Devlet Memurları Kanunu Tasarısı Taslağına ilişkin öneriler ve eleştiriler
Devlet Memurları Kanunu Tasarı Taslağı
DEVLET MEMURLARI KANUN TASARISI TASLAĞIYLA İLGİLİ
BAZI ELEŞTİRİ VE
ÖNERİLER
Kamu hizmetlerinin, saydamlık,
tarafsızlık, adalet ilkeleri çerçevesinde en verimli şekilde yürütülmesi
amacıyla hazırlandığına kuşku duymadığım
Devlet Memurları Kanun Tasarısı Taslağının, bu amaca daha etkin
hizmet etmesine katkısı olur düşüncesiyle bazı konu başlıkları
altında kısaca temas ettiğim görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Temel Kavramların
Muhafazası (Taslak, md.4): Devlet Memurları Kanununun temel amaç
ve ilkelerini ifade eden ehliyet, liyakat ve kariyer gibi kavramların,
Devlet Memurları Kanunu Taslağının temel ilkeleri arasında yer
almadığı görülmektedir. Gerçi Taslağın 4.maddesinde bu ilkelere
ait olabilecek tanımlar yer almıştır. Ancak, bu kavramların ismen
de yer alması önemlidir. Şöyle ki: Örneğin, ?kariyer? kavramına
karşılık olarak düşünülen 4. maddenin 1/b bendindeki cümlenin,
tam olarak kariyer kavramını karşılamadığı söylenebilir. Bu
tür tereddütlere mahal vermemek bakımından liyakat, kariyer gibi
temel kavramlar taslakta da ismen yer almalıdır. Diğer taraftan,
bu kavramların korunması, yargı kararlarında bu kavramlara yapılan
atıfların kanuni mesnetten yoksun bırakılmaması açısından da
önemlidir. Ayrıca, ehliyet, liyakat, kariyer gibi idare hukuku temel
kavramlarının isimleri olmazsa kendilerinin de varlığı kuşkulu
hale gelecektir. Bu durum Taslağı daha en baştan sorunlu kılmaktadır.
Amir-Memur Ayrımı
(Taslak, md.9-10): Yukarıda kısaca temas edilen çok önemli temel
kavramlar taslakta yer almazken, önceki (yürürlükteki) Kanuna sehven
girmiş amir-memur ayrımının halen sürdürüldüğü görülmektedir.
Oysa bu ayrım bilinçaltında amirlerin sanki memur olmadığı gibi
bir izlenim uyandırmaktadır. Dolayısıyla amirlerin sorumsuz-bağımsız
ayrı bir sınıf olduğu çağrışımını da uyandıran bu kavramlar
yerine, ?memurların sorumluluğu? ve ilave olarak ?idareci konumundaki
memurların sorumluluğu? gibi ifadeler kullanılabilir. Bu tür bir
ifade, idareciliğin memur için fazladan bir sorumluluk yüklenme işi
olduğunun kanuni temelini oluşturabilir. Aksi halde idarecilik bir
kısım amir ve memurlar tarafından la yusel bir emirlik olarak algılanmaya
devam edebilir.
Siyasiye Partiye Üye Olma Yasağı: Siyasi parti üyeliği, taslak metinde de memuriyetten çıkarma yaptırımını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır. Halbuki:
- Tasarının, memurlara siyaseti yasaklayan bu tavrı sürdürmesi, reform iddiasıyla asla bağdaşmamaktadır.
- Demokrasimizin gelişmesi, siyasetin sadece serbest meslek erbabının uğraşı alanı olmaktan çıkarılmasıyla doğru orantılı olacaktır. Aksi halde siyaset toplumun bir kesimini yeterince temsil edemeyecektir.
- Memurların da siyasete katabileceği önemli şeyler, getirebilecekleri yeni açılımlar mutlaka vardır, olacaktır.
- Siyasetle uğraşmaya istekli olanlar memur da olsa zaten bir şekilde siyasetle temas halindedir. Siyaset yasağı, sadece kanunlara saygılı memurların siyasetten geri durmasına neden olmaktadır. Bunun meşru bir zemine oturtulması siyaseti yasaklamakla değil serbest bırakmakla mümkün olabilir.
- Zaman içerisinde ülkemizin ulaştığı siyasi olgunluk seviyesini görmezden gelerek, on yıllar öncesindeki siyasi ortamın mazur gösterebileceği bu yasağı sürdürmek isabetli olmayacaktır. ?Zaman değiştikçe hükümler değişir? şeklindeki genel hukuk kuralı tam da buna benzer durumlar için değil mi?
Bu ve benzeri nedenlerle
memurlara siyaset yasağını sürdürmek değil kaldırmak daha doğru
olacaktır. Bir siyasi partiye üye olmak değil, memuriyet yetki, görev
ve nüfuzunu herhangi bir siyasi parti lehine/aleyhine kullanmak yaptırıma
bağlanmalıdır.
Sözleşmeli Personele
Daha Ağır Yaptırım( Taslak, md.107):
Bu maddenin üçüncü fıkrasındaki,
?Memurlar için öngörülen basamak ilerlemesinin durdurulması
cezası verilmesini gerektiren fiil ve hallerin vukuu halinde sözleşmeli
personelin sözleşmesi feshedilir. ?? özürsüz olarak beş ila
dokuz gün göreve gelmemek hali, sözleşmeli personel için özürsüz
olarak beş gün göreve gelmemek şeklinde uygulanır.?
hükmü, adalet ve eşitlik
ilkesine tamamen aykırı olduğu için kabul edilemez.
Böyle bir kural nasıl
olabilir? Memura "basamak ilerlemesinin durdurulması" cezası
verilmesini gerektiren bir fiil nasıl olur da sözleşmeli personel
için görevden çıkarılmayı (sözleşmenin feshini) gerektirir.
Ve memur için 9 (dokuz)
olan bir rakam, nasıl olur da sözleşmeli için 5 (beş) olur?
Basamak ilerlemesinin
durdurulmasına denk adil bir yaptırım, 2 yıllık sürenin hizmet
süresinden sayılmaması ve sözleşmeli personelin dönemsel ücret
artışından yararlandırılmaması gibi yaptırımlar olabilir.
Çok söze gerek yok.
Adalet terazisi böyle tartmaz. 5=9 olmaz. 9=9 veya 5=5'tir.
İkinci Görev:
Taslağın, yürürlükteki DMK'nun 88. maddesine karşılık
gelen 57. maddesinde ikinci görevin kapsamı daraltılmıştır.
Taslağa göre, -idari görevler hariç- memurlar sadece kadro unvanlarıyla
ilgili ikinci bir görev alabilecektir. (Doğal olarak bu ikinci görev
ancak bir başka kurumda olabilecektir. Çünkü memurun kendi kurumundaki
görevi, zaten kadro unvanı gereğince asli görevidir)
Yürürlükteki 657 sayılı DMK'nun ikinci görev tanımına göre,
söz gelimi teknisyen/tekniker kadrosunda görev yapan bir memur, mesleki
bilgi, eğitim ve ehliyet bakımından şartlarını haiz ise aynı
veya bir başka kurumun mühendislik işlerini ikinci görev olarak
yürütebilir. Keza, kadrosu genel idare hizmetleri sınıfında bulunan
bir memur, eğitim, mesleki bilgi ve ehliyet bakımından şartlarını
haiz ise aynı veya başka bir kurumun avukatlığını ikinci görev
olarak yürütebilir.
Bu yönüyle ikinci görev;
boş bir kadroya açıktan veya unvan değişikliği yoluyla atama yapılıncaya
kadar kurumun hizmetlerinin aksamaması için getirilmiş oldukça pratik
bir müessesedir. Ancak taslaktaki ikinci görev tanımı, kanunda sayılan
meslekler için ikinci görev verilmesini uygulanır olmaktan çıkarıp,
sadece bazı idari görevler için söz konusu olması sonucunu doğuracak
nitelikte görünmektedir.
İdare hukuku ihtiyaçlar
doğrultusunda gelişen bir içtihat hukukudur. İkinci görev müessesesi
idari tecrübemizin geçen süreçte geliştirdiği ve önemli bir ihtiyaca
cevap veren bir kurumdur. Ancak tam olgunlaşma aşamasında iken Taslak
ile maalesef baltalanmıştır.
Bu nedenle, ikinci görevle
ilgili yürürlükteki düzenlemenin geliştirilerek muhafaza edilmesi
yerinde olacaktır.
Görevde Yükselme-Unvan Değişikliği: Yürürlükteki DMK'da olduğu gibi Taslakta da görevde yükselme ve unvan değişikliği ile ilgili neredeyse hiçbir düzenleme yer almamıştır. Oysa memurların ve kurumların en çok mağdur edildiği alanlardan birisi, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının bir türlü yapılmamasıdır. Reform iddiasını taşıyan bir taslağın bu sorunu çözmesi beklenirdi. Fakat maalesef, yukarıdaki maddede yer alan açıklamamızdan da anlaşılacağı üzere bu konuda yürürlükteki mevzuatın bile gerisinde kalınmıştır. Yıllardır görevde yükselme sınavı açmayan kurumları buna zorlayan bir düzenleme yoktu. Taslakta da böylesi bir uygulamaya karşı ?sanki hiç böyle bir problem yokmuşçasına- herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.
Görevde yükselme ve
unvan değişikliklerinin, düzgün ve düzenli bir şekilde işlediği
bir sistemin alt yapısı oluşturulmadığı takdirde, ehliyet, liyakat
ve kariyer ilkelerinin hayata geçtiği verimli ve etkin bir kamu yönetimi
oluşturmak mümkün olmayacaktır.
Geçici Görev:
Yürürlükteki DMK'da geçici görevle ilgili bir düzenleme bulunmadığından
bu alanda bir hukuki boşluk vardı. Taslakta da, sadece geçici göreve
ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş
olup, bunun dışında ilgili yönetmeliğe yön verecek temel nitelikli
herhangi bir düzenleme yer almamıştır. Dolayısıyla bu alandaki
hukuki boşluk halen devam etmektedir. Mesela bir görev on yıllarca
geçici görevlendirmelerle sürdürülebilmektedir. Bu bir idari zafiyet
değil midir? Bu durum zamanında gerekli tedbirleri almamanın, ihtiyaçlara
uygun çözümler üretememenin bir yansıması değil midir? İdareyi
bu konuda tedbir almaya zorlayacak ve ona yön gösterecek bir düzenleme
taslakta yer almalıdır. Aksi halde geçici görevlendirme müessesesi
kalıcı görevlendirme olmaya ve sorunlu alanların üzerini örtmeye
devam edecektir.
Sözleşmeli Personel-Memur Kadroları Arasında Belirgin Geçiş İmkanı Sağlanmalıdır: Sözleşmeli personelin memurluk kadrolarına, memurların sözleşmeli pozisyonlara adalet, eşitlik, ehliyet ilkeleri çerçevesinde geçişini sağlayacak çok belirgin düzenlemeler yapılarak, sözleşmeli pozisyonlar-kadrolu görevler arasında tam bir geçişkenlik sağlanmalıdır. Zira, personeli belli bir statüde donduran yapı dengeli, verimli ve sağlıklı bir çalışma ortamı oluşmasını engelleyecektir. Liberal ekonomi fikrinin bir yansıması olarak, kamunun bir kısım ihtiyaçlarının hizmet satın alma yoluyla karşılanması kanuna yansıtılırken, yine liberal düşüncenin bir gereği olan sınıflar arası serbest geçiş sisteminin kanuna yansıtılmaması tutarlı değildir. Taslağın konuyla ilgili sayılabilecek 50. maddesi ve Geçici 1. maddesindeki düzenlemeler yeterli değildir.
Sözleşmeli Personelin
Kısmi Zamanlı İstihdamı: Kısmi zamanlı personel istihdamı
suiistimale açık bir uygulamadır. Bu nedenle, hangi hallerde bu yönteme
başvurulacağı sayma yoluyla belirlenmeli ya da kısmi zamanlı istihdam
usulü taslaktan çıkarılmalıdır. Aksi halde, sadece cumartesi-pazar
günleri çalışan! fakat bizim hiç tanışmadığımız ?kısmi
zamanlı sözleşmeli bankamatik personelleri? ile karşılaşmamız
mümkündür.
Sözleşmeli Personelle
İlgili Kanun Boşluğu: Taslağın Kapsam maddesinde (2. madde),
?Sözleşmeli ve geçici personel hakkında bu Kanunda belirtilen
özel hükümler uygulanır.? denilmektedir. Taslağın
-ağırlıklı olarak- 106-108. maddelerinde de sözleşmeli personelle
ilgili bazı düzenlemeler yer almıştır. Yeni DMK ile şu an memur
kadrosunda olan bir kısım personelin sözleşmeli olarak istihdamı
öngörüldüğünden, DMK şu an için memur olan pek çok personelin
Kanunu olmaktan çıkacaktır. DMK., sözleşmeli personel ile imzalanacak
sözleşmelerin çerçevesini de belirleyici niteliği haiz olacak şekilde
hazırlanmalıdır. Böylece DMK memurların yanı sıra (şu an memur
olan) sözleşmeli personelin de Kanunu olmaya devam etmelidir.
Fark Tazminatı Yeni Bir Anlayışla Gözden Geçirilmelidir(Geçici md.3): Tasarıyla getirilen yeni maaş sisteminde maaş sistemindeki mevcut ödenek bolluğu ve adaletsizliğin giderilmesi öngörülmektedir. Ancak aynı zamanda getirilen ?fark tazminatı? ile mevcut adaletsizlik bir yönüyle sürdürülmektedir. Fark tazminatının adil olması için kapsamının genişletilmesi en isabetli yoldur.
Şöyle ki: mesela, 657
sayılı DMK'nın 152. maddesine göre THS ve SHS sınıfındaki bir
personel branşı/alanı dışında bir yükseköğrenim bitirmiş ise,
bunların ?özel hizmet tazminatı? önceki öğrenimleri üzerinden
ödenmektedir. Diğer bir anlatımla, üniversite mezunu bir ebe/hemşire/laborant/teknisyen
vb., -eğer mezun olduğu fakülte alanıyla ilgili değil ise- sanki
lise mezunu gibi kabul edilmektedir. Halbuki bu durum Taslağın getirmeye
çalıştığı adil/dengeli maaş sistemiyle bağdaşmaz Yeni
DMK bu eşitsizliği korumamalıdır. O halde yeni maaş sistemine geçilirken
?geçiş sürecinde bir kayıp neslin oluşmaması için- fark tazminatı
sadece eski durumu devam ettirmeyi değil, yeni ve daha adil bir sistem
ortaya koyma amacını yansıtacak şekilde düzenlenmelidir. Bu ise
fark tazminatı kapsamının yeni bir anlayışla genişletilmesi suretiyle
mümkün olacaktır.
Savunma
Disiplin Cezasını Verecek Kurul Tarafından Alınmalıdır: ?Madde
87- ?.kararını bildirmek üzere ilgili disiplin kuruluna savunmanın
alınmasını müteakip yedi gün içinde tevdi edilir.? Bu madde
hükmü ile savunmanın cezayı verecek kurul tarafından alınması
kuralı kaldırılmıştır. Halbuki savunmanın fiilin nitelemesini
yapacak merci tarafından alınması, suçun niteliğine göre kritik
açıklamaların istenmesine imkan tanıyacaktır. Diğer taraftan,
hitap edilecek merci psikolojik açıdan memurun savunmasını etkileyecektir.
Disiplin kurullarının dosyanın tamamlanarak önlerine gelmesi isteği
anlaşılabilir olmakla birlikte, adil bir disiplin işleminin tesisi
açısından savunmanın kurul tarafından alınması daha doğru olacaktır.
Ayrıca eski alışkanlıklardan dolayı memurun savunması alınmadan
kurula gönderilen dosyaların iadesinden kaynaklanan sorunların ve
gecikmelerin yaşanması da muhtemeldir.
Memurluktan Çıkarma Cezasını Teklif Edecek Merci: ?Madde 83 (2) Memurluktan çıkarma cezası, disiplin amirlerinin isteği üzerine, memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir.?
Bu madde hükmüne göre;
kendisine ?basamak ilerlemesinin durdurulması? teklifiyle gelen
bir dosyanın, ?memurluktan çıkarma? cezasını gerektirdiği
kanaatine varan il disiplin kurulu, dosyayı doğrudan yüksek disiplin
kuruluna sevk edemeyecektir. Disiplin amiri, iade edilen bu dosyaya
sadece kınama cezası vermekle yetinebilecektir.
Disiplin Cezalarını
Gerektiren Fiillerin Tanım ve Tarifi Netleştirilmelidir: Disiplin
suçlarıyla ilgili yürürlükteki düzenleme aynen muhafaza edilmiştir.
Oysa suç tarifindeki belirsizlikleri ve muğlak ifadeleri azaltmaya
yönelik, TCK anlamında olmasa dahi suç tiplerini daha net ortaya
koyan düzenlemelerin yapılması reform vasfını hak edecek bir yaklaşım
olurdu. (Örneğin, yakın zaman önce hukukumuzda yerini alan bilgi
edinme hakkına aykırı davranışlar neden disiplin suçları arasında
özel olarak yer almamıştır?) Şu andaki düzenlemeye göre, bir
fiilden dolayı memura uyarma veya kınama veya aylıktan kesme cezasını
vermek mümkün görünmektedir. Maalesef keyfiliğe müsait bu durum
devam edecektir.
Kanuna Açıkça Aykırı
Disiplin Cezası Verilmesi Halinde Üst Disiplin Amirlerinin
Re'sen Hareket Etme Yetkisi/Görevi: Yürürlükteki DMK'ya
göre, üst disiplin amirlerinin böyle bir yetkisi/görevi yoktur.
Mesela, savunma alınmadan üstelik de işlemediği bir suçtan ceza
verilen bir memur lehine sıralı sicil amirlerinin itiraz olmaksızın
resen hareket etme yetkisi veya görevi yoktur. Taslak DMK'da da bu
yönde herhangi bir düzenleme yer almamıştır. Halbuki hiyerarşik
basamakların alt sıralarında yer alan bir disiplin amiri tarafından
verilen kanunsuz/usulsüz disiplin cezasına karşı üstlerin elinin
kolunun bağlı olması, görmezden gelinecek veya görülmeyecek bir
problem değildir. Bu noktada yürürlükteki düzenlemenin muhafaza
edilmesi maalesef ancak özensiz bir çalışmanın ürünü olabilir.
(Sık sık çıkarılan aflara neden ihtiyaç duyulduğu sorgulanmalıdır)
Performans Değerlendirme Komisyonları(Taslak, md.111/4): Performans değerlendirme komisyonlarına seçilecek personelin özelliklerine ait herhangi kriterin yer almaması, oluşturulacak komisyonların performansı hakkında kuşku uyandırmaktadır. Bu komisyona seçileceklerin belli bir eğitim düzeyini haiz olması, belli bir süre hizmet yapmış olması, kurumun farklı birimlerinden seçilmesi gibi kıstaslar Kanuna konulmadığı takdirde, daha sonra bununla ilgili çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararlarında ve Yönetmeliklerde de herhangi bir ölçütün yer almaması kuvvetle muhtemeldir.
Yorumda bulunan: Lokman Aksın