TEF mezunlarına mühendislik yolu tartışması sürüyor
Teknik eğitim fakültesi mezunlarına, girecekleri bir sınav sonrası 2 yarıyıl daha okuyarak mühendis olma hakkı verilmesinin tartışmaları sürüyor.
Teknik eğitim fakültesi mezunlarına, girecekleri bir sınav sonrası 2 yarıyıl daha okuyarak mühendis olma hakkı verilmesinin tartışmaları sürüyor. Mühendisler, “Biz niye bu kadar okuduk” derken, teknik eğitim fakültesi mezunları da, “Biz mühendislikle aynı dersleri hatta fazlasını gördük. Niye sınava tabi tutulup yeniden okuyarak mühendis oluyoruz. Biz de mühendis olabilmeliyiz” diyor. Sınav Komisyonu üyesi Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas ise, yapılan tartışmaların yersiz olduğunu ve uygulamanın sağlıklı bir şekilde yapıldıktan sonra bir sıkıntısı olmadığını düşünüyor.
Teknik eğitim fakültesi mezunları öğretmen olarak istihdam edilmediği için YÖK, çıkardığı bir yönetmelikle fakülte mezunlarını bir sınava tabi tutarak, 2 yarıyıl okuduktan ve başarılı olduktan sonra mühendis olabilmelerinin önünü açtı. YÖK'ün çıkardığı bu yönetmelik hem mühendisler tarafından, hem de teknik eğitim fakültesi mezunları tarafından tepki çekti.
Sınav komisyonunun üyesi olan Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, konu hakkında şu bilgileri verdi:
“Türkiye'de 1992 yılında çıkarılan bir kanunla, çeşitli meslek gruplarındakilerin farklı mesleklerde unvan alabilmeleri için bir sınava girmeleri ve bu konuda da 2 yarıyıl ders alarak mühendis olabilmeleri için bir kanun çıktı. Sonra YÖK bu konuda bir yönetmelik hazırladı. Bu yönetmeliğe göre de teknik eğitim fakültesi mezunları ÖYSM'nin hazırladığı bir sınava girer, kazananlar da 2 yarıyıl eğitim görerek başarıyla tamamladıkları takdirde mühendis unvanı alırlar. Şimdi bu cümle üzerine çok fazla spekülasyon yapılıyor aslında. Bizler de ben de bu komisyonun içindeyim. Yasa gereği kurulan bir komisyon var. Bu da mühendislik fakültelerinden iki rektör; Sakarya ve Zonguldak rektörü, üç kişi de teknik eğitim fakültesinden kişiler var komisyonda. Komisyonun kurulma şekli de bu şekilde. Bunun özünde 2 taraftan da tepki aldı. Mühendisler diyor ki; 'biz o kadar gidip okuyup mühendis oluyoruz. Bunlar nasıl mühendis olur? Sizler de buna alet oluyorsunuz' diyorlar. Teknik eğitim fakülteleri de diyorlar ki; 'biz de aynı dersleri gördük. Mühendisliğin derslerinden daha fazla okuduk, biz niye sınava girelim? Sınava girmeden bizi mühendis yapın.' Biliyorsunuz bu sınavlar oldukça zor ve kolay değil. Her iki taraftan da büyük bir tepki var. Aslında ikisinin de tepkilerinin bireysel olarak sağlam bir zemine dayandığını düşünmüyorum. Teknik eğitim fakültesindeki dersler aynı olsa bile bu derslerin arasında fark var. Bu farkı düzeltmek için yapılan iş dünyanın her yerinde yapılıyor. Gerçekten düzey farkının gerçekten kapatılıp kapatılmayacağı, mevcut koşullar üzerinde kapatılıp kapatılmayacağı konusunda kafa yorabiliriz. Ama iş buraya gelmiyor. Onlar niye mühendis oluyor biz niye bu kadar okuyup mühendis oluyoruz gibi iş karar tartışmasına geliyor. Konuşmak gerekiyor. Ama bunlar olmuyor. Aslında bu zeminde tartışacağımız zaman işin tartışılacak bir yeri yok. Dünyanın her yerinde insanlar başka bir işte çalışırken farklı bir işe girebiliyor. Yeter ki onun yeterliliklerini sağlasın. Bunun fazla tartışılacağı bir yeri yok. Türkiye'deki sorun bir kişi bir yere girdiğinde hemen mezun olmuş gibi algılanıyor. Halbuki onun yeterliliklerini sağladığı takdirde bunda tartışılacak bir şey yok diye düşünüyorum.”
Türkiye'de teknik eğitim fakültelerinin mezun sayılarının giderek arttığına dikkat çeken Elmas, “20'nin üzerinde fakülte var. Bu okulların mezunları öğretmen olarak istihdam edilmediği zaman, bir çıkış yolu olarak bu fakülteler kapatıldı ve uygun olanlar teknoloji fakülteleri kurularak birimlerde mühendislik mezunları vermeye başladı ama, burada teknik eğitim mezunları kendi durumlarını kanunda da yer alan uygulamalarının yapması konusunda sürekli istekte bulundular. Kanun da hazır çıkmış durumda. Belki siyasi iradenin, belki akademik çevrenin ortak kararı olarak bu adımın atılması istendi. Bize düşen akademisyen olarak, üniversiteler olarak, YÖK olarak, farkında olan yeterliliklerin kazandırılmasını sağlamak, bunu sağlıklı bir şekilde yapmak ve uygulamanın sağlıklı yapılması. Bunu yaptıktan sonra kişilerin hepsinin yaptığı tartışmanın da önüne geçmenin tek yolu budur diye düşünüyorum” dedi.