Kamu yönetiminde Dunning-Kruger sendromu yaygınlaşıyor
Kamu personel sisteminin sorunlarını dilimiz döndüğünce açıklamaya ve çözüm önerileri sunmaya çalışıyoruz. Bu köşeyi takip edenler özel sektörde asla ve kat'a yapılmayacak bazı işlerin kamu kesiminde sıradan hale gelebildiğini ve özel sektörde işletmenin kapısından sokulmayacak birçok kişinin kamuda vazgeçilmez hale gelebildiğini ve baştacı yapıldığını yazdığımı hatırlayacaklardır. Bu yazımızda da kamu yönetiminde yaşanan bazı psikiyatrik vakaların yıllar önce araştırma konusu yapıldığını hatta Nobel ödülü aldığını açıklamaya çalışacağız
Dunning-Kruger etkisi ya da kifayetsiz muhterislik nedir?
Dunning-Kruger etkisi ya da Dunning-Kruger sendromu, kendini gizleme gereği dahi duymadan banka soymaya kalkışan bir soyguncuyu araştırmak üzere yola çıkan Cornell Üniversitesi'nin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning'in tanımladığı bir "algılamada yanlılık" eğilimidir. 2000'de Nobel almalarına neden olan teori, "Cahil Cesareti" olarak tanımlanıyor. Teorilerine göre, "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Napolyon'a atfedilen bir söz ise şöyledir: İnsanların bir şeyi neden yaptıklarını anlamak için çok dolaylı nedenler aramayın, ilk sebep hep ahmaklıktır.
Dunning-Kruger'in araştırmasında hangi bulgular elde edilmiştir?
Yapılan araştırma neticesinde;
1- Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
2- Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
3- Nitelikleri eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerin cevap vermeleri istendi. Soruların yüzde 10'una bile cevap veremeyenlerin "kendilerine güvenleri" mükemmeldi. Onların "testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru cevaplayanlar ise "en alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu ortaya çıktı. Buna göre; "İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan "yetersiz" kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu "cahillik ve haddini bilmeme" karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. "Eksiler" kariyer açısından "artıya" dönüşür.
Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da "ihtiras eksikliği" ile suçlanırlar.
Dunning-Kuruger teorisinin kamu yönetimine yansıması
Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının aldığını bu köşede yazıp duruyoruz. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmiştir. Kaldı ki çöken devletlerin tamamında liyakatsiz atamalar baş roldedir. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır.
Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Liyakatsiz yöneticiler, işlerinde son derece mahirdirler ve astlarını sürekli sıkıştırırlar, ama amirlerine karşı da sürekli el pençe divan dururlar. Bunlara kısaca duble karakterli yönetici de denilebilir. Sorunların her daim üzeri örtülür ve her şey güllük gülistanlık gösterilir.
Bunlar sürekli iş takibi yaparak ilişki yönetimini güçlendirirler. Maalesef aranan yönetici tiplemesi sürekli iş takibi ve temsille zaman geçirenlerdir. Haklarını yemeyelim, bunların gözü son derece karadır. İmza atmaktan hiç korkmazlar. O yüzden amirleri bunları çok sever. Nasıl olsa teftiş vb. şeyler de kalktı sayılır, öyleyse korkmaya gerek var mı? Ancak, bu davranışların pislikleri halıların altına süpürme anlamına geldiği bir müddet sonra anlaşılacaktır. Ancak, bu durum Basra harap olduktan sonra ortaya çıkacaktır.
Bu bağlamda, uygulamada çok sayıda her işi yaparım abi mantığıyla mücehhez yöneticilerin olduğu sıklıkla görülmektedir. Bu yöneticiler ilk zamanlarında bilgi ve yetenek eksiklerini kurnazlık ve kabadayılıkla kapatmaya çalışırlar. Bunlar işten anlamadıkları için emrinde çalışan memurlardan her konuda sürekli bilgi notu isterler. Yine amirlerine karşı yağcılıktan zaman bulup da kendilerini yetiştirme zahmetinde bulunmadıkları için yaptıkları işlerden de anlamazlar. Yazı yazma kabiliyetleri de olmadığı için memurlardan basit veya zor olan her konuyla ilgili sürekli bilgi notu isterler. Bu durum artık memurları illallah dedirtir ve memurlar işten ziyade bilgi notu hazırlamakla akşam ederler. Bu yöneticilerin olduğu kurumlarda dedikodu kültürü hızla yükselir ve memurların ağızları bozulur.
Ancak, bu tip yöneticileri dinlediğiniz zaman ağzınız hayretten açık kalır. Çünkü, bunlar atanmadan önce işler berbat bir vaziyettedir. Bu kişilerin sayesinde gece gündüz demeden büyük bir fedakarlıkla çalışılarak işler yoluna konulmuştur. Kendilerinden başka işten anlayan kişi de zaten yoktur. Yöneticilik öyle herkesin yapacağı bir iş değildir ve doğuştan yetenek gerektirmektedir. Bunlar gerçeğin farkına ancak psikiyatriste gittiklerinde varabilmektedirler. Bu durum da yanlışlıkla bu kişilerin görevden alınmasından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Nobel ödüllü Bertrand Russell diyor ki: "Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."
Son söz olarak yönetim bir sanat olduğuna göre kötü bir sanatçının meydana koyduğu eser(!) neyse kötü bir yöneticinin sergilediği yönetim tarzı da odur. Sizin yöneticiniz Dunning-Kuruger tiplemesine uyuyorsa denilecek tek şey Allah yardımcınız olsun.