Sınav için öğrenilen ders: Matematik
Türkiye'de öğrenciler fen ve matematikte başarısız. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün araştırması bunu gösteriyor. Öğrencilere göre sorun sistemde. Dersler kağıt üzerinde kalıyor. Laboratuvar yok. Müfredat ağır. Yetenekler gözardı ediliyor.
2013-2014 eğitim öğretim yılı sona erdi. Yaklaşık 17 milyon öğrenci, 800 bin öğretmen tatile girdi. Türkiye'nin uluslararası ölçekte 2003'ten beri verilerle kanıtlanmış fen ve matematikteki başarısızlık tablosu ise bu yıl yine karşımızdaydı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üçer yıllık dönemler halinde, 15 yaşındaki öğrencilerin bilgi ve becerileri değerlendiriyor. Türkiye'deki öğrenciler, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2012 sonuçlarına göre okuma becerileri ile fen ve matematikte pek başarılı değil. Okuma becerilerinde 65 ülke arasında Türkiye 41. sırada. Fen ve matematikte ise başarısızlık daha da belirgin. Türkiye, 15 yaşındaki öğrencilerin katıldığı PISA'ya göre matematikte 44, fende 43. sırada. Türkiye, matematik ve fen puanlarını bir parça yükseltse de, 2003 yılından bu yana bir üst ya da alt sıra dışında konumu değişmedi.
Bu başarısızlık tablosunun nedenini önce öğrencilere sorduk. Bu alanlardan özel ders alan öğrenciler, pratikte yaşadıklarından hareketle neden fen ve matematiği başaramadıklarını anlattı. Türkiye'nin "iyi" denilen okullarında okuyan öğrencilere göre birkaç sebep var. Uygulamadan uzak ve hayatla bağ kurulmadan anlatılan dersler, başarının tek göstergesinin fen ve matematik olduğu dayatması, ağır müfredat...
Ata Sarp Bolel, lise son sınıf öğrencisi. Birkaç gün sonra üniversite sınavına girecek. 10. sınıfta fen ve matematik alanını seçmesine karşın, zorlandığı için Türkçe- matematik alanını seçmiş. Sainte Pulcherie Fransız Lisesi'nde okuyan Bolel, başarısızlık nedenlerini şöyle özetliyor:
"Benim için bu derslerin Fransızca olması da ayrıca zorlayıcı oldu. Zaten Türkçesi bile zor. Öğretmenlerin dersi çekici kılması önemli. Bence Türkiye'de fen alanında fizik, kimya, biyoloji gibi derslerde inanılmaz fazla konu var. Müfredat çok dolu. 17-18 yaşındaki öğrenciler için çok zor, bizden istedikleri. Fen ve matematik daha fazla hayatla ilişkilendirebilir. 10. sınıfta laboratuvarda ders yaptığımda daha çok keyif almış ve daha iyi anlamıştım."
"Fen ve matematik eşittir başarı algısı var"
Bolel'e göre başarısızlığın sebeplerinden biri de fen ve matematikte yapılan baskı. Bolel, "İleriki hayatında fen ve matematiği iyi olanlar daha başarılı olur, daha çok para kazanır. Üniversitede fen ve matematikle ilgili bölümler iyidir gibi bir algı var toplumda. Bu baskıyı aileler de yapabiliyor" diye konuşuyor. Bolel, öğretimin de dayatılarak yapıldığını söylüyor:
"Bunu bu şekilde öğrenmek zorundasınız diyorlar. Kişinin yorum yapması kısıtlanıyor."
"Matematiği severken soğudum"
Sain Benoit Lisesi öğrencisi İpek Yükrük de birkaç sene öncesine kadar matematiğinin iyi olduğunu ama sistem yüzünden soğuduğunu söylüyor:
"Amerika'daki öğrencilerin gördüğü matematik ile bizim gördüğümüz arasında dağlar kadar fark var. Biz daha fazla konu ve daha zor konuları görüyoruz. Herkes sınav için ezberliyor ve sınava giriyor. Öğretmenler de 'bu konuyu işledim, bitti. Sorumluluğu üstümden attım' düşüncesinde. Ben de sınavdan iki hafta sonra unutacağım öğrendiklerimi. Türkiye'de genellikle her şeyi ezberletiyorlar. Düşünmemize izin vermiyorlar , yorum yapmayı öğrenmeden eğitim alıyoruz."
Adım adım merak etme duygusu ölüyor
Devlet okulunda okuyan, Kadıköy Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi Oğul Tuna da Türkçe matematik öğrencisi. Onun anlattıkları da sistem içinde öğrencilerin merakının, hevesinin nasıl köreldiğini özetler nitelikte:
"İlkokuldayken üstün yetenekli çocukların gittiği 'bilim ve sanat merkezi'ne gidiyordum. Burada fen branşlarında da dersler vardı. Çok özel derslerdi bunlar. Labrotatuvarlardan, bilim çocuk dergilerinden çok zevk alırdım. Ortaokula doğru fenle arama mesafe girdi, sevmez oldum. Okulda bize gösterilen müfredatta her şey teorikti. Kağıt üzerindeydi. Müfredat karmaşık ve kalabalıktı. Formüllerle geçen derslerde kimse bir şey öğrenemiyor. Oysa bilim sanat merkezinde bilim tarihi görüyorduk, farklı teori ve kuramları görüyorduk. Daha çekici şekildeydi. Öğretmenler de yetersiz. Kimileri senelerdir kendilerini tekrarlıyor. Bir kimya öğretmenimiz vardı. Öğretmeye hevesli, deneyler yaptırırdı, bilim tarihi anlatırdı. Çok verimli geçerdi o ders mesela. 15-16 yaşında liseye başladığında merak etme araştırma dürtüsünü yok ediyorlar."
"Sınavdan sonra matematik benim için bitecek"
Araştırmanın, okumanın aileden de geldiğini belirten Tuna, "Kimse düşünmek, tartışmak derdinde değil. Yaratıcılık özelliği zamanla insanlarda köreliyor. İnsanlar artık her şeye hazır erişmek istiyor. Bize dayatılan sistem de bu, Matematik dersine, sınava gireceğim, soruları yapacağım ve bir daha karşıma çıkmayacak gözüyle bakıyorum." diyor.
"Yeteneklerimize göre eğitim yok"
Doğa Koleji 12. sınıf öğrencisi Ali Aydın da çocukların ve gençlerin yetenekli olduğu alanları merkeze alan bir eğitim olmadığı için başarılı olamadığını söylüyor. Matematiği sadece sınav için öğrendiği bir ders olarak tanımlıyor:
"Ben de öğrenmek için çaba göstermedim. Ama yeteneklerime göre yönlendirileceğim bir eğitim sistemi isterdim. Okul hayatım boyunca bir tek dersi laboratuvarda görmedim. Fen ve matematik eğlenceli dersler gelmiyor. En kolay bölüm Türkçe matematik olduğu için bu bölümü okuyorum"
Umay Aktaş Salman - Al Jazeera