Vakıflar Kanunu Tasarısı Anayasa'ya aykırılık içeriyor
Son yıllarda artan küreselleşme rüzgârıyla birlikte ülkemizde yabancılarla ilgili yasal düzenlemelerin arttığı görülmektedir. Bu yazıda yabancılarla ilgili iki yasal düzenleme üzerinde durulacaktır. Öncelikle yabancılara toprak satışı yapılmasına izin veren Tapu Kanununa genel olarak değinilecek, daha sonra Türkiye'de yabancılara vakıf kurma hakkı ve yönetme yetkisi tanıyan vakıflar kanun tasarısıyla getirilmek istenen düzenlemelere yer verilecektir.
Aslında, vakıflarla yabancıların Türkiye'de taşınmaz mal edinmesi arasında bir paralellik mevcuttur. Hali hazırda mecliste plan bütçe komisyonunda olan Vakıflar Kanun tasarısının genel gerekçesinde, Osmanlı Devletinde vakıfların gördüğü hizmetlere ve vakıfların kısa bir tarihçesine değinildikten sonra, Osmanlının batılılaşma sürecinde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün menşei olan Evkaf Nezaretinin kurulma gerekçesine de yer verilmiştir. Söz konusu gerekçede, ?Osmanlı'nın son döneminde merkezileşme hareketleri, dağınık vaziyet alan vakıfların tek elde toplanması, vakıf sektöründe baş gösteren yolsuzlukların ortadan kaldırılması, devlet çatısının batı tarzı merkezi bir anlayışla yeniden organize edilmesi ve vakıf potansiyelinden, devletin diğer sektörlerinde de yararlanma fikri ile Evkaf Nezareti [Vakıflar Genel Müdürlüğü] kurulmuştur.?denilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün (Evkaf Nezareti) 1826 yılında kurulmasının görünürdeki sebebi bu olarak gösterilmektedir. Gerçekte durum göründüğünden biraz farklıdır.
XIX. yüzyıl başlarında İstanbul'daki arazi ve emlakin hemen hemen tamamı vakıf mülkü haline gelmişti. Kent içinde ve yakın çevresinde hemen bütün bina yerleri, sebze ve meyve bostanları, bahçe ve bağları, gerçekte veya ismen devredilemez ve geri alınamaz dini mülk olmuşlardı. Bu dönemde Avrupalıların Osmanlı topraklarında serbest dolaşım, mülk sahibi olma gibi istekleri vardı. Tanzimat, tımar sistemini ortadan kaldırmış, dolayısıyla miri topraklara müdahaleyi kolaylaştırmıştı. Fakat vakıflar özerkti ve devletin müdahalesi çok zordu. Vakıf sistemi taşınmazların Müslümanların elinden çıkmasını zorlaştırıyor ve sömürgecilerin kolonizasyon siyasetine engel teşkil ediyordu. Avrupalılar Paris, Londra, ve Berlin kongrelerinde bu hususu belirtmişlerdi. Evkaf Nezaretinin kurulmasıyla vakıflara hem devlet müdahalesi artacak, hem de vakıf taşınmazlarının yabancılara devri kolaylaşacaktı. Tüm bu nedenlerden dolayı, Evkaf Nezaretinin (Vakıflar Genel Müdürlüğü) kurulması ile yabancılarının Türk topraklarında serbest dolaşım, mülk sahibi olma gibi istekleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki günümüzde de devam etmektedir. Vakıflar Kanun Tasarısına bakıldığında bu ilişkiyi görmek mümkündür.
Hiçbir devlet yabancıların, devletin asli, maddi unsurunu oluşturan ülkede serbestçe mal edinmesine seyirci kalamaz. Her devlet kendi şartları çerçevesinde yabancıların taşınmaz mal edinmelerinin ortaya çıkardığı siyasi, iktisadi, sosyal ve hukuki sorunlar nedeniyle bu konuda bir takım sınırlamalar koyma gereği duymuştur.
Şimdiye kadar Tapu Kanunu'nun 35'inci maddesinde 29.12.2005 tarihinde yapılan değişiklik de dâhil olmak üzere, yabancılara toprak satışı ile ilgili olarak dört kez yasal düzenleme yapılmış, ancak bu düzenlemelerden ilk üçü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından 14.03.2005 tarihinde verilen iptal kararından sonra 29.12.2005 tarihinde, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35 inci maddesi yeniden düzenlenmiştir.
Burada kanunla ilgili olarak ayrıntıya girilmemekle birlikte, tapu kanununda yapılan bu yeni değişikliklerde yine anayasal gereklere özen gösterilmediği anlaşılmaktadır. Tapu Kanunun 35'inci maddesinin birinci paragrafında; yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uymak kaydıyla taşınmaz iktisap edebilecekler, taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tesis edinebileceklerdir. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2,5 hektarı geçemeyecek, ancak bunu 30 hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkili olabilecektir.
Tapu kanunundaki bu değişikliliğin yanı sıra, Vakıflar Kanunu Tasarısının 14.06.2005 tarihinde T.B.M.M. Başkanlığına getirildiği ve hali hazırda meclis komisyonunda görüşülmek üzere olduğu, tasarıyla, yabancılara Türkiye'de vakıf şeklinde örgütlenme ve faaliyette bulunma hakkı tanındığı bilinmektedir.
Yürürlükte bulunan mevzuata göre; Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfların yöneticilerinin Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olmaları esastır. Ancak, vakfa ait eğitim, bilim, sanat, tıp ve sağlık kuruluşlarının yönetim organlarında salt çoğunluk oluşturmamak şartıyla yabancı uyrukluların da görev almalarına Bakanlar Kurulu'nca izin verilebilmektedir.
Yukarıda ifade edilen yasal düzenlemelere göre, hali hazırda yabancılara Türkiye'de vakıf kurma hakkının tanındığı, ayrıca belirli faaliyet alanlarında sınırlı kalmak üzere kurulan vakıflarda salt çoğunluk oluşturmamak ve Bakanlar Kurulu'ndan izin alınmak şartıyla yönetici olmalarının mümkün olduğu görülmektedir.
Vakıflar kanunu tasarının 5'inci maddesiyle, ?Yabancılar Türkiye'de yeni vakıf kurabilirler.?, 6'ncı maddesiyle de ?Vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun, Türkiye'de yerleşik bulunması gerekir.? şeklinde bir düzenleme öngörülmüştür.
Vakıflar kanun tasarının 6'ncı maddesi, vakıf yöneticilerinin tamamının yabancı uyruklu olabilmesine imkân verirken, bu konuda tek kısıtlayıcı düzenleme vakıf yönetimindeki yabancıların çoğunluğunun Türkiye'de yerleşik olması şartının getirilmiş olmasıdır. Tasarı bu şekilde yasalaşırsa Türk Medeni Kanununa göre kurulan bir vakfın yöneticilerinin tamamı yabancı uyruklu olabilecektir. Bu durumda doğması muhtemel sorunları şöyle özetleyebiliriz.
Yabancılara, Medeni Kanunu'na göre yeni vakıf kurma hakkının ve vakfı yönetme yetkisinin tanınması, bu vakıflarca hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın üst kuruluş kurma veya kurulmuş üst kuruluşlara üye olma hakkını da içermekle birlikte, vakıfları yöneten yabancılar, bu sıfatlarıyla, vakıf üzerinden her türlü Anayasal hakkı kullanarak ciddi bir insiyatif elde etmiş olacaklardır. İnsiyatifin potansiyel gücü, salt ekonomik olmaktan çok stratejik önem arz etmektedir. Yasa yürürlüğe bu şekliyle girdiği takdirde, büyük bir ihtimalle, Türkiye'de vakıf kurmak isteyen yabancıların pek çoğunun küresel sermayenin önde gelen isimleri olacaktır. Kurulacak vakıflar, bunların üst kuruluşları ile bu çatılar altında edinilecek taşınmazlar, sahip olunan finansman kaynakları, kurulacak ve işletilecek her türlü ticari şirket ve işletmeleri ile bu oluşumlar çerçevesinde sağlanacak sosyal destek potansiyeli; sıradan bir vakıf kurma hakkının, stratejik önem arz eden bir güce dönüşme olasılığını içinde taşımaktadır. Söz konusu yasa tasarısı ile denetim mekanizmasının etkinliğinin azaltılacağı da dikkate alındığında, kurulacak vakıfların ülkemiz içerisindeki etkinliklerinde ve yurt dışı faaliyetlerinde çok daha serbest hareket edebilecekleri bir gerçektir.
Vakıflar kanun tasarısı, Tapu kanunu ile birlikte düşünüldüğünde ortaya şöyle bir sorun çıkarmaktadır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişi, karşılıklılık ilkesine bağlı kalmadan tek başına Türkiye'de vakıf kurabilecek, kurduğu vakıfta yine tek başına yönetici olabilecektir. Bu durumda Tapu Kanunu'nun 35 maddesinde, yabancı uyruklu gerçek kişilere getirilen sınırlamaların hiçbir önemi kalmayacaktır. Çünkü yabancıların kurup, yöneteceği vakıflar, neticede Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olacaktır. Türkiye'de kurulduğu ve mal varlığı da Türkiye'de olduğu için vakfı kuran ve yönetenler yabancı uyruklu da olsa vakıf Türk tüzel kişiliğine sahip olduğundan, vakıf adına sınırsız taşınmaz satın alabilecekler ve/veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tesis edilebileceklerdir.
İşte bu noktada anayasaya karşı bir hile söz konusudur. Zira, Tapu Kanunu'nun anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptal edilme nedenlerinin tamamı, vakıflar kanunu tasarısının yabancılarla ilgili maddelerinde de mevcuttur. Anayasa'mızın başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan ?Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak? ibresi, milletlerarası hukuk ilişkilerimizde karşılıklılık ilkesinin esas alınacağını göstermektedir. Tasarıda, en başta karşılıklılık ilkesinin benimsenmediği görülmektedir.
Netice itibariyle, vakıflar kanun tasarısı yabancılara Türkiye'de örgütlenme,
faaliyette bulunma ve vakıf üzerinden dolaylı da olsa taşınmaz mal edinebilme
ve tasarrufta bulunabilme hakkı tanıdığından, anayasaya aykırı olan bu düzenlemeden
bir an evvel vazgeçilerek, yabancıların Türkiye'de kuracakları vakıflar için
mütekabiliyet esasına göre ve Anayasa'nın 16'ıncı maddesine uygun olarak, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının en azından eşit düzeyde olmak kaydıyla vakfın yönetiminde
yer almasını sağlayıcı kısıtlamalar getirilmelidir. Karşılıklılık şartı aranmaksızın
yabancı uyruklu kişilerin kuracakları vakıflara Türkiye'de taşınmaz mal edinmek
hakkını tanımak, kamu yararı, ülke güvenliği ile toprak-ülke unsuru bakımından,
devletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürecek bir husustur. Çünkü bu şekilde
ülke toprakları, yabancılar tarafından kolayca satın alma yoluyla ele geçirilebilir.
Haberi Gönder yoluyla haberi yazan: Atilla Özilhan