İnfaz koruma memurları: En çok biz kandırıldık
Ceza İnfaz Kurumlarında çalışan infaz koruma memurlarından gelen mektubu yayınlıyoruz.
SAYIN BAŞBAKANIMIZ VE ADALET BAKANIMIZA
VE TÜM MİLLETVEKİLLERİMİZE AÇIK MEKTUP.
Ceza İnfaz kurumları çalışanları olarak bizlerin çalışma şartları, özlük hakları ve psikolojileri düşünülmeden çıkarılmaya çalışılan “dış güvenlik yasa tasarısının” biz çalışanları nasıl etkileyeceğini neler getirip neler götüreceğini siz sayın büyüklerimize bir şekilde duyurmak için bu yazıyı kaleme aldım. Cezaevi çalışanları bu gün itibarıyla okuma oranı yükselmiş ilkokul ve ortaokul mezunu yok denecek sayıdadır. Bu bizim mesleğin daha cazip hale geldiğinin bir göstergesi olması gerekirken sadece devlette bir işe yerleşmek ve zamanla başka kuruma geçmek amaçlı yapılır hale gelmiştir. Bizi bu hale getiren sebepler çoktur. Bunları genel anlamda yazmaya çalışacağım.
Yanılmıyorsam 1987 yılında Sayın Oltan SUNGURLU beyin bakan olduğu dönemde “Gardiyan” ismi İnfaz Koruma Memuru olarak değiştirildi, ama buna rağmen hala “Gardiyan” ismi ile geçmişte yaşanan ve bazen de üzerimize kalan kötü örneklerle anılmaktayız. Bu konuda en büyük sıkıntılarımız da yazılı ve görsel basının da dizilerde, haberler de bizleri hala böyle lanse etmesidir. Tabii ki bu konuda öncelikli olarak görev bize ve bakanlığımıza düşmektedir. Burada beklentimiz “Dış güvenlik yasa tasarısı” ile yeni, toplumun çabuk kabulleneceği bir isim verilmeli ve bu konuda basın yayın organları başta olmak üzere herkesin desteğinin olması şarttır. Geçmişte yaşanan kötü örneklerde şu kesinlikle bilinmeli ki bizler tek başımıza yapmadık. Bu konular herkes tarafından bilinmesine rağmen şamar oğlanı olarak bizlerin ön plana çıkarılması gerekiyordu ve öylede oldu. Bir toplumda veya meslek grubunda illaki çürük elmalar vardır. Bu olmazsa olmaz bir kuraldır. Ancak bunları temizlemek çürüğün etrafa zarar vermesinin önlemini almak bizim görevimiz olması gerekir. Bunu yaparken de birileri bunları sahiplenir ve aklanması sağlanırsa o zaman görevini yapan personeli küstürür ve görev yapmasını engellemiş veya onu da çürümeye terk edersiniz.
Sayın Başbakanımızın da çok kullandığı Yunus Emre üstadın “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” mantığı bizlerinde mantığıdır. Bizler zaman geldi ceza evinde yatan hükümlüler için hem baba, hem psikolog bazen de arkadaş olduk. Onların sıkıntılarını, dertlerini dinledik. Bugün Ceza İnfaz Kurumlarında psiko-sosyal birimi, sağlık birimi, eğitim birimi gibi birimler açılarak hükümlü ve tutukluların daha iyi şartlarda cezalarını tamamlamaları ve topluma kazandırılması amaçlanmaktadır. Bu gün son çıkan ve yasalaşması gündemde olan hükümlü ve tutukluların eş ve çocukları ile özel odada kalma ve görüşme imkânı da verilmiş ayrıca denetimli serbestlikle ilgili çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Bizler bunlara karşı değiliz ancak bizim de yaratılan olduğumuzu çalışma şartlarımızda göz önüne alınarak bizlere de sahip çıkılmasını istiyoruz.Yıllardır yıpranma hep bizim ve bakanlığımızın gündeminde ancak; bu gün itibarıyla hala net bir şey yok. Bizler hep ümitlendirildik ancak en çok yıpranan kesim olarak bilinmemize rağmen hep kandırıldık. Yapılan görevin niteliği, ceza infaz kurumlarının yapısı ile birlikte tutuklu ve hükümlü profili göz önüne alındığında görev yapan bizlerin güvenlik hizmetleri sınıfında yer almamız gerekirken maalesef GİH sınıfında yer almamız kabul edilemez bir durumdur. Sendikalar kanununda bizlerin güvenlik ve asayiş hizmeti verdiğimiz kabul edilmiş ve sendikalaşma hakkımız yasaklanmıştır. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değildir. Yaptığımız görevin sosyal ve psikolojik etkileri vardır. Bizler toplumun ve hukukumuzun suç saydığı insanlarla çalışmaktayız. Kolluk kuvvetlerinin bizlere teslim ettiği kişilerle yıllarca karşı karşıya kalmakta ve onların muhafazası, eğitimi ve ıslahına yönelik çalışmaktayız. Bunu yaparken yaşadığımız bir sürü olumsuzluklar, stres, psikolojik sıkıntılarımız göz ardı edilmemelidir. Bizlere bakılırken at gözlüğü ile bakılmamalı bizimle yaşayan kişilerin başımıza getirilmesi gerekir. Bir bakanlık bürokratı cezaevlerine geldiği zaman bin türlü hazırlık yapılmakta ve gördüğü şeyler ona güllük gülistanlık gibi gözükmektedir. Anlık yaşamamalı ve bizimle iç içe olmalılardır. Bizlerin komisyonlardan bir an önce kurtulmamız ve kendi genel müdürlüğümüz bünyesinde olmalıyız.. Burada bizim içimizden gelen insanların bizleri temsil etmesinin bir an önce hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. Nasrettin hoca misali bizi ancak bizler anlarız. Bizimle yaşamayanların bizleri anlaması mümkün değildir. Son yıllarda bizler arasında intihar oranları yükselmiştir. Bizlerin iş stresi, maddi sıkıntılar ve psikolojimizin bozulmasından kaynaklı birçok sıkıntılar ortaya çıkmış ve yaygın hale gelmiştir. Aile içinde huzursuzluklar, boşanmalar, çeşitli hastalıklar ve maalesef intiharlar. Bütün bunlar çeşitli üniversitelerde bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Yapılan görevin niteliği, ceza infaz kurumlarının fiziki yapısı ve tutuklu-hükümlü profili göz önüne alındığında ceza infaz kurumları personeli benzer görev yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında olmalıyken, idari hizmetler sınıfına dâhil edilmiştir. Bu durum ise gerek mali haklar, gerekse özlük hakları ve sosyal haklar bakımından bazı yoksunlukları beraberinde getirmiştir. Örneğin 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda ceza infaz kurumları personeli güvenlik ve asayiş hizmeti görenlerle eş kılınmış ve bu alanlarda çalışanlar ilgili yasada sayılarak sendika kurma hakları kısıtlanmıştır.
Bunun yanında 5510 sayılı yasanın 40. maddesinde iş riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiili hizmet süre zammı öngörmüştür. Yasa koyucu bu düzenleme ile üretim sektörünün sağlık açısından riskli olan alanları ile hizmet sektörünün can güvenliği açısından riskli olanlara fiili hizmet süre zammı vermiştir. Ancak bu maddede güvenlik, asayiş ve savunma alanlarında çalışanların tamamı Sendikalar Kanununun 15. maddesinde sıralandığı gibi sıralanmış ancak ceza infaz çalışanları bu kapsamda sayılmamıştır. Yani Sendikalar Yasasının “güvenlik hizmeti görüyor” dediği ceza infaz çalışanları, Sosyal Güvenlik Yasasında bu kapsamda sayılmamıştır. Böylece çalışanlarımız fiili hizmet zammından da yararlanamamaktadır. Oysa ceza infaz kurumları personeli de yıllar yılı “güvenlik ve asayiş” alanında görev üstlendiği gibi, çalışma koşulları ve mesai süreleri bakımından her kademedeki personel ciddi bir yıpranmaya maruz kalmaktadır; anılan personele fiili hizmet süresi zammından yararlanma hakkı tanınmaması Anayasa önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
Ceza İnfaz Kurumu çalışanları milli ve dini bayram kavramı olmadan, gerektiğinde 24 saat çalışma esasına göre çalışmaktadır. Buna rağmen bütün adalet bakanlığı çalışanları “fazla mesai” adı altında ücret alırken bizlerin bu kapsam dışında tutulması aklın ve mantığın kabul edeceği bir durum değildir. Ben biliyorum ki birçok çalışanımız annesinin babasının elini öpmek için 3-4 bayram beklemek zorundadır. İnfaz ve Koruma memurlarının kılık kıyafeti de içler acısıdır. En son yapılan ve dağıtılan kıyafetlerimiz seçim olarak güzel ama kalite ve dikim olarak içler acısıdır. Bu gün birçok arkadaşımız biliyorum ki “çevik kuvvet” olarak bilinen polislerimizin pantolonunu 40 TL para vererek almış ve giyiyorlar. Montlarımız öylesine, yazlık ve kışlık tişörtlerimiz renk ve dikim olarak hiçmi hiç iç açıcı değil. Bütün bunlar yapılırken dahi bizlerin fikrinin alınmaması çok garip bir olaydır. Sayın müsteşarımız en son bir törende bunun farkına varmış olmalı ki hemen değiştirilmesi daha iyi bir elbise hazırlanması konusunda talimat vermiştir. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Bilindiği üzere Ceza İnfaz Kurumları dış güvenlik yasa tasarısı şu an TBMM de beklemektedir. Bu yasanın çıkması faydasının yanı sıra şu hali ile çıkması durumunda zararları da ortaya çıkacağı aşikârdır. Bizler Ceza İnfaz Kurumlarında çift başlılıktan rahatsızız ve bu göreve talibiz. Ancak TBMM ye gelen yasa tasarısı içerisi boşaltılmış ve sadece silah verilmesine yönelik bir yasa haline dönüşmüştür. Bu yasa bu haliyle sadece intiharların daha çoğalacağı bir duruma yol açmasından endişeliyiz. Bunların en ince ayrıntısı ile hesap edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Rotasyon mutlaka ve mutlaka uygulanmalı ve çeşitli Ceza İnfaz Kurumlarında oluşmuş olan çeşitli nedenlerden kaynaklı gruplaşmaların önü kesilmelidir. Buralarda düzenleme yapacağız derken başka sorunlar çıkmasının önü mutlaka kesilmelidir. Personelin sorunlarını çözmeden yapacağınız işler daha büyük sorunları doğurmasın. Özet olarak Ceza İnfaz personellerinin özlük hakları (gösterge rakamları, fazla çalışma, fiili hizmet zammı vb)gibi sorunları düzeltmeden bu yasanın çıkmasını istemiyoruz. Üstelik diyorum ki bu yasa bu haliyle çıkması halinde intiharların çoğalmasının ve cinnet olaylarının önünü açacaksınız.
Saygılarımla…Yapılan görevin niteliği, ceza infaz kurumlarının fiziki yapısı ve tutuklu-hükümlü profili göz önüne alındığında ceza infaz kurumları personeli benzer görev yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında olmalıyken, idari hizmetler sınıfına dâhil edilmiştir. Bu durum ise gerek mali haklar, gerekse özlük hakları ve sosyal haklar bakımından bazı yoksunlukları beraberinde getirmiştir. Örneğin 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda ceza infaz kurumları personeli güvenlik ve asayiş hizmeti görenlerle eş kılınmış ve bu alanlarda çalışanlar ilgili yasada sayılarak sendika kurma hakları kısıtlanmıştır.
Bunun yanında 5510 sayılı yasanın 40. maddesinde iş riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiili hizmet süre zammı öngörmüştür. Yasa koyucu bu düzenleme ile üretim sektörünün sağlık açısından riskli olan alanları ile hizmet sektörünün can güvenliği açısından riskli olanlara fiili hizmet süre zammı vermiştir. Ancak bu maddede güvenlik, asayiş ve savunma alanlarında çalışanların tamamı Sendikalar Kanununun 15. maddesinde sıralandığı gibi sıralanmış ancak ceza infaz çalışanları bu kapsamda sayılmamıştır. Yani Sendikalar Yasasının “güvenlik hizmeti görüyor” dediği ceza infaz çalışanları, Sosyal Güvenlik Yasasında bu kapsamda sayılmamıştır. Böylece çalışanlarımız fiili hizmet zammından da yararlanamamaktadır. Oysa ceza infaz kurumları personeli de yıllar yılı “güvenlik ve asayiş” alanında görev üstlendiği gibi, çalışma koşulları ve mesai süreleri bakımından her kademedeki personel ciddi bir yıpranmaya maruz kalmaktadır; anılan personele fiili hizmet süresi zammından yararlanma hakkı tanınmaması Anayasa önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.