Akademisyenlerin yüzde 37'si mobbing mağduru
Akademisyenlerin yüzde 37'si mobbing mağduru. Yüzde 84'ü gördüğü baskı nedeniyle yurtdışına gitmek istiyor. Sadece yüzde 12'si çalışma şartlarından memnun. Yüzde 61'i ise çocuğunun akademisyen olmasını istemiyor.
Gönül KOCA
Maaşların düşüklüğü, kadro alma sorunu, araştırma burslarının kesilmesi akademisyenlerin yakındığı başlıca sorunlar arasında yer alıyor. Bu sorunlar zaman zaman hem kendileri, hem de meslek örgütleri tarafından dile getirilirken, YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya da katıldığı toplantılarda yaptığı açıklamalarda bu konulara değinerek, akademisyenlerin özlük hakları, çalışma koşulları konusunda yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini vurguladı.
Bu arada Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN) de 'Akademisyenlik Tanımı' başlıklı bir anket yaptı. 1.955 akademisyenin katıldığı anketten ilginç sonuçlar çıktı. Bunlardan yüzde 37'si mobbinge uğradığını açıkladı. "Kısmen mobbinge maruz kaldım" diyenlerin oranı yüzde 28 olurken, mobbinge uğramadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 35 olarak tespit edildi.
Gördüğü baskı sonucunda öğretim elemanlarının yüzde 84'ünün yurtdışına gitmek istediği ortaya çıktı. Kendi kurumundan ayrılmak isteyenlerin oranı yüzde 59 olurken, yüzde 41'inin de üniversitesini değiştirmek istemediği görüldü. Öğretim elemanlarının yüzde 84'ü ise Türkiye dışında bir üniversitede görev yapmak istediğini açıkladı.
Akademisyenlere çalışma şartlarının da sorulduğu ankette, "Çalışma şartlarından memnun musunuz?" sorusuna yüzde 12'si "memnunum" dedi. Yüzde 45'i de memnun olmadığını söyledi. Ankette, akademisyenlerin sorunlarının başında ekonomik nedenlerin geldiği vurgulandı. Maaşından memnun olmayanların oranı yüzde 88 iken, aldığı maaştan memnun olduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 1'de kaldı. Akademisyenliğin birçok sorunu olduğunu aktaran öğretim üyeleri çocuklarının aynı mesleği seçmesini istemediklerini açıkladı. Ankete katılanların yüzde 61'i "Çocuğumun akademisyen olmasını istemiyorum" derken, "Neden olmasın" diyenlerin oranı yüzde 39 oldu.
Mobbingle ilgili farkındalık yok
ÖGEDER Genel Başkanı Vahdet Özkoçak: YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya da mobbing konusunu katıldığı hemen hemen her toplantıda dile getiriyor. Akademisyenlerimizin bize ulaştırdığı ve belgelere dayanan mobbing olaylarını biz YÖK'ün özel kalemine bildiriyoruz. Bunların hepsi belgelere dayalı. Ancak burada YÖK'ün yapabileceği hiçbir şey yok. Bunun üniversitelerde çözülmesi gerekiyor. Hukuk fakültelerinden, psikoloji ve sosyoloji bölümlerinden hocaların biraraya gelerek üniversitelerde mobbing birimi kurması lazım. Bir de bizim ülkemizde mobbing kavramı yeni gelişti. Mobbing genel olarak sürekli ve sistematik olarak yapılan bezdiri hareketi olarak tanımlanıyor. Ancak hocalarımızın çoğu ne mobbinge uğradığını anlayabiliyor, ne de mobbing yaptığının farkında. Ben bir sunumumda 200'den fazla akademisyene mobbingden bahsettim. Salonun yarısı o anda mobbinge uğradığını, yarısı da mobbing yaptığını fark etti. Hocalarımızda farkındalık yok. Bu nedenle üniversitelerde birimler kurulması ve hizmetiçi eğitim şeklinde bilgi verilmesi gerekiyor. Akademisyenlerin maaşları konusunda da çalışmalarımız devam ediyor. Biz birçok milletvekili ile görüştük. Hem muhalefet hem de hükümetten. Görüşmelerimizin tamamında akademik zammın fazlasıyla geç kaldığını söylüyor. Yasama hazır ancak yürütmeden bir karar çıkmadığı, yeni YÖK yasası beklendiği için zam durumu maalesef gündeme gelemiyor.
AKADEMİSYENLERİN MAAŞLARI
Öğretim Elemanları (Araş. Gör. -Öğr. Gör.-Okutman-Uzman): 2 bin 200 TL
Yardımcı Doçent: 2 bin 900 TL
Doçent: 3 bin 300 TL
Profesör: 4 bin 200 TL
En çok sağlık ve eğitim alanlarında görülüyor
Mobbinge maruz kalanlar, gördükleri zararın büyüklüğü ve etkisiyle, işlerini yapamaz duruma geliyorlar. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar gösteriyor ki, en kısa mobbing süresi 6 ay, genelde ortalama süre 15 ay, sürecin kalıcı ağır etkilerinin ortaya çıktığı dönem ise, 29-46 aydır. Hangi işyerlerinde ve kimlerin mobbinge uğradığına bakıldığında araştırmalara göre kar amacı gütmeyen kuruluşlar, öncelikle sağlık ve eğitim sektöründe yaygın olduğu ve özellikle de üniversitelerde bunun çok daha sıklıkla yaşandığı görülüyor.