Eker: Bıçak kemiğe dayandı

Eski Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker PKK'nın Güneydoğu'da halkı taciz ettiğini vurgulayarak, "Vatandaşta artık bıçak kemiğe dayandı. Herkesten haraç almaya başladılar. Vatandaş imdat diyor. Devlet bu nedenle terörle etkin mücadele yapıyor. Operasyonların nedeni de budur" dedi

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 19 Ekim 2015 08:58, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Eker: Bıçak kemiğe dayandı

"Süreç neden vardır? İnsan ölmesin diye. İnsan ölüyorsa o zaman bu sürecin bir anlamı yok. O artık hükümetle ilgili bir şey değil. Bölgede vali, kaymakam, jandarma komutanıyla ilgili. Onlar kanuna yönetmeliği göre talimat verir, gerekeni yaparlar. Kendiliğinden yapmaları gerekir."

Buzdolabına alınan çözüm süreci ve yeniden başlayan çatışma ortamıyla ilgili kamuoyunda hükümete dönük iki algı ve endişe söz konusu:

7 Haziran'da AK Parti'nin arzu etmediği bir sonuç çıktığı için polika değişikliğine gidildi.

Çözüm süreci döneminde PKK bu kadar bombayı, silahı kentlere yığarken devlet görmedi mi yoksa hükümetten gelen talimatla göz mü yumuldu?

Bu soruları dün gazetemizi ziyaret eden Gıda Tarım ve Hayvancılık eski Bakanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili adayı Mehdi Eker'e sorduk.

Böyle bir algının ciddi yanılgı değilde bilerek yaratılan bir durumsa "insafsızlık" olduğunu vurgulayan Eker'in soruya yanıtı da iki aşamada oldu. Önce "Şehitler geliyor; yüreğimiz yanıyor. Seçime giden bir hükümetin çatışma ortamı yaratması hangi işine yarar?" dedi, ardından "talimatla göz mü yumuldu" konusuna açıklık getirdi:

"Görevini ihmal edenler vardır elbetteki bunu görmezden gelen ya da benim görev sürem içerisinde görev saham içinde olay olmasın çıkmasın diyenler olabilir. Ama kesinlikle talimat diye bir şey yok. Böyle bir şey olur mu ya. Vali ve Kaymakam kendi takdiriyle karar vermiştir."

Üç dönem kuralı nedeniyle 7 Haziran seçimlerinde ara veren Mehdi Eker'le sohbetimizde çözüm sürecinin geleceği, operasyonların neden- nasıl başladığı ve PKK'nın bölge halkına uyguladığı baskıların yanı sıra 1 Kasım seçimlerinde Diyarbakır yerine aday gösterildiği Doğu ve Güneydoğu'dan yoğun göç alan İstanbul 3.bölgenin durumunu da konuştuk. 1 Kasım seçimlerine dönük beklentilerini de sorduk. Eker'in görüşleri özetle şöyle:

'Vatandaşı taciz ediyorlar'

(İş bozuldu çatışmaya dönüldü deniliyor sorusu üzerine)

Böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor, bu doğru değil. Somut size 50 tane madde sayarım. Ben bölgede yaşayan birisiyim. Hükümette ne olduğunu da, PKK'nın sahada ne yaptığını da biliyorum. Bugünkü durum tamamen vatandaşın imdadı ve artık bıçağın kemiğe dayanmasıdır. Vatandaşı taciz ediyorlar. Artık orta boy aracı olan insanlardan haraç almaya başladılar. İşin bu tarafı var. Şimdi bütün bunlar, artık tahammül edilemez noktaya geldiği için vatandaşınız ne diyor? "Devlet nerede?" Dolayısıyla terörle mücadele ve operasyonu etkin bir biçimde yapıyoruz, bunu yapmadığın sürece bu defa devletin varlığı sorun olur.

'İki farklı konu var'

Aslında iç içe geçmiş ve birbirini etkileyen ama birbirinden farklı iki konu var. Biri kürt meselesi, çözüm aslında onun üstünden gidiyor. Nedir o? Bütün vatandaşlar muhatap, Kürt'üyle, Türk'üyle. Millete ait bir sorun, bu sorunun demokratikleşme ve sivilleşme yoluyla, reformlarla çözülmesi. Bir de işin ikinci tarafı var. İşte toksikasyon yapan da o yapı. Elinde silah, uluslararası güçlere de taşeronluk yapabilen, bazı uluslararası aktörlerin dublörlüğünü yapan, bazen de örgütün kendi psikolojisiyle oluşan, elinde bomba, mayın, silah, şiddet, bilmem ne, bunları da uygulayan bir yapı var. Hiçbir şey yokken, "işte üç tane yer bastı, üç tane asker öldürdü, oraya saldırdı bilmem şunları öldürdü, buraya baskın yaptı, bilmem ne yaptı." Bunlar sürekli yapıldı. Sonuçta siz bir yandan bununla çözümle esasını ortadan kaldırırken öte yandan ikna etmeye, onun elindeki silahı bıraktırmaya çalışıyorsunuz. Bu kaçınılmaz olarak iç içe geçmiş gibi görünüyor ama bu şu demek değil: Bilerek ve isteyerek, efendim biz terör örgütünü aldık muhatap kabul ettik, Kürt meselesinin sahibi onlardır, onlarla bunu çözüyoruz demek, değildir. Bu o manaya da gelmez. Çünkü silahı elinden bıraktıracaksın. Öyle bir sorunun var. O senin canını yakıyor, kanını akıtıyor. Bunu da yaptırman lazım. Şimdi bunun ikisi birbiriyle paralel gidiyor. Farklı şey aslında.

Seçimle alakası yok

(7 Haziran sonuçlarıyla operasyonların ilişkilendirilmesi sorusu üzerine)

Gelişmelerin seçimle ilişkilendirilmesi çok ciddi bir yanılgı değilse, bilerek yapılıyorsa, insaf sınırlarını zorlayan bir şey. Çünkü bunun seçimle hiçbir alakası yok. Yani seçim olmadığında, iki seçenek vardı 7 Haziran'dan sonra. Ya Türkiye seçime gidecek veya da koalisyon hükümeti kurulacak. Koalisyon hükümetini üç partinin bir araya gelip kurması da mümkündü. Ama AK Parti'yi engellemekte müttefik olanlar inşada ittifak etmediler. O seçenek öyle elemine oldu. Geriye, başka alternatifler denendi ve olmadı. Şimdi Türkiye seçime gidiyor. Seçime giden bir hükümetin kalkıp da çatışma yaratması, eğer o şekilde, amaçla, iddia edildiği gibi; hükümetin hangi işine yarayacak? Çatışmanın olduğu bir ortamda riskli değil mi? Risklidir. Şehit geliyor. Bak bugün(dün) yine şehitler var. Hepimizin canı yanıyor. Ateş düştüğü yeri yakar. Böyle bir ortamda, bu tezi çürüten en önemli şey budur. Seçime giden bir hükümet, eğer operasyon kararı alır da çatışmayı güçlendirirse bundan doğacak olan risklerin tamamını üstlenir.

Silahlar nasıl girdi?

(Çözüm sürecinde PKK kentlere silahları sokarken farkedilmedi mi sorusu üzerine)

Bu doğru bir şey değil. Son çıkardığımız mevzuata kadar, molotof kokteyli silah sayılmıyordu. Türkiye'nin mevzuatı böyleydi. Bir sürü yerlerde, metruk evlerde kimyasal bileşimi yapılıyor. Tamam kurşun, makineli tüfek, roketatar, bir yerlerden alıp getiriliyor. Ama o bombalar, patlayıcılar filan buralarda yapılabiliyor. Piyasadaki malzemeden, örneğin amonyum nitrattan, amonyum nitratı gübre olarak kullanıyorsun. Yani yüzde 56'lık nitrat içeren gübreyi yasaklarsan yüzde 33'lükten yapar yüzde 26'lıktan yapar. Biraz daha fazla malzeme kullanır. Bütün mesele bu. Suriye sınırında vuku bulan hadiselerin nedeni PKK'ya, Suriye sınırında Esed rejiminin özerk bölgeler kurdurması, yani onlara o imkanı vermesi. Bakın oraya 100 binlerce insan. IŞİD aşağı doğru giderken birden geri döndü. Dönünce bütün o bölgedeki Kürtler, kadınlar, çocuklar, kendilerini mayınlı tarlalara vurdular. Türkiye bunlara sınırı açmazsa 24 saat içerisinde 160 bin kişi nasıl girer? Bunların her birinin sırtındaki çuvalı, elindeki bilmem neyi tek tek o anda, kaçıyor. Kendini mayın tarlasına vurup parçalanıyor. Silah da geliyor onunla, bir sürü bilmem ne de geliyor. İşin o tarafı da var.

Kesinlikle talimat yok

(Askere operasyon izni verilmedi, hükümetin bu yönde talimatı oldu iddialarına dönük soru üzerine)

Şimdi görevini ihmal edenler vardır elbette ki. Bunu görmezden gelen, "Aman benim görev sürem ve saham içerisinde çatışma olmasın" diyenler olabilir. Ama hükümetin kesinlikle böyle bir talimatı yok. Böyle bir şey olabilir mi ya. (Valiler kaymakamların kendi takdirlerimi sorusu üzerine devamla) Öyledir tabii, başka bir şeyi var mı? Kesinlikle böyle. Süreç niçin vardır? İnsan ölmesin diye. İnsan ölüyorsa o zaman bu sürecin bir anlamı yok ki. O artık hükümetle alakalı bir şey değil. Diyelim bir bölgede jandarma komutanı, emniyet müdürü veya vali, veya kaymakam. Onun İller İdaresi Kanunu'ndan da, kendi kanunundan da, kendi görev talimatları yönetmeliğinden de, kendiliğinden zaten yapması gereken şeydir. Bunu biliyorsa, ihmal ediyorsa. Yani bütün oradaki eylemlerini, geçmişteki asayiş olaylarını kontrol altına alırken her bir olayda hükümetten yazılı talimat alıp mı yapıyor.

'Soruşturuluyor'

(Bu konuda görevini ihmal edenlere dönük bir soruşturma var mı sorusu üzerine)

Görevden almalar oluyor, görev yeri değiştiriliyor. Emniyet ya da jandarma, kendi içinde idari soruşturma mekanizmalarını işletir. Valilerin ya da emniyet müdürlerinin görevden alınmalarının altında o var. Bakıyor, performansı iyi değil, görevini yeteri kadar yapmıyor, tabii bunların olayı şu: İşte sen bunu yüzde 100 yapmadın, almadın diyebileceğin bir şey de olmuyor. Sonuçta bu, bu kişinin görev ve sorumluluk anlayışıyla alakalıdır. Yasa açık, yasa ona zaten görev vermiş, tıpkı savcılarda olduğu gibi. Savcı neden vardır? Kamu adına, yasalara aykırı bir şey olduğunda kendiliğinden harekete geçer. Emniyet müdürü de kendi il sınırları içerisinde asayişten. Diyelim ki Lice'de, mezarlık adı altında bilmem ne yapılıyor. Oralarda birtakım illegal faaliyetler var, yol kesiliyor. Bunun için kalkıp da birinden talimat alması mı gerekiyor? Hayır.

'Barajın ne zararı var'

PKK varlık nedeni gereği negatif bakıyor. Yani asla bunu yapıcı ve olumlu bir adım olarak kabul etmeye yatkın değiller. Çünkü o çatışmayı azaltan, giderek çatışmasızlık ortamını besleyen unsura dönüşüyor. Örneğin 11 Temmuz'da KCK'nın 'bölgedeki baraj yapımı savaş ilanıdır' diye bir açıklaması oldu. Ortada fol yok yumurta yok. Peki baraj dediğin nedir? Mesela Silvan Barajı. Temelini ben attım. 2,5 milyon dönüm araziyi sulayacak. Daha önce yapalan Dicle ve Kralkızı Barajlarayla birlikte sulanan arazi 4 milyon dönüme çıkacak. Diyarbakır'da halihazırda 25-30 bin hektar alan sulanıp iki yılda bir ürün alınırken, bir yılda iki ürün alınır hale geliyor. Şimdi bunun hangi Kürt'e zararı var. Yok öyle bir şey. Buna karşı çıkmak, sadece şudur: "Bu şimdi iyi gelir buraya, bölgenin sosyolojisi değişir, ekonomisi değişir. Ben artık eline molotof kokteyli ya da bilmem ne tutuşturacak adam bulmakta zorlanırım, çünkü sefalet azalır."

İstanbul adaylığı

Biz 7 Haziran'daki sonuçlardan birtakım dersler çıkardık ve o derslerle partimiz yeni bir liste yaptı. Ben Diyarbakır'a müracat ettim tekrardan, İstanbul 3. bölgeye verdiler. Baktığımda şu yapı var, benim buraya gelmemde partim açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. İstanbul 3. bölge nüfusunun üçte birini Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun 23 vilayetinden gelen insanlar oluşturuyor. Örneğin bu bölgede 100 bin Diyarbakırlı, 93 bin Mardinli, 180 bin Malatyalı var. Ardahanlı ve Karslılarda 180 bin civarında. Dolayısıyla burada bizim, tabii toplumsal meselemiz, bütün bu insanların bu yeni geldikleri yere, bu oluşan topluma entegre olmaları, bunların entegrasyonunu sağlayacak projelerin geliştirilmesi, sosyal projelerin geliştirilmesi, başlı başına bir çalışma sahası. Yani kurumsal yapıların güçlendirilmesi. Çünkü Türkiye'nin diğer yerlerinden gelen insanlar da var. Bölgenin üçte biri Doğu ve Güneydoğu'nun 23 vilayetinden, üçte ikisi de Türkiye'nin diğer bölgelerinden. Daha enteresan olan bir şey: Üçüncü bölgede İstanbul iline kayıt olanların sayısı sadece 13.8.

Fotoğraflar: OĞUZ YETER

Benim anadilim Kürtçe

Benim anadilim Kürtçe, Türkçeyi sonradan öğrendim. Kürtçeyi de litetal, kültür ve medeniyet dili formatında biliyorum. Küçüklüğümden beri biliyorum. 1930'lu yıllardaki öz Türkçeciler gibi Öz Kürtçeciler var, aşırıya gidip ne dediklerini bilmiyorlar. Konuşuyorlar millet anlamıyor, halktan uzaklaşıyor. Kürtçenin önündeki bütün engellerin kalkması lazım.

PKK zıtlıktan besleniyor

PKK benim için AKP'nin Kürdü diyor (Gülüyor). Yok yani, ben aslında PKK'nın işine gelmediğim için karşı çıkıyor. Onlar da aslında yeni durumun, yeni gelişmenin farkındalar. Sadece politik olarak onların işine gelmiyor. İşine gelmediği için karşı çıkıyor. zıtlıktan beslendikleri için de sürekli çatışmaya, hatta, çözüm sürecini baltalama teşebbüsü altında da bu neden var. Çünkü o zaman varlık nedeni ortadan kalkıyor. Çözüme ulaştığı zaman. Hem de barış içerisinde çözüme ulaştığı zaman onların durumları, daha sorunları olacak. 'Arkadaş bak bu yapılabiliyor, sen neden bunu silahla yaptın?' Dolayısıyla bu 12 yılda yapılan her reformu, her seferinde ya çok maksimalist, yeni bir taleple bunu etkisiz hale getirmeye çalıştılar, yani "Bak sen şunu daha vermedin," gibi. Diyelim bir reform yapıyorsunuz, "Sen hala bunu vermedin" diye karşı çıkıyorlar

Sorunun çözümü barış

Geçmişte Türkiye'de insanların kimlikleri, kültürleri, dilleri inkar edildi. Bu zorbalıkla yapıldı. Yani, kanun zoruyla, yasaklarla ve insalara ceza keserek. Böyle bir şey yapıp da bir yandan kardeşlik dediğimizde de, bu tutmuyor. Çünkü kardeşlik hukuk gerektiriyor. Yani bir müeyyidesi var. Kardeşlik hukuku var ve kardeşlik hukukunun bir müeyyidesi var. O zaman bu, yani kişinin doğuştan var olan hakkını, doğuştan taşıdığı kültürel vasıfları inkar edersen bunu tanımazsan, bunu kardeşlik içinde nasıl tanımlayacaksın. O zaman bu güven duygusunu zedeliyor. Yani hem zorla, yok sayıp ondan sonra baskıyla susturup, inkar edip, bir yandan asimile etmeye çalışıp ve öbür taraftan da kardeşlikten bahsettiğimizde, bu tutmuyor yani. 2002'den itibaren, sahici bir biçimde bunu uyguladık. Asimilasyona, inkara ve redde dayalı bir politika artık yok. Barış içerisinde sorun çözülür. Şu anda benim mesela sahada, Doğu ve Güneydoğu'dan gelen hemşehrilerimizle, vatandaşlarımızla konuşurkenki benim söylediğim, verdiğim mesaj da bu. Siz değerlerinizle buradasınız, kimliğinizle buradasınız, kültürel değerlerinizle, motiflerinizle varsınız ve bu muhteremdir. Türkiye'nin neresinden gelirseniz gelin, kim ne getirdiyse, kendi değeriyle muhteremdir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber