Atatürk Havaalanı ve Nuri Demirağ
Yıldıray Oğur
17 Ağustos 1941. Yeşilköy'de heyecanlı bir kabalık toplanmıştır.
Yeşilköy Havalimanı ve Gök Okulu'nun açılışı yapılacaktır. Açılış için İstanbul'un idarecileri, milletvekilleriyle birlikte binlerce İstanbullu alanı doldurmuştur. Ankara ise bu büyük açılışa beklenen ilgiyi göstermemiştir.
Açılışın en üst düzey davetlileri Milli Şef İsmet Paşa'nın iki oğlu Erdal ve Ömer İnönü'dür. Kurdelayı iki İnönü'nün arasında kesen işadamının adı Nuri Demirağ'dır.
Sivas Divriği'den memur olarak geldiği İstanbul'da kendi tasarımı olan Türk Zaferi sigara kağıdıyla ticarete atılmıştır Nuri Demirağ.
Savaş yıllarında Türk Zaferi sigara paketi kapış kapış gitmiş, üç buçuk yılda Nuri Bey'in ilk sermayesi olan elli lira yakıla yakıla seksen dört bin lira olmuştur.
Kırk yaşında ikinci dükkanını açarken esas beklediği haber gelir. Samsun-Sivas tren yolunun inşaatı verilen Fransız şirketin mukavelesi feshedilmiştir. Demiryolları inşe etmeye başlar. İstasyonlar, köprülerin her biri için özel tasarımlar yaptırarak...
10. Yıl Marşı'ndaki o mısraya ilham kaynağı, olup, Atatürk'ten o soyadı alacak kadar tam 1012 km demirağlarla örer anayurdu dört baştan.
Bu arada başkent Ankara'da hala kullanılan bakanlık binalarının neredeyse tamamını tek başına inşa ettirmiş, Bursa'da Sümerbank Merinos Fabrikası'nı, İzmit'te Seka Kağıt Fabrikası'nı, Karabük'te Demir Çelik Fabrikası'nı, daha sonra Sivas'ta Çimento Fabrikası'nı ve İstanbul Hali'ni yapmıştır.
1931 yılında ise adı "eksantrik bir adam"a "bir hayalperest"e çıkar. Sebep; Boğaza köprü yapma hayalidir.
Boş bir hayal değildir bu. San Francisco'daki Golden Gate köprüsünü yapan firmayla ve ABD'nin en büyük çelik fabrikası Bethlehem Steel Company ile de prensip anlaşmasına varmıştır. Dört yıl çalışıp elli üç sayfalık bir proje ve etüt çalışmasına göre Ahırkapı'dan Salacak'a uzanacak 2560 metre uzunluğunda olacaktır. Üzerinden tren yolu da geçirilecektir. On bir milyon liraya üç buçuk yılda bu köprüyü yapacağını vadeder ama Ankara'nın aklı bu işe yatmaz.
1933 yılında Keban Barajı projesini de ilk o hazırladı. Devletin bu hayale aklının yatmasına ise daha otuz üç yıl vardı.
Tek derdi ticaret ve inşaat da değildir. Tren yolu geçirdiği memleketi Divriği'ye ülke standartlarını üstünde bir ortaokul açar İsviçre'den laboratuar malzemeleri getirtir, büyük bir kütüphane kurar devrin en büyük sanat adamı Muhsin Ertuğrul'a okulun tiyatro salonunu düzenlettirip, sergiler açar.
Üsküdar Sultantepe sırtlarındaki koru içindeki çiftliğiyse İstanbul entelektüel dünyasının uğrak yerlerinden biridir. 1937 yılında, en yalnız kaldıkları anlardan birinde Nazım Hikmet, Piraye Hanım ve oğulları Mehmet Fuat'ı misafir ettiği evinin müdavimleri arasında, devrin diğer "eksantrik" adamları Ferit Kam, Rıza Tevfik ve Neyzen Tevfik de vardır.
Yeryüzünde yapacakları bitince yüzünü gökyüzüne doğru çevirmiştir.
1936'da Çekoslovak bir firmayla anlaşıp bugün Beşiktaş İskelesi'ndeki Deniz Müzesi'nin bulunduğu yerde, Nuri Demirağ Beşiktaş Tayyare Atölyesi kurmuş, ilk yerli uçak Nu.D. 36'yı üretmiştir.
Beşiktaş'taki atölye ilk siparişleri de almaya başlar. Türk Hava Kurumu için on eğitim uçağı ve altmış beş planör üretimine başlanmıştır.
Fabrikanın ilk yerli uçağı Nu. D. 38'i ürettiğinin duyulmasıyla dünya havacılık sektörünün devleri de İstanbul'daki bu girişimcinin faaliyetlerini mercek altına alır. Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği bir yetkilisini Beşiktaş'taki atölyeyi incelemek için İstanbul'a gönderir.
Havacılığın her alanında var olmayı kafasına koymuştur. Paraşüt imalatı için araştırmalara başlar. Bursa'dan dut ağaçları getirtip, Sultantepe'deki koruluğa diker, tohumlar getirtip ipek böceği yetiştirir. Ürettiği kumaşların paraşüt yapımına uygun olduğunu anlayınca da Bursa'da kumaşını dokuttuğu paraşütlerin imalatına başlar.
İşte tam o sırada önünde çözülmesi gereken mühim bir mesele çıkar: Peki, üretilen bu uçaklar nereden uçacaktır?
Yeşilköy'de o zamanlar Elmas Çiftliği olarak bilinen 1559 dönümlük büyük arsayı satın alır. Burada 1000x1300 metrelik bir havaalanı inşa ettirir. Almanya'dan sipariş ettiği hangar gelmeyince onu da kendisi yapar.
İnşa ettiği havalimanı o dönemin en büyük ve en modern havaalanı olan Amsterdam'dakinin bir benzeridir. Divriği'ye kuracağı Gök Okulu'nu da Yeşilköy'e kurmaya karar verir. Divriği'de ortaokuldan başarılı öğrenciler buraya getirilecektir. Gazetelere pilot yetiştirmek için ilanlar verir, binlerce genç başvurur.
Havaalanı açılışından önce önemli bir ismi ağırlamıştır.
26 Temmuz 1940 günü Milli Şef, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, incelemelerde bulunmak üzere Yeşilköy'deki havaalanına gelir. Gazeteler ziyaret hakkında İnönü'nün Demirağ'dan bilgi alıp sonra da ayrıldığından başka bir ayrıntıya yer vermezler. O görüşmede ikili arasında geçenleri Ufuk Uras'ın Demirağ'ın hemşerisi Divriğili emekli bir Albay olan babası Hasip Uras'ın Hayat bir Tecrübedir kitabındaki mektuptan okuyalım. Hasip Uras'ın ağabeyi Kemal Uras Demirağ'ın Divriği'de açtığı ortaokulundan Gök Okulu'na gelmiş öğrencilerden biridir. Kitapta yer verilen Kemal Uras'ın babasına yazdığı mektupta o gün olanlar anlatılıyor:
"Babacığım. Size üzücü bir haber vereceğim. Cumhurbaşkanımız geldiler. Havaalanını ve okulu gezdiler. Her şeyi beğendiler. Nuri Bey'in odasına geçildi. Ben büroda onlara hizmet ediyordum. Nuri Bey, yaptığı işleri bir bir Cumhurbaşkanımıza ve yanındaki kişilere arz etti. Sonunda şöyle konuşma geçti:
'Nuri Bey, her şey çok mükemmel, daha ileriye gitmek için niçin devletle iş birliği yapmıyorsunuz?'
'Teşekkür ederim. Senelerdir söylediğiniz hususta uğraştım. Fakat başaramadım. Devlet mensupları benden rüşvet istiyorlar.'
Bu söz üzerine İnönü bozuldu.
'İspat eder misin?'
'İspat ederim. Müsaade ederseniz evrakları getireyim.' diye yazıhaneye geçti.
İnönü yanındaki zevata dönerek, 'Zenginliği başını döndürdü. Hava alanını istimlak edin. Uçakları sattırmayın.' dedi. Nuri Bey içeriye girdiğinde, İnönü ayağa kalkmış, kapıdan çıkarken karşılaştılar. Bir şey söylemeden otomobiline binerek ayrıldılar."
Rüzgarın o gün ters esmeye başladığı kısa bir süre sonra anlaşılacaktır.
Yeşilköy'deki havaalanı ise açılışının ardından kısa zamanda İstanbulluların en büyük eğlencesi haline gelir. Binlerce kişi her yıl düzenlenen Hava Bayramları için Yeşilköy'e gidip uçakların akrobasi gösterilerini izler.
Gök Okulu'ndan yüzlerce pilot yetişir. Bir Aşırılıklar Çağı insanı olarak törenleri, disiplini seven Demirağ, askeri okul mezuniyet törenlerine benzeyen törenlerle brövelerini verdiği mezunları için bir de yemin metni yazar. Bir ellerinde Türk bayrağı diğer ellerinde de o yemin levhası olan pilot adayları, uçakların içinde ayağa kalkıp bir jetin altı kanadı için yazılan Demirağ'ın altı okunu tekrarlar: "İşretten, oyundan, iffetsizlikten, eğrilikten, tembellikten, zulümkarlıktan sakınınız." Erdal ve Ömer İnönü Gök Okulu'na da kayıt olur, bir süre devam edip bırakırlar.
Demirağ arada sırada İstanbullulara sürprizler de yapar. Beşiktaş'ta Preveze Deniz Zaferi için düzenlenen bir törenin üzerinden oğullarıyla birlikte uçaklarla alçaktan uçuş yapıp, halkı selamlarlar. Uçaklar başka şehirlere de gidip gösteri uçuşları yapar. Havalimanını ve uçuşları izlemek için gelenler arasında ABD'nin uçak mühendisliği alanında en önemli okullarının ünlü profesörleri de vardır.
İlk çatlak ağabeyinin paraları havaya saçıp savurduğunu düşünen kardeşi Abdurrahman Naci ile yollarının ayrılmasıyla oluşur. Kardeş Demirağ, İnönü'yü tercih eder ve 1939 yılında CHP'den Sivas Milletvekili seçilir.
1943 yılında ters rüzgarlar türbülansa dönecektir. Türk Hava Kurumu'nun sipariş ettiği altmış beş planör teslim edilmiş, on okul uçağı da tamamlanmıştır. Yüzlerce deneme uçuşu yapılan, Savunma Bakanlığı'ndan onay almış uçaklar teslim için hazırdır. Bu arada İspanya'dan ve Mısır'dan da uçak siparişleri gelmiştir.
THK ise deneme uçuşlarının Eskişehir'de yapılmasında ısrar eder. Fazla uçuş tecrübesi olmayan başmühendis Selahattin Alan uçağı kendisi Eskişehir'e götürmek isteyince, Nuri Demirağ biraz direnir ama kabul etmek zorunda kalır. Selahattin Alan, Eskişehir havaalanına iniş yapacağı sırada pistin etrafındaki hendeği fark edemez ve uçağıyla o hendeğe çakılarak hayatını kaybeder.
Ertesi günkü gazetelerde Demirağ'ı şok edecek haber yer almaktadır. THK, Demirağ'dan uçak almaktan vazgeçmiştir. On dört bin liralık teminata el koymuş, kırk bin liralık avansı da geri almıştır.
Haksızlıktır bu. Ortada Savunma Bakanlığı'nın uçaklara verdiği olur raporu vardır. Kazanın pilotaj hatasından kaynaklandığı da açıktır. Demirağ, Türk Hava Kurumu'nu mahkemeye verir; ama mahkemeler onun değil, devletin yanında durur.
Bir anda her şeyini kaybeder. İşçileri işsiz kalır. Borcuna istinaden, havaalanı metrekaresi bir buçuk kuruştan istimlak edilir. Devlet, Gök Okulu ve atölyelerine el koyar.
Yılmaz, bir süre daha mücadele eder. İnadına ilk yerli yolcu uçağı olan Nu.D. 38 ile Ankara'ya uçar. Uçak, 1944 yılında uluslararası havacılık alanında A sınıfı uçak statüsü kazanır.
Ama iş işten geçmiştir artık. Ticari işlerini tasfiye eden Demirağ'ın önünde mücadele için tek yol vardır: Siyaset. Yirmi iki yıllık bir tek parti diktatörlüğünde en son akla gelmesi gereken yoldur bu.
Meclis'te Demokrat Parti'yi oluşturacak ilk kırılmalar yaşanmış, ancak Demokrat Parti için henüz resmi başvuru yapılmamıştır. Cesur bir girişimciye ihtiyaç vardır: Adını yerlerden ve göklerden sonra demokrasi tarihine de yazdırmak isteyen iddialı birine.
Nuri Demirağ, 8 Temmuz 1945 günü Milli Kalkınma Partisi'ni kurmak üzere İstanbul Valiliği'ne başvurur. Altı Ok'un karşısına Gök Okulu yemin törenlerindeki Altı Kanat'ı çıkarır.
Tek dereceli seçimi, zorunlu askerliği kaldırmayı, cumhurbaşkanını ABD'deki gibi halka seçtirmeyi, ekonomide geniş bir serbestliği vaad eder. "Türkiye on beş yılda küçük Amerika olabilir." sözü yanlış bilindiği üzere Bayar'a değil, ona aittir. Kafasında Amerikan liberalizmi vardır. Daha II. Dünya Savaşı'ndan itibaren insanlığın kurtuluşunu ABD'nin savaşı kazanmasına bağlamıştır.
Parti kısa sürede teşkilatlanır. Dört ilde örgütler kurulur, Anadolu'da yüz, İstanbul'da on dört teşkilata ulaşılmıştır. Örneğin Giresun'da partinin üye sayısı on beş bini bulmuştur.
Demirağ, gazetelerin yer vermediği partisine ilgi çekmek için Paşalimanı'ındaki çiftliğinde, kuzu çevrilen parti toplantıları düzenleyince bu "eksantrik" adamı ciddiye almayan medya partiye bir ad bulur: Kuzu Partisi. Demirağ ise modern siyasetin tüm propaganda yollarının kullanmakta kararlıdır. Gazetelerde partisine yer verilmemesi üzerine yüz bin satan bir gazete için bir matbaa satın alır, parti propagandası için ilk özel radyoyu kurmaya çalışır, ama izin alamaz, tanıtım filmleri ve broşürleri hazırlatır, hatta epey Amerikan tarzı bir yolla hayat hikayesini Ziya Şakir'e yazdırır, kitap olarak bastırıp dağıtır.
Ama Demirağ'a siyasette de rahat yoktur. Partinin emekli asker kurucusu Cevat Rifat Atilhan başkanlığındaki grup, bir yıl sonra Demirağ'ı partiden ihraç eder.
1950'de Demokrat Parti'ye destek verir. Artık İnönü'ye karşı öfkesini gizlemesine gerek kalmamıştır. İnönü'nün Stalin'e güvenip Atatürk'e ihanet ettiğini iddia ettiği bir broşür bastırır. Gazetecilere söylediği "İnönü'yü memleketin bir bucağına tıkıp zaman zaman oradan çıkararak idaresi devrinde duran ümran ve terakkiyi kendisine gösterip yine mevkiine iade etmeli. Mutlaka bu yıkıcı seyahatinin hesabını millet huzurunda vermek için sorguya çekmelidir" sözleri için adli soruşturma başlatılır.
Ama bu muzır işler yapmasına engel değildir. 1951'de vilayete "Eminönü halkevi binasını bana verin matbaa yapayım." diye başvurur. Yaptığı konuşmalar yüzünden hakkında başka davalar da açılır. Yine de susmaz. 1951'de içki içmeyen ve yalan söylemeyen öğrencilerin alınacağı Ahlak Üniversitesi'ni kurmaya çalışır, izin alamaz. 1952'de Pakistan'da düzenlenen İslam Kongresi'ne katılır. Kongrenin bir yıl sonraki ev sahipliğini üstlendi. 1953 yılında İstanbul'da Şark Milletleri Federasyonu adına İslam Kongresi toplamak için Valiliğe başvurur. Dünyanın her yerinden Müslüman liderler toplantıya davet edilmiştir. Emniyet irtica korkusuyla toplantının yapılmasını izin vermez.
1953 yılında ise daha ilginç bir projeye baş koyar. İstanbul'un fethinin beş yüzüncü yıldönümü için kırk bin köyden kırk bin imamı İstanbul'da misafir etmek ister. Valiliğe başvurur, para değil sadece izin ister. Yine izin verilmez.
Bu arada havacılık sevdasından da vazgeçmez. 1952 yılında vapurla Yunanistan'a giden Menderes'i İstanbul'da Demirağ ve oğulları havada uçaklarıyla selamlar. Menderes ve Bayar, Demirağ'ın İstanbul Boğazı'ndaki görkemli çiftliğinin müdavimleri arasındadır.
1954 yılında beklenen olur ve DP listelerinden bağımsız Sivas Milletvekili olarak Meclis'e girer. Seçim kampanyası boyunca tek parti diktatörlüğünün devrilmesinden, demokrasiden bahseder, bürokrasiden şikayet eder. Milletvekilliğinde de boş durmaz. Devletçilikle mücadele eder, suç işleyenlerin, hırsızların, eroinmanların kara listeye alınması gibi bu kez sahiden de eksantrik öneriler, ahlaksızları yakalayan fare kapanı gibi modeller geliştirir. 1957 yılında gerilemeye ve yorulmaya başlayan Demokrat Parti'nin kötü gidişatını sert sözlerle eleştiren bir konuşma yapar.
1957 geldiğinde babasından devraldığı kötü gen ortaya çıkmıştır. 13 Kasım 1957 günü ilerleyen şeker hastalığı yüzünden hayatını kaybeder.
Bir sigara kağıdından yaptığı uçakları bir daha uçamaz. "Bir işaretimle 150 uçak uçuracağım" dediği Yeşilköy'deki havaalanı Uluslararası Atatürk Havaalanı olur. Ama onun adı o devasa havalimanının bir santimetrekaresinde bile geçmez. Türk bürokrasinin ufku Mussolini'nin "İstikbal göklerdedir" sözünün altına Atatürk'ün imzasını atacak kadardır çünkü.
2006 yılında memleketi Sivas'ın yeniden kullanıma açılan havaalanına onun adının verilmesi için hemşerilerinin başlattığı kampanyaya direnen de aynı Ankara olmalı. Neyse ki 2012 yılında en azından Sivas Havaalanı, Sivas Nuri Demirağ Havaalanı'na çevrilir.
Peki, elleriyle bir çiftlikten inşa ettiği havaalanı elinden alınan Gök Okulu'nun baş pilotunun adı üçüncü havaalanına yakışmaz mıydı?
Uçaklar kendilerini sizce en rahat hangi havaalanında hissediyorlardır?