MUSLUKLARI, HALA EVDEKİ ERKEKLER TAMİR EDİYOR"
AB'ye hazırlanan Türkiye'nin mesleki eğitime önem vermesi gerektiğini vurgulayan
Atabay, şöyle konuştu:
"Çıkan ilerleme raporlarına bakın, bizim en çok eleştirildiğimiz alan,
mesleki eğitimdeki standartlarımız. Evet bugüne kadar mesleki eğitime yeterince
ilgi göstermediğimizi ülke olarak kabul ediyoruz.
Ama şimdi durum tam tersine döndü. Bu sadece AB istediği için değil, ekonomik
ihtiyaçlarımız, rekabet edebilir bir ülke olmamız ve bu kadar genç ve büyük
nüfusumuzun istihdam edilebilmesi için de bizim için öncelikli.
Bizde herkes üniversiteye yönelmiş durumda. Avrupa'da ise yatay eğitim modeli
var. Ara insan gücü yetiştiriyorlar.
Türkiye'de hizmet sektörü yok. Hala evdeki erkekler, musluklarını kendilerini
tamir etmeye çalışırlar. Ama bu bir sektördür ve bu alanda yetişmiş insan gücünün
kullanılması lazım.
"BİRAZ DAHA ZAMANIMIZ VAR"
Bizde duvar ustası nasıl yetişir, sokakta yetişir. Avrupa bunu istemiyor. Bir
gün serbest dolaşım olacaksa, benim duvar ustam Avrupa'ya gidecekse, sertifikalandırılmış
bir eğitimden geçmesi gerekiyor. İşte hedef bu. Eğer bu anlamda (Avrupa ile
uyumda hangi aşamadayız) dersek, biraz daha zamanımız var, biraz daha çalışmamız
gerekiyor.
Hizmet sektörü devreye girdiğinde, ekonominin nasıl farklı bir noktaya gideceğini
düşünün. Avrupa böyle çalışıyor. Artık bizim ihtiyacımız bu. Dikey eğitim modelinden
yatay eğitim modeline geçip, ara insan gücünü ve hizmet sektörünü hayata geçirmek.
Ama önemli olan, şu anda Bakanlığın bunun farkında olması ve mesleki eğitimle
ilgili belgelendirilmiş ara insan gücünün yetişmesi için bütün kaynakları ayırıyorlar."
Atabay, İşkur meslek standartlarını belirlemek amacıyla çalışmaların sürdüğünü
de kaydetti.
"AVRUPA, ERKEN HAMİLELİK VE UYUŞTURUCUYLA UĞRAŞIYOR"
Sevinç Atabay, Türkiye'nin "eksiklerini" de şöyle anlattı:
"Fiziki altyapı, öğretmen yeterli değil ama sanmayalım ki Avrupa'nın her
yerinde her şey çok güzel. Bizde fiziki altyapı sorunu var, Avrupa'daki öğrencilerde
deformasyon sorunu var. Ülkemizin genç nüfusu, birçok AB ülkesinin nüfusundan
daha fazla. Bizde, okul sunamadığımız, sınıf sunamadığımız çocuklarımız var,
Avrupa ise erken hamilelikle uğraşıyor, uyuşturucuyla uğraşıyor. Herkesin sorunu
farklı. Çünkü her ülkenin iç dinamikleri farklı. Hiçbir ülke, eğitimi sıfır
sorunla götürmüyor. Bunu da görebilmek lazım." Atabay, ilköğretim ve ortaöğretim
okullarını kapsayan AB eğitim programı Comenius kapsamında, Türkiye'deki okulların,
AB ülkelerindeki okullarla ortak yürütmek üzere hazırladıkları 347 projenin
kabul edildiğini belirterek şunları kaydetti:
"347 okulumuz, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya, Hollanda ve diğer AB
ülkeleriyle proje yapacaklar. Bu çerçevede yaklaşık 1100 öğretmenimiz ve 760
öğrencimiz, ülkelere gidip gelmiş olacaklar. Bu da bizim hangi standartlara
ulaştığımızı gösteren iyi bir örnek diye düşünüyorum. Avrupa'daki öğretmenler
de Türkiye'de öğretmenlik yapabilmek üzere Comenius programlarına başvuruyorlar.
Şu anda 110 öğretmen başvurmuş durumda. Bu da başka bir şeyin göstergesi."
Atabay, "Genel açıdan değerlendirildiğinde ilköğretim ve ortaöğretim AB'ye
hazır mı?" sorusunu "İçerik ve programlar açısından hazırız. Sadece
fiziki altyapı sorunumuz var" yanıtını verdi.
Zorunlu eğitim süresinin Türkiye'de 8 yıl, AB ülkelerinde ortalama 9-10 yıl
olduğunu belirten Atabay, "AB'nin, eğitim süresiyle ilgilibir diktesi yok.
Mesele, zorunlu eğitim süresi içinde neyi ne kadar öğrettiğiniz" diye konuştu.