Okul müdürü atamaları siyasete havale edilmemeli
MEB, 2004 yılında dönemin bakanı H.ÇELİK tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle tanıştı müdürlük sınavında Mülakatla.
Yönetmeliğin bu maddesi iptal oldu ve bu kez 2006 yılında Sözlü Sınav olarak karşımıza geldi konu. Buna da yargı geçit vermeyince bu kez de değişik yöntemler denendi kadrolaşma adına.
En son gelinen noktada Sayın ÇELİK giderayak bin güzide okula 76.madde kapsamında istediği kişilerin atamasını yaptı.
Bunlardan bir kısmı iptal oldu, bir kısmına dava açılmadığı için iptal olmadı. Bir kısmında da dava açarken cesur sonrasında ise omurgasız duruş sergileyenlerin feragatı sonucu davalar geri çekildi.
H.Çelik döneminde başlayan ve ÇUBUKÇU döneminde rafa kaldırılan süreç bakan DİNÇER tarafından 652 Sayılı Teşkilatla ilgili KHK’ya konulan madde ile yeniden gündeme geldi.
Bir çok eğitimci konu gündeme geldiğinde "eskiden hep torpil vardı” gibi sözler sarf etmektedirler. Aslında haklılar fakat unutulmasın ki kötü örnek hiçbir zaman örnek olamaz. Evet yıllarca siyaset kurumu atadı okul müdürlerini ta ki 1998 yılında kamuya alınacak personelden, atanacak yöneticiye kadar tüm atamaların sınava bağlanmasına kadar.
O dönemde müdürlük sınavına girmek için en az 5 yıllık öğretmen olmanız gerekiyordu. 5 yıl şartını taşıyan öğretmenler sınava giriyor ve sınav barajını aşan hizmet içi eğitime alınıyordu. Hizmet içi eğitimden sonra yapılan sınavdan alınan puana göre A,B,C tipi okul müdürü olabiliyordunuz. Yani geniş kapsamlı bir eğitimden geçmeden müdür olmak mümkün değildi. Çok kişi tanırız eğitim sonrası başarılı olamayan. Eğitimlerin büyük bir kısmı da akademisyenler tarafından verilirdi.
Bu sistem 2003 iktidar değişimine kadar devam etti. Bu sistemde en büyük ve haklı eleştiri 5 yıl öğretmenliğe rağmen hiç yöneticilik şartı aranmaması idi. Yani “müdür olmak için birkaç yıl müdür yardımcılığı yapmak gerekir." şeklindeydi. Bu konuda da düzenleme yapılmış ve A tipi kurum müdürlüğü için en az bir yıllık yöneticilik şartı getirilmişti.
* Sayın Avcı, işte MEB'in hal-i pür melali
İşte bu düzenleme bertaraf edilerek suistimale açık yönelik adımlar atıldı. 6 yıl yönetici ataması yapılamadı ülkemizde. Sonunda sendikaların da ortak çalışması ile 2009 yılındaki yönetmelik ortaya çıktı ve halen yürürlükte.
Mevcut ve az sorunlu mevzuata rağmen Sözlü sınav sevdasından vazgeçilemedi. Danıştay’ın iptalleri ile karşılaşmamak için Sözlü sınav maddesini (yazılı ve/veya sözlü olarak) şeklinde 652 sayılık KHK’ya koyarak alınan tedbir Anayasa mahkemesince de iptal edilmeyince idare yani MEB ‘in kendince rahat bir nefes aldığı söylenebilir. Oysa ki okullarda gerçek anlamda eğitim düşünülüyorsa o koltuklara hak edenleri oturtmak gerekir. Aksi halde o koltuklar çok çabuk yıpranır, kurum kültürü zarar görür ve kaybeden geleceğimiz olur.
Sayın AVCI’nın buna izin vermemesi gerekir.
Yeni yönetmeliğin müsteşarlık makamında olduğu sürekli gündeme gelmektedir. Her ne hikmetse oradan bir türlü çıkamamaktadır. İçeriğinde sözlü sınav, yazılı sınav ve geçmişte olduğu gibi hizmeti belirleyen Ek-2 değerlendirme puanlarının oranlandığı düşünülmektedir.
Burada geçmişte de yapılan hataya düşülmemelidir. Sözlü sınav her zaman 100 puan üzerinden değerlendirilir, yazılı sınav da 100 puan üzerinden değerlendirilebilir. Bu iki sınavın belli oranını alabilirsiniz fakat Ek-2 Değerlendirme Puanı 100 puan esaslı olmayan çoğu zaman 100 puana dahi ulaşmayan bir puandır. Bu Puanın belli bir oranını almak her türlü başarıyı, kıdemi, öğrenimi bertaraf etmek anlamına gelir. O zaman da sözlü sınavdaki komisyonun iki dudağı arasından çıkacak 6 puanla belki 6 yılda zor bitirilen Doktoraya verilen puanı eşitlemiş olursunuz.
İşte burada izlenmesi gereken yol akıl, mantık ve bilim yolu olmalıdır. Hak, hukuk, kariyer, liyakat, hizmetin gereği, kamu yararı ilke ve kavramları göz ardı edilmemelidir.
Sözlü sınava karşı çıkışın tek sebebi vardır. O da yargı kararlarında da belirtildiği gibi objektif olmamasıdır.
Sözlü sınav taraftarları ise sınavla müdür yada yönetici olunamayacağını savunmaktadırlar. Onların belli noktalarda haklılık payı olsa da karşı çıkışı bertaraf edecek ağırlık ve nitelikte değildir.
Bakanlık bu ısrarını sürdürürse atamaları yeniden siyasete havale edecek demektir. Valilik makamına ilk üç kişiden birini atama yetkisi verilmesi ise işin siyasi boyutunu daha ön plana çıkaracaktır. Düşünün ki on binlerce öğretmenin çalıştığı bir İlin valisi bu kadar öğretmeni nereden ve nasıl tanıyacaktır da takdir yetkisini sağlıklı kullanacaktır? Tabii ki birilerinin sunması ve önerisiyle…
Bakanlığa daha önce de önerdik yine önerelim.
1- Hizmet İçi Eğitim;
Daha önce önerdiğimizde bakanlığın bu kadar parası yok denilmişti. Yönetici olarak atayacağınız öğretmenlerin en az bir aylık akademisyen ve bürokratların verdiği Hizmet İçi eğitime alınmaları gerekir. Böylece akademik altyapının yanı sıra mevzuat ve bürokratik altyapılar da oluşturulmuş olur. He ne şekilde atama yaparsanız yapınız bu öneriyi değerlendirmeniz gerekir.
2- Atamalar Seçimle Olsun:
Müdürlük ya da okul yöneticiliği asli görev değildir. İkinci görevdir. Bu nedenle kalıcı olması da gerekmemektedir. O zaman (30 ve daha fazla çalışanı olan okullarda) okul müdürlerini okulun öğretmenleri seçsinler. Aile birliği başkanı ve öğrenci meclis başkanının da bir oy hakkı bulunsun. 3 yıllığına seçsinler. Gerektiğinde veto hakları olsun. Yeniden seçilme şansı olsun. Seçilemeyen asli görev olan öğretmenliğe devam etsin. Seçileceklerdeki şartlar, (A tipi müdürlük için yöneticilik kıdemi, … ) yada seçim sonucunun belli bir puanı değerlendirmeye alınsın ve bunlar yönetmelikle belirlensin.
Bu öneri karşısında; olmaz işin içine sendika girer, siyaset girer, öğretmenler ayrışır, öğretmen idareciyi nasıl seçecek, idarede boşluk olur diyenlerin olduğundan ve olacağından eminim.
O zaman bu arkadaşlara şunu soruyoruz: Şimdi siz bir okuldaki öğretmenlerin kendilerini yönetecek yöneticiyi belirleme iradesine sahip olmadıklarını mı düşünüyorsunuz?
Bence işin sırrı bu sorunun cevabında saklı…
3- Atamalar bir an önce yapılsın.
Bakanlığın şu anda valileri zor durumda bıraktığını, Şubat ayı içerisinde sınava dayalı atama yapılmadığı taktirde görevi kötüye kullanmak suçlamasıyla karşı karşıya kalacaklarını tekrar hatırlatırken sürecin hızla başlatılıp bazı küçük düzenlemeler ( ilkokul, ortaokul ayrımları gibi..) yapılıp yeni bir yönetmelik beklenmeden sınava dayalı atamaların Şubat ayı sonuna kadar tamamlanmasının beklendiğini belirtmek istiyoruz.
4- Son söz olarak;
MEB sözlü sınav sevdasından vazgeçmelidir. MEB sözlü sınavda ısrarlı ve kararlı ise yazılı sınavla uğraşıp hiç zaman kaybetmeden KHK’da yer alan “Okul ve kurum müdürleri; yazılı ve/veya sözlü olarak “ hükmünü kullanarak sadece sözlü sınav yapmak suretiyle atamaları yapmasını öneririz. Aksi yaklaşım sadece ve sadece dostlar muhabbette görsün misali bir anlayışın sonucu olacaktır ve zaman kaybından öteye gitmeyecektir. KHK’da belirtildiği üzere bu hüküm sadece okul müdürlerini kapsadığından değişiklik yapılmadan Müdür yardımcıları ya da başyardımcılara uygulanma olanağı yoktur.
Saygılarımla…
Maksut BALMUK
Eğitim Yöneticisi