Atama Kararnamelerine Müdahale Edilmemelidir
Makamlar ikiye ayrılır. Siyasi sorumluluğu olan makamlar ve siyasi sorumluluğu olmayan makamlar. Beş yıl sonra seçime girecek olan ise bugünkü hükümettir. Beş yıl sonraki seçimde halka karşı hesap vermek zorunda kalacak olan bir hükümetin kendi bürokratı ile çalışmak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu kadrolaşmak da değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının atama kararnamelerini geri çevirmesi kilitlenmiş olan sistemi içinden çıkılamaz hale getirmektedir.
Haber Giriş : 15 Nisan 2003 00:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Makamlar ikiye ayrılır. Siyasi sorumluluğu olan makamlar ve siyasi sorumluluğu olmayan makamlar. Beş yıl sonra seçime girecek olan ise bugünkü hükümettir. Beş yıl sonraki seçimde halka karşı hesap vermek zorunda kalacak olan bir hükümetin kendi bürokratı ile çalışmak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu kadrolaşmak da değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının atama kararnamelerini geri çevirmesi kilitlenmiş olan sistemi içinden çıkılamaz hale getirmektedir.
3 Kasım seçimleri ile beraber yeni bir hükümet iş başına geldi. Yeni hükümetin bugüne kadarki performansı kimine göre iyi kimine göre kötü. Ama önemli olan husus, şu anki hükümetin beş yıl sonra hesap vermek zorunda kalacak olmasıdır.
Beş yıl sonra halka hesap vermek zorunda kalacak olan makamlar arasında Cumhurbaşkanlığı yoktur. Dolaysıyla Sayın Cumhurbaşkanının, hükümetin atama kararnamelerini çevirmesi veya kararnameleri bekletmesi sadece bu hükümetin elini kolunu değil, her hükümetin elini kolunu bağlayacak bir durumdur. Bu tavır, bugünkü hükümetin kendi kadrosunu oluşturmasını engellemektedir.
Kadrolaşma
Kamuoyunda hükümetin üst düzey kadroları değiştirmesi bazı kesimlerce kadrolaşma olarak değerlendirilmektedir. Bu doğru bir değerlendirme değildir. Kadrolaşma kavramı 1999 yılı öncesindeki yaşananları tanımlamak için başvurulan bir terim idi. Özellikle hiçbir prosedüre tabi olmadan tamamıyle subjektif kıstaslarla kamuya açıktan eleman alınması dönemi için kadrolaşma kavramı açılayıcı bir kavram idi. Ama bugünkü mevcut durumda kamuya tüm girişler merkezi (çok az bir iki istisna dışında) sınavlara ve nispeten (nispeten diyoruz, çünkü DİS ve özürlü alımlarınsa merkezi sınavdan sonra sözlü olayı devam etmektedir.) objektif kıstaslara bağlanmıştır. Dolaysıyla üst düzey bürokratların değiştirilmesini kadrolaşma olarak tanımlamak ucuz bir popülizmden başka bir şey olmayacaktır.
Güvenlik Kaygısı
Bu konuda gündeme getirilen diğer bir husus, devlete ilişkin hassasiyetliktir. Ancak, bu değerlendirmede yanlıştır. Çünkü,
1- Üst düzey kadrolara yapılan neredeyse tüm atamalarda güvenlik soruşturması yapılmaktadır.
2- Danıştay'ın bu konuda vermiş olduğu yüzlerce karar; maddi bir temele dayanmayan, mahkemece hakkında bir karar verilmeyen, soyut ve istihbari nitelikte olan bilgilere göre hareket edilmemesi gerektiği yönündedir.
Yukarıda yaptığımız açıklamalar sonra, bir hususun altını bir kez daha çiziyoruz. Beş yıl sonra hesap verecek makamda olan kurum bugünkü hükümettir. Bu bağlamda hükümetin kendi istediği bürokratla çalışmak istemesi kadar doğal bir şey olmaz.
Yeni şeyler yapmak amacıyla iş başına geldiğini iddia eden bir hükümetin, bugünkü durumun sorumlusu olarak görülmesi gereken bürokratları değiştirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ancak, mevcut durumda şu ana kadar sadece iki tane il müdürü değiştirilebilmiş, vali kararnamesi çıkaramamış, bin kadar üst düzey kadronun ancak %5'ine atama yapabilmiştir. Bu durum olayın ciddiyetini göstermektedir.
Halkın büyük teveccüh gösterdiği Cumhurbaşkanının bugünkü bürokratik yapının değiştirilmesi ve yeni hükümetin kendi bürokratı ile çalışmak istemesi yönündeki tercihlerine karşı çıkmaması ve bu konudaki talepleri engellemesi yaşanan değişime katkıda bulunacaktır.