Milli Eğitim Müsteşarı, Bakan Yılmaz'ı yalanladı
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, Bakan Yılmaz'ın bir ay önce yaptığı, 5 yıl boyunca ek ders ücreti karşılığında çalışan adaylar KPSS puanı yetmezse dahi mülakata alınacak, şeklindeki açıklamasını yalanladı ve öyle bir çalışma yok dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, Bakan Yılmaz'ın bir ay önce yaptığı, 5 yıl boyunca ek ders ücreti karşılığında çalışan adaylar KPSS puanı yetmezse dahi mülakata alınacak, şeklindeki açıklamasını yalanladı ve öyle bir çalışma yok dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, Bakanlık Merkez teşkilatında Müsteşar ve Bakan arasında tartışma yaşandığı iddialarını doğrulayacak bir açıklama yaptı.
27 Kasım'da Bakan Yılmaz, TRT Haber'e konuk oldu ve 5 yıl boyunca ek ders ücreti karşılığında çalışan adaylar KPSS puanı yetmezse dahi mülakata alınacak, dedi. Tıklayınız.
Bu süreç bugün Müsteşar Yusuf Tekin'e soruldu. Tekin bu soruya şu şekilde cevap verdi:
"Bu sosyal medyada dile getirilen bir şey bizim böyle bir çalışmamız yok ama şunu kabul etmek lazım tecrübeli insanları istihdam etmek daha sağlıklı sonuçlar doğuruyor. Uzun yıllar bizimle sözleşmeli olarak çalışan arkadaşlarımızın bir şekilde ödüllendirilmesi düşünülebilir ama şu anda bizim böyle bir çalışmamız yok."
İŞTE MÜSTEŞAR TEKİN'İN AKŞAM GAZETESİNE VERDİĞİ RÖPORTAJ
TEOG kalktı tartışmalar başladı. Yeni sistem nasıl işleyecek? Programı farklı okullara giriş için yapılacak sınav içeriği ne olacak? Sözleşmeli ve rehber öğretmenlerin yönetmelikleri neyi işaret ediyor? Seneye müfredat yeniden değişecek mi? Eğitime ilişkin tüm detayları AKŞAM Gazetesi'nden Pınar Işık Ardor sordu, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin yanıtladı.
"KONUYU ANALİZ ETMEYENLER BİRDEN TEOG KALKTI DİYOR"
Liseye giriş sistemi değişti. TEOG kalktı yeni sistem geldi ancak eleştiriler halen devam ediyor. Yeni sistemin temel mantığı nedir?
Neden yapıldı kısmı önemli. Birden yapıldı deniyor bu konuyu bilmeyenler böyle analiz yapıyorlar. Cumhurbaşkanımız daha başbakanken dershanelerin kaldırılmasını gerekçelendirirken çocukların sınav baskısıyla eğitim öğretim kurumları arasındaki geçişine karşı çıktığını sürekli söylüyordu. Bizde o düşüncedeydik. Kamuoyunda TEOG denen süreç aslında tam da böyle bir süreçti. Aslında TEOG liseye geçişte bir sınavın, sınav baskısının olmadığı bir model.
"İKİNCİ YAZILILARI BİZ GÖNDERDİK, ZATEN YAPILACAKTI"
Çocuk ayrıca bir sınava girmesin ortaokuldaki notlarının ortalamasını bir sıralama listesi haline getirelim o sıralamaya göre başarı puanlarını liseye geçişte kullanalım. Fakat bunu yaparken şu eleştiri gelecekti. ' Öğretmenlerin not skalaları, dersleri anlatış tarzları, standart mı ki böyle bir şey yapıyorsunuz' denecekti. Bu eleştiriyi giderecek şekilde ana felsefeden vazgeçmeden, çocuğu ayrıca bir sınava almayalım. Çocukların girdiği normal yazılı sınavlarında kamuoyunda objektivite endişesi oluşturacak hususları düzeltelim, oradan liseye geçişte ortaokul notlarını kullanalım dedik. Yaptığımız şey şu oldu. İkinci yazılılar yapılırken öğretmen kendisi yapacağına sınavını biz gönderelim. Zaten öğretmen yapacaktı. Türkiye genelinde her öğrenciye matematik dersinin ikinci yazılısının sorularını biz göndererek objektiviteyi görmüş olduk. Öğretmen kolay sordu, torpil yaptı, yüksek not verdi endişesini kaldırmış olduk. O okulda o dersi okutan öğretmene dedik ki siz başka bir okulda görev alacaksınız dolayısıyla gözetmenlik kurumunu da oturttuk objektiviteyi sağladık.
"TEOG KALKTI HİÇ BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ"
TEOG denen süreç şimdi kaldırıldı. Hiçbir şey değişmedi çocukların hayatında. Yine o dersin ikinci yazılısına giriliyor yine ikinci dönem tekrar yazılılarına giriyor bir şey değişmedi aslında ama kamuoyu enteresan bir biçimde bizim bu uygulamaya çalıştığımız modeli sanki liseye geçişte TEOG adıyla bir sınav yapılıyormuş gibi
'TEOG zaten bir sınav değildi' gibi algılıyorum sözlerinizi
Tamamen bir algı yansıması. TEOG bir sınav değildi zaten olması gereken derslerin sınavıydı. Ama kamuoyu şöyle yaptı. Okullar, kurslar TEOG sınavına yönelik hazırlıklar yaptı. TEOG birincisi diye kavramlar ortaya çıkmaya başladı. TEOG diye bir sınav yok ki birincisi olsun. Gazetede 17 bin tane birinci var diyorlar tamamen algı problemi. Matematik yazılısının ikinci dönem ki ikinci yazılısında Türkiye genelinde şimdi de aynı yazılı da 20 sorunun 20'sini yapan 7 bin çocuk çıkar.
Peki, ama Sn. Cumhurbaşkanımız da bunu sınav olarak addetmiş olacak ki 'kaldırın sınavları' dedi.
Cumhurbaşkanımız da TEOG'un sınav olmadığını biliyor fakat öyle algı oluştu ki TEOG hazırlıkları çıkmaya başladı, gazetelerde ekler verilmeye başlandı. TEOG birincilerine ödüller verilmeye başlandı. Bunun üzerinden söylemler oluştu. Aslında yaptığımız şey şu anda tamamen bu söylemle mücadeledir.
İsmi yok bu sistemin kodlamaya çalıştım olmuyor.
Evet, isim olmasın diye uğraştık.
Yeni sistem mi diyelim o zaman?
Yeni sistem tabi. Şimdi biz diyoruz ki; her bir sınıftaki öğrenci sayısı 1 milyon 200 bin civarında. Bunun bir milyon 100 bin tanesi herhangi bir sınava ihtiyaç duymaksızın bir liseye yerleşecek. Sadece yüz bin kişilik kontenjan sınavla öğrenci alacak. Tablo böyleyken liselere geçişte sınav var demek doğru değil. Büyük pasta sınavsız.
Bütün kurguyu liselere geçişte sınavsızlık esasına oturttuk ama belli liseler için şimdi şu eleştiriyi yapabilirsiniz. Denebilir ki 'herkesi adrese göre yerleştirdiğinizde güzel sanatlar lisesine, spor lisesine nasıl öğrenci seçeceksiniz?' Biz orada şunu ayırdık. Belli okulların şu anda programlarında farklılaştırılmış unsurlar var. Mesela bir Anadolu Lisesi genel program uyguluyor ama Fen Lisesi ayrı bir program uyguluyor. Sosyal Bilimler Lisesi ayrı yani genel düzenlemenin dışında onlara tanınmış haklar var. Proje okulları dediğimiz okullar var.
Onlar mı sınava tabi?
Burada programında farklılaştırma yaptığımız okulları programı farklı olduğu için biz dedik ki bunlara öğrenciler sınavla gitsin çünkü bu okullar farklı programlar uyguluyor.
Nitelikli kelimesini bu kelimelerle açıklıyorsunuz sanırım. Farklı program uygulayan okullar
Evet. Farklı program uygulayan liseler sınavla öğrenci alacak diğer liseler mahallinde yerleşme dediğimiz yakınlık esasına göre yerleşme yapacak. Tamamen algı üzerine kurgulanmış bir sorun var. Vatandaş kendi çapında belli okullar için diyor ki; bu okuldaki eğitim daha iyi. Niye daha iyi? Binası mı iyi, öğretmeni mi farklı usullerle atanmış? İyi denen okullara bakıyorum. Öğretmenleri standart prosedüre göre atanmış öğretmen, yani siz bugün Ankara Fen lisesinde öğretmensiniz yarın tayininiz istersiniz Ankara Anadolu lisesine geçersiniz. Fen Lisesi öğretmenliği diye bir bölüm yok. Fiziksel olarak bakıyoruz biz bütün binalarımız için standart kriterler belirledi. Binalar aynı, sosyal donatı alanları aynı, spor salonu, konferans salonu, yemekhanesi, sınıf mevcutları aynı.
Sınıf mevcudu dediniz. O aynı mı? Özel okullarda epey az değil mi? Devlet okullarında 50 kişilik sınıflar yok mu?
Lise düzeyinde 50-60 diye bir rakam yok. Türkiye ortalaması 20. Başka türlü olamaz çünkü yönetmeliğe aykırı. Yönetmelik çok zorunlu koşullarda 40'a kadar çıkacağını söylüyor. Zorunlu hal bir ilçede tek lise varsa olur. Anadolu liselerinde 34 fikstir mönü. 34'ün altında çok lise vardır ama üstünde çok çok istisnai biraz önce söylediğim koşullar hariç yoktur.
Şimdi siz sınav yok diyorsunuz ama ebeveynler şanslarını denemek istemeyecek mi?
Biz çok sayıda öğrencinin sınava gireceğini varsaymıyoruz. Ben hiçbir ebeveynin çocuğunu zaten kazanamaz ama ben bu sınava bir girsin diyeceğini sanmıyorum. Ben 'çocuğum belli bir başarı düzeyini elde edemez' deyip de sınava sokan ve 12-13 yaşındaki bir çocuğu başarısız kazanamadı algısıyla karşı karşıya bırakmaya hiçbir velinin isteyeceğini tahmin etmiyorum. Ancak şimdiye kadar devam eden belli alışkanlıklar var.
Çok güzel okullar var çocuğum orada okusun diye ders aldırmalar ya da etüt merkezi adı altındaki yerlere göndermeyi denemezler mi?
'Çocuğum bu sınava girsin evet kazanamaz ama öyle bir puan elde edecek ki evime yakın bir liseye yerleştirebileceğim' Asıl baskı buradaydı kalkmış oldu. Keçiören'de oturuyorsunuz. Benim çocuğum bu sınava girsin yüksek not alsın ki Keçiören'de bir liseye yerleşsin baskısı var velinin üzerinde. Çocuğun sınava girebilir istersen ama girmezse ben senin çocuğunu Keçiören'den alıp da Ümitköy'deki herhangi bir liseye göndermeyeceğim.
Orada da şu soru giriyor devreye. İmam Hatip var sokağımda ya da Meslek Lisesi ama vermek istemiyorum mesafenin uzak olduğu ama benim istediğim bir okul var. Diğer okul 'sen uzaksın alamam' der mi?
Bütün çocuklarımız için tercih ekranları elektronik ortamda oluşacak. Bütün okullarımızı belli standarta getirdik. Öğretmen doluluk oranlarını eşitledik, fiziksel anlamda binaların ihtiyaçlarını giderdik. Ortaokullarda adrese dayalı nüfus kayıt sistemi var. Oturduğun mahalle veridir benim için. Peki, çocuğunu buradaki ortaokula değil de özel okula gönderen veliler ne yapacak? Onlar için de diyorum ki ben oturduğun yere bakarım. Bu veri etrafında her öğrenci için 3 çember oluşturuyoruz. 3 okul türümüz var. Meslek, İmam Hatip ve Anadolu Lisesi. Her bir çember bu üç okulun bulunduğu bir daireyi kapsıyor. Öğrencinin karşısına bu tercih çıktı. 5 tercih yapacak. Burada çocuk yerleşemeyebilir diye düşünürsünüz. O zaman size ikinci bir çember sunuyoruz. Yarıçapı büyüyor ama adresine ikinci derecede yakın üç tane okul sundum size. Sonra bir çember daha çiziyorum. Çemberin çapı biraz daha büyüdü orada da üç tane okul var. Sizin çocuğunuz herhangi bir Anadolu lisesine gitmek istiyor. Birincisi X, ikinci çemberdeki Y, üçüncü çemberdeki Z Anadolu Lisesi. Çocuk mutlaka bu okullardan birine yerleşecek çünkü biz adresleri, liselerin kayıt bölgelerini oluştururken o bölgedeki yaşayan vatandaş sayısı o bölgedeki ortaokullar 8. sınıftaki öğrenci sayısını hep bu okullarla eşleştirdik
Kontenjan doldu durumu olmayacak diyorsunuz.
Birincisi diyebilir ikincisi diyebilir belki ama üçüncüsüne mutlaka yerleştiriyoruz. 5 tane tercih yapacak. Tercih edeceği 9 tane okul. 3'ü meslek lisesi üçü imam hatip lisesi üçü de Anadolu Lisesi. Çocuk hangisini istiyorsa yazacak. Herhangi bir çocuğu zorla imam hatipe göndermek diye bir seçenek yok. Mutlaka da birine yerleştireceğimizi taahhüt ediyoruz.
'Aileler evlerini taşıyacak' dendi ya da illegallik oluşacak dendi. Böyle bir kaos bekliyor musunuz?
Asla kaos beklemiyoruz ancak sıra dışı minimal örnekler mutlaka olacaktır. Ortaokullarda da var şimdi. Millet şöyle diyor ortaokulların yakınına taşınıyor ama biz adres kayıtlarını da izliyoruz. Mutlaka olacaktır kuralsızlıklar. Biz adresleri aldığımız için bu esnada adresini değiştirdi bu sayıların çok çok düşük olacağını tahmin ediyoruz.
Ne zaman belli olacak okullar sınavlı sınavsız diye.
Onun takvimini ilan etmiştik Nisan sonu itibariyle
Geç olacak diyenler var
Neden geç olsun? Bu eleştiriyi bizim yapmamız lazım bakanlık hazırlık yapacak neticede ama vatandaş için geçerli değil bu.
Kılavuz şu anda yayınlamadınız soru örnekleri yayınladınız. Soru örneklerine de eleştiri geldi.
Bu eleştiriyi yapanlara şu soruyu sormam lazım. Türkiye'nin PISA skorlarını eleştiriyorlar mı? Aynı eleştiriyi yapan kişi PISA skorlarını da eleştiriyor ve diyor ki; bizim ölçme değerlendirme sistemimiz PISA ile uyumlu olmadığı için skorlarımız düşük
PISA sınav sonuçlarına göre, Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada yerini alıyor. Andreas Schleicher, bu durumun sebebini Türk eğitim sistemindeki ezbere dayalı öğrenme şekline bağlıyor. Siz de diyorsunuz ki 'ezberi kaldıralım dedik onu da eleştiriyorlar'
Ben bunu anlamıyorum. En büyük eleştirimiz 'öğretmenim bu anlattığınız günlük hayatta işimize yarayacak mı' şeklindeydi. PISA gibi kuruluşlar çocukların öğrenim hayatı boyunca edindikleri bilgi ve kazanımları günlük hayatta kullanabiliyor mu kullanamıyor mu bunu ölçüyorlar. Biz TEOG'da da bu tarz sorular sormaya başlamıştık zaten. Şimdi yaptığımız bunun devamı. 'Okulda aldığınızdan günlük hayatta faydalanıyor musunuz' bunu test etmeyi amaçlayan bir sınav bu. Bu sınav bu anlamda otorite olarak kabul edilebilecek uluslararası mekanizmalarla örtüşen bir sınav kurgusudur. Eleştiriyi yapanların o zaman PISA skorlarına yönelik eleştiri yapmaması gerekiyor
Herkesin kafasında şu var ne zaman değişecek bu sistem?
Seneye de ondan sonraki seneye de sistem değişmeyecek. Önümüzdeki yıl da 8. sınıf öğrencileri 8. sınıf konularından aynı sınava girecekler ve sınavla alan liselerde bu sınav sorularını kullanacağız.
Spor ve sanata yönelen çocukların Milli Eğitimde karşılığı yok mu? Çocuklar haftanın birçok günü okul dışı etkinlikteler ama yeteri kadar teşvik edilmiyorlar.
Biz bir kere bunu teşvik ediyoruz onu baştan söyleyeyim. TEOG sürecini kurguladığımızda biz bunları orada hesap ettiğimiz puana katkı olarak planlamıştık. Şu anda devam ediyor pilot uygulamamız. Biz çocuklarımızın ortaokul başarı puanının hesap edilmesinde bunlardan yararlanacağız. Sanatsal ve sporsal aktivitelerden.
-Ama puan etken değil ki artık. Ne işe yarar?
Şimdi etken değil ama bu mutlaka önüne gelecek. Bir yere başvurduğunda bunu belgeleyebileceği bir mekanizma ortaya çıkarmış oluyoruz. Çok yoğun uğraş içerisindeyiz. Spor, sanat liselerini tematik hale getirmeye çalışıyoruz. İstanbul'da futbol lisesi, Erzurum'da kış sporları lisesi kurduk. Özellikle bu tür etkinliklere çocukların mutlaka devam etmesini arzu ediyoruz. Sisteme de işledik onları. Şu anda öğrencilerimiz pilot uygulama olan illerde öğretmen arkadaşlarımız öğrencilerimizin bu etkinliklerini sisteme dahil ediyorlar en sonda da onunla ilgili karne çıkaracaklar.
Türkiye'nin eğitim sorunu var. Tam raya giremiyor? Neden? Sistem değişiklikleri sıklıkla yapılıyor ve bu da çok soruyu beraberinde getiriyor. Çözüm nerede?
Bu odada şu an dört kişiyiz. İdeal eğitim sorusunu soralım dördümüz farklı şeyler söyleriz. Dolayısıyla idealize ettiğiniz kavramda mutlak doğrunun tek olduğu bir yapıda değiliz. Siz bir anne baba olarak çocuğunuzun değerlerini özümsemesini isteyebilirsiniz. Ben değerden kopuk olarak pozitif bilimler konusunda çok iyi olmasını isteyebilirim, bir başkası başka şekilde idealize edebilir. Böyle bir ideal kavram olmadığı için herkes kendi durduğu yerden mevcut sistemi eleştiriyor. Ortak bir payda da buluşabiliriz şu anda bizim yaptığımız şeyde budur asgari müştereklerde bir standart yakalamak. Bu tartışma hiç bitmez, devam etmek zorunda.
Etmeyen ülkeler var. Oturmuş sistemleri.
Hayır, etmeyen ülke yok. Her ülke eğitim sistemiyle ilgili problemleri masaya yatırıp çözmeyi birinci önceliğine almış durumda. Çünkü buradaki ideal dediğiniz şey hep farklılaşıyor hep bir tık üste çıkıyor. Durağan bir süreçten bahsetmiyoruz.
Öğrenci ya da öğretmen başına ayırılan kaynak, Batılı ülkelerle kıyaslandığında belki yeterli değil ama büyük pay eğitime ayırılıyor. Sizce yeterli mi?
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini konuşurken kişi başına düşen milli gelir üzerinden konuşuruz. 2 bin dolar fert başına milli gelir olan ülkede ayrılan kaynak o ülke için standartlarının üstünde olması lazım. Oradan kıyaslamak lazım. Kişi başına milli gelirden alınan pay on bin dolara çıktığında farklı bir nokta. Kendimizi kıyaslarken fert başına milli gelir açısından otuz bin dolar olan bir ülkeyle kıyaslarsak hata yaparız. Türkiye'de fert başına milli gelir 2000'li yılların başında 2 bin dolar bazındaydı. Orada eğitime ayrılan kaynak düşük bir rakamdı. Şimdi biz on bin dolar mesafesine geldik ihtiyaçlarımız, beklentilerimiz farklılaştı ve milli gelirden aldığımız pay da arttı. Genel bütçeden en büyük kaynak eğitim bütçesi olarak ayrılıyor. Ortalama yüzde 20'ye yakın bir kısmı ayrılmış durumda. Bizimle aynı standartlardaki ülkelerle kıyasladığımızda açık ara iyi durumdayız.
Öğretmen maaşlarını yeterli buluyor musunuz?
Aslında öğretmen maaşlarıyla ilgili kıstası da herkes aynı şekilde yapıyor. Finlandiya'daki Almanya'daki öğretmen maaşıyla kıyaslıyor ama bunu yaparken Finlandiya'daki bir başka düzeydeki memurun maaşını ortaya koymadan karşılaştırıyorsunuz. Diyorsunuz ki Türkiye'de 3600 TL alıyor Finlandiya'da 7 bin lira alıyor. Bu da doğru değil. Biz burada maaşımızı hakim ve savcılarla kıyaslayacaksak o zaman oradaki maaşı da onlarla kıyaslayalım. Şu anda geldiği nokta itibariyle kuşkusuz daha yüksek maaş almasını arzu ederiz. Milli gelir arttıkça öğretmenlerimizin de maaşı artacak. Ülkenin geliriyle orantıladığınız zaman öğretmen arkadaşlarımızın maaşları oldukça iyi bir düzeydedir ki şu anda 15 yaş grubunda yapılan araştırmalarda en çok arzu edilen meslek öğretmenlik.
2018'de Öğretmen Alımı ne kadar ve ne zaman yapılacak? 110 bin personelden sadece 20 bini öğretmene veriliyor. MEB, 400 binden fazla mezun öğretmen varken, 60 bin açık karşısında 20 bin kadroyu neden kabul ediyor?
Ben bu eleştirileri yapanların matematik bilmediklerini düşünüyorum. Bakın İçişleri, Adalet veya Sağlık Bakanlığı hepsi kendi kadro düzeyinin yetersiz olduğunu ve yeni eleman ihtiyacı olduğunu söylüyor. Her yerde açık var. Her yılın bütçesi tanımlanır bütçe oluşturulduktan sonra kamu kurumlarına ne kadar eleman alınacağı konuşulur, tanımlanır ve bölüşürüz. Hükümet düzeyinde verilen bir karar bu. Biz de öğretmen ihtiyacımızı koyuyoruz. 60-70 bin kadro her yıl ortalama kamuya istihdam edilen personel sayısı.
Sağlık 36 bin istemiş diyanet 9 bin 500.
Ama hiç birine istediği sayıda kadro verilmiyor. Biz ideali tanımlıyoruz biz diyoruz ki ideal olan bizim öğretmen sayımızın bir milyon bandında olması, bizim 906 bin öğretmenimiz var
Şu anda 60 bin açık mı var?
60 bin. Tabi bu soruyu soranlara şunu da sormak lazım. Farz edelim ki bize dendi ki bütün öğretmenlerinizi atayacağız ne kadar ihtiyacınız varsa. 60 bin kadroyu bize verdiler. Peki, bu kadroyu bize verdikleri zaman biz herhalde 15 yıl öğretmen almayız. O sürede okuyanlar ne olacak? Konuşanlar popülist söylemler dile getiriyorlar. 2018 bütçesi için Başbakanımız açıkladı 20 bin öğretmen istihdam edeceğiz. Bu sayıyı artırmak hükümetin tasarrufundadır artırır artırmaz bilemeyiz ama biz şu anda 20 bin öğretmen istihdam edeceğiz diye hazırlık yaptık.
2017 yılında yapılan KPSS ile öğretmen alımı yapılmadı, dolayısıyla öğretmen alımı olmayacak mı?
2017'de sınava girenler boşa mı girdi hayır biz bu dönem alacağımız öğretmenler için yani Şubat itibariyle kadro kullanmamız geldikten sonra ilana çıktığımızda 2017 KPSS sınavına göre öğretmen alımı yapacağız.
Sözleşmeli öğretmenlerin hakkıyla ilgili gelişmeler neler? Mesela eş durumundan tayinler de merak ediliyor.
Öğretmenimizin atamasını yapıyoruz bir yılını tamamlamadan tayin istiyor. Biz bazı illerimizde öğretmenlerimizi belirli sürelerde çalıştıramıyoruz bir türlü. Çocuklar her yıl başka öğretmenle karşılaşıyor. Bunu ortadan kaldırmak istiyoruz. Bunun için öğretmenlerimize gittikleri yerlerde belli bir yıl çalışma şartı koyalım bu esnada hiçbir gerekçeyle yer değişikliği bizden isteyemesin istedik. Eş özrü de dahil. 6 yıl öğretmen arkadaşımız atadığımız okulda çalışacak altıncı yılın sonunda yer değişikliği talebiyle bize başvuracak.
MEB, beş yıl ücretli öğretmenlik yaparak, öğretmenlik tecrübesini kazanmış kimselere üç katı kontenjana girme şartı olmadan mülakat hakkı konusunda bir imtiyaz tanıyacağız dedi. Bu da yeni bir tartışmayı açtı. 'KPSS puan sınırı ne olacak? Bu, diğer adaylara haksızlık olmaz mı?
Bu sosyal medyada dile getirilen bir şey bizim böyle bir çalışmamız yok ama şunu kabul etmek lazım tecrübeli insanları istihdam etmek daha sağlıklı sonuçlar doğuruyor. Uzun yıllar bizimle sözleşmeli olarak çalışan arkadaşlarımızın bir şekilde ödüllendirilmesi düşünülebilir ama şu anda bizim böyle bir çalışmamız yok.
Son yapılan değişiklikle birlikte rehber öğretmenlere nöbet görevi getirildi. Bu konuya ilişkin düzenleme yapılacak mı? Din Kültürü öğretmenleri rehber öğretmen olabilir mi?
Bir kere rehber öğretmenlikle ilgili olarak bizim kaynağımız belli. TTK' nın hangi bölümlerden mezun olan kişiler hangi dersleri okutabilirler diye meşru kararı var. O kararda din kültürü öğretmenleriyle ilgili böyle bir şey yok. Bunu nereden üretiyorlar ben bilmiyorum. Nöbete gelelim. Rehber öğretmen arkadaşlarımız kendilerini statü olarak okul rehberi ya da okul danışmanı gibi görüyorlar. Öyle görürseniz evet, nöbet tutmazsınız. Ama bizdeki kadro karşılığı ne? Öğretmen. Dolayısıyla benim 900 bin öğretmenim benim gözümde eşittir. Bütün öğretmenler nöbet tutuyorsa rehber öğretmenlerde tutacak. Statüleri değişirse o zaman başka. Bir şey daha söyleyeceğim. Rehber öğretmen dediğimiz arkadaşlarımızdan çok ekstra bir şey talep etmiyoruz. Haftanın bir günü okul bahçesinde öğrencileri gözleyebilirsiniz. Yani haftada bir gün öğrencilerin diğer problemleriyle ilgileneceksiniz. Çok abartılacak bir durum yok.
Müfredatla ilgili tartışmalar var. Evrim teorisi tartışması oldu, Atatürk çıkartıldı dendi. Müfredatı neye göre değiştirdiniz? Neden bu tartışmalar oluyor?
Müfredatı neden değiştiriyorsunuz diye mi eleştirmek lazım yoksa dünya çok hızlı gelişiyor niye değiştirmiyorsunuz diye mi sormak lazım. 10 sene önceki müfredatla fotoğraf teknolojisini anlatıyorsunuz. Şimdi komik geliyor çocuklara. Niye daha sık değiştirmiyorsunuz diye sorun bize. Dünya ortalaması 5-6 yıl. Bu sürede ülkeler müfredatı revize ediyorlar. Çağdaş gelişmeler sosyoekonomik gelişmeler ışığında revize ediyorlar. Biz de aynısını yaptık. 2007 de değişmiş en son şimdi 2017'de bizde değiştirdik. 10 yıldır yani geç kalmışız.
Peki değiştirdim sorumu neyi kriter alıyorsunuz peki?
2014'de öğretmen, öğrenci ve veliler üzerinde anket uyguladık. Yaklaşık 200 bin kişi ankete katıldı. Biz 'müfredatı revize edersek nelerden şikayetçisiniz' diye sorduk. Ve geri dönüş aldık. Bunları başlıklandırdık. Sonra o başlıkları ilgili kişilerle konuştuk. Sonra bu talebimizi üniversitelerin eğitim fakültelerine, üniversitelere, STK'lara gönderdik. 'Katkı verecek misiniz?' diye sorduk. Neredeyse sıfır dönüşle karşılaştık. Sonra kendi akademik ekibizimizi oluşturduk ve revize ettik.
Her kesimden kişi var mıydı? Neye göre seçtiniz o ekipteki kişileri?
Her kesim derken biz alırken ne sendikasına, ne siyasi görüşene ne de dünya görüşüne baktık. Sadece alanında uzman olması gerekli o kadar. Davet ettik. Taslak ortaya çıktı. Kamuoyuyla paylaşmadan önce yine ilgili üniversitelere sendikalar dahil olmak üzere STK' lara gönderdik. 'Öneriniz var mı' diye tekrar sorduk. Gene geri dönüş olmadı. Sadece bir sendika kendi düşüncelerini açıkladı. Sonra biz yeni müfredatı açıkladık. Ve dedik ki 10 ay içerisinde bu konuda önerisi olan varsa bize ulaştırsın dedik. 180 binin üzerinde geri dönüş oldu.
Muhtemelen onlarda tepkiydi
Tepkiydi ve tamamına yakını da üzerinde herhangi bir çalışma yapmadan kulaktan dolma bilgilerle kes- kopyala- yapıştır usulüyle bize gönderilmiş şeylerdi. Hatta öyle ki bir STK diyor ki; MEB adresinde müfredatlar yayınlandı orda şu adımları izleyerek eleştiri yazın diyor. O kadar kes kopyala ki o metni bile bize gönderdiler. Şimdi eleştiriler yapılıyor. Evrimi kaldırdınız. Atatürk'ü azalttınız. Biz de şunu söylüyoruz. Atatürk'ü azaltmadık. Peki, tamam getirin. Nerde kaldırmışız? Daha önce ne varmış şimdi ne var. Bize yönelen en büyük eleştiri çocuklarımıza çok gereksiz bilgi veriliyor, müfredat çok ağır hafifletilmesi lazım şeklindeydi. Biz totalde müfredatı yüzde 30 civarında hafiflettik. Ama bu herhangi bir konuyu çıkarmak anlamında değil.
Seneye müfredat yine değişebilir mi?
Çok büyük sıkıntı varsa incelemeler sonucunda değiştirilebilir. Ama onun içinde bu günlerde TTK incelemeleri bitirmek üzere. Şunun altını çizmek lazım. Bunun dinamik bir süreç olduğunu kabul etmek gerekir.
Ders kitaplarına gelelim. Çok tuhaf hatalar var cidden. Kitapları toplatalım demek sanırım pek kolay değil. Burada dikkatsizlik mi yapılıyor? Daha hassas davranmak gerekmez mi?
Haklısınız. 13 kitapla ilgili tartışmalı konu var. Bizim sistemimizde bir metin kabul edildiğinde 5 yıl boyunca ders kitabı olarak okutulması kabul edilmiştir. Bu kitaplardan bir kısmı 4.yıla girmiş kitaplar. O zamanın hassiyetleriyle o zaman ki müfredat içeriyle bugünkü hassasiyetler farklı.
FETÖ gerçeği de var tabii
O bile var tabii. Orada gözden kaçanlar var. Mesela bir ders kitabı için şunu söyleyeyim. Daha önce 2 yıl okutulmuş bir ders kitabi. Bu yıl 3. Yıl. Bu sürede ne öğrenci ne öğretmen ne veli fark etmiş.
Hata neydi? Hangisi?
Felsefe kitabında ki çirkin el hareketi. Şimdi bunu o kadar kişi fark etmemiş.
Felsefe öğretmeninin kız çocuklarının beden dersinde giydikleri eşofmanla ilgili olarak söylediği sözler ya da bir öğretmenin öğrencisine uyguladığı şiddet. Bunlarla mücadele konusundaki siz çok hassasınız ama bu konuda bir şeyler yapmak gerekiyor?
Bakın biz her yıl bütün öğretmenlerimizi hizmet içi eğitim sürecinden geçiriyoruz. Mahalli ya da merkezi olarak. Ortalama 2,5 milyon civarında öğretmen bu eğitime katılıyor. Demek ki birkaç eğiti almışlar. Çok büyük bir aileyiz. Bu kadar büyük ailede bir tane öğretmenin çıkıp yaptığı bu tür densizlikleri tüm eğitim camiasına mal etmek doğru değil. 40-50 yaşına gelmiş kişinin bir yerde sapkınlığı varsa bir şekilde de ortaya çıkıyor. Biz zaten derhal gerekli idari tedbirleri uyguluyoruz. Gönül arzu eder ki olmasın ama her sektörde olabiliyor.
Ama siz göz yummuyorsunuz değil mi?
Asla. Bu çocuklar bize emanet. Emanete iyi davranmak zorundayız. Öğretmenlerimizin çok büyük çoğunluğu bu konuda çok hassas. Her ortamda teşekkür ediyorum öğretmenlere.
Özel okullara teşviklere devam ediyorsunuz. Neden teşvik ediyorsunuz?
Teşviklere devam ediyoruz. 75 bin yeni öğrenciye teşvik vereceğiz. Mantığımız da şu. Herhangi bir öğrencimiz devlet okuluna geldiğinde biz 1 yılda o çocuğa ne kadar para harcıyoruz? Yaklaşık bu rakam 4 -5 bin arasında değişiyor. Bize gelseydi zaten ayıracaktık özele giderse de yine ayırıyoruz. Yüzde 25 gittiğini varsayın. 40 kişilik sınıflar 30 kişiye düşecek. Ve sektör canlanacak. Tatlı bir rekabet ortaya çıkacak.