Üniversitelerin morali çok bozuk
Van'da yaşanan olaylar ve ardından gelen intihar, üniversiteleri müthiş bir
şekilde demoralize etti. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı
Enver Arpalı'nın cezaevinde intiharı, rektör Yücel Aşkın'ın da intiharın yarattığı
şok nedeniyle komaya girmesi, rektörler ve öğretim elemanları arasında büyük
üzüntü yarattı. Hükümet ile YÖK arasındaki kavganın çok uzağında kalan idari
personel de Enver Arpalı'nın intiharıyla ister istemez bu üzüntüyü en derinden
hisseden kesim oldu.
Enver Arpalı, 5 aydır hâkim karşısına çıkarılmadı. Neyle suçlandığını da bilmiyordu.
Kaçma gibi bir düşüncesi de hiç olmadı. Olsaydı gidip savcıya teslim olmazdı.
Van'da neler olduğunu anlayabilene aşk olsun. Ama geri dönülemez bir noktaya
geldiği kesin. Umarız ortam daha fazla gerilmez. Umarız, yargı süreci bir an
önce başlar ve taşlar yerli yerine oturur.
Ortada suçlarının örtbas edilmesi ya da suçluların, makamları gereği aklanmalarının
istenmesi gibi çarpık bir zihniyet yok.
Üniversitelerin ve kamuoyunun beklentisi, davanın bir an önce başlaması ve
bitirilmesi yönünde. Geciken adaletin nelere mal olduğu son intihar olayıyla
bir kez daha gözler önüne serildi. Dileriz, bu son olur...
Hükümetin böyle bir ortamda yeni YÖK Yasası'nı gündeme getirmesi, ne kadar
iyi niyetli olursa olsun, ters tepecektir. Ama bu, YÖK Yasası'nın daha uzun
bir süre ele alınmayacak şekilde buzdolabına kaldırılması anlamına da gelmemeli.
Daha önceleri de hep böyle oldu. Ne zaman YÖK Yasası'nın değiştirilmesi konusunda
ciddi bir adım atılsa, ortaya mutlaka bir engel çıktı. Ve her defasında ertelendi.
Son 25 yıldır, yani yasası çıkıp YÖK kurulduğundan beri, değiştirilmek istenmesine
rağmen YÖK'ün hep ayakta kalması, biraz da bu tesadüfler nedeniyle.
Ankara'da bu konuda YÖK tarafından başlatılan çalışmalar da enteresan. YÖK
bu konuda dünyada olup bitenleri akademisyenlerle tartışıyor. Ama asıl taraf
olan hükümet ortada yok. Aslında onların da bu sürecin içinde fazlasıyla olmaları
gerekirdi.
YÖK Yasası'nın ivedilikle TBMM'ye gelmesi üniversitelerin, gecikmesi de hükümetin
sinir kat sayısının tavana vurmasına neden olacaktır.
Taraflarla konuştuğunuzda bunun çok çarpıcı örneklerini görebiliyorsunuz.
Tansiyonun öyle ya da böyle bir an önce düşürülmesi gerekiyor.
Bunun yolu da Cumhurbaşkanı Sezer'in, tüm tarafları bir masa etrafında toplamasıdır.
Çok gecikti. Gecikmeye de devam ediyor.
Daha niye beklediğini anlayabilen varsa lütfen bize de bildirsin ki biz de
sabretmeye devam edelim...
Üniversiteler de dahil öğrenim kurumlarının en önemli sorunu, yeterince hatta
hiç yardımcı hizmetli kadrolarının bulunmaması. Olanağı olan okullar, okul aile
birlikleri kanalıyla kısıtlı sayıda da olsa hizmetli alıp, okullarında hijyen
koşullarını sağlamaya çalışıyorlar. Ama çok önemli bir kesim bu konuda çok büyük
sıkıntı çekiyor.
Öğretmen ve yöneticiler, okullarını ne kendileri temizleyebiliyorlar ne de
öğrencileri bu amaçla seferber edebiliyorlar. Ama bu da tozu, kiri, pisliği
beraberinde getiriyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, yemek, servis ve güvenlik konusunda olduğu gibi temizlik
işini de özel şirketlere vermeyi düşünüyor. Ama onlara ödeyeceği kaynağı nereden
bulacak? İşte en önemli sorun bu. Bakanlık para göndermekten kaçınıyor. Veliler
ise ellerini cebine atmıyor. Olan da öğrencilere oluyor.
Önümüzdeki aylarda tüm kaynaklar ısınmaya harcanacağı için hijyen koşullar daha da ihmal edilecek. Umarız bu konuda da acı bir tecrübe yaşanmadan önlem alınır. Yoksa salgın bir hastalıktan sonra açılacak para musluklarının hiçbir anlamı kalmaz...
Abbas Güçlü/ Milliyet