'Koronavirüs tedbirlerine uymamak kul hakkı'
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hacı Mehmet Günay: Bu tam anlamıyla kul hakkı kapsamına girer çünkü bir insanın en önemli hakkı hayat dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkıdır. Sadece bireysel olarak değil, burada geneli tehdit eden bir şey var. Sadece bir insanın kul hakkına değil, birçok insanın kul hakkına girmek söz konusudur"
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hacı Mehmet Günay, Diyanet İşleri Başkanlığının yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında camilerde cemaatle cuma ve vakit namazları kılınmasına ara verilmesi kararına ilişkin, "Başkasına zarar vermemek, dinimizin en önemli temel kurallarından biridir. Camide yaşlısı, genci, kronik rahatsızlığı olanı var. Dolayısıyla başkalarının ve toplumun sağlığını tehdit etmek caiz değildir." dedi.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Günay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cuma namazı başta olmak üzere cami ve mescitlerde cemaatle namaza ara verilmesi kararının zamanında ve yerinde olduğunu söyledi.
Bu tür konularda kararların zamanında ve yerinde alınmış olmasının büyük önemi ve etkisi olduğunu belirten Günay, Din İşleri Yüksek Kurulunun bu kararı alırken tıp otoritelerinin, bilimsel kurulların ve resmi otoritelerinin görüş ve önerilerini de dikkate aldığını kaydetti.
Günay, İslam dininin, bireyin kendisi ve başkalarının sağlığıyla ilgili ciddi bir tehdit ve tehlike söz konusu olduğu durumlarda dini vecibelerde kolaylaştırıcı ve hafifletici hükümler getirdiğini belirtti.
İslamiyet'te canı korumanın, her şeyin önünde gelen dini değerlerden olduğuna işaret eden Günay, can tehlikesi, kişinin kendisinin, başkasının ve toplumun sağlığı söz konusu olduğunda birçok hafifletici hükmün hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Hz. Peygamber'in söz ve eylemlerinde, aynı zamanda sahabenin uygulamalarında mevcut olduğunu anlattı.
Bireysel olarak namaza ve cumaya gitmemenin mazeret kabul edilen hususlarının başında, sağlık geldiğini aktaran Günay, "Bu bizim bireysel dini hayatımızla ilgili olandır. İkinci önemli unsur başkalarının ve toplumun sağlığıyla ilgilidir. Kendimiz sağlıklı olabiliriz. Camiye, cemaate, cumaya gitmemiz, başkasının sağlığını tehlikeye atıyorsa o durumda da bizim dikkatli olmamız lazım. Gerekirse gitmememiz lazım. Hz. Peygamber'in bu konuda hem sözlü hem de uygulamalı uyarıları vardır. 'Bir yerde bir veba hastalığı varsa oraya girmeyin, oradaysanız da dışarı çıkmayın.' buyuruyor. Bu tam da günümüzdeki karantinaya denk gelmektedir. Hz. Peygamber'e bağlılık beyanında bulunmaya gelen bir heyetin içerisinde salgın hastalığın olduğunu öğrendiğinde de kendisine yaklaştırmayıp bağlılıklarını uzaktan kabul ettiğini biliyoruz." diye konuştu.
- "Hüküm, yaygın olana göre verilir"
Beş vakit namazın kitap, sünnet ve icma ile sabit olan en önemli farzlardan olduğunu belirten Günay, bunlarda en ufak bir gevşeklik gösterilmemesi gerektiğini kaydetti.
Günay, canı korumaya yönelik küresel bir tehdit, tehlike söz konusu olduğunda namazın cemaatle kılınmasına geçici olarak ara verilebileceğine dile getirerek, "Cemaatle namaz önemli bir sünnettir. Dinimizin şiarındandır, bazı mezheplere göre vacip derecesinde de önemli bir namazdır. Cuma namazı da farzdır, bunun farziyeti kitap ve sünnetle sabittir, bu konuda en ufak bir şüphe yoktur ama canı ve sağlığı tehlike altına alabilecek durumlarda farzların da ertelenebildiğini ve kimi zaman bunların sakıt olduğunu da biliyoruz. İslam hukukunda bu konuda çok önemli kurallar var. Hüküm, yaygın olana göre verilir. Bu hastalığın yayılması konusunda çok güçlü bir beklenti varsa o sanki her tarafa yayılmış gibi değerlendirilir." ifadelerini kullandı.
- "Küresel musibete karşı kendimizi de başkalarını da korumamız farz düzeyindedir"
Hastalığın yayılmasının önlenmesi için tedbirler alınması gerektiğini söyleyen Günay, şöyle devam etti:
"Tedbir almamız, küresel bir bela ve musibete karşı kendi sağlığımızı da başkalarının sağlığını da korumamız, bizim için farz düzeyindedir. Başkasına zarar vermemek dinimizin en önemli temel kurallarından biridir. Bazılarına hastalık isabet etmeyebilir, mesela gençlerle ilgili bu konularda daha rahatlatıcı durumlar söz konusu ama bunlar taşıyıcı olabilir. Camide yaşlısı, genci, kronik rahatsızlığı olanı var. Dolayısıyla başkalarının ve toplumun sağlığını tehdit etmek caiz değildir. Her şeyden önce Hz. Peygamber'in hadisine dayanan çok önemli bir kuralımız var: 'Zarar vermek de yoktur, zarara zararla karşılık vermek de.' Mümkün mertebe zararın ortadan kaldırılması gerekir. 'Zarar izale olunur' diye çok önemli kuralımız vardır. Asla başkasına zarar veremeyiz. Yine Kur'an-ı Kerim'de 'Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir; bir insanın hayatını kurtarmak da bütün insanlığın hayatını kurtarmak gibidir' buyruluyor. 'İlla ben cuma konusunda ısrarlı olacağım.' derseniz başkalarının hayatını tehlikeye atmış oluyorsunuz ve bu ayete göre de bunun sorumluluğunu üstlenmek durumundasınız.
'En ufak bir şüphede, töhmette bir kuruntudan kaynaklanarak hemen namazları tatil mi edeceğiz?' Hayır, böyle bir durum söz konusu değil. Diyanet İşleri Başkanlığımız da uzmanların görüşünü almıştır. Bilim kurullarının görüşünü almıştır. Küresel ölçekteki virüsün etkilerini yayılmasını dikkate alarak bu kararı vermiştir. Umumi, genel ve kat'iye yakın bir tehlike söz konusu olduğunda bu tür farzların belli bir süreliğine askıya alınması mümkündür."
Namazların telafisinin mümkün olduğuna dikkati çeken Günay, tedbirlerin alınması halinde ev sakinleriyle de cemaat oluşturulabileceğini, aynı şekilde cuma yerine öğle namazının kılınabileceğini söyledi.
'Biz ille de camide kılacağız.' demenin başkalarının hayatını tehlikeye atmak olduğunu ifade eden Günay, bunun sorumluluğunun ağır olacağını kaydetti.
- "Her Müslüman'a görev düşüyor"
Bu konuda her Müslüman'a görev düştüğünü anımsatan Günay, "Bu tam anlamıyla kul hakkı kapsamına girer çünkü bir insanın en önemli hakkı hayat dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkıdır. Sadece bireysel olarak değil, burada geneli tehdit eden bir şey var. Sadece bir insanın kul hakkına değil, birçok insanın kul hakkına girmek söz konusudur." değerlendirmesini yaptı.
Günay, öncelikle hastalanmamaya gayret edilmesi, hastalanıldığı takdirde de tedavinin aranması gerektiğini belirterek, kaderci bir anlayışla 'Tedaviye çalışmayalım, zaten Allah'ın kaderi neyse o olur.' gibi bir yaklaşımın kabul edilemeyeceğini söyledi.
İslam dininin temel prensiplerinden birinin önce tedbir sonra tevekkül olduğuna işaret eden Günay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hz. Peygamber bir müminin hem kendisine hem ailesine hem de topluma yönelik vazifeleri olduğunu söylüyor. Bu görevlerin başında da başkasına zarar vermemek, hem kendi hem de başkalarının sağlığını korumak geliyor. Beş vakit namaz, cuma namazı, ezan dinimizin sembollerindendir ama şöyle kurallarımız da var: Daha genel ve kapsamlı zararları ortadan kaldırmak için özel bazı zararlara katlanılabilir. İki şer karşı karşıya gelince burada en hafifi tercih edilir. Bütün bunlar bize, birey olarak hem kendi sağlığımıza hem başkalarının sağlığına hem de toplum olarak ciddi bir tehdit ve tehlike söz konusu olduğunda bunun en hafifini uygulayarak daha büyük zararlardan kaçınmamızı öğütlemektedir. Buna aykırı davranmak kul hakkına girer. Bir kişinin ölümüne sebep olmak bile bütün dünyanın ölümüne sebep olmak kabul ediliyorsa bu kadar büyük salgına yol açmak, bu sorumluluğu üstlenmek çok kolay değildir. Bu dinen de doğru değildir."
Günay ayrıca, kamu otoritelerinin almış olduğu kararlar doğrultusunda herkesin elinden geleni yapması gerektiğini vurgulayarak, bu musibetten tüm toplum olarak bir an önce kurtulmak için dua ettiklerini sözlerine ekledi.