Destekten yoksun kalma tazminatı ve yeniden evlenme durumu
Kamu Görevlisi olan eşin ölümü dolayısıyla hak kazanılan destekten yoksun kalma tazminatının miktarı yeniden evlenme durumunda değişir mi?
Danıştay, Sağ kalan eşin yeniden evlenmesi durumunda, yeniden evlenme tarihine kadar olan süre ile sınırlı olarak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Bir kamu Hastanesinde sözleşmeli hemşire olarak görev yapan N. Y.'nın ...hastalığı nedeniyle 13.07.2006 tarihinde gerçekleşen ölümünde idarenin ihmali ve ağır hizmet kusuru bulunduğu iddiası ile eşi H. Y. tarafından maddi ve manevi tazminat davası açılmıştır. İdare Mahkemesi'nce tarafından yaptırılan 21.04.2015 tarihli hesap bilirkişisi raporunda; destek süresinin 34,81 yıl olduğu ve rapor tarihindeki yaşı ve çocuk sayısı dikkate alınarak evlenme ihtimalinin bulunmadığı kabul edilen davacı (eş) H. Y.'nın destekten yoksun kalma zararı 431.765,71-TL olarak hesaplanmış ve bu tutar adı geçen davacı yararına mahkemece hüküm altına alınmıştır. Davanın temyiz aşamasında destekten yoksun kalma tazminatı alan davacı eş H. Y.'nın 02.02.2017 tarihinde yeniden evlendiği tespit edilmiştir.
Danıştay Temyiz incelemesinde destekten yoksun kalma tazminatı alan davacının dava sürecinde yeniden evlenmesi üzerine; bir kamu görevinin ifası nedeniyle eşi vefat eden davacı H. Y.'nın, dava konusu olay nedeniyle uğradığı zararın kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince tazmin edilmesi gerektiğinde şüphe bulunmadığını; ancak destekten yoksun kalma tazminatının adı geçen davacı yararına ancak ölen eşin desteğinden mahrum kaldığı süre ile sınırlı olarak hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Danıştay sağ kalan eşin yeniden evlenmesi durumunda, ölen eşin desteğine olan ihtiyacı yeni evlilik ile sona ereceğinden, sağ kalan eş yararına sadece yeniden evlenme tarihine kadar olan süre ile sınırlı olarak destekten yoksun kalma tazminatı hükmedilmesi gerektiğini belirterek; davacı H. Y.'nın evlenme ihtimalinin bulunmadığı ve destek süresinin 34.81 yıl olduğu kabul edilerek yapılan hesaplama üzerinden hükmolunan tazminatın, davacının 02.02.2017 tarihinde (eşin ölümünden yaklaşık 10,5 yıl sonra) evlendiği ve bu tarihten itibaren ölen eşin desteğine olan ihtiyacın da sona ermesi sebebiyle maddi tazminatın belirtilen ölçütlere göre yeniden hesaplanması gerektiğine karar vermiştir.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2015/6230
Karar No : 2017/7584
Karar Tarihi: 19.12.2017
İstemin Özeti : İdare Mahkemesi'nin 22/05/2015 tarih ve E:2015/40; K:2015/291 sayılı kararının taraflarca aleyhlerine ilişkin kısmın hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi :Kadir Geyve
Düşüncesi :Davalı tarafın temyiz isteminin kabulü ile, temyiz istemine konu kararın maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne ilişkin kısımlarının aşağıda belirtilen gerekçelerle bozulmasına, tarafların kararın sair kısımlarına yönelik temyiz istemlerinin ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce; dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılar vekili tarafından ........... Hastanesi'nde sözleşmeli hemşire olarak görev yapan N. Y.'nın ....hastalığı nedeniyle 13.07.2006 tarihinde gerçekleşen ölümünde idarenin ihmali ve ağır hizmet kusuru bulunduğu iddiası ile eş H. Y. için 25.000-TL maddi, 30.000-TL manevi, cocukları R., A. C. ve F. B. Y.'nın her biri için 25.000-TL maddi, 40.000-TL manevi, baba A. K. ve anne S. K.'in her biri için 10.000-TL manevi, kayınpeder İ.H. Y. ve kayınvalide E. Y.'nın her biri için 5.000-TL manevi olmak üzere toplamda 100.000-TL maddi, 180.000-TL manevi tazminatın ölüm tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminen ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; dava konusu olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığını tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu maksatla hazırlanarak dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu Adli Tıp 1.İhtisas Kurulu'nun 17.12.2010 tarih ve 4122 sayılı raporda; hemşire N. Y.'ya uygulanan tıbbi ameliyelerin Sağlık Bakanlığı'nca önerilen standartlara ve tıp kurallarına uygun olduğu kanaati bildirilmiş, bu tespit ve kanaatlere istinaden İdare Mahkemesi'nce davanın reddine karar verilmiştir. Bahse konu mahkeme kararının Dairemizce temyizen bozulması üzerine, mahkemece bozmaya uyularak toplam 662.314,61-TL maddi (destekten yoksun kalma) ve 350.000-TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Taraflarca, kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
İdare Mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmı açısından;
Anayasası'nın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanların idareye karşı tam yargı davası açabilecekleri" kurala bağlanmıştır.
İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca tazmin edilmektedir.
İdari hizmetlerin kuruluş ve işleyişindeki mevcut kusurlardan dolayı meydana gelen zararların, idarece tazmini gerektiği açıktır. Ayrıca, kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında, bir görevle ilgili olarak genel külfetler dışında fertlere verilen zararların, eylem ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla, kusursuz sorumluluk esaslarına göre hizmetin sahibi idarelerce tazmin edilmesi de gerekmektedir. Başka bir anlatımla, idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağanüstü zararları kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazminle yükümlüdür.
Aksi durum, bu hizmetlerin yürütülmesi sırasında oluşan zararların bir veya birkaç kişiye yükletilmesi sonucunu doğurur ki, bu da, kamu külfetleri karşısında eşitlik, hakkaniyet ve nesafet ilkeleri ile bağdaşmaz.
Buna göre, idare kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında hizmetin kuruluş ve işleyişinde kusuru olmasa bile, kamu görevlisinin kişisel kusurundan doğmamış olmak koşuluyla, çalışma gücündeki eksilme ya da ölüm durumunda ortaya çıkan maddi zararı, istihdam edenin sorumluluğu kapsamında ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmin etmekle yükümlüdür.
Dava konusu olayda Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun Mahkeme kararına esas alınan 15.12.2010 tarihli 4122 sayılı raporunda, ........ Hastanesi'nde sözleşmeli hemşire olarak görev yapan davacılar murisinin bir hastadan kan alımı sırasında enjektör ucu ile kolundan yaralanması ile başlayan ve sevk edildiği ............ Hastanesi'nde .... hastalığından vefatı ile sona eren süreçte yapılan işlemlerin önerilen standartlara ve tıp kurallarına uygun olduğu mütalaa edilerek idareye atfı kabil kusur bulunmadığı belirtilmekte ise de, bir kamu görevin ifası sırasında meydana gelen zararın ilgilinin üzerinde bırakılmayıp kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece tazmin edilmesi gerektiği izahtan varestedir.
Dosyanın incelenmesinden; Dairemiz bozma kararı üzerine İdare Mahkemesi'nce yakınlarının vefatı nedeniyle davacıların uğradıkları zararın tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bu kapsamda dosyaya sunulan 21.04.2015 tarihli hesap bilirkişisi raporunda; destek süresinin 34,81 yıl olduğu ve rapor tarihindeki yaşı ve çocuk sayısı dikkate alınarak evlenme ihtimalinin bulunmadığı kabul edilen davacı (eş) H. Y.'nın destekten yoksun kalma zararı 431.765,71-TL olarak hesaplanmış ve bu tutar adı geçen davacı yararına mahkemece hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte, Uyap-Mernis kayıtları üzerinden elde edilen Nüfus Kayıt Örneği üzerinde yapılan incelemede, davacı H. Y.'nın 02.02.2017 tarihinde yeniden evlendiği tespit edilmiştir.
Bir kamu görevinin ifası nedeniyle eşi vefat eden davacı H. Y.'nın, dava konusu olay nedeniyle uğradığı zararın kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince tazmin edilmesi gerektiğinde şüphe bulunmamakla birlikte, adı geçen davacı yararına ancak ölen eşin desteğinden mahrum kaldığı süre ile sınırlı olarak tazminata hükmedileceğinde de duraksama bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, sağ kalan eşin yeniden evlenmesi durumunda, ölen eşin desteğine olan ihtiyacı yeni evlilik ile sona ereceğinden, sağ kalan eş yararına sadece yeniden evlenme tarihine kadar olan süre ile sınırlı olarak destekten yoksun kalma tazminatı hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, evlenme ihtimalinin bulunmadığı ve destek süresinin 34.81 yıl olduğu kabul edilerek yapılan hesaplama üzerine lehine 431.765,71-TL maddi tazminata hükmolunan davacı H. Y.'nın, 02.02.2017 tarihinde (eşin ölümünden yaklaşık 10,5 yıl sonra) evlendiği ve bu tarihten itibaren ölen eşin desteğine olan ihtiyacın da sona erdiği açık olduğundan, adı geçen yararına hükmedilecek maddi tazminatın belirtilen ölçütlere göre yeniden hesaplanması gerekecektir. İzah edilen cihetle, temyize konu İdare Mahkemesi kararının, maddi tazminata ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan; İdare Mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmı açısından;
Danıştay'ın yerleşik içtihatlarında vurgulandığı üzere manevi tazminat mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti için alınan bilirkişi raporunda, davacılar yakınına uygulanan teşhis, tetkik ve tedavilerin önerilen standartlara ve tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla olayda davalı idarenin hizmet kusurundan bahsedilemeyecektir.
İdare Mahkemesince, her ne kadar Dairemiz bozma kararına uyularak toplam 350.000-TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmiş ise de; yukarıda izah edildiği üzere bakılan davada, davalı idarenin kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince tazminle yükümlü kılındığı hususu dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminatın zenginleşmeye sebep olmayacak ve makul bir düzeye indirilmesi gerekeceğinden, temyiz istemine konu kararın manevi tazminata ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi'nin 22/05/2015 tarih ve E:2015/40; K:2015/291 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.