Bir denetim elemanının isyanı ve başından geçen çok acı bir olay
Yaklaşık olarak 10 yıldır bu köşede yazıyorum. Bu süre içerisinde birilerinin canını sıkacak birçok yazıyı kaleme almış olmama rağmen gazete yönetimince hiçbir yazılı ve sözlü uyarı almadım. Yazılarımın tek bir satırı dahi çıkarılmadığı gibi çıkarılması yönünde telkinde dahi bulunulmamıştır. Bu ifadeler birilerine garip gelebilir ama gerçek bu. İsteyen yazılarımı gözden geçirerek eleştiri dozunun yüksekliğine bakabilir. Yazılarımızda esas alınan husus eleştiriden çok yol göstericiliğin öne çıkarılması, sorunun yanında çözüm önerisinin de yer almasıdır. Ancak, günümüzde maalesef eleştiriyle hakaret biri birine karıştırıldığı için birçoğu bu farkı anlayamayabilir. Durup dururken yazımın başında bu açıklamayı niçin yaptığımı öğrenmek için yazının sonunu okumanız gerekiyor.
Sayıştay Başdenetçisi'nin isyanı
Sayıştay Başdenetçisi'nin bize göndermiş olduğu elektronik postasını yorumsuz olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. İmla hataları dışında yazıya müdahale etmediğimi de belirtmek isterim ki bir denetim elemanının nelere isyan ettiği daha iyi anlaşılsın ve sorunlara çözüm bu kapsamda aransın.
Öncelikle yazılarınızı sıklıkla takip ettiğimi, size değer verdiğimi ifade etmek isterim. Sayıştay Başdenetçisiyim. Bugünkü yazınızın (Sayıştay meslek mensupları Sayın Canikli'ye kızgın ama….) büyük bölümüne katılmaktayım. Ancak yazının başlığı bana yanlış olmuş gibi geliyor.
Teftiş Kurullarındaki sıkıntının kaynağı
Yazınızda bahsettiğiniz problemler gerçekten de teftiş kurullarında görülmektedir. Sebebi ise müfettiş arkadaşlarımızın siyasi etkiye açık olmasıdır. Bunun sebebi ise mesleki teminata sahip olmamalarıdır.
Tabi teminata sahip olmalarını önce bizler isteriz. Teftiş olmazsa kamu yönetiminde yozlaşma görülebilecektir. Tabi müfettişlerin bu hale gelmesinin sebebi ne derseniz (belki de bahanesi) kamu yöneticilerini baskı altına almaları vs. örnekleri gösterilir. Bu konuda adı geçen ilk kurul ise Maliye Teftiş Kuruludur. (Sayın Canikli de bu kurulun eski mensubudur) Bu Kurula mensup müfettişlerin yöneticilerin odasına oturdukları tayinlerini çıkarttıkları vs. gibi hususlar bürokraside çokça konuşulmaktadır. Belki de Kurulun sonunu bu anlayış getirmiştir. (Sayın Başbakanın da dikkatini çekmiştir.) Ancak, sayın Canikli'nin ifade ettiği hiç bir hususu doğru bulmuyorum. Aksi halde şu Müsteşar ya da şu Genel Müdür diye bir isim vermesi gerekirdi. Bırakın bizim genel müdür veya müsteşarın odasını almamızı kendilerinden randevu dahi alamıyoruz.
Alt düzeyde yapılan denetimler şimdi yöneticiler nezdinde yapılmaya başlandı
Peki neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymaktadır. Gündemdeki yasa teklifini diri tutabilmek için. Aslında Sayıştay Yasasının değiştirilmesinin bahanesi yine sayın Canikli ile ilişkilendirilmektedir. Sayıştay'ın uzun yıllara dayanan kültürü vardır. En başta denetçilerinin enaniyete sahip olmamaları gelebilir. Herhangi bir kurumda bunun aksini gösterebilecek örnekler bir elin parmaklarını geçmez. Sayımızın 829 olduğunu düşünürsek makul karşılanabilir. Ancak yeni denetim sistemi yüzünden şu sıralar Sayıştay yıpratılmaya çalışılmaktadır. Sebebi ise önceden alt düzeyde cereyan eden denetimin demokrasinin de gereği olarak asıl yöneticiler nezdinde yapılmaya başlanmasıdır. Yıpratmaya bir örnek olarak çok önemli bir kurumumuzun başkanının Sayın Başbakana (hakkında yazılan raporları belki de etkisizleştirmek için) denetçileri ziyarete gittiğini ancak denetçilerin kendisini asansöre kadar uğurlamadığını bildirmiştir.
Yurt dışına gönderilen ve mevzuata uymayan paralar sorulunca
Yurt dışına gönderilen ve mevzuata uymayan paralar sorulunca denetçiler bana iş yaptırmıyor, hizmeti engelliyor diye şikayet etmektedir. Bunun çokça örnekleri mevcuttur. Ama acaba ne kadarı gerçeği yansıtıyordur? Sayıştay'ın bağımsız olması bir açıdan iyiyken hükümet ile bu tarz dedikoduların aslını istişare etmemesi dezavantajı olmaktadır. Sonuç olarak dedikodular gerçekmiş gibi algılanmakta asıl çıkış noktasını kimse sormamaktadır.
Başımdan geçen çok acı bir olay