Atilla Yayla: Üniversiteden fikir özgürlüğüne destek beklerdim
Prof. Dr. Atilla Yayla, bir panelde yaptığı konuşma üzerine derslerden alınmasına sert tepki göstererek, "Ders vermek benim hayatımın bir parçası, Ne kadar çok engelleseler dahi, Türkiye benim için bir sınıftır. Ben derslerimi her yerde devam ettiririm." ifadesini kullandı. Yayla, üniversite yönetiminden de fikir özgürlüğünü destekleyen bir açıklama ile destek beklediğini söyledi.
Ak Parti İzmir Teşkilatı'nın "Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin toplumsal etkileri" konulu bir paneline konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Atilla Yayla'nın, panelin bir bölümünde, "Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder" dediği, Atatürk heykellerinin çokluğunun AB sürecinde sorun olacağını anlattığı, "Atatürk, Türkiye'yi Ortaçağ karanlığından kurtardı" sözü için de "Ortaçağ tarihi İslam dünyasını değil, Avrupa'yı ilgilendirir" değerlendirmesinde bulunduğu belirtiliyor. Panelde konuşmasının Ege'de yayın yapan bir gazetede yayınlanması üzerine, bugün Gazi üniversitesi tarafından hakkında soruşturma başlatılan ve geçici olarak derslere girmesi engellenen Yayla, AB yolunda ilerleyen Türkiye'de fikir özgürlüklerinin hala kısıtlandırıldığını söyledi.
Yayla, konuyla ilgili olarak üniversitenin bir soruşturma başlattığını, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının da şikayetler üzerine soruşturma başlatmaya hazırlandığını söyleyerek, düşünce özgürlüğünün önüne engeller koymanın büyük sıkıntılar yaratacağına işaret etti.
Yayla kendisinin bugünden itibaren derslerden alındığını ancak, kendisi için tüm Türkiye'nin sınıf olduğunu gerekirse ülkenin her yerinde hatta üniversitenin etrafındaki kahvehanelerde dahi derslerine devam edebileceğini, yani derslerinin kendisinin hayatının bir parçası olduğunu vurgulayarak "Bana karşı bir linç girişimi başlatılmak isteniyor. Bu Türkiye'de ilk değil" dedi.
Yayla, Ak Parti İzmir Teşkilatının "Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin toplumsal etkileri" konulu bir panelinde, " 'Medeniyet, AB ve Türkiye' olarak belirlediğim için, teorik bir çerçeve çizerek dinleyiciye hitap etmeye başladım. Birden çok medeniyet olmadığını, tek medeniyetin bulunduğunu; mahallî ve dönemsel renkler alsa bile aslolanın ortak insanî medeniyet olduğunu vurguladım. Medeniyet tarihini inceleyerek bu medeniyetin temel değer ve kurumlarının belirlenebileceğini belirttim. Sonra bunları şu şekilde sıraladım: De facto değil de jure olarak özel mülkiyet; İş bölümü ve uzmanlaşma; Serbest mübadele; Sözleşme serbestisi ve sözleşmelerin uygulanmasını sağlayacak kültür ve ahlâk ve hukuk kodları; Sınırlı ve kurallara bağlı siyasî yönetim; Düşünce ve ifade özgürlüğü; Bir dine inanmayanları ve azınlıkları da kapsayacak şekilde din özgürlüğü; Hukukun hâkimiyeti; Siyasî suçların olmaması; Toplumda dikey ilişkilerin değil, yatay ilişkilerin yaygın olması; Zengin sosyal çeşitlilik; İnsan ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ve istikrarlı bir şekilde karşılanması." şeklinde konuştuğunu belirtti.
Yayla, "'Bu teorik çerçevenin bir anlamı varsa bu açıdan Türkiye'yi değerlendirebiliriz.' dedim. Bunu yaparken de Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinin yekpare bir şekilde ele alınamayacağını, 1925-45 arası ve 1950 sonrası olarak iki dönemden bahsetmemiz gerektiğini, bu iki dönemin birbirinin tersi/panzehiri olduğunu söyledim. İlkinin, yani tek parti döneminin bu teorik çerçeve açısından başarılı sayılmasının zor olduğunu, medeniyetin birçok temel değer ve kurumlarının bu dönemde bulunmadığını vurguladım. Bu yüzden Kemalizm'in medenîleştirici bir süreç olarak görülemeyeceğine işaret ettim. Medeniyet bir şeyi yapmaksa (yani do etmek) Kemalizm'in, onu yapmamak/çözmek (yani undo etmek) anlamına geldiğini dile getirdim. En sonunda da AB'nin medeniyetle aynı şey olmadığını, medenîleşmek için AB'nin olmazsa olmazı teşkil etmediğini, AB'nin büyük problemleri ve çifte standartları olduğunu ifade ettim. AB'nin Türkiye'den taleplerinin bazılarının, mesela ifade özgürlüğünün genişletilmesinin, taviz olarak yorumlanmasının yanlış olduğunu; ama Kıbrıs gibi konuların diplomatik, politik ve stratejik meseleler olduğunu ve müzakere edilmeleri gerektiğini bilhassa vurgulayarak sözlerimi bitirdim." İfadelerini kullandığını söyledi.
Yayla, bazı basın mensuplarının kendisi hakkında hakarete varan ithamlarda bulunmalarına ise fikir özgürlüğünü savunan bir bilim adamı olarak hukuki bir yola başvurmayacağını söylüyor.
Yayla, üniversite yönetiminden de " Biz Atilla Yayla'nın söylemlerine katılmıyoruz. Ama Türkiye'deki fikir özgürlüklerini destekliyoruz" yönünde bir açıklama bekleoiğini, üniversite yönetiminin bu yönde yapacağı bir açıklamanın ülkedeki fikir özgürlüğü için önemli bir destek olacağını söyledi
Türkiye'nin en ünlü liberallerinden birisi olarak bilinen Prof. Dr. Atilla Yayla mücadelesini devam ettireceğini belirtiyor.