Yüksek mahkemenin iktisat cehaleti
Yüksek yargının kira artış sınırlamasını 'kamu yararı'
ilkesine dayandırması ayrı bir iktisat cehalet skandalı; bu saptamadan yüksek
yargının kamu yararı kavramını hiç anlamadığını bir kez daha çok net bir biçimde
görüyoruz.
Hafta sonu yayımlanan yazımda Türkiye'deki kişi başına gelir sefaletinin çok
önemli bir nedeninin de geleneksel olarak iktisat kültür ve anlayışımızın
güdüklüğü, geriliği olduğu konusuna değinmiş idim.
Örnek olarak da yakın tarihimizde defalarca oluşan ve yargı mercileri marifeti
ile hayata geçen kira artış sınırlamalarını vermiş idim.
Bugünlerde çeşitli nedenlerden oluşan yüksek kira artışları da basına yansıdığı
kadarı ile yine yargı marifeti ile sınırlanabilecek ve işin en gırgır tarafı da
bu sınırlama yüksek yargı tarafından ?kamu yararı? ilkesine dayandırılacak.
Bu son gelişmeler ülkemizde yüksek yargı mensuplarının ve bir devamlılığı olan
yüksek yargı kurumu tarafından iktisat mantığının hiç ama hiç anlaşılamadığını
bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu kısa yazıda meselenin yani cehaletin yaşamsal bulduğum yönlerini sergilemeye
çalışacağım.
Şayet kira artışları ülkemizde toplumsal olarak kabul edilemeyecek bir düzeye
erişiyor ise bu yüksek kira artışlarının temelindeki neden konut arz ve talebi
arasındaki dengesizlik; buna hiç kuşku yok ve bu temel gerçek akıldan
çıkartılmamalı.
Ülkemizdeki konut arzının sistematik bir biçimde konut talebinin gerisinde
kalmasının en önemli nedeni konut yatırımlarının piyasa getirisinin ağırlıklı
olarak yargı mercileri tarafından Osmanlı narh (fiyat tavanlama) mantığı ile
sınırlandırılması ve aşağı çekilmesi.
Herhangi bir yatırımın getirisi piyasa dışı etmenler tarafından azaltıldığında
yatırımların da, yani konut arzının da azalacağını bilmek ve anlamak için
iktisat profesörü olmaya hiç gerek yok.
Bugün ortada bir yüksek kira artışı, yani konut yetersizliği var ise bunun temel
nedeni hiç kuşkusuz geçmişte yüksek mahkemelerin konut yatırım getirilerine
getirmiş olduğu artış sınırlamalarıdır; nüfus artışı, emin olabilirsiniz, temel
neden olmamıştır.
Yüksek yargının kira artış sınırlamasını ?kamu yararı? ilkesine dayandırması
ayrı bir iktisat cehalet skandalı; bu saptamadan yüksek yargının kamu yararı
kavramını hiç anlamadığını bir kez daha çok net bir biçimde görüyoruz.
Kamu yararının nerede ve nasıl oluşabileceğine yargının karar verip veremeyeceği
ayrı bir tartışma konusu; bu önemli kararı yargının verebileceğini kabul etsek
dahi ortada kira artışları örneğinde çok vahim başka bir sorun daha var
demektir.
Kamu yararı ilkesine dayanarak kira artışlarına sınırlama getirmek oluşacak kamu
yararının finansmanının ev sahipleri yani konut yatırımcıları tarafından yerine
getirilmesi anlamına geliyor ki, bundan daha saçma ve anlamsız bir şey düşünmek
dahi zor.
Şayet ortada gerçekten bir kamu yararı var ise, düzgün iktisat mantığının temel
gereği söz konusu kamu yararının kamu tarafından yani tüm vergi mükellefleri
tarafından ortaklaşa finanse edilmesidir ve bunun çağdaş ülkelerde yani iktisat
kültürünün daha gelişmiş olduğu yerlerde sayısız örnekleri vardır.
Anayasa'mızın ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir sosyal devlet
olduğu ilkesini söylemektedir ve şayet bu sosyal devlet ilkesinin bir gereği de
yurttaşların konut ihtiyaçlarının karşılanmasında devletin tarafsız kalamayacağı
ise devletin konut piyasasına üretici değil ama bir transferci olarak
girebilmesini anlamak olanaksız değildir.
Aylık net gelirleri piyasada oluşan konut kiralarını karşılaması olanaksız gibi
duran geniş kesimlere sosyal devletin kabul edilebilir ve bütçe dengelerini çok
zorlamayacak kira yardımında bulunması şayet kira artışlarının
sınırlandırılmasında kamu yararı var ise yapılabilecek yegane anlaşılabilir
transfer işlemidir.
Çok düşük gelirli kesimin kira ödemelerinin bir bölümüne vergi mükelleflerinin
ortak olması hem sosyal devlet ilkesinin kabul edilebilir bir müdahalesidir hem
de konut yatırımlarının piyasa getirisini düşürmeyeceğinden orta ve uzun vadede
konut talebini olumsuz yönde etkilemeyecek ve böylece on yıl sonra kiralar çok
daha kabul edilebilir seviyelerde oluşacaktır.
Yargının, yatırım getirilerinin sınırlandırılmasının dinamik arz etkilerini
anlayamamasını daha bir anlayış ile karşılayabiliyorum ama kamu yararını konut
yatırımcısına finanse ettirmek istemesini anlamakta ciddi zorluk çekiyorum.
Çok ünlü Amerikan yüksek yargıcı Posner'ın ?Economics of Justice? (Adalet
ekonomisi) kitabını tüm yüksek yargı mensuplarına yaz okuması olarak tavsiye
ediyorum.
eser karakaş/referans